Zülfü Dicleli: Bunlar, ahlak uyduruyorlar!..

12 Haziran 2012 16:37  

 

Zülfü Dicleli: Bunlar, ahlak uyduruyorlar!..

“AKP, ahlak ve tarih uyduruyor. Bunların anlattığı Osmanlı ile hakiki Osmanlı aynı değil. Endülüs’ten Çin’e uzanan İslam’da ve Osmanlı’da her dine, eğlenceye, farklı cinsel tercihlere, alkole hep yer oldu ve bunlar uyumlu yaşandı.”

“AKP değişmeyi göze alamadı. Türkiye’yi değiştirdiler ama kendilerini değiştirmeyi göze alamadılar. Böyle anlarda insan eski yerine geri döner. AKP de fikir olarak eskiye geri dönüyor. Halkın değişim isteğini karşılayamıyor.”

“Muhafazakârlardan ne Menderes, ne Özal, ne de Demirel böyle sert oldular. Yumuşak insanlardı, espri yaparlardı. AKP yönetiminde ise bir sertlik, hoşgörüsüzlük, herkese babalanma var. Asabiler. Asabilikleri bütün toplumu geriyor.”



***

NEDEN ZÜLFÜ DİCLELİ
AKP, daha doğrusu Başbakan Erdoğan, toplum içindeki farklılıkları uzlaştıracağına, bu farklılıkları “çatışma noktalarına” çeviriyor. Çeşitli inançlar, mezhepler, ırklar, farklı yaşam biçimleri bu zamanda bu ülkede birbirleriyle kaynaşacaklarına, giderek düşmanlaşarak birbirlerinden ayrışıyorlar. Erdoğan bunu neden yapıyor? Neden toplumun içindeki çeşitli kesimleri birbirinden koparıyor? Amacı ne? AKP, bu ülkede çok büyük işler başardı. Sessiz kitlelere ses verdi. Şimdi niye Erdoğan demokrasiye ve barışa doğru gitmekten vazgeçti? Peki, ya muhalefet? Neden böyle bir zamanda özellikle sol partiler yeni bir siyaset yaratamıyorlar? Ülkeyi neden muhalefetsiz bırakıyorlar? Neden muhalefet, toplumun tümüne sözcülük edemiyor? Sol ne yapmalı? Kendini nasıl tarif etmeli ve kitlelerle nasıl ilişki kurmalı, onlara ne söylemeli? Bütün bunları “gerçek” Türkiye Komünist Partisi’nin önde gelen isimlerinden, solun ideologlarından ve 1990’lardaki Yeni Demokrasi Hareketi’nin kurucularından Zülfü Dicleli ile konuştuk. Eşiyle birlikte Optimist ve BZD Yayıncılığı yürüten Zülfü Dicleli, kendi içinde bütünlüğü olan son 20 yılda yazdığı yazıları ve yaptığı konuşmaları bir kitapta topladı. Dünyayı anlamak ve değiştirmek üzerine “Yeniden Düşünürken” isimli kitap, önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak.

***

-2-


Neşe Düzel'in Zülfü Dicleli ile yaptığı söyleşi kaldığı yerden devam ediyor.


Başbakan Erdoğan ve AKP, aslında demokrasi alanında büyük boşluk yaratıyor ve muhalefete büyük bir fırsat veriyor. Ama bu fırsat yeterince kullanılmıyor. Sizce neden muhalefet böyle bir zamanda atağa geçemiyor?

Geçemiyor çünkü Türkiye’de kendine solcu diyenlerin iki kaynağı vardı. Sosyalizm ve Kemalizm. Şimdi ikisi de fiilen iflas etmiş ve ölmüş durumda. Bir daha da dirilemezler. Kemalist hegemonya, demokrasi güçleri ve AK Parti tarafından yıkıldı. Daha evvel de zaten komünizm yıkılmıştı. Toplumu tekçi kalıba sokmaya çalışan ideolojiler bunlar. Tıpkı şimdi AK Parti’nin yapmak istediği gibi. Tarihsel olarak ömürlerini doldurdular. Bu yüzden de Türkiye’de sol anlatısız kaldı.


Sol, insanlara ne söylemeli?

