BABA BANA KÖPEK AL

13 Temmuz 2010 12:01 / 4412 kez okundu!

 


Bir cumartesi akþamý yoðun iþ temposunun, öldürmeyip süründüren sýcaðýnýn ardýndan yorgun bir saatte kendimi eve, klimalý çalýþma odama atmayý düþünüyordum ki, sessizce açtýðým kapýnýn arkasýnda o saatte yataðýnda olmasý gereken kýzýmla karþýlaþtýk. Göz göze geldik.

Ellerini göðsünde baðlamýþ, o hin bakýþýyla içimi delip geçiyordu. Bu bakýþý iyi bilirim; bu, yandýn Murat bakýþýydý. Yedi yaþýnda olmasýna raðmen pabuç kadar dili var. “Ne bekliyorsun burada” diyecektim ki cevabý yapýþtýrdý: “Senin odanýn önünde sence neyi bekliyorumdur?” Offff dedim dakika bir gol bir, kendimi dünya kupasýnda golü yiyen takýmýn kalecisi gibi hissettim. Laf dalaþýna girmeden, “Söyle bakalým seni bu saate kadar ayakta tutan nedir?” dedim, demez olaydým. “Hazýr mýsýn?”

“Neye?”

“Duyacaklarýna!”

“Hadi ne istiyorsan söyle ecel terleri döktürme bana.”

“Baba, bana köpek al!”

Ýþte o, baba ile baþlayan naðmeli, cilveli, biraz da iþveli cümle, köpeklerin beni kovaladýðý Ýzmir Gültepe semtinin caddelerine, ýsýrdýðý çýkmaz sokaklarýna, geceleri geçtiðim geriye kaçýþý olmayan ama illâki girmek zorunda olduðum, umarým karþýdan köpek gelmez diye düþünerek içimden dua ettiðim dar sokaklarýna götürdü. Film þeridi gibi gözümün önünden geçen bu anlar kýzýmýn umurunda bile deðildi. “Baba sana söylüyorum bana köpek al, duymuyor musun?” Duyuyordum duyuyordum da, iþime gelmiyordu. Çünkü kýzým benim köpekten ne kadar çok korktuðumu, kedilere alerjim olduðunu ve uzun süre onlarla birlikte kaldýðýmda rahatsýz olduðumu bilmiyordu.

Odanýn kapýsýna yöneldim. “Bir þey daha var… Ama kýzmak cezalandýrmak yok tamam mý?” dedi. Ýçimden bir oh çektim. Kesin bir yaramazlýk yapmýþtýr. Bunu kullanmalýydým tabii ki, ceza olarak da bu fikrinden vazgeçirmeyi düþündüm. “Ne istiyorsun söyle, kýzmak yok ama ceza için söz veremem.” Þöyle bir süzdü beni : “Kitaplarýný biraz daðýttým.” “Ne yaptýn? Seninle ne sözleþmiþtik, sadece kendi kitaplarýnýn olduðu bölümü kullanacaktýn?” Bu kararý almamýn nedenlerinden biri NTV Yayýnlarýndan çýkan, görsel bir þölen olan Nuri Bilge Ceylan’ýn çoðunluðunu Ýklimler filmi için mekân ararken çektiði 2003 -2009 yýllarý arasýnda tamamlanan ve Türkiye’nin çeþitli yerlerinden 97 panoramik fotoðraftan oluþan “Sinemaskop Türkiye” kitabýný bakmak için yerinden kaldýrýp cildini daðýttýktan sonra almýþtýk. Üstelik kitap Ýngilizce / Türkçe olarak sadece 1000 adet ve numaralý basýlmýþtý.

Odanýn kapýsýný açýp içeriye daldým. Bir de ne göreyim: Kitaplarýn hepsi birbirine girmiþ. Kýzýma dönüp, “Söyler misin, ne aradýn sen burada?” dediðimde baþýný öne eðdi, dudaðýný büktü. “Kýzdýn mý?” dedi. Bu duruþa babalar hiç dayanamaz ve yelkenlerini hemen suya indirir. “Hayýr, kýzmadým da, sen ne aradýn kitaplarýn içinde?” Küçük elleriyle (Hâlâ o küçücük elleriyle o devasa “Sinemaskop Türkiye” kitabýný nasýl kaldýrdýðýný ya da kaldýrmaya çalýþtýðýný anlamýþ deðilim) çalýþma masasýnýn üzerindeki kitabý aldý getirdi:

“Bunu aradým.”

Ýþte kardeþim kýzýn mý/çocuðun mu var, derdin var, diye boþuna söylememiþler. Kitabý görür görmez bastým kahkahayý, küçük elleriyle tuttuðu kitap, Dino Buzzati’nin Milliyet Yayýnlarýndan çýkan “Tanrý Görmüþ Köpek”. Bu kitabý okuyalý sanýrým on yýl olmuþtur. Öykülerden oluþan bu kitapta insan olarak zayýflýklarýmýzý, çeliþkilerimizi, hepimizin dönem dönem ortak paydamýz olan yalnýzlýðýmýzý, çoðumuzun gerçekleþmese de tükenmeyen umutlarýmýzý anlatýyordu.

Kýzým için (Daha okuma yazmasý bile yok) þu an uygun bir kitap deðildi. Biraz þaþýrmýþ, biraz tuhaf duygularla, “Sen bu kitabý ne yapacaksýn?” dedim. “Bu köpek kitabý iþte, baksana kapaðýnda köpek var. Ýçinde hiç resim yok, o yüzden köpeðimi seçemedim. Okur musun bana?”

