DIÞ POLÝTÝKADA ÖNGÖRÜ VE AHLAK AÇMAZI

18 Temmuz 2022 22:04 / 795 kez okundu!

 

 

"Mesela, siz ahlaken olmanýz gerektiði gibi darbeci Sisi'ye karþý taraf olursanýz, çýkarlarýnýzýn o dönemde örtüþmediði S. Arabistan ya da Fransa ya da ABD ile aranýz bozulabilir fakat Cezayir, Tunus, Sudan, Libya ve Ýngiltere ile aranýz düzelir. Bu durumda siz ahlaktan bahsederken, iç muhalifleriniz öngörüsüzlüðünüzden bahsedeceklerdir. Bir baþka sefer onlara uyup siz çýkarýnýz doðrultusunda öngörülü olmaktan bahsederek bir dýþ politika eyleminde bulunursanýz, emin olun ki muhalifleriniz bu sefer avaz avaz ahlak ve erdemlerden bahsedeceklerdir."

 

***

DIÞ POLÝTÝKADA ÖNGÖRÜ VE AHLAK AÇMAZI

Dýþ politikada uzun zamandan beri eleþtiri yapýlýrken “öngörü” diye bir kavram ortaya atýlmaktadýr. Öngörü nedir? Yaþanan bir olgunun ilerideki bir zamanda neye evrileceðini tahmin edebilmek ve ona göre þimdiden tedbir alabilmektir. Oysa bu kavram insani yapýnýn dayandýðý “çýkarlar” ilkesi karþýsýnda tutunamaz ve siz hiçbir zaman gerek birey gerekse devlet olarak sadece öngörünüz ile tam olarak kazançlý çýkamazsýnýz. Çünkü sizin kendi çýkarlarýnýzý korumakta olan akýl gücünüz ve diðerlerinin kendi çýkarlarý doðrultusunda kullandýðý akýl gücü hiçbir zaman ayný doðrultuda olamaz. Ayrýca kontrol altýnda tutulamayan üçüncü bir þýk daha vardýr. O da kimsenin kontrol altýnda tutamadýðý geliþmelerdir. Doða olaylarý, salgýnlar ve beklenmedik krizler vs. gibi… Hal boyle olunca sizin için yararlý olan þey diðer bazýlarý için kayýp olacaktýr. Yani, “dýþ güçler” deyip dalga geçenlere anlatmak gerekir ki býrakýn devletleri, her insan için bile diðeri bir dýþ güçtür. Öngörü sizi ancak sadece o dönemde bazen koruyabilir. Çünkü sonuçta hayat kaotiktir.

Ayný zamanda öngörü ve ahlak birbiriyle pek uzlaþamayan, bir ipte oynayan iki cambaz gibidirler. Öngörü, özgürlük gibi kullanýlabilen ve her kalýba sokulabilen de bir kavramdýr. Mesela, siz ahlaken olmanýz gerektiði gibi darbeci Sisi'ye karþý taraf olursanýz, çýkarlarýnýzýn o dönemde örtüþmediði S. Arabistan ya da Fransa ya da ABD ile aranýz bozulabilir fakat Cezayir, Tunus, Sudan, Libya ve Ýngiltere ile aranýz düzelir. Bu durumda siz ahlaktan bahsederken, iç muhalifleriniz öngörüsüzlüðünüzden bahsedeceklerdir. Bir baþka sefer onlara uyup siz çýkarýnýz doðrultusunda öngörülü olmaktan bahsederek bir dýþ politika eyleminde bulunursanýz, emin olun ki muhalifleriniz bu sefer avaz avaz ahlak ve erdemlerden bahsedeceklerdir. Hayat maalesef hep böyledir. Bu yüzden hayatýn trajik yapýsýndan bahsedebiliriz. Yani, öngörü dediðimiz þeyin de dýþ politikada bir hakikiliði yoktur. Dýþ politikada daha hakiki olan þey çýkarlara göre þekillenen “düþmanýmýn düþmaný dostumdur” ilkesidir. Bu, insanlýðýn kaderi gibidir.

Bunun farkýnda olduktan sonra ilk defa buna uygun yeni bir düzen öneren Machiavelli politika öðretisinin sadece özünü deðil, usulünü de deðiþtiren, modernin önünü açan Aydýnlanma’nýn ilk filozoflarýndan biridir. Onun ortaya koyduðu en önemli fikir, politik realizm ile politik idealizmi köklü bir þekilde birbirinden ayýrmasýdýr. Bu konu daha sonra özellikle Batý siyasetinin temelini oluþturmuþtur.

Machiavelli yaþadýðý dönemde erdemler etiði gibi bir idealin (Hristiyanlýk ahlaký) temel alýnarak bir düzen oturtulmaya çalýþýldýðýný görüyordu. Ona göre, o dönem için insanlýðýn en önemli sorunu güvenlikti. Çünkü devletin düzeni saðlayamadýðý bir yerde, kargaþalýkta bireyin ortaya çýkamayacaðýný ve devletin kontrolü kaybetmesi halinde insanýn/bireyin neler yapabileceðini biliyordu.

