Arap Baharýyla gelen demokrasi

05 Mayýs 2012 22:58 / 2251 kez okundu!

 


Arap baharýnýn Mýsýr ve Suriye’de rengi deðiþti. Ýþgalci harekette duraksama ve bocalamalar arttý. Yeniden güç kazanýp kazanmayacaðý bilinmiyor. Finans kapitale karþý Yunan halkýnýn aylarca süren direniþinin hýzý kesildi. Bunlardan dolayýdýr ki akla þu soru geliyor: Halkçý protesto hareketleri bitti mi? Yeniden alevlenmesi ve çekici bir merkez olmasý beklenebilir mi? Dünyanýn dört bir yanýndan fýþkýran ve her ülkede sayýsýz gösterilerin yaþandýðý devrimci rüzgâr etkisini yitiriyor mu?

Arap baharý global çýkýþlarýn ilk kývýlcýmýydý. Þimdi umutsuzluða ve kötümserliðe düþmeden, ders alýcý, demokratik sonuçlar çýkararak, sürecin nereden nereye gittiðini anlamanýn tam zamaný.

Ayaklanmalar nerede ve nasýl baþladý?

Arap dünyasý en geniþ anlamda iki guruba ayrýlabilir: Birinci gurup cumhuriyetçi olan Mýsýr ve Tunus, diðeri ise monarþist Suudi Arabistan, Fas, Katar ve Ürdün. Her iki gurup ülkede de polis devleti egemen, yönetimler babadan oðula geçiyor, sivil diktatörlerle yönetiliyor ve devlet kendi halkýndan korkuyor. Ayaklanmalar þimdilik cumhuriyetçi olan Mýsýr ve Suriye gibi iki ülkede oldu ve halk gücüyle reformlar talep edildi.

Global medyanýn sessiz kaldýðý Suudi Arabistan, Fas, Katar ve Ürdün gibi monarþist ülkelerde deðiþim isteyenlere karþý polisiye tedbirlerin ardý arkasý kesilmiyor. Hapishaneler dolup taþýyor, iþkenceler ise günlük yaþamýn bir parçasýna dönüþmüþ durumda.

Özgürlüklerin ve sivil haklarýn olmadýðý Arap ülkelerinde parlamento halký temsil etmekten çok dikta rejimlerine meþruiyet kazandýrýyor. Anayasalar baský aracýna dönüþmüþ, yargý sistemi hukukun üstünlülüðü prensibin hiçe sayýyor ve otoriter yönetimleri koruma ve kollama iþlevini görüyor.

Mýsýr, Tunus ve Suriye’deki direniþlerin arka planýnda Suudi Arabistan ve Katar çok etkili rol aldýlar. Mýsýr’daki direniþte, Katar Müslüman Kardeþleri, Suudi Arabistan ise Salafileri açýkça desteklediler. Kendi ülkelerindeki insanlara acýmayan bu monarþist rejimler, Mýsýr halkýnýn demokrasi talebini sabote etmeye çalýþýyorlar ve demokrasiyi halkýn elinden alýp kendi ideolojilerini yönetime getiriyorlar.

Mýsýr ve Tunus’ta halkýn gücüyle yýkýlan otoriter rejimlerin diktatörleri, acýmasýz iktidarlarý döneminde tüm monarþist ülkelerle yakýn iþbirliði içindeydiler. Halkýn istemediði anti-demokratik yönetimler, monarþist Arap ülkelerinin dýþ destekleriyle ve toplumda dine aþýrý misyon yükleyerek varlýklarýný sürdürmüþtü. Halkýn islami inancý kullanýlarak statukoya meþruiyet kazandýrýlmýþtý. Devlet ve islam içiçe geçmiþti. Din çoðunluðu Müslüman ve aþýrý dindar egemen sýnýflarýn adeta bir güvencesiydi.

Bu nedenle ayaklanma süresince halk inanç özgürlüðü talep etmedi. Tam tersine sosyal, ekonomik ve demokratik hak talepleri öne çýkarýldý. Sosyal içerikteki gerçek demokrasi otoriter rejimleri yýkmayý amaçlýyan halklarýn ilgi odaðýndaydý.

