KIRMIZI KEMAN

14 Kasım 2018 11:32 / 1820 kez okundu!

 

 

17. yüzyılda Nicolo Bussotti kırmızı bir keman yapmıştı. Bu kemanın müthiş bir rezonansı vardı ve diğerlerinden çok farklıydı. İtalya’da Bussotti tarafından yapıldığı düşünülen bu çok değerli kemanın bir sırrı vardı (Bussotti kemanları sanırım şimdi de  dünyanın en değerli markalarından birisidir). Sır şuydu: Busotti’nin karısının doğum sırasında ölmesi ile kanının kemanın cilasına karıştırılmasıyla ortaya çıkan kırmızılığı kemanın rezonansını etkileyen faktörlerden birisi olabilirdi. Nihayetinde keman 17. yüzyıldan sonra birçok el değiştirerek ülkeler aşarak sonunda Çin’e kadar gitmiştir. Kırmızı keman Çin’de önemli bir müzisyenin elindedir. Ancak tam o dönemde Çin’de çok büyük bir çalkalanma olmaktaydı ve Mao’nun devrimi sonunda çıkagelmişti.

 

 

****

 

                      KIRMIZI KEMAN                 

 

17. yüzyılda Nicolo Bussotti kırmızı bir keman yapmıştı. Bu kemanın müthiş bir rezonansı vardı ve diğerlerinden çok farklıydı. İtalya’da Bussotti tarafından yapıldığı düşünülen bu çok değerli kemanın bir sırrı vardı (Bussotti kemanları sanırım şimdi de dünyanın en değerli markalarından birisidir). Sır şuydu: Busotti’nin karısının doğum sırasında ölmesi ile kanının kemanın cilasına karıştırılmasıyla ortaya çıkan kırmızılığı kemanın rezonansını etkileyen faktörlerden birisi olabilirdi. Nihayetinde keman 17. yüzyıldan sonra birçok el değiştirerek ülkeler aşarak sonunda Çin’e kadar gitmiştir. Kırmızı keman Çin’de önemli bir müzisyenin elindedir. Ancak tam o dönemde Çin’de çok büyük bir çalkalanma olmaktaydı ve Mao’nun devrimi sonunda çıkagelmişti.

 

Klasik müzik ve piyano, keman gibi müzik aletleri, klasik müzik plakları vs. artık burjuvazinin kitleleri uyutma aracı olarak görülmekteydi. Çin’de Mao iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra kültür devrimi adı altında kültürü yok etme eylemlerine girişti. Ülkedeki bu tür müzik aletlerini yasakladı. Yasa çıkararak elinde bu müzik aletlerinden bulunanların onları derhal ilgili parti militanlarına teslim etmelerini şart koştu. Böylece kırmızı keman yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Kırmızı kemanı elinde bulunduran müzisyen kadın direnerek 250 yıllık kültür mirası olan kemanı teslim etmedi. Oysa cezası çok ağırdı ve buna rağmen kemanı sakladı ve korudu. Mao’nun militanları topladıkları birçok kemanı, müzik aletini ve plağı modernleşme adına meydanlarda yaktılar ama kırmızı keman o kadın sayesinde bir tavan arasında 1990’lı yıllara kadar saklanabildi. Sonra bulunup Çin’den ABD’ye getirilip 2.4 milyon dolara müzayede ile satıldı.

 

Devrimler, ekonomi dışında en büyük tahribatı kültürde yapmışlardır. Kültüre şöyle ya da böyle ama mutlak surette darbe vurmuşlardır. Türkiye’ye baktığımızda da kısmi olarak devrimler sırasında o kadar sert olmasa da benzer şeyler olmuştur. Çin’in tersine Türkiye’de halk müziği bir dönem yasaklanmış, sanat müziği özel olarak gözden düşürülmüştür. Bu da yanlış bir uygulamaydı. Ancak bana göre kültürümüze vurulan en büyük darbe dil devrimi ile ortaya çıkmış ve dilimiz zayıflatılmıştır. Bir ülkenin dili zayıfladığında aklı da zayıflar. Çünkü insan, düşüncesini ancak daha zengin bir dil ile daha iyi anlatabilir ve insan daha zengin bir dil ile daha iyi düşünebilir, daha iyi müzik yapabilir, daha iyi sanat eseri verebilir. Bugün maalesef güdük bir dil ile düşüncelerimizi ifade etmek zorundayız. Bir dil filozofu olan Wittgenstein, “Devrim, aslında metafizikçilerin düşüdür ve dilin sınırları aslında dünyamızın da sınırlarıdır. Onları aşmaya çalışırsanız çok darbe yersiniz” diyor.

 

Mesela, harf devrimi bu kadar büyük bir tahribat yapmamıştır. Çünkü Latin harfleri Arap harflerinin yerini doldurabilmiştir. Ama dilimiz maalesef zayıf kalmıştır. Oysa diller yaşayan organizmalar gibidir ve her geçen gün zenginleşerek gelişirler. Ona müdahale ederseniz doğru sonuçlar alamazsınız. Güya Arap kültüründen kurtulmak istenmiştir ama ortaya çıkan şey dilde zayıflamadır. Oysa hiçbir kültür ve dil ari değildir. Her kültür birçok diğer kültürden etkilenerek gelişmiştir. Mesela Fransızca ari bir dil midir? Hayır. Romalılar Fransa’yı işgal ettiğinde asimile etmek istemiş, konuşulan Galya dilini yasaklamış ve Latinceyi mecbur etmişlerdir. Halk Latinceyi çok iyi anlayamamış ve Gal diliyle Latinceyi karıştırmış ve bugünkü Fransızca ortaya çıkmış, çeşitli etkilenmelerle 2 bin yıldır gelişmesine devam etmiş, bugün dünyanın en güzel dillerinden birisi olmuştur.

 

Dil insanın aklıdır, hafızasıdır. Onu kesintiye uğratmak doğru olmamıştır. Çünkü kendi aklınla oluşturduğun teori pratiğe uymaz. Batı muhafazakarlığının referanslarından birisi olan E. Burke “Niyette olmayan sonuçlar insanlığın karşılaştığı bir şeydir ki, müphem ölçekte değişimin başlatılması halinde, eşyanın karmaşıklığı ve giriftliğinden dolayı, hemen hiç şaşmaz bir şekilde, başlatanın aklında olandan çok daha fazlası devreye girer ve sonuç beklentilerden çok farklı tezahür edebilir” diyor ve şöyle devam ediyor: “Toplum sadece yaşayanlar değil, ölüler ve hayata henüz gelecek olanlar arasındaki ortaklıktır. Yani hal, yaşayanların mülkiyetinde değildir, kafalarına göre tasarrufta bulunamazlar. Kendilerine emanet edilen bir akardır o; ahlaki açıdan onu elinde bulunduranlar iyi durumda devretme vekâletinin sorumluluğunu da taşırlar.

 

Doğanın akış düzenine aykırı olan ile insanların inançlarına, fikirlerine aykırı olan arasındaki farkı iyi kavramak ve haddimizi bilmek en önemli şeyler olmaktadır.

 

Kırmızı kemanın öyküsü aklıma bunları getirdi…


Nihat ÜSTÜN

14.11.2018

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.