Dersim cesareti Ermeniler için de gösterilmeli... - Lale Kemal

25 Ocak 2012 08:11  

 

Dersim cesareti Ermeniler için de gösterilmeli... - Lale Kemal

Fransa dâhil 22’ye yakın ülke parlamentosu, 1915 Ermeni tehcirini, soykırım olarak kabul etti. Ermeni olaylarını, 2001 yılında soykırım olarak kabul eden Fransız Meclisi’nin üst kanadı Senato da, önceki gece geç saatlerde yaptığı oylama sonucunda, Ermeni soykırımını inkâr etmeyi suç sayan garabet yasayı kabul etti. Böylece, Ermeni soykırımını inkâr edenler, para ve hapis cezasına çarptırılacaklar. Yasa, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin onayından sonra yürürlüğe girecek. Soykırım iddialarının 100. yılı olan 2015’te, yani yaklaşık üç yıl sonrası için Ermeniler, Türkiye’yi dünya kamuoyunda daha da zor durumda bırakmak için kampanyalarını sürdürüyorlar.

Bir durup düşünmek de yarar var. Türkiye, enerjisini daha ne kadar, çığ gibi büyüyen Ermeni soykırım iddialarını bertaraf etmek için harcayacak ve buna rağmen bertaraf edemeyecek ve artan biçimde yabancı ülke parlamentoları, Ermeni tehcirini soykırım olarak kabul etmeye devam edecekler. Küreselleşmiş bir Türkiye, dünyaya nereye kadar meydan okuyacak. Alternatif olarak yine içimize kapanıp, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur,” yutturmacasına razı mı olacağız?

Fransa’yı, özellikle bu ülke Meclis’inin 2001 yılında Ermeni olaylarını soykırım olarak tanımasından beri sözde cezalandırmak için yaptırımlar açıklıyoruz ama hiçbiri sonuç alıcı olmuyor. Olmaz da, küreselleşen dünyada, Fransız firmalarını cezalandırayım derken ortağı başka bir ülke firmasını da cezalandırmayı göze alamıyorsunuz. THY’nin filosuna katmakta olduğu Airbus aynı zamanda Alman ortaklı. O zaman Almanya’yı da cezalandırmış oluyorsunuz. Ama daha da önemlisi, bu firmaların Türkiye’deki faaliyetlerinden dolayı iş olanağı sağlanan insanlarınıza, dolayısıyla istihdama darbe vuruyorsunuz. Bugün TSK’nın ticari şirketi OYAK’ın, en fazla iş yaptığı firmalar Fransız kökenli. Bugüne kadar, bu firmalara bir ceza kesildi mi, yok.

Bugün dünya ile bütünleşen Türkiye’nin, Ermeni soykırımı iddialarına karşı daha yaratıcı, radikal, insani adımlar atması gerekiyor.

Öncelikle, Akademisyen Cengiz Aktar’ın, önceki akşam Habertürk televizyonunda söylediği gibi, soykırım iddialarına karşı “90 yıldır hafızasızlaştırılmış topluma,” 1915’te kötü olaylar olduğu anlatılmalı, zor da olsa ezberler bozulmalı.

Buna paralel olarak, özür mekanizması çalıştırılmalı.

Tıpkı, 2008 yılında aydınlarımızın yaptığı gibi. Türk aydınlar, 2008 aralık ayında bir özür kampanyası başlatarak, “1915 Ermeni Tehciri uygulaması için Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî politikalarından bağımsız olarak, ‘bireysel ve insani’ bir tavırla özür dileyeceklerini,” ifade ediyor ve bu tavrın politik malzeme yapılmaması gerektiğini belirtiyorlardı.

Başbakan Erdoğan, Dersim olayları için, “Yakın tarihimizdeki en acı, en trajik olaylardan biridir. Dersim, aydınlatılmayı, cesaretle sorgulanmayı bekleyen bir faciadır,” deyip, devlet adına özür dilemiş ve devlet adamlığını sergilemişti. Büyük devletler, geçmişte yaşanmış olan acıları biraz olsun hafifletici nitelikteki özür mekanizmasını hep çalıştırmışlardır, keza, Ermeni soykırımını inkâr etmeyi suç sayan garabet yasayı kabul eden Fransa da Cezayirlilerden özür dilemişti.

Özür, Türkiye’nin, Osmanlı döneminde Ermenilere soykırım uygulandığı iddialarını kabul etmesi anlamına gelmez. Ama Anadolu’daki Ermenilere yapılan zulüm özür gerektirir, tıpkı Dersim’den özür dilendiği gibi. Devletler tarihleriyle yüzleştikçe büyürler, atalarının işledikleri hataların telafisi için adımlar atarlar.

Yeni Türkiye’ye tarihiyle yüzleşmek yakışır...

Aynaya bakıp kendimize de sormalıyız, 301 ile ne amaçlıyoruz, diye.

Delil karartma cezaevlerinden sürdürülüyor mu?

Balyoz sanığı Koramiral Kadir Sağdıç’a ait olduğu ve ailesiyle yaptığı öne sürülen konuşma içeriğinin, delillere etki etme olasılığı yönünden soruşturulması gerekiyor. Ama soruşturmanın yapılmadığı, 17 ocaktaki Balyoz davasında, hâkim ile savcı arasında geçen konuşmayla da ortaya çıkıyor.

Duruşma Savcısı Savaş Kırbaş, ses kaydının, Sağdıç’a ait olup olmadığının, duruşmada bulunmayan bu sanıktan sorulmasını istediğini belirterek, “Bu ses kaydı delillere etki etmeyle ilgilidir. Ses kaydında cezaevinden dahi delillere etki edilebileceğine dair ifadeler var,” diyor. Mahkeme Başkanı Ömer Diken ise, “Ses kaydının yasal yollardan elde edildiğine dair mahkemeye bir belge sunulmadı. Ses kaydının hukuken hiçbir anlamı yoktur. Mahkemenin, bu ses kaydı hakkında bir değerlendirme yapması söz konusu olmaz,” şeklinde şaşırtıcı bir yanıt veriyor.

Şaşırtıcı, zira, mahkeme başkanı, hukuken ses kaydının hiçbir anlamı olmadığını savunurken, soruşturmanın askerî savcılık yönüyle yapılmadığını ortaya koyuyordu.

Oysaki, askerî savcılığın, mevcut askerî cezaevleri yönetmeliğine göre, Sağdıç’ın telefon görüşmesinin içeriğinin suç teşkil edip etmediğini soruşturması gerekirken Hâkim Diken’in de bu yönde talepte bulunması gerekiyordu.

Hasdal Cezaevi’nde telefon kayıt sistemi kurulmuş ise, ortada hukuka aykırı olarak bir dinlemeden bahsedilemez. Zira konuşmanın kayda alınacağı cezaevi yönetmeliği ile belirlenmiş bulunuyor. Belki kaydın internete sızdırılması anlamında sızdıran kişinin cezai sorumluluğu söz konusu olabilir.

Her durumda; Askerî Cezaevinde bulunan özellikle general rütbesindeki tutuklular lehine kuralların uygulanmadığı ortaya çıkıyor.


loglu@superonline.com

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0