Solun önce, yeni bir anlatıya ihtiyacı var. Sol ne yapmak istiyor kendisi de bilmiyor bugün. Bu nedenle de Halk Partililer ellerine bayrak alıp her gün heykellere koşuyorlar. Ötekiler de, “sosyalizm iyidir, kapitalizm kötüdür”den öte bir laf etmiyorlar, yeni bir şey yapmıyorlar. Oysa dünya değişti.


İşte değişen dünyada sol ne söylemeli, ne yapmalı?

Solun yeni anlatılara ihtiyacı var. Sol, cesur olup herkes için, “kayıtsız, şartsız, sınırsız bir özgürlük ve demokrasi” istemeli, yeni dünya vatandaşlığını savunmalı. Çünkü dünya giderek tek bir insan ailesinin, kabilesinin yaşadığı tek bir ülke haline gelecek.


Son Anayasa referandumu demokrasi ekseninde yüzde 58’lik bir oy potansiyelinin biraraya gelebileceğini gösterdi. O oyların şimdi bir kısmı Erdoğan’dan ve AKP’den ayrılmış gözüküyor. Sizce o oyları kim alacak?

Biz referandumu yanlış yorumladık. Referandum, ikili iktidar konusunda bir tercihti. Referandumla ikili iktidar dönemi bitti Türkiye’de. Ama ikili iktidarın bitmesi, yeni kurulan iktidarın kendiliğinden demokratik olmasını getirmedi. Bakın şimdi AK Parti modern aydınlarla köprüleri attı. Giderek İslami aydınlarla da araları bozulacak. Bu kesin.


Niye bu kadar kesin?

Çünkü aydına ihtiyaçları yok. Erdoğan, her şeyi ben biliyorum diyor. Kılıçdaroğlu, Kürt meselesi için âkil adamlar heyeti kuralım demiş. Tayyip Bey, “Parlamentoda zaten biz âkiliz. Ne gerek var ayrıca heyet kurmaya?” diye cevap veriyor. Mesela Tayyip Bey, “Biz anayasada Türkiye vatandaşlığı yazsın istiyoruz” diyor. Çok güzel bir yaklaşım bu ama...


AKP bunu gerçekleştiremez mi?

AKP girdiği yolda bunun arkasını getiremez. Çünkü anayasal vatandaşlık, çeşitlilik demektir. Din ve kültür meselelerinin devletin dışına çıkarılması, devletin ideolojisizleşmesi, tarih derslerini Türklerin tarihi olarak değil, herkesin kendi tarihi olarak okuması demektir. Anayasal vatandaşlık, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kaldırılması demektir. Diyanet’in devlet dışına çıkarılması, Türkler, Kürtler, Aleviler, Hıristiyanlar kendi okullarını açsın demektir. Her Sünni cemaat kendi okulunu kursun demektir. Bunlardan korkuyorlar onlar.


Sol partilerin bir kısmı bu konularda doğru analizler yapsalar da kitlelerle kuvvetli bağlar kuracak bir enerji gösteremiyorlar. Sizce neden böyle bir durgunluk var solda?

Anlatılar çöktü. Halka söyleyecek yeni sözleri yok. Oysa kitlelerle bağ kuracak olan örgütü motive etmek lazım. Bu, yeni bir anlatıyla olur.


Yeni anlatı dediğiniz nedir?

Mesela yeni bir solun en büyük rüyası işsizlik sorununu çözmek olmalı. Dünyada ve Türkiye’de işsizlik sorunu giderek olumsuzlaşıyor. Çünkü sadece vasıfsız insanların değil vasıflı insanların da işsiz kaldığı, otomasyonun hızla ilerlediği, az sayıda insanla daha çok üretim yapılabildiği bir ekonomiye gidiliyor. Dünyada işsiz sayısı sürekli artıyor. Zaten 2008 krizinden beri de dünyada yeni bir kapitalizm tartışması var. Eski kapitalizm ömrünü doldurdu.


Eski kapitalizmin yerini ne aldı?

Eski kapitalizmin “ aşırı kâr- hep kâr” anlayışının yerini “çok hizmet ve çok hizmetle kâr” anlayışı aldı. Ama solun gündeminde bunlar yok. Mesela Meclis’te konuşulan yeni Çevre Koruma Kanunu... Kanunda yapılan değişiklikle bütün SİT’leri ve milli parkları inşaata açık hâle getirecekler. Çünkü inşaatta rant var. Rant olunca da siyasi destek var. AK Parti yönetimi, inşaat sektörü odaklı bir ekonomik büyüme uyguluyor ve çevreyi büyük bir hızla tahrip ediyor. Ekonomik büyüme tabii ki gerekli. Sol, akıllı bir büyümenin politikasını geliştirebilir. Ayrıca bu ülke iş kazalarında ölümlerde dünya üçüncüsü ve Avrupa birincisi. Her yıl bin 400 işçi, iş kazalarında ölüyor. Sol, 24 saat bu konunun peşinde olmalı!


