ÝKÝ ARKADAÞ
28 Haziran 2018 01:48 / 1827 kez okundu!
Sürekli yaðan yaðmur ve kapalý hava dolayýsý ile kasvetli günlerde en yakýn eski tüfek devrimci arkadaþýmýn 4.ölüm yýldönümü geldi çattý. Onunla yirmi yýldýr tartýþmýþtýk ama hiç kýrýlmamýþtýk. Hastanede ameliyata alýndýðý son anýnda elimi tutup daha çok tartýþacaðýz demiþti. Ölümünden sonra onun anýsýna 4 yýl önce yazdýðým yazýyý paylaþmak istedim.
"Ýdeolojinin bir suçu yok aslýnda; suç, onu anlamayan, diðerinin iktidarýný yýkým olarak tanýmlayýp içgüdüleriyle düþmanlýk üreten insanda. Sen düþmanlýk yaptýðýnda, emin ol ki “düþmanýn” da sen iktidara geldiðinde aynýsýný yapacak, uyduruk gerekçelerle seçimi hile ile suçlayacaktýr. Çünkü Arabi’nin dediði gibi “Ýnsan, iddiasý ile sýnanýr.”
****
ÝKÝ ARKADAÞ
1979 yýlýnda puslu bir mayýs sabahýydý. Kaldýðýmýz Zonguldak yurdundan okula gitmek için biraz erken kalkmýþtým. Lavaboya gidip elimi yüzümü yýkadým. Akþam satranç oynayan liseli þair genç de oradaydý. Yoksulluktan ailesi onu Ýstanbul’da hem ders çalýþsýn hem de çalýþarak harçlýðýný çýkarsýn diye Devrek’ten göndermiþti. Gülümseyerek selamlaþtýk. Liseli þair genç her akþam satranç oynardý. Bizler de seyrederdik. Bir arkadaþýmýzla oyuna baþlayacaklardý ama piyonlardan biri eksikti ve bir türlü bulunamýyordu. Devrimci bir militan silahýný eline alýp þarjörünü söktü ve oradan bir mermi çýkararak onu satranç tahtasýndaki piyonun yerine koyarken “aramayýn” dedi. Gülümsedik. Hatta biraz ona gýpta ile bakmýþtýk. Ýþte o puslu mayýs sabahý yurdun önünden 3 el silah sesi geldiðinde düþmanlýðýn oyun olmadýðýný anlamaya baþlamýþtým. Genç þair hemen kapýdan on beþ metre ileride yerde yatýyordu ve kafasýndan kanlar sýzýyordu. Ölmüþtü. Akþam mermi veren militan büyük bir hýnçla “Kanýn yerde kalmayacak yoldaþ” diye baðýrdýktan sonra baðýra baðýra Nazým’dan bir þiir okudu: O duvar o duvarýnýz, výz gelir bize výz, bizim kuvvetimizdeki hýz, ne bir din adamýnýn dumanlý vaadinden…….
Yýl 1983 filandý. TKP ideolojisini bütünüyle terk ettim. Ýlk soru iþaretlerim 1979 yýlýnýn yaz aylarýnda baþlamýþtý. Onca düþmanlýk ve ölümden sonra artýk ideolojilerin insanlarý düþmanlaþtýrarak zehirlediðini düþünüyordum. Dolayýsý ile hýzla ideolojiyi terk etmeliydim. Yýllarca bu görüþümü sürdürdüm.
Hayatýmýz farklý bir þekilde akýp gidiyordu. Sonra 90’lý yýllarda ilerleyen satýrlarda söz edeceðim arkadaþýmla tanýþtým. Bir daha birbirimizden ayrýlmadýk. O entelektüel bir Marksistti. Ben ise Marksizmi de diðer ideolojiler gibi kötülüðün simgesi olarak görüyordum. Onunla yirmi yýlýmýz tartýþmalarla geçti. O vefat ettiðinde yýkýldým. Çünkü derinlikli siyaset tartýþacaðým, felsefe - siyaset iliþkisini yorumlayacak bu ölçüde entelektüel, karþý cenahta artýk arkadaþým kalmamýþtý. Siyaseten karþý görüþte birçok arkadaþým var ama o farklýydý. Onda felsefe gayreti aþk gibiydi. Aþkýn kiþiliðinden dolayý usul konusunda sorunlarý vardý ama benimle tartýþma yollarýný hep açýk tutmuþtu. Zaten bana felsefeyi sevdiren de o olmuþtu. Son dönemde “iyi ki sen karþý görüþtesin. Ben seninle tartýþýrken karþý görüþle kendi görüþümü dengelemeye çalýþýyorum” demiþti. O, Marksizmin hem siyasi yanýndan hem de entelektüel yanýndan coþku ile etkilenmiþti. Þimdi düþünüyorum, haklý olan ben miydim? Hayýr. O muydu? Yine hayýr. Varlýða karþý bilgisizliðimiz ve ilgisizliðimiz bizi esir etmiþti farkýnda deðildik. Çünkü insaný düþmanlýklara sürükleyen ideolojiler, dinler filan da deðilmiþ. Ýdeolojileri düþmanlaþtýran tam tersine insanýn sorunlu yapýsýymýþ. Önce bunun üzerinde durmalýydýk. Oysa önemli filozoflar hep bunu anlatmaktaydý ama biz ne anlamýþtýk bilinmez.
