YENİ ZELANDA, İNSANLIK ve MARİA CALLAS

20 Mart 2019 11:42 / 1898 kez okundu!

 

 

Yeniliriz ve hüzünleniriz ama insan olmanın sermayesi de hüzündür. Çünkü galip gelmek için büyük bir hırsla çabalayan yanımız hayvani yanımızdır. Bu yüzden anlamlı olan mağlubiyetlerdir.

Yeni Zelanda canisi ile ilgili haberlerden sonra insanlık adına hüzünlenmemek ne mümkün. Operadan pek anlamam ama son zamanlarda Maria Callas’a takıldım. Hüzün deyince aklıma hep onun sesi geliyor, bu yüzden onu dinliyorum.

 

****

 

YENİ ZELANDA, İNSANLIK ve MARİA CALLAS

 

Yeniliriz ve hüzünleniriz ama insan olmanın sermayesi de hüzündür. Çünkü galip gelmek için büyük bir hırsla çabalayan yanımız hayvani yanımızdır. Bu yüzden anlamlı olan mağlubiyetlerdir.

Yeni Zelanda canisi ile ilgili haberlerden sonra insanlık adına hüzünlenmemek ne mümkün. Operadan pek anlamam ama son zamanlarda Maria Callas’a takıldım. Hüzün deyince aklıma hep onun sesi geliyor, bu yüzden onu dinliyorum.

Biliniyor ama yazıma giriş için operanın teorik yapısını tekrar edeyim. Opera büyük çoğunlukla tarihi ve mitolojik olgulardan bir drama eşliğinde ortaya koyulmuş tiyatro formunda müzikal bir eserdir. Operada arya, düet ve koro oldukça önemlidir. Aryada bir kişi duygu ve düşüncelerini anlatır. Düet ya da kuartette iki ya da daha çok kişi düşünce ve duygularını dile getirir. Adeta yaşam ile ilgili bir tartışma ortamı yaratılır. En önemli yanı da mekanda bir koroyla aksettirilmesidir. Çünkü koro sorgulayan bir kamu vicdanıdır. Bu haliyle opera en eski din kültürünün günümüze uyarlanmış modern bir versiyonu gibidir. Antik Yunan tragedyalarında da korolar çok önemliydi.

Sokrates öncesi trajik bakış açısında insanlar, mitoloji aracılığıyla hayatın anlamını ortaya koymaya çalışıyor, buradan bir din algısı çıkarıyordu. Bu anlayışta insanlık bir muammaydı, trajedi ise bitimsizdi. Sebep, tanrıların insani yanları, insanların tanrısal yanlarıydı.

“Komünist toplumda hiç kimsenin belirli bir faaliyeti yoktur, fakat herkes istediği bir faaliyetle ustaca iştigal edebilir, … böylece benim için bugün bir iş, yarın başka bir işle meşgul olmak, sabahleyin avlanmak, öğleden sonra balık avlamak, akşam sığır gütmek, akşam yemeğinden sonra da eleştiri yapabilmek, içimden geldiğince, avcı, balıkçı, çoban veya bir eleştirmen olmama gerek kalmadan, mümkün hale gelir.” (Marx)

İnsanı ve onun kodlarının geçtiği toplumları/devletleri hiç tanımayan bu komünizm fikri kadar insanlık yaşamında büyük etki bırakmış ham bir fikir herhalde bundan sonra da hiç üretilmeyecek. Bu fikre sorulacak soru bana göre şudur: “İnsan bu mudur?” Kaldı ki Marksizm inancının da aslında Hristiyanlık algısının modern bir versiyonu olduğunu anlıyoruz.

Klasik tek tanrılı dinlerde hiç olmazsa trajedilerin bütünüyle aşılamayacağına dair bir bilgi vardır. Cennet bu dünyada kurulamazdı. Bu anlayış dolayısıyla insan kendini bilmede daha üretkendi. Hristiyanlık her ne kadar kendinden önceki trajedi anlayışını aşma çabası ile ortaya çıkmışsa ve amaçsal bir tarih anlayışına sahip olmuş olsa da haddini daha çok biliyordu (Marksizme göre).

İnsanlık tarihine bakalım. Görülen şey büyük katliamlar ve yokedişlerdir. Barış dönemleri sadece boş sayfalardır. Çünkü barış dönemlerinde de insanlık rahat değildir. Ülkeler şimdi olduğu gibi sürekli birbirlerinden tedirgindir. İRA ABD’den yardım alarak İngiltere’de terör yapabilirken, BASK Fransa’dan yardım alarak İspanya’da terörünü yıllarca sürdürebilmişti. İstihbarat örgütleri adeta diğer devlete nasıl zarar veririm meselesini ana ilke yapmışlardır. Bugün PKK bütün Avrupa’da korunup kollanmaktadır. Hem de terör listesinde olmasına rağmen. ABD, YPG’nin PKK’nin bir uzantısı olduğunu bizlerden daha iyi biliyor. Buna rağmen binlerce TIR silah veriyor.

