Bir imza daha atabilirim
26 Aralık 2008 12:07 / 2106 kez okundu!
Son bir iki gün içinde gazete sayfalarına düşen aşağıdaki iki söz dahi “Özür diliyorum” kampanyasına defalarca imza atmaya yeterli bir nedendir.
Bir imza daha atabilirim.
“Anne tarafından etnik kökenini araştırın görürsünüz.”,
“Ermeni Oğuz’a, Trabzon’da soykırım.”
Son bir iki gün içinde gazete sayfalarına düşen aşağıdaki iki söz dahi “Özür diliyorum” kampanyasına defalarca imza atmaya yeterli bir nedendir.
Bu iki sözden birincisi CHP milletvekili Canan Arıtman’ın Cumhurbaşkanı Gül’ün “Ermenilerden Özür Diliyorum” imza kampanyası ile ilgili aldığı tavra karşı kullandığı cümledir. Gül’ün söz konusu kampanyayı düşünce açıklama çerçevesi içinde gördüğünü söylemesi, sayın Arıtman’dan böylesine buram buram ırkçılık kokan, insanların etnik kökenini sorgulamayı kendinde hak olarak gören (siz bunu kafatası ölçüsünü alma olarak okuyun) arkaik bir düşüncenin ülkemiz politik arenasında nasıl yeniden ortaya çıktığını göstermiştir.
İkinci söz ise Trabzonspor taraftarlarının Oğuz Sarvan’ı protesto için yaptıkları yürüyüşte attıkları slogandır. Trabzon kentinin uzunca bir süredir bu tip olaylarla anılma sıklığının dikkat çekici yanını unutmadan, farklı durumlarda kullanılan her iki söz de ülkenin politik ikliminin getirildiği noktayı göstermesi açısından son derece önemli. Uzunca bir süredir toplum mühendisliği çalışmalarının son hızla devam ettiği, etnik ve dinsel kimlikleri kullanarak toplumsal çatışmaların adım adım tezgahlandığı bir ortamın doğrudan sonuçlarının neler olabileceğini yakın dönem Türkiye tarihi bize acı bir şekilde göstermiştir.
Uzunca bir süredir, dinsel kimliklere karşı adım adım inşa edilen “kitlesel” duvarın, bir süredir etnik kimliklere karşı da örülmeye başladığı görülüyor. Bayrak yakma provokasyonları, linç girişimlerinin sıradanlaştırılması, özellikle batı bölgelerinde Türk-Kürt çatışmasının fitilinin yakılmaya çalışılması, en son olarak son bir haftada 18 camiyi yakma girişimleri oluşturulmaya çalışılan kitle psikolojisini göstermesi açısından önemlidir. Ergenekon davasında ifade veren Türk Ortadoks kilisesi sözcüsü Sevgi Erenerol’un Türkiyedeki kilise terörüne karşı mücadele eden kendisinin terörist olarak yargılanmasını anlayamadığını söylerken bile söylediği sözler bu ülkede kimlerin hangi işleri yaptıklarını göstermesi açısından önemlidir.
Zaman zaman dinsel kimlikler ve zaman zaman etnik kimlikler ön plana alınarak oluşturulmaya çalışılan kaos ortamının en önemli nedeninin ülkeyi AB rotasından çıkarmak, yapılması gereken reformları gündemden kaldırmak ve ülke içindeki statüko ortamının devamını sağlamak olduğu görülüyor. Bu amaca ulaşmak için de yine her zaman ki kart, “milliyetçilik” kartı kullanılıyor; ama bu sefer biraz daha profesyonel olarak. Sol’un da bir bölümünü “ulusalcılık” adı altında bu kavganın bir parçası haline getirmeyi başardıkları, “Kızıl Elma” yı pratikte uyguladıkları çok açık.
Oluşturulan milliyetçi-ırkçı kitle psikolojisinin ülkeyi götüreceği yeni uçurumlar, görülüyor ki hiç mi hiç umurlarında değil. Yüz yıldır uyguladıkları mühendislik faaliyetlerine devam ettikleri, hedeflerine ulaşmak için bu ülke halklarını ve farklı kimlikleri kırmaktan hiç çekinmeyecekleri belli oluyor. Bu karanlık gidişin rotası hiç kuşkusuz, yakın tarihten bu yana gördüğümüz yeni kırımlar, yeni felaketlerdir.
Halkların düşmanlığını değil, kardeşliğini; sorunların çözümsüzlüğünü değil çağdaş bir dünya içindeki çözümünü; farklı kültürlerin çatışmasını değil, bir arada yaşamasını demokratik bir devlet yapısı içinde hedefleyen ve bu yönde gereken reformları hayata geçiren politik bir iktidar, sadece ülkenin geçmişe saplanıp kalmış bataklığını kurutmakla kalmaz, ulustan arınma sürecinde demokratik bir cumhuriyete ulaşmamızı da sağlayabilir.
Evet, sadece geçmişteki olaylar nedeni ile değil, bugün oluşturulan ortam için de “Özür Diliyorum” ve bu İmza Kampanyasını düzenleyen, imzasıyla destek olan tüm ortak vatandaşlarımdan onur duyuyorum.
Ferruh Erkem