Değil ama... Türkiye’de muhalefetin başka neler yapması lazım?

Bir kere soldaki partiler çok oy alma hedefinden vazgeçmeliler. Doğru hedef, çok hizmet vermek olmalı. Doğru hizmet verilirse, zamanla zaten çok oy alınır. Ayrıca sol, seçimden seçime çalışan bir şey değildir. Her gün faaliyet gösteren bir yapı lazım. Solda böyle bir yapı yok. Ama AKP’de var. Onlar her gün çalışıyorlar. Bir de karizmatik lidere karşı çözüm yeni bir karizmatik lider bulmak değildir.


Çözüm nedir?

Zaten karizmatik lider bulmak çok zor. Ama iyi bir karizmatik lider ekibi oluşturulabilir. Ayrıca sol partinin, toplumun nabzının attığı her yerde bulunan bir örgütü olmalı. CHP’nin ise seçimden seçime yapılan bir örgütlenmesi var. Camiye gidersek, çarşı pazarda görünürsek oy alırız sanıyorlar. Hâlbuki sözünün ve iletişimin olması lazım oralarda. Solun, Türkçeyi bile daha değişik konuşması lazım. Halkın anlayacağı bir Türkçe konuşması lazım. Bugünkü Türkçeyle halkla diyalog kurulmaz.


Bugün sol dediğimizde nasıl bir parti düşünmeliyiz?

Yeni bir örgütlenmesi olmalı. Sol partiler şu anda kitlelerle ilişki kuramıyorlar. İlişki kurabilmek için işverenlerle, işçilerle, köylüyle, aydınlarla her gün beraber olmak lazım. Sürekli Ankara’daki genel merkezde oturmakla siyaset olmaz. İl il gezmek demek, liderin il il gezmesi değildir. İllerde örgüt olmalı ve sol parti her gün toplumun değişmesine fiilen katkıda bulunmalı. Bakın, bugünlerde Türkiye tarihinin en etkili olacak direnişi örgütleniyor. Solun bu kadın hareketini desteklemesi lazım.


Solun yeni bir tarifi gerekiyor mu?

Solun bu çağa uygun yeni bir tarifi gerekiyor. Çünkü sol, sosyalizm döneminin bittiğini ve solun yeni bir döneme başlaması gerektiğini yeni kavramaya başladı.


Bugün solu nasıl tarif etmeliyiz?

Solun tarifi her zaman aynıdır. Çünkü sol, insanların hayatlarını kolaylaştırmaya, iyileştirmeye, güzelleştirmeye ve bunu da doğayı bozmadan yapmaya çalışır. Eskiden sol bunu, sadece işçiler, çalışanlar için isterdi. Şimdi sol bunu herkes için istemeli! Barışa, işbirliğine demokrasiye ve özgürlüğe bütün insanların ihtiyacı var. Ayrıca bugün dünyada alışılmış kapitalizm bitiyor. 2008’den beri kapitalist ütopya çöküyor. Sadece kârını arttırmaya ve rekabete kilitlenmiş olan, kâr için her şey mubahtır diyen ahlak dışı kapitalist anlayış sona eriyor.


Yerine ne geliyor?

Daha sosyal, daha yaratıcı ve yapıcı, daha insanlık için faaliyet gösteren yeni bir kapitalizme doğru gidiliyor. Kontrolsüzlük bitiyor. Devlet ve sivil toplum regülatör olarak ortaya çıkıyor. Kısacası sağın tarifi değişiyor.


Sol gene sağın gerisinde kalma tehlikesi mi yaşıyor?

