ARKAİK SOLCULUK

07 Mayıs 2018 21:39 / 879 kez okundu!

 

 

İnsanlığın ilerletici güçleri yeni güçlerdir. Bundan böyle teknolojiyi onlar geliştirecek, yeni buluşları onlar yapacak. Sanatta, bilimde, tıpta, hatta uzay endüstrisinde, makineleşmenin yerini alan robot teknolojisinde, velhasıl aklınıza gelen her yenileşmede onların katkısı olacak. Uluslararası finans sistemi köklü bir değişime uğrayacak ve dolarizasyonun yerini Erdoğan tarafından önerilen 'miil' para ticareti alacak. BM yeniden yapılandırılacak. Eski güçler bu gidişe ayak bağı olabilmek için ellerinden geleni yapacaklar ama gelişme ve değişim kaçınılmazdır.

 

*****

 

ARKAİK SOLCULUK

 

İki binli yıllarla birlikte dünya hızla değişmeye başladı. Soğuk savaş döneminin 'durgunluğu' aşıldı. İnsanın ufku genişledi. Her yetişen nesil büyük değişiklikleri veri alarak gelmeye başladı. Bu değişim bütün eski siyasi saflaşmaları, ideolojileri, teorileri yerle bir etti. Düşünce sistemleri allak bullak oldu. Sınıf teorileri devreden çıktı. Çünkü sınıflar artık o teorilere mesnetlik eden tanımlarını aştılar.

 

Değişimin hızı büyüktü ama düşünce bu değişime ayak uyduramıyordu. Aslında değişim yirminci yüzyılın sonlarında başlamıştı. İnsanlar, toplumlar, devletler bu değişime henüz farkına varmadan uyum sağlamaya başladılar. Bunun bilince yansıma süreci için yirmi birinci yüzyılın ilk on yılının geçmesi gerekti. Taşlar henüz yeni yeni yerlerine oturuyor.

 

Değişimin fitilini ateşleyen Berlin Duvarı'nın yıkılışı oldu. 2001'in 11 Eylül'ünde ise 'big bang' Dünya Ticaret Merkezi binalarında oldu ama sesi ve sarsıntısı tüm dünyayı sardı. İnsan hırsı, artık her şeyi yakıp yıkmaya, yeniden ve kendi çıkarına inşa etmeye angaje oldu. Bu yıllar dünyanın hercümerç olduğu yıllardı. Eski dünyanın eski güçleri, yeni bir düzen kurmak adına saldırıya geçtiler. İnsanlığa mutluluk getireceği sanılan küreselleşme, kan, gözyaşı ve yıkım getirdi. Çünkü eski dünyanın güçleri, yeni dünya düzeninde de egemenliklerini sürdürmek için her şeyi göze almışlardı. Ama artık bu mümkün değildi.

 

Çünkü yeni dünyanın güçleri de filiz vermeye başlamıştı. Onlar da yeni düzende söz sahibi olmak istiyorlardı. Türkiye'nin de aralarına katılmayı başardığı yeni küresel güç adayları arasında, yirminci yüzyılın son çeyreğinde kendini başarı ile yenileyen Rusya ve hızlı bir atılım gösteren Çin başı çekiyor. Bunlar mesafe kat edip güçlenirken eski dünyanın güçleri zayıflayarak geriliyor.

 

İşte bu durum bütün siyasi kavramları farklılaştırdı. Bilindik sağ-sol siyasi gruplaşmalar ve sınıf teorileri geçerliliğini yitirdi. Toplumları mobilize eden kavramlar olmaktan çıktı. Bunların yerine dini inançlar ve 'millilik’duygusu güç kazandı. İster istemez böyle olacaktı çünkü dünyanın siyasal değişimi toplumları ve devletleri bu düşünsel düzeyde karşı karşıya getiriyordu artık.

 

Şimdi, ne kapitalizm eski kapitalizmdi, ne sömürgecilik, ne sınıf iktidarları, ne siyasi düşünsel yelpaze eskidi gibiydi. Her yeni nesil farklı bir dünyaya açıyordu gözlerini. Dünyanın merkezi batıdan doğuya kayıyordu. Endonezya, Malezya, Hindistan, Kore, Singapur gibi Asya ülkeleri büyük atılımlar yaptılar. Hiç kuşkusuz bunu, Afrika ve Latin Amerika izleyecektir. Zaten bunun işaretleri de gözle görülür hale gelmiştir. Bu ülkelerde ardı ardına eski dünyanın efendileriyle işbirliği yapmayı reddedip kendi düzenlerini kurmak isteyen 'yerli' liderler işbaşına gelmeye başladı. Bunlar sadece izledikleri politikalar açısından değil, aynı zamanda etnik olarak da 'yerli' kimliği taşıyorlardı. Chavez gibi, Toledo gibi, Roussef gibi, Moreles gibi, Duterde gibi. Gecikmeli de olsa Küba da bu değişim sürecine katıldı.

 

Bunlar, eski dünyanın güçlerince istenmeyen liderlerdi. Bu nedenle iki dünya arsında çatışma kaçınılmaz oldu. Eski dünyanın güçleri (yani eskiden emperyalizm diye tanımlanan güçler; bu tanım günümüzde farklılaşmış olmasına rağmen halen kullanılmaya devam ediyor; çünkü yeni duruma uygun bir terim henüz onun yerine konulmuş değil), güç ellerinden kaymaya başladıkça saldırganlıklarını arttırdılar halen de dünyayı kana boyamaya devam ediyorlar. O kadar gözlerini karartmışlardır ki bir dünya savaşı çıkartmayı göze alacak kadar her türlü manevraya baş vuruyorlar.

 

Aslında burada özetlemeye çalıştığım dünyamızın farklılaşması ve yeni bir çağa geçiyor oluşu, bir yazıya sığamayacak bir araştırma konusudur. Onun için buraya kadar anlatmaya çalıştığımla yetinip asıl meramıma geçeyim. 

 

Bütün bu değişiklikler geçmişteki ideolojilerin öngörebildiği değişiklikler değildir. O ideolojiler dünyanın daha farklı, daha tekdüze değişeceğini düşünmüşlerdi. Ama gelişme, o öngörüler doğrultusunda olmadı. Şimdi gözlerimizi, hayatın içinden olana, oradan doğana çevirmek zamanı.

 

Geçmiş dönemin 'değişim' liderliğine soyunmuş sol, bu farklı durumu kavrayamadı. Çünkü onun öngörülerine uymuyor. Ne yapalım, olan bu. O zaman eski teorinin çizdiği sınırların dışına çıkıp, yeniyi kavramaya çalışmak ve yeni duruma göre düşünceler üretmek gerekiyor. İşte sol (dünya için iddia etmeyeceğim, bunun yapılıp yapılamadığı konusunda yeterli bilgi sahibi değilim) ülkemizde bunu başarabilmiş değil. Başarabilecek gibi de durmuyor. O yüzden arkaik olarak kaldı. Onlar hala yirminci, hatta önemli bir kısmı on dokuzuncu yüzyılda yaşıyor.

 

Firuz TÜRKER

07.05.2018

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.