Mesela Marksizm dediðimiz þey aslýnda Hegelyan bir görüþtür. Hegel’i, Kant’ý, Spinoza’yý, Ýbn-i Rüþd’ü anlamadan dünyayý anlamamýz o kadar kolay olamaz. Varlýk ile siyaset, erdem, adalet, tarih, ahlak vs. iliþkilerinde onlar kavramlar kullanarak bizlerin yolunu açmýþlardýr. Mesela, Platon’un “çatýþma/düþmanlýk ve erdem karþýlýklý olarak birbirini dýþlayýcýdýr” sözünü ele alalým. Platon’un bu anlatýsý eskide kaldý diyebilir miyiz? Bugünkü siyasete bakýn, kimler siyaset alanýnda düþmanlýk gütmekte ise onlar erdemden yoksundurlar ama bilincinde deðiller. Tecrübelerinden ve ortaya koyduklarý kavramsal dilden yararlandýðýmýz söz konusu birçok filozof ayný zamanda bizim çaðdaþlarýmýzdýr.
Düþünce yok olmadýðý sürece zaman filozofa pek iþlemiyor.
Mesela, Hegel’in hayaleti o arkadaþýmýn düþüncelerinin içinde hep gezinmiþtir. Kant’ýn hayaleti de Rawls gibi birçok liberalin bütünlük arayan aklýnýn içinde gezinmiþtir. Bazý filozoflara göre Hegel varken Marks’a ihtiyaç da yoktu. O halde Hegel’den etkilenmiþ birisinin Marks’ý anlamaya çalýþmasýnýn entelektüel alanda ne sorunu olabilirdi? Entelektüel insan tabiidir ki Marks’a da ilgi duyabilir. Onun farklý konulardaki anlatýlarýný anlamlandýrmak peþinde koþabilirdi. Bunun deðerli olduðunu artýk biliyoruz.
Ýdeolojiler de tartýþmak için, anlamak için vardýrlar. Ama ya insan? Ýnsan….bir muamma olan insan, ideolojiyi entelektüel bir þekilde mi yoksa içgüdülerine göre mi yorumlayacaktýr? Ýnsanýn hayvanlýktan kopmasý o kadar da kolay olamýyor. Ya ýrkýný, ya bölgesini, ya tutkularýný içgüdüsel þekilde korumaya çalýþýyor. Dolayýsý ile ideoloji insaný bozmuyor, insanýn yapýsý ideolojileri bozuyor. Sorunlu ideoloji yok mu? Elbette vardýr ama onlar da eleþtiriye tabi olabilir. Bunu o arkadaþýmla þimdi tartýþmayý ne kadar isterdim. Þöyle bir kýþ günü dýþarýda yaðmur yaðarken çaylarýmýzý koymuþ bu konuyu tartýþýyoruz. Ne keyif olurdu…
Ýnsan siyasetten kopup nasýl retoriðe savruldu? Modern hayat neden buna evrildi anlamak zor. Bundan 2500 yýl önce Antik Yunan'da siyaset çok daha anlamlýydý. Þimdi hayat daha anlamsýz oldu. Çünkü siyaset için emeðe gerek kalmadý. Narsist, egoist insan, emek vermeden siyaset yapmak gibi basit bir yol buldu. Kes, kopyala, yapýþtýr. Yani artýk insan, ihtiras ve tutkularýný dizginleyecek bir akýl ortaya koyamýyor. Çünkü böylesi bir akýl için aracý idelere (kavramlara ve tecrübelere) ihtiyacý var. Bu aracý ideleri her insan üretemez. Onu öðrenmek için okumaya ihtiyacýmýz var. Ama çoðu insan bunun farkýnda deðil.