Kýzýmý karþýma alýp bu kitabýn köpek kitabý olmadýðýný ama yarýn muhakkak içinde köpeklerin fotoðraflarýnýn olduðu bir kitap getireceðimi söyledim. “Yaþasýn!” diyerek odadan tam çýkacaktý ki, “Bir þey unutmadýn mý?” dedim. Bana baktý, odaya baktý, saat kavramý olmamasýna raðmen “Baba odayý toplayamam, bu kitabý on saatte buldum zaten,” diyerek odadan çýktý.

Gözüm, okuyup üzerinde notlar aldýðým ve okumak için ayýrdýðým kitaplarý aradý. Kitaplar ortalýkta görünmüyordu. Ahmet Ümit’in Ýstanbul’u polisiye bir olay örgüsü içinde anlattýðý romanýnda, aslýnda Ýstanbul’un insanlar tarafýndan tarihinin, kültürünün nasýl yok edildiðine de deðiniyor. Kitabý okurken ilk aklýma gelen kitap ile ayný adý taþýyan sözlerini Aysel Gürelin yazdýðý, Sezen Aksu’nun seslendirdiði “Ýstanbul Hatýrasý” kitabýný okurken bir yandan da bu þarkýyý dinledim. “Ah bu ne sevgi bu ne ýstýrap/Bu þarkýya gönlüm ne harap” þarkýnýn sözlerinden anladýðým kadarýyla eski Ýstanbul’a bir özlem vurgulanýyor. Ahmet Ümit’in kitabý Byzantiondan Ýstanbul’a uzanan heyecan yüklü tarihsel bir roman. En çok sevdiðim kitabý ise “Masal Masal içinde”. Çocuklarýn kesinlikle okumasý, büyüklerin ise okuyup her yerde anlatmasý gereken bir masal kitabý… Ýç içe geçmiþ masallarýn her biri sorularla sizi diðer masala yönlendiriyor. Meraklý okur masalý bitirmeden kitabý elinden býrakmaz.

Ortalýðý toplarken bir yandan da kýzýmýn kulaklarýný çýnlatýrken okuduðum diðer kitap geçti elime: Ilgýn Olut’un “Günaydýn Funda / Doðan Yayýnlarý”. “Neva–Yüzleri Arayan Adam–Küf Kedisi” kitaplarýndan sonra elimde tuttuðum kitap, arka kapaðýnda yazdýðý gibi sýmsýcak bir aþk romanýydý. Tabii ki Ilgýn Olut’un usta anlatýcýlýðýný da unutmamak gerek, kitap içindeki mektuplar ve Foça’daki mekânlar okurun aklýnda büyük merak uyandýrmýþtýr. Kitap bittikten sonra sanýrým herkes bu olay gerçek mi? (Neva kitabýnda olduðu gibi) Funda’ya ne oldu? Yazar Ilgýn Olut’un cevaplayacaðý sorulardan bir kaçý olacaktýr.

Kýzým ne tesadüftür ki okumak için ayýrdýðým kitaplarý bir yere koymuþ, kitaplara tekrar bir göz attým. Necip Mahfuz’un “Cebelavi Sokaðý'nýn Çocuklarý / Kýrmýzý Kedi Yayýnlarý”. Yazarýn ilk olarak Milli Eðitim Yayýnlarýnda çýkmýþ “Ara sokak” kitabýný okumuþtum. Ayný kitabý Ayfer ablamýn (Ayfer Küçükergüler) ýsrarý üzerine Cem Yayýnlarýndan “Midak Sokaðý” olarak tekrar okumuþtum. Diline, sokaðý ve orada yaþayan insanlarý anlatýþýna bayýlmýþtým. Bir þeyi kaçýrmýþ, atlamýþtým. Kendime bu yüzden çok kýzýyorum… Necip Mahfuz’un “Cebelavi Sokaðýnýn Çocuklarý” ve yazarý Mýsýr’da aforoz edilmiþ ve yasaklanmýþ. Peki, Türkiye’de ne olmuþ sizce? Kitabý Türkçeye ilk çeviren yayýnevi, kitap çýktýktan bir süre sonra toplatmýþ. Kutsal Kitap’la paralel giden bu romanda; Cebelavi, Tanrýyý konaktan kovulan Ýdris þeytaný, Edhem Ademi, kitapta torunlarý olarak geçen Hümam ve Kadri ise Habil ve Kabil kardeþleri simgelediði söyleniyor. Muhammed’e kadar uzanan bu romanda, yazarýn Tanrý’yý sorgulamasý büyük tepkiye neden olmuþ. En kýsa zamanda bulunup okunmasý gereken bir kitap, henüz toplatýlmadan edinmekte fayda var. Kýrmýzý Kedi Yayýnlarý büyük cesaret gösterip tekrar yayýnlamýþ. Okuyacaðým kitaplar içinde en üste koydum.

Diðer kitaplarým ise Ahmet Büke'nin “Kumrunun Gördüðü / Can Yayýnlarý”; Ýhsan BayramCin Çukuru – Þenocak Yayýnlarý”; Hülya Soyþekerci’nin “Okuma Yolculuklarý / Pupa Yayýnlarý”. Hemen onlarý alýp kitaplýðýn en üstüne koydum. Saatime baktým. Ooooooooo ‘on saat olmuþ’! Oda bu gece daðýnýk kalsýn, yarýn toplarým.

Ýnsanlarýn hayatlarýnda çok önemli bir dönem ve o dönemde bir insan vardýr. Benim hayatýmdaki en önemli dönem Ýletiþim Kitabevi, en önemli kiþisi de Ayfer Küçükergüler. Ýnanýn þu an bu satýrlarý yazýyorsam ve siz de okuyorsanýz onun çok büyük katkýsý vardýr…

Ertesi gün söz verdiðim üzere kýzýma bol fotoðraflý köpek kitabý aldým. Köpek mi? Onun için söz vermedim ki...

Ýyi okumalar...


Murat Þahin

10.07.2010







 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.