Aynen öyle... Şimdiye dek AKP hükümeti işçilerin ve memurların reel ücretlerini fazla arttırmasa bile geriletmedi. Ama şimdi yeni dönemde bunları da fiilen geriletmeye başlıyor. Son zam görüşmelerinde ilk defa memurları karşısına aldı hükümet. Memurlar bir iki puan fazla zam isteyince, ekonomiden sorumlu bakan Ali Babacan, “Bu istekleri karşılamak için 70 milyonun vergisini arttırmak zorundayız” dedi. Niye 70 milyonun vergisini arttırıyorsun? Sadece zenginlerin vergisini arttır. Dünyada gidiş böyle. Bütün dünyada zenginlerin vergi oranları artacak, bu kesin. İşte solun, kendini böyle bir dünya için yeniden tarif etmesi gerekiyor.


Sol, vergi konusunu tartışıyor mu?

Hayır, hiç vergi tartışması yapmıyor sol. Oysa Amerika’da dünyanın en zenginlerinden Warren Buffet, “bizim vergileri arttırın” diyor. İskandinav ekonomileri muazzam vergi oranlarıyla muazzam gelişme gösteriyor. “Vergi oranları artarsa gelişemeyiz” diyenlere tam tersi bir gerçeği gösteriyorlar. Sol, sadece vergi değil, bütçe tartışması da yapmıyor. Hâlbuki demokrasinin en önemli ayaklarından biridir bütçe. Herkes kendine daha çok hizmet verilmesi için mücadele eder. Demokrasinin en önemli işlevi de bu değil midir zaten? Ama bizimkileri bütçe konusu hiç ilgilendirmiyor. Mesela silahlanma meselesi. Sol, askerî bütçeyi, silah alımlarını da tartışmıyor.


1 Mayıs’la ilgili son tartışmalar solun geçmişinde epeyce konuşulmamış konu olduğunu gösterdi. Ama sol bunları da tartışmak istemiyor. Neden sol kendini tartışamıyor?

Bazıları tartışmak istemiyor. Gene de sol bu hâliyle bile iyi bir sınav verdi bence. Biz, eski varlığımızda şiddetin yerini konuştuk. Ama bunu MHP ve AKP hiç tartışmıyorlar. Niye? Ülkü Ocakları kendi tarihinde şiddete nasıl bulaştı, onlar da tartışmalılar bunu. Kanlı Pazar’da İslamcıların, şimdiki yöneticilerimizin de üyesi olduğu Milli Türk Talebe Birliği’nin rolü neydi? Bunlar da konuşulmalı. Çünkü sorun, sadece solun kendi içindeki şiddeti tartışması değil. Türkiye’nin tümünde yaşanan şiddeti tartışmalıyız biz. Türkiye niye şiddete bu kadar bulaştı? Osmanlı tarihinde şiddetin rolü neydi? Türkiye bunu tartışmalı.


Solun önemli isimlerinden olduğunuz için soldaki tartışmayı size soruyorum. Taraf gazetesi bu tartışma için iyi ve açık bir platformdu ama sol bu platformu geçmişi ve yeni politikaları tartışmak için yeterince kullanamadı. Solun söyleyecek lafı bitti mi?

Bitti tabii. Yeni bir anlatı geliştirmeden, eski dogmatik yaklaşımları terk etmeden bir tartışma yapılamaz. Bu yüzden sol haklı olarak eleştiriliyor. Ama çok temel bir şey de karıştırılıyor. Solun uygulamalarına, yanlışlarına, zihniyetine yönelik haklı eleştiriler yapılırken, geçmişte solcu olmuş olmak da ayıp, ilkellik gibisinden bir eleştiri hâline geliyor. Oysa solun zihniyetini eleştirmek başka şeydir, solcu olmayı eleştirmek başka şeydir. Solcu olmayı eleştirmeye kimsenin hakkı yok. İnsanlık tarihi boyunca hep solcular oldu ve olacak. Aslında Türkiye’de solun hep ikili bir karakteri oldu.


Nedir solun iki karakteri?

Birincisi sol, ideolojik kabullerle hareket etti. İktidar amaçlı ve iktidar odaklı faaliyet gösterdi. İktidar için her şey mubahtır anlayışını savundu. Solun karakterinin bu yanlışlığı herkesçe görülüyor artık. Ama solun ikinci karakteri olarak da şu vardır, her solcunun kendisini var eden değerleri vardır. Bu değerler, topluma hizmet etmek, insanlardan yana olmak, ezilenin yanında olmak, mağduru desteklemek ve insanlığın iyiliği için bir şeyler yapmaktır. İşte bu karakteri korumak lazım. Yeni sol hareket ancak bu karakterin üzerinde yükselebilir. Nitekim bu karakteri sayesinde Türkiye’ye özgürlük fikirlerini taşıyan hep soldur.