Hadi diyelim uluslararası arena böyleyken ülke içinde durum daha farklı mı? Durum orada da aynı. Çünkü malzeme değişmiyor. Son birkaç yılda Kızılay meydanında, Genelkurmayda, Dolmabahçe’deki PKK katliamlarında yüzlerce sivil/resmi insan öldürülmüşken Türkiye’de kendini aydın sanan kesimler HDP’ye desteklerini geri çekmişler midir? Hayır. Ben uzunca bir dönem HDP’ye oyumu vermiş biri olarak bunları yazıyorum. Oysa basit bir şekilde bunlar önlenebilirdi. Sadece yapılan terörden dolayı genel seçimde HDP’nin oyları ciddi şekilde düşseydi iyi bir mesaj verilmiş olurdu. Ancak, insan bu kadar bile basiretli olamaz çünkü içgüdüleri dolayısıyla kodlanmış olduğu dost/düşman kimliğini taşıyor. Zaten devletlere aktarılan da bu kodlar değil mi? Mesela, Yeni Zelanda’daki terörü bugün birçok Batılı ülke yöneticisi bir olgunluk içinde kınayacak ama seçimler geldiğinde yine göçmenler ve Türkiye aleyhine bir siyaseti gündeme taşıyacaklar. Senin için terörist, diğeri için düşmanının düşmanı olacak. Bu yüzden dünyada terörün bitirilememesi insanlık ayıbıdır ama aynı zamanda bu yapı dolayısı ile insanlık kaderidir. Yani insanın basiretsizliği aynı zamanda kaderinin yapıcısıdır. Dolayısı ile insan bir yanıyla da aklının kurbanı olur.

Bazılarının da klişe fikirleri vardır. Mesela, özgürlüğün devlet ile birey arasında bir mesele olduğu yönünde klişe bir düşünceye kafası takılmıştır ve devlete karşı duran teröriste sempati duyar ve destek olmada bir sakınca görmez. Ya da iktidarı baş düşman gördüğünden iktidar karşıtlarını “iyiler” olarak görür ve ikiyüzlülüğe yelken açar. Bu sefer teröriste sempati duyar. Oysa temel mesele meşruiyet içinde çaba sarf etmektir. İnsan ikiyüzlüdür ve bizler de bundan muaf değiliz. Kendimizi bu çemberin dışına atarak bir yere varamayız. Söylenegelen “ikiyüzlülük” klişe kavramı ancak kendimizi de içine attığımızda anlamlı olabilir. Çünkü hemen herkes bu klişeyi söyleyip insanlık âleminde değişen bir şey olmuyorsa bu kendimizin de ikiyüzlülüğünden başka ne olabilir ki? Hal böyle olunca insanlıktan ne bekleyebiliriz? Yeni Zelanda'da tezahür eden de insanlık trajedisinin bu tuhaf çıktılarından birisi değil mi?

ABD, Afganistan’da Rusya’yı bertaraf etmek için kullanabileceği İslami kesimlerin bir bölümünü terörize ediyor ve sonunda Rusya yanlısı iktidarı alaşağı edebiliyor, bunu da iyi bir taktik olarak değerlendiriyor ama onun yarattığı canavar orada durmayıp kendisini de vuruyor, her yana da sirayet ediyor. Bu sefer fena bir İslamofobi onu takip ediyor. ABD ve Rusya bu felaketi yaratmasaydı insanlık pirüpak mı olacaktı? İnsanlık ne zaman pirüpak olmuş da bu dönemde olsun. Olmayacaktı, çünkü insan kendi aklına mahkumdur. İnsanlık, yapısı gereği başka belalara yelken açacaktı.

Simon Critchley “İmansızların İmanı” adlı kitabında “Ahlakçıların çoğunun hatası insanı daima özü itibariyle makul bir varlık olarak düşünmek olmuştur. Oysa insan, hareket etmek için sadece ihtiraslarına danışan ve aklın ancak o ihtiraslarının onu yapmaya sürüklediği ahmaklıkları hafifletmeye yaradığı, duyarlı bir varlıktır ve yanılmaktan kaçınmanın bariz bir yolu yoktur.” demektedir.

Gecenin bu saatinde en iyisi yine müziğe devam edeyim. Selahattin Pınar da iyi gelecek, hele Afife Jale için yazdığı “Bir bahar akşamı rastladım size” şarkısını düşünürseniz. “Sevinçli bir telaş” iyi, ama sonra yine hüzünlü son...

 

Nihat ÜSTÜN

20.04.2019

 

 

Editör'ün Notu: Avustralyalı karikatürist Pat Campbell, Yeni Zelanda’nın sembollerinden biri olan gümüş eğreltiotu sembolüne yeni bir form vererek namaz sırasında terör saldırısında şehîd olan 50 Müslümanı simgeler biçimde yorumladı.

 

Son Güncelleme Tarihi: 23 Mart 2019 00:34

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.