Çalýþan yýðýnlar sistemin kendilerinden uzaklaþtýðýný, iktidarýn ve politikanýn kendileri için anlamsýzlaþtýðýný gördü. Ýki farklý sosyal guruptan karþý koymaya, sosyal haklarýný haykýrmaya baþladýlar: Bir yandan demokrasiye ve özgürlüklere susamýþ, bireysel, liberal ve uzlaþmacý gençlerin gösterdiði tepkiler, diðer yandan gelenekçi ve muhafazakar Ýslami seçmen. Birbirinden kopuk olmayan bu iki eðilim totaliter ve monarþist rejimlere karþý dikilerek karartýlan geleceklerini aydýnlatmaya karar verdi. Gerçekten insani bir yaþam kurmayý amaçlayan Mýsýr ve Tunus halklarý cesur ayaklanmalar gerçekleþtirdiler. Yüz binler meydanlarda arzuladýklarý demokrasiyi yaþamayý ve yaþatmayý baþarabileceklerini tüm dünyaya ilan ettiler. Ayaklanmalarýn kendileri canlý bir demokrasi abidesiydi.

O yürekli insanlar ilkgünden aralarýnda kendi demokrasilerini kurdular. Böyle de olmasý gerekiyordu çünkü demokrasi çalýþan halkýn yaþam biçimidir. Halk ayaklandýðý zaman demokratikleþmenin ve demokrasinin önü açýlýr. Irak’ta, Libya’da ve Afganistan’da yapýldýðý gibi askeri terörle demokrasi ihraç etmek bu ülkelerdeki halklar tarafýndan kabul görmedi. Mýsýr ve Tunus’ta halklarý bu yanlýþ gidiþe dur dedi. Kendi demokratik bilincini ortaya koydu, demokratik geleceklerini kendileri belirledi.

Aþýrý dinci, baðnazlýðýn kör ettiði bir sarmalýn içine uzun zamandýr sürüklenen bu iki ülkede halk artýk daha çok din, daha çok islam istemedi. Global liberalizmle islamýn karmaþýk iliþkileri içinde biçimlenen diktatöryal rejimleri yýktý ve uzun sürebilecek bir “Post-Ýslam” sürecinin kapýsý araladý. Halk politik haklarýna güvence olabilecek bir hukuk, vatandaþýna güç veren bir hükümet, politik elitten hesap soran bir anayasa istedi. Emekçi yýðýnlar temel politik haklar, konuþma, toplanma ve basýn özgürlüðünün eksiksiz uygulanmasýný, parti kurma, özgür seçim ve korkunun politikadan uzaklaþtýrýlmasýný talep etti. Halk egemen güçlerin liberalizmini, yoksulluðu ve kör inançlarý elinin tersiyle itti. Modernizmi, çaðdaþ yaþamayý, gerçek demokrasiyi temsil eden çoðulcu bir parlamentodan yana aðýrlýðýný koydu.

Küresel kapitalizm ve yandaþ iktidarlar

Global finans kapital çýkarlarýný sürdürebilmek için dünyanýn her yerinde iktidar ve politika arasýnda derin uçurumlar yarattý.

Birçok ülkede politika yaparak iktidarý etkileme veya deðiþtirme olanaklarý iyice azaldý.

Artýk ne iktidarlar amaçlanan hedefleri gerçekleþtirme yeteneðinde olabiliyorlar ne de politika, toplumsal hedeflere varmanýn bir aracýdýr.

Ortadoðu’da, Avrupa’da ve Latin Amerika’da geliþen olaylar iktidar ve politika arasýndaki açýnýn fazlasýyla açýldýðýnýn kanýtýdýr.

Mýsýr’da halk bu yüzden kendi gücünü göstermek ve deðiþimi kendi lehine çevirmek için ayaða kalktý. Fakat bu doðru ve soylu demokratik uyanýþýn, global kapitalizmin bölgedeki çýkarlarýyla çatýþacaðý biliniyordu. ABD ve uzantýsý Arap Emirlikleri Konseyi müdahalede gecikmedi.