Bu değerlere sahip olmak demek, bir anlamda değişim ve gelişim istemek değil mi? Bugün Türkiye’de gelişim ve değişim isteyen kesimleri kim temsil ediyor?

Kimse temsil edemediği için zaten AKP o kadar çok oy alıyor ve siyasette boşluğu dolduruyor. Solun güçlenmesi için, solun İslam’la hemhal olması gerekir gibi tezler de var. Solun, güçlenmesi için dindar olması gerekmiyor. Dini normal bir olgu olarak kabul etmesi gerekiyor, o kadar.


AKP’nin son uygulamalarından ciddi rahatsızlık duyan bir kitle var. Demokratlar, Kürtler, değişimin sürmesini isteyen muhafazakârlar, Aleviler, kadınların önemli bir kısmı, işçiler, modernler, bütün bu insanlar niye biraraya gelemiyor?

Bunları biraraya getirecek bir siyaset lazım. Ancak siyaset bunları biraraya getirebilir. Bu siyaset de yapıcı, herkesle ilişki kuran, herkese empati gösteren bir siyaset anlayışı olmalı. Ama böyle bir anlayış yok.


CHP, bu kitleyi biraraya toplayamaz mı?

Çok cesur olması lazım. Bunu yapmak için kendi geçmişiyle ve tabanıyla tartışabilmesi lazım. Ayrıca CHP’nin yönetim kadrosu da karışık. Çok zıt fikirlerde insanlar yönetimdeler. Demokrat insanların yanı sıra hâlâ Ergenekon zihniyetindeki insanlar da var CHP yönetiminde. CHP bu yapısıyla kitleyi biraraya toplayamaz. Bu çok açık.


Peki, bu insanları biraraya toplayacak bir siyasi hareket olamaz mı?

Olabilir ama şu anda yok işte. Böyle bir şey CHP’den ve soldan gelebilir ama bizde sol hâlâ sosyalizmin yıkılmasının şokunu atlatabilmiş değil. Sol hâlâ 1960’lı yıllarda yaşıyor. CHP de sol gibi. O da Kemalizmin yıkıldığının hâlâ farkında değil. CHP, zihniyet olarak hâlâ Kemalizm’den ve tekçi yaklaşımdan arınmadı. Zaten Kemalizm de, bizim komünist ideoloji de diyalog ideolojileri değildir.


Anlamadım...

İkisi de tekçi yaklaşımlara sahipler. Yani bunların ikisi de kendi hakikatlerini tebliğ etme, dayatma hareketleridir. Şimdi AKP de kendi hakikatini, kendi inandığını ve fikrini tebliğ etme hareketi hâline geliyor. Mesela din eğitimi... Ailelerin çocuklarına din eğitimi aldırmasından güzel ve anlaşılır bir şey olamaz.


O zaman sizce sorun nerede?

Aileler çocuklarına din eğitimi aldırma imkânlarına sahip olmalı ama, bu devletin din eğitimi vermesiyle olmaz. Çünkü devlet dogmatik bir din eğitimi verir. Şimdi okullarda din eğitimi diyerek, belli bir din yorumunu belli bir ahlak anlayışını ve belli değerleri çocuklara anlatacaklar. Bunu da imam-hatipliler ve ilahiyatçılar yapacak. Oysa din eğitimi sivil topluma bırakılmalı. Aile, çocuğuna din eğitimi verecek olan kurumu kendi anlayışına göre seçebilmeli. Ama AK Parti’nin projesi böyle değil. Kendi anladıkları İslam’ı ve ahlakı çocuklara verecekler. Bu, dogmatizm eğitimidir. Dünyanın ihtiyaç duyduğu eğitim ise eleştirel, bilimsel, empatik ve yaratıcı düşünceyi geliştiren eğitimdir. Devletin din adına dogmatizm dayatmasına karşı çıkmak lazım.


Peki, BDP’ye gelirsek... Bütün Türkiye’yi temsil eden demokrat bir partiye dönüşebilir mi BDP?

Şu anda öyle bir niyetleri yok. Daha çok Kürdistan bölgesiyle ilgileniyorlar ve oralarda politika geliştirmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin geneline göstermelik bir ilgileri var. Küçük sol gruplarla birleşip Türkiye partisi görüntüsü vermek istiyor olabilirler ama olmuyor işte.