Günümüzde insan, Arabi’den varlýkla ilgili bir düþünceyi aktarýyor “Her iddia sahibi, iddiasý ile sýnanýr” gibi. Sonra, sanki kendisi bunu yazmamýþ gibi, öyle ispat edilemez, aþkýn ve inancýndan kaynaklanan iddialarda bulunuyor ki þaþýrmamak mümkün deðil. O sözü yazmýþsan iddialarýn içerikli ve dolu olacak ve retorikten korkacaksýn. Kendi baþýna kaldýðýnda yazdýðýn yazýdan sorumluluk duyacaksýn. Küfürden ve hakaretten arýnacaksýn. Sonra ben nasýl hatalý yazmýþ olabilirim diyeceksin. Ama nerede? Aristoteles “erdem, ifratla tefrit arasýnda, azla çok arasýndaki orta yoldur” diyecek, sen kendini felsefe ile ilgileniyor göstereceksin ama Facebook’a, seçimde umutlar tükenince, anarþizmin siyah bayraðýný dalgalandýrýp, sokaklarý iþgal etmiþ insanlarýn resmini koyup bir ifrata yuvarlanacaksýn. “Tadilat adalete tabidir ve ancak o da mutedil olanlarýn yürütebileceði bir þeydir” sözünden de Marksist bir entelektüel olan T.Eagleton’un “anarþizm insanlarýn içgüdülerinden kaynaklanýr” alýntýsýndan da bihaber olacaksýn…
Ýþte bu yüzden ideolojinin bir suçu yok aslýnda; suç, onu anlamayan, diðerinin iktidarýný yýkým olarak tanýmlayýp içgüdüleriyle düþmanlýk üreten insanda. Sen düþmanlýk yaptýðýnda, emin ol ki “düþmanýn” da sen iktidara geldiðinde aynýsýný yapacak, uyduruk gerekçelerle seçimi hile ile suçlayacaktýr. Çünkü Arabi’nin dediði gibi “Ýnsan, iddiasý ile sýnanýr.”
Varlýk ve siyaset iliþkisini ne kadar yakýcý bir konudur?
Antik yunan döneminde politika ve dramatik olanýn felsefe ile çok derin bir iliþkisi vardý. McIntayre’e göre o dönem politika ve felsefe, dramatik form tarafýndan þekillendiriliyordu; dramatik olanýn ilgisi ise, felsefi ve politikti; felsefe ise iddialarýný politik ve dramatik olanýn arenasýnda ileri sürmek durumundaydý. McIntyre “maalesef bugün biz politikamýzý felsefi sorgulamadan geçirmek için herhangi bir tarzdan yoksunuz” diyor. Bana göre de insan bugün siyaset alanýnda çok daha baþýbozuktur. Postmodernizmin þekillendirdiði insan kendi haline býrakýlmýþ olduðu için hayvan atalarýna biraz daha yaklaþmýþtýr. Hayvan dost-düþman iliþkisini genetik karakterinden dolayý en basit haliyle bilir. Ýnsanda da bu genetik çalýþýr ama deðerler alaný (kültür) bunu ketlemeye gayret sarf eder.
Bugün siyaset alanýndaki pespaye düþmanlýðýn ne anlamý olabilir? Ama var. Ýnsan bugün doðasýndan kopmaktan (düþmanlýðýnýn azalacaðýndan) korkmaktadýr. Oysa bir þeye karþý düþmanlýk inançtan gelir. Ýnanç sezgisel aklýn kurguladýðý dik ve kesin bir düþünme tarzýdýr. Düþmanlýkla donanmýþ bu insanlar radikal dindar deðillerse, bu sadece bir tesadüftür. Ya da sinikliktendir.
Felsefe olmadan siyaset olmaz. Retorik ile siyaset yapýlýrsa felsefe yaþamsýzlaþýr. Yani þüphe sona erdirilir. Ve yaþam kafasýzlaþýr.
Seçimler için ise söyleyeceðim söz þudur: Üzülmeyin aslýnda siz kazandýnýz. Düþmanlýða devam… Ya “yýkým” diye adlandýrdýðýnýz sonuçlar gerçekleþmeyip sizinkiler kazansaydý ne olacaktý? O zaman düþmanlýk imgeniz birden kaybolacaktý ve hayatýnýz anlamsýz kalacaktý. Oysa “yýkým” dediðimiz þeyin gerçeði (erken) ölümdür, trajediyi bilenler için. Dolayýsý ile, içgüdülerine boyun eðenler, üzülmeyin, aslýnda siz kazandýnýz ama farkýnda deðilsiniz. Kýsaca, bu mesele farkýnda olmadýðýmýz, içimizde cirit atan hayvanla, insanýn oynaþmasý gibi sanki.
Oysa iki arkadaþ gibi siyaset yapabilirdik…
Nihat ÜSTÜN
27.06.2018