Tahrir’deki ayaklanmaya sonradan katýlan, halkýn demokratik duruþu karþýsýnda þaþkýna dönen Müslüman Kardeþler (MK) ve ordu, ABD’den elde ettikleri maddi destekle halkýn önüne geçti. Ellerindeki sermaye ve örgütlü güçle, günah iþleye iþleye, kurnazca, el altýndan gizlice görüþerek, inançlarýndan taviz vere vere, halkýn çaðdaþ demokrasi taleplerini arka plana çekmenin çabasý içine girdiler. Mýsýr’da alternatif olan MK “ Tahrir meydanýnda devrimi baþlatan gençlerin taleplerini karþýlamak istiyoruz. Bizim için önceliklidir,” demelerine raðmen söylem ve duruþlarýyla demokrasinin karþýsýndaydýlar.

MK sözcüsü Washington’da þunlarý söylüyordu: “Biz Müslüman bir bireyin, Müslüman bir ailenin, Müslüman bir devletin ve global bir Müslüman devletin nasýl kurulacaðýný öðrendik.”

Halk bu anlayýþa deðer vermeyince taktik deðiþtirdiler. Halk islamý ve inançlarýný demokrasinin güvencesi altýna almak isterken, MK, islamý demokrasiyle karþý karþýya getirmeyi deniyor; þimdilik. Baþarýp baþaramayacaklarý belli deðil henüz. Demokratik geleneði olmayan Mýsýr halkýna demokratik olmayan bir hareket önderlik etmeye baþladý. Kuþkusuz tarihsel bir boþluk bu.

Din ve demokrasi

Ýslamý ideolojileþtiren MK’ler laikliðeye ve laisizme karþý allerjisi var. Pragmatist Makyavelist olan bu hareket laiklikliðin demokrasinin önkoþulu olduðunu ve tarihsel olarak, gerçek demokrasinin politikleþmiþ dinle çatýþarak bugüne geldiðini iyi bilirler. Özgürlükleri ve dini demokrasinin üstünde tutan ABD’yi örnek gösterek demokrasinin eþitlikçi ruhuna aykýrý deðiþimleri baþaramayacaklardýr.

Devletin dine müdahalesinin engellenmesi gereklidir, gibi masum talepler bahane edilerek, demokrasiye ait zeminlerde dini inançlar yerleþtirildi. Gerçekçi, modern, eþitlikçi, adil ve sosyal içerikli toplumsal yapýlara izin verilmedi. Bunlarýn yerine seçimlere dayanan, ancak inançlarýn belirlediði sýnýrlarda demokratik olabilen MK, Salafi ve Vahabi gibi yapýlaþmalara izin verildi.

Demokrasinin laik, modern, rasyonel ve sosyal olduðunu, inançlarýn demokrasinin güvencesi olamayacaðýný, tam tersine ancak demokrasinin inançlarý koruyup geliþtirebileceðini görebilen sol, sosyalistler devre dýþý kaldý.

Mýsýr ve Tunus’taki direniþlerde kitleleri kuþatan bir ideoloji olmadý. Marksizm de yoktu Ýslamcýlýk da. Devrimci veya ideolojik dinamiklerden söz edilemez. Mýsýr halkýna sunulan “Ýslamik” seçim alternatifleri devrimci deðil, muhafazakârdýr. Politik istikrar ve güçlü ekonomi taleplerini içermektedir. Ýslami bir cumhuriyet veya halifelik gibi maceracý toplumsal kalkýþmaya halk itibar etmediðinden, radikal Ýslami akýmlar, MK, Salafiler, Vahabiler, bunlarý gündemlerine almadýlar, yerine kabul edilebilir dini deðerleri tercih ettiler. Az da olsa demokrasiden pay almýþ gibi görünüyorlar. Ýslam’ýn çeþitli yorumlarýný barýndýran ve sonradan etkili olan, yýkýlan rejimin sunduðu olanaklardan fazlasýyla beslenmiþ bu siyasal akýmlar, halkla ayný politik deðerleri paylaþmýyordu. Halk demokrasi isterken, demokrasiye sonradan eklemlenen bu akýmlar kendi kontrollerinde bir politik demokrasiyi tercih ettiler.