Türkiye değişim istiyor mu?

İstiyor. Ama AK Parti bu değişim isteğini artık karşılayamıyor. Kırılmanın sebebi de bu zaten. AK Parti kendi iktidarını korumak için, bir zamanlar koşuya kaldırdığı Türkiye’yi şimdi kendisi çelmeliyor. Oysa AK Parti, halkın değişim istediğini on yıldır çok doğru okudu ve çok olumlu işler yaptı. Ama Türkiye’deki değişim ve dünyadaki durum öyle bir hâl aldı ki, bu değişime ayak uydurması için AKP’nin kendisinin değişmesi gerekiyordu. Daha yapıcı, kucaklayıcı, özgürlükçü, ideolojilerden arınmış bir siyaset uygulaması gerekiyordu. AK Parti değişmeyi göze alamadı. Oy tabanını kaybedeceğini düşündü belki de. Anlayacağınız Türkiye’yi değiştirdiler ama kendilerini değiştirmeyi göze alamadılar. Böyle anlarda insan, eski yerine geri döner. Onlar da işte şimdi fikir olarak eski yerlerine geri dönüyorlar.


Nereye geri dönüyorlar?

Mesela tarih ve ahlak uyduruyorlar. Bunların anlattığı Osmanlı’yla hakiki Osmanlı arasında dağlar kadar fark var. Hem Osmanlı’da hem de Endülüs’ten Çin’e kadar olan İslam uygarlıklarında, İslam dininin yanı sıra her türlü başka dine, eğlenceye, zevke, farklı cinsel tercihlere, alkole her zaman yer olmuştur ve bunlar uyum içinde götürülmüştür. Zaman zaman bazı padişahlar bunlara karşı seslerini yükseltmiş olsalar da genel karakter bu çeşitliliğin devamıdır. Şimdi bunlar, sanki geçmişte böyle bir hayat yaşanmamış gibi herkesi kuşatan saf ahlakçı ve içine kapanmacı bir yola giriyorlar. Bunların ahlak dedikleri ve getirmeye çalıştıkları şey İslam ahlakı değil. Kendi kafalarından uydurdukları bir ahlak bu. Aslında bu taşra İslam’ı!


Taşra İslam’ı nedir?

Taşradan şehirlere gelip de şehirlerin uygarlığını tam algılayamamış olanların İslam’ıdır bu. İslam uygarlığı ise bir şehir uygarlığıdır. Taşra ise şehre geldiğinde şehrin çeşitliliği karşısında korunmak istiyor. Oysa kendisinin taşrada yaşadığı İslam bu değil. Taşra çok ferah ama... Bir de şu var. Bizde muhafazakârlar, ne Menderes, ne Özal, ne de Demirel böyle sert oldular. Yumuşak insanlardı, espri yaparlardı. Fakat bunlarda bir sertlik, hoşgörüsüzlük, herkese babalanma var. Çok ciddi yüzlüler ve asabiler. Bu asabi tavır da bütün toplumu geriyor.


Bütün bu şartlara ve fırsatlara rağmen sol ve demokrat bir partinin kitleselleşememesi, soldan artık ümidi kesmemiz gerektiğini mi gösteriyor?

Hayır. Sol dünyada da arayış içinde. Mutlaka yeni bir şey çıkacak. Yeni bir sol çıkacak ortaya. Bence sol, dünya tarihinde üçüncü aşamasını başlatacak. Birinci aşama Fransız devrimi çevresinde oldu. İkinci aşama, Rus devrimi çevresinde yaşandı. Birincisi kardeşlik, eşitlik, özgürlük dedi. İkincisi, solu sosyal amaçlara bağladı. Fakat ikincisinin kadroları birinciden gelmedi. Şimdi üçüncü aşama da ikincinin içinden çıkmayacak. Yani bizim devamımız olmayacak. Yeni insanlar ortaya çıkacak ve yeni bir sol olacak. Şimdi bu başlıyor işte! Mısır’daki Tahrir deneyi, Wall Street’teki kuşatma hareketi bu yüzden çok önemli.


Türkiye’de sizce hangi kesim yeni solun işaretini veriyor?

Önce kadın hareketi, sonra çevre hareketi yeni solun işaretini veriyorlar. Bu ikisi de Türkiye’de çok dallanıp budaklanacak.


neseduzel@gmail.com

Taraf


> Zülfü Dicleