BİREY VE DEVLET
05 Şubat 2021 22:35 / 3008 kez okundu!
"Sonuç olarak; bizlere öğretildiği gibi bu iki unsur (devlet ve birey) birbirinin rakibi değildir. Bu sadece liberalizmden sosyalizme de sirayet etmiş bir klişedir. Liberalizmin de yeniden revize edilerek sosyal liberalizmin tartışmaya açılması gerekiyor."
****
BİREY VE DEVLET
Filozof Hobbes hayatı boyunca en çok devletin çöküşünden korkmuştur. Nietzsche de çöküş üzerinde durarak Hobbes’un endişelerine benzer bir endişe üretmiş ve liberal düşüncenin ana kaynağı olan Hristiyanlığın bireysel kurtuluş tezine karşı çıkmıştır. Hristiyanlıkta kötülük ana meseledir ve kötülük sonunda insanlığı çöküşe götürecektir. Nietzsche ise bunun tam tersini söyler. Ona göre asıl olan çöküştür. Tersine, çöküş insanlığı kötülüklere sürükler. Yani bir ülkedeki istikrarın ve düzenin çöküşü ile kötülükler korkunç boyutlara gelir ve insan tam anlamıyla insanın kurdu olur ve herkes kendini korumak adına hiç kimsenin korunmadığı dönemi yaratır. Örnek Suriye, Afganistan, Libya, Ruanda, Orta Afrika Cumhuriyeti, Irak ve Yugoslavya’dır. Genel bir irade artık yoksa, yasalar da yoktur ve böylesi bir durumda herkesin herkese yaptığı mübahtır. Yani kendini savunmak adına her şey yapılabilir. Bu da hiç kimse için güvenlik getirmez. Sonuçta niyette olmayan sonuçlar tekrar insanlığın yakasına yapışır. Buna teori pratik farklılığı da diyebiliriz.
Bu konuda sosyalistlerin en küçük bir endişesi yoktur. Çünkü onların kafası hep cennet yaratmada olduğundan daima teorilerden yola çıkarlar. Liberalizmin ana tezi de devleti küçültüp bireyi büyütmek ve özgürlüklere yelken açmaktır. Ancak bu tez de ham bir hayaldir ve insanı tanıyamamaktır. Çünkü neticede bu anlayış iyi insan konseptinden yola çıkmaktadır ama iyi insan konsepti doğru bir konsept değildir. Ve unutmayalım ki anarşizmin ve sosyalizmin ilk kurucuları da liberaldir. Marx'ın hocam dediği kişi liberal D. Ricardo’dur. Sosyalizmde de sonunda devlet yok olduğunda insanın cennet dönemi başlayacaktır. Bu bir şekilde kurtuluş teorisine sahip olan liberalizmde de (sosyalizm teorisinde olduğu ölçüde ham olmasa da) mevcuttur. Hatta Batı’nın gelişimi ve demokrasi buna örnek gösterilir. Oysa Batı’nın ekonomisinin altında ayrıca soygun, talan ve savaşlar da vardır. Ve dünyadaki her ülkenin serbest ekonomiyle gelişip refahını Batı seviyesine getiremeyeceği açıktır.
Bu açıdan devleti küçültüp bireyi büyütmek gerekir gibi tezler yerine kurtuluş teorisini hiç işlemeden devletin ve bireyin karşılıklı olarak birbirini gözeten bir dengede durması gerektiği, reformlarla devletin demokratikleştirilip güçlendirilmesi gerektiği konusunu ana mesele haline getirmemiz gerekir. Çünkü birey devletten daha sorunlu olabilir. Bugün liberallerin de bir kısmı hala yirmili yaşların toyluğunda duruyor ve çöküşün getirebileceği kötülükler konusunda hiçbir endişe taşımıyorlar ve devlete herhangi bir şekilde karşı duruşu çağdaşlık, barış ve demokrasi gereği olarak zorunlu birşey olarak algılıyorlar. Hatta ilerici olmayı devlete karşı olmakla eşitliyorlar. Oysa bu da gerçek değil ve bu algının artık kullanışlı bir algı olduğunu Batı kavrayalı oldukça zaman geçti. Mesela, Suriye’de demokrasi algısının altından İsrail’in güvenliği için ABD'nin PKK devleti kurdurma art niyeti demokrat gibi görünen Obama döneminde başlatıldı. Demokrasi Suriye’de ABD’nin umrunda olmayıp sadece araç olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla birey çıkarcı yapısını devletlere aktarma kaabiliyetindedir. Tabii bu arada liberallerin çok küçük bir kısmı Batı’ya eskisi kadar güvenli bakmamayı da öğrendi. Öğrenmeye devam da ediyorlar.
Tüm bu bileşkeler ışığında hiçbir teze inanç seviyesinde bağlanmadan içte demokrasiyi ve olabildiğince piyasa ekonomisini güderken en alttakilerin korunmasına da devletin katkılar yapması gerektiğini düşünüyorum. Dış ilişkilerde olabildiğince adaletli ve yardımsever olalım ama ülke çıkarlarını hiçbir zaman göz ardı edip evrenselcilik bayrağı ile koşturmayalım. Sonra arkamıza dönüp baktığımızda kimseleri göremeyiz.
Sonuç olarak; bizlere öğretildiği gibi bu iki unsur (devlet ve birey) birbirinin rakibi değildir. Bu sadece liberalizmden sosyalizme de sirayet etmiş bir klişedir. Liberalizmin de yeniden revize edilerek sosyal liberalizmin tartışmaya açılması gerekiyor.
Nihat ÜSTÜN
05.02.2021
Son Güncelleme Tarihi: 09 Şubat 2021 15:21