Daha da önemlisi, Ýslami alan, çoðulculuða kapýlarýný açmak zorunda kaldý. Þeyh Ahmed Al Tayeb gibi önemli Ýslami figür, insan haklarýný, özgürlükleri ve en önemlisi devlet ve dinin ayrýlmasýný savununca, Ýslami akýmlar baskýlara boyun eðerek Ýslam’daki dogmalarý tekrar etmekten vazgeçtiler.

Fakat hala tartýþýlamayan pek çok Ýslami tabu olduðu gibi duruyor. Örneðin bir Müslümanýn Hristiyan olma özgürlüðü olabilecek mi? Bazý kesimler din deðiþtirme özgürlüðünü tartýþýyorlar. Bir ülkenin Ýslami kurallarý býrakýp laikliðe geçmesi ise pek kolay görülmüyor. Demokratikleþmenin inanç toplumunu ciddi bir biçimde sarsmaya baþladýðý rahatlýkla söylenebilir. Acaba çalýþan yýðýnlarýn geliþtirdiði ve henüz yeni baþlayan demokrasi, Post-Ýslam bir dönemin baþlamasýna yetecek mi?

Salafiler, þeriat kanunlarýný gündeme getirerek MK’in çeliþkilerini Ýslami cemaate gösterme gayretine düþtüler. Ancak bu duruþlarý kendilerine yaramadý. Kýsa bir zamanda parlamento hedefi olmadan tüm etkilerini yitireceklerini anlamýþ olmalýdýrlar ki söylemlerini sulandýrarak, farklý politik formülasyonlara aðýrlýk vermeyi tercih ettiler. Ama yok olmadýlar, hala orada ve demokrasiyi tehdit eden söylemlerini tekrar ediyorlar.

Seçim kampanyalarýnda dýþ politika hemen hemen yok gibiydi. MK ve Selafiler’in her ikisi de, seçim programlarýnda cihada ve Filistin davasýna yer vermediler. Cihad uðruna ekonomik ve politik istikrarý kurban etmek istemediler. Mollalardan, Nasýr’dan ve Baas hareketinden farklý bir yol izlediler. Filistin davasýnýn manevi bir deðer taþýmaya devam ettiði bir gerçek ancak Filitin-Ýsrail anlaþmazlýðýnda taraf olma cesaretini gösteremediler.

Öte yandan, Arap baharý korkulduðu gibi Hristiyan Batý ile Müslüman dünyasýný karþý karþýya getirmedi. Bu sevindirici bir geliþme ancak bu direniþler Sünni-Þii/Alevi düþmanlýðýný derinleþtirdi. Aslýnda arka planda duran, herkesin bildiði gibi, Ýsrail’le anlaþan Suudi Arabistan’la buna karþý olan Ýran arasýndaki anlaþmazlýktýr.

Tahrir meydanýndaki yüz binler cesur, bilgili, demokrasiye inanmýþ, güvenilir liderleri seçemedi. Toplumun geleceðini belirleyecek, çoðunluðun yararýna karar verebilen, erdemli, faziletli liderler çýkaramadý. Çoðulcu demokratik toplumu yaþayamamýþ halk, dogmalarýn kölesi, yeteneksiz, açýk ve þaffaf olmayan adaylarý seçmeye zorlandý. Halký için deðil inancý için mücadele eden politikacýlarýn demokrasiyi belirsiz yönlere sürükleyeðeceðini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Sonradan devreye giren ve islamý tekelinde tutan mülk sahiplerinin temsilcileri, halkýn özgür iradesinin saflarýnda yer aldý, mücadele verdi. Halkýn gücünden çok halkýn inandýðý islami güce yakýnlaþtýlar. Demokratik mücadele deneyimini yaþamamýþ, düþünsel planda bile olsa demokratik proje geliþtiremeyen inanç partileri, hemen anarþinin durdurulmasýný ve istikrarýn egemen kýlýnmasýný bahane ederek, sadece bazý özgürlüklerle sýnýrlý bir demokrasiyle yetinecekler gibi. Bu da þu anlama geliyor: Biraz demokrasi, biraz islam ve biraz liberalizm.