Machiavelli bu yüzden yaþadýðý dönemde etkin olmaya çalýþan Hristiyanlýðýn politik birliði saðlamada yetersiz kaldýðýný görüp ideal fakat soyut olan ahlaki politika talebine karþý somut ve rasyonel bir baþka politik bilinç geliþtirmeye çalýþtý. Ve bununla modernin yolunu açtýðý gibi, ulus devletlerin de temelini atmýþ oldu.

Ýnsanlar eðer bir arada güvenli þekilde yaþamak istiyorlarsa, ona göre, vatanlarý ile ruhlarýný (din) kurtarma ayrýmýnda kaldýklarýnda vatanlarýný tercih etmeliydiler. Bu fikre inananlara “soðuk Hristiyanlar” diyordu.

O, Hristiyanlýðý temel rakip olarak almasýna karþýn Ýsa’yý örnek kiþi olarak deðerlendiriyordu. Çünkü Ýsa, estetik propagandasý ile Hristiyanlýðý evrensel bir din haline getirebilme baþarýsýný göstermiþti. Bu propaganda þekli kullanýlmalýdýr.

Bugünkü Batý’nýn köklerinde Antik Yunan felsefesi ve Roma hukuku olduðunu biliyoruz fakat Machiavelli’nin Batý üzerindeki önemli etkisini pek bilmiyoruz. “Makyavelizm” diyerek onu ahlaksýzlýkla eþitliyoruz. Oysa Machiavelli ahlaksýzlýðý önermez, ahlaký soyutluktan kurtarýp akýlcý ve yararlý olan somut bir þeylere dayamak ister.

Machiavelli’nin ahlak felsefesinin temeli, idealden vazgeçip onun yerine, baþarma umudu olan vasata yönelmektir. Konuyu açarsak, ona göre, insan, Hristiyanlýðýn (ya da baþka bir inanç veya düþünce sisteminin) hedeflediði ideal ahlak, ideal rejim diye bir þeyi gerçekleþtiremez. Dolayýsý ile insanlýk kendisine yapabileceði hedefler koymalý ve þansa baðlýlýðý azaltmalýdýr. Machiavelli'ye göre, adalete varmak için rahiplerin vaazlarý ve Ýncil gibi din kitaplarýnýn nasihatleri bu konuda gerekli etkiyi saðlayamaz. Çünkü insanýn egosu yüksektir ve onun çýkarlarý peþinde koþmasý karþýsýnda sürekli erdemlere vurgu yapmak onu engelleyemez. Fakat farklý bir þekilde onun bu çýkarcý yanýndan yararlanmak mümkün olabilirdi.

Ona göre, insanlýðýn periþan hali, Hristiyanlýk nedeni ile ortaya konulan kriterlerin fazla yüksek olmasý neticesinde niyetlenilenden çok daha kötü sonuçlar doðmasýndandýr. Çünkü insan bu idealler karþýsýnda umutsuzluða düþerek erdemlerden bütünüyle vazgeçme yolunu seçmektedir. Dolayýsý ile devletler sosyal ahlak hedeflerini geri çekerek insanýn yapabileceði seviyeyi baz almalýdýrlar. O, “merhamet yerine faydacýlýðý koyalým” der fakat erdemi kaldýrýp çöpe atmaz. O, insanýn doðasý gereði erdeme deðil, ikiyüzlülüðe eðilimli olduðunu anlatýr. Ýnsanýn daha iyi bir düzen oluþturmasýný birinci hedef olarak ele aldýktan sonra insanýn erdemler konusunda da eðitilmesi gerektiðini anlatmaya çalýþýr. Fakat asýl olan, erdemler yerine faydayý öne çýkarmasýdýr.

Machiavelli’ye göre, insanýn en önemli özelliði tutkulu olmasýdýr ve bundan yararlanma imkaný da vardýr. Bu tutku insanda öncelikle þan-þeref arzusunu tetiklemektedir. Ýnsanlar kötüdürler fakat iyi olmaya mecbur edilebilirler. Bu ise zorla deðil, temel aldýklarý çýkarlarý ve tutkularý aracýlýðýyla gerçekleþtirilmelidir. Ýþte bunlar onun liberalizm ile özdeþliðini ortaya çýkaran noktalardýr. Etiðin temelinde adalet erdemi vardýr. O halde, insanlýk adaletsizliði kazançsýz, adaletli olmayý ise kazançlý hale getirdiðinde, þan ve þeref peþinde koþan insan, bu kazanç ile þan þeref arasýnda irtibat kurarak kendi yararý peþinde koþacak ve diðer yandan ticarete yönelecek, böylece akýlcýlýkla zenginleþen ülkelerde adalet daha çatýþmasýz bir biçimde saðlanacaktýr. Dolayýsý ile o, “fayda” kavramýný siyasal düzlemde kurgulayarak rejimin temel meselesi haline getirir.