Bugünlerde Batý’da çok popüler olan bu karma politik sistem, Arap dünyasýna taþýnýyor. Þeriatla doðan, biraz da demokrasiye bulaþmýþ politik partiler, parlamentonun deðil hükümetlerin üstünlüðünden yana, baþkanlýk sistemini istiyorlar ve iki partili rejime doðru hýzla yol alýrken halkýn istemediði liberalizmi halka dayatmanýn öncülüðünü yapýyorlar. Çok kýsa zamanda Arap baharý belki de kýþa dönecek.

Gerçek demokrasi ile liberal demokrasi arasýndaki fark

Tahrir meydanýnda yeþeren demokrasi emekçi insanlýðýn gözünde bir abide gibi duruyor. Özgürlüðünü eline alan egemen halkýn her zaman iktidarý yýkabileceði görüldü. Bireyle toplum arasýndaki çeliþkilerin, guruplar arasýndaki çýkar farklýlýklarýn, ancak þeffaf ve açýk tartýþmalarla ve politik yöntemlerle çözüm bulunabileceðini gösterdi. Yüz binlerle hareket eden halk demokratik egemenliði ve bireysel özgürlükleri, sosyal özgürlüðü güçlendirmek için kullandý. Ýkiyüzlü politikacýlar acaba bunu okuyabilecekler mi?

Mýsýr ve Tunus meydanlarýnda yaþatýlan demokrasi, Arap halkýnýn gerçek anlamda bir yaþam kurabilmesinde yüzyýllar önce yaratýlan o dev piramitler, yazýlan sayýsýz romanlar ve tüm kültürel deðerlerden daha fazla katký yaptý.

Sýnýflar arasýndaki dengenin iktidar ve politika arasýndaki uyumun tek düzenleyicisidir demokrasi. Demokrasi halkla beraber ve halk için iktidarla politikayý birleþtiren rejimdir. Halkýn elindeki gerçek demokrasi liberal demokrasinin sýnýrlarýný aþar, politik demokrasiyi geliþtirip týpký 2 bin yýl önce Atina’da olduðu gibi sosyal-ekonomik bir zemin üzerinde geliþir.

Bundandýr ki bir ülkede gerçek demokrasi varsa sosyalizm de vardýr. Demokrasi ve sosyalizm birbirini tamamlar. Birinin olduðu yerde öbürü de vardýr. Biri geldiðinde öbürü otomatik olarak diðerini takip eder, ikiz kardeþtirler. Arap baharýyla Ortadoðu’da halk yabancýlaþmayý, iktidarsýzlýðý yendi.

Þimdi halk, ekonomi, sosyal iliþkiler, medya ve kültür alanlarýnda sivil toplum kurumlarýnýn karar alma mekanizmalarýna aktif olarak katýlmasý, egemen güçlerin dayattýðý liberal demokrasi perdesini yýrtmasý gerekiyor.

sol, sosyalistler ve Marksistler haklý olarak çoðulcu politik sistemin ve hukuk devletinin de ötesinde gerçek ve tam demokrasinin olabileceðine inanýr. Gerçek demokrasi, liberal demokrasiye alternatif olmak gibi bir misyonu olamaz. O, liberal demokrasiyi geniþletip derinleþtirir. Toplumun farklý farklý katmanlarýna derinlemesine nüfuz ederek milyonlarýn demokratik haklarýný politik alandan sosyal ekonomik alanlara doðru geliþtirir.


Mehmet TAÞ

03.05.2012



Son Güncelleme Tarihi: 07 Mayýs 2012 12:30

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.