Machiavelli’nin adalet ve erdemle ilgili bu görüþünü biraz daha yumuþatan filozof da liberalizmin kurucu babasý olarak tanýmlanan J. Locke’tur. J. Locke,  farklý olarak, insanýn ihtiyaç duyduðu þeyin mülkiyet olduðu konusunu iþleyerek bir adým daha atmýþtýr. Ona göre, insan kendi tutkularýný tatmin etmek için mülkiyet sahibi olmasý gerektiðini kavrar. Bunu yapmasý mümkün olan tek alan üretim ve ticarettir. Bu alanda risk alýp kazanarak mülk sahibi oldukça bunlarýn korunabilmesi için daha akýlcý ve iyi bir düzene ihtiyaç duyarak bunun da peþine düþer. Yani, insanýn tutkularý ve çýkarlarý kullanýlarak daha iyi ve adil bir düzen mümkün hale gelebilir. Bu yüzden insanlarýn mülkiyet çabalarý yüksek duvarlarý olan ve soyut bir ahlak formuna kurban edilmemelidir. Ahlak aranacaksa, bu yol ile oluþan ekonomik iyiden ahlaki iyi düzene geçmek mümkündür.

Machiavelli’yi en iyi anlayan düþünürler Montesquieu ve J. Locke olmuþtur. Liberalizmin temellerini atan J. Locke mülkiyet kavramýna önem verirken ayrýca onun devletten de korunabilmesi konusunda Montesquieu’ye öncülük etmiþ, devletin daha faydalý çalýþmasý için çaba harcamýþ ve güçler ayrýlýðýnýn temellerini de atmýþtýr.

Sonuçta, Machiavelli’ye göre, adalet ve erdem konularýnda insana ancak baþarabileceði kadar yük bindirilmelidir. Bu, toplumsal sözleþme açýsýndan da önem taþýyan önemli bir fikirdir. Liberal düþüncelerle ortak yanlarý vardýr. Nitekim liberal kuramcý Hayek de “Liberalizm toplumda insanlarýn diðer insanlar tarafýndan zorlanmasýnýn mümkün olduðunca azaltýldýðý bir insani vasattýr” demiþtir.

Fakat Machiavelli'nin de es geçtiði bir þey vardý. Bu vasatlýk taþýyan yapýnýn (diyelim ki bu liberalizmdir) dünyadaki bütün ülkelere barýþ, huzur ve zenginlik getirebileceðine dair bir kanýtýmýz yok. Mesela, Afrika’daki bir ülke ticareti daha serbest hale getirip demokrasisini daha düzenli hale getirdiðinde, o ülkeye sermayenin akacaðýna ve o ülkenin giderek (Batý seviyesinde olmasa da) makul bir yaþam seviyesine ulaþabileceði fikri uzunca bir gelecek için hayaldir.

Özetlersek, erdemleri yüksek tutarak (bunun devlette etkin olduðu dönemde) nasýl insanlýk huzura kavuþamamýþsa, sosyalizm gibi baþka bir ideal olarak gösterilen liberalizm de bütünlüklü bir alternatif olamaz. Bu sadece bütün dünyada ekonomik geliþme belirli bir düzeyde saðlandýðýnda baþarýlý olabilecek bir görüþ iken, bunun tüm ülkelerde gerçekleþmesi de bir hayaldir.

Bu yüzden Antik Yunan döneminde Sokrates öncesinde trajedinin bitimsiz bir konumu vardý. Bu þartlar o günden bu güne deðiþmedi çünkü bu, insanýn karakterine ait bir þeydir. Yani, ikiyüzlülük ve ekonomik çýkar iliþkileri bireylerde ve devletlerde aynen duruyor.

Hayatýn trajedisini ve kaotik yapýsýný göz önünden ayýrmadan kendi ülke çýkarlarýný da makul bir oranda zihnine yerleþtirebilmiþ ve liberalizmi de sadece kötünün iyisi olarak ele alan, fakat bunu kýsmi olarak savunurken devleti küçülttükçe bireylerin büyüyeceði, güçleneceði, özgürleþeceði ve böylece insanlýðýn kurtarýlacaðý gibi bir hayalin peþinden koþmayan (insanýn karanlýk tarafý devletin karanlýk tarafýndan fazladýr), devletin önemini kavramýþ olmakla birlikte bireyin hak ve özgürlüklerinin tam olarak saðlanmasý gerektiðini de düþünen, insanýn bir kaderi olan trajediyi ve kaosu anlayan, orta yolcu yeni fikirlere ihtiyaç var. Bunun için sol sekterlikten ve oryantalist müstemleke aydýný gibi davranarak sürekli kendi ülkesini kötülemekten kurtulmak ilk adým olabilir.

Bunlarýn ýþýðýnda son 20 yýla baktýðýmýzda Türkiye’nin kendi çýkarlarý temelindeki dýþ politikasýnýn ayný zamanda ahlaki olan politik idealizm ile bugüne dek hiç olmadýðý kadar uyumlu olduðunu söyleyebiliriz.

 

Nihat ÜSTÜN
18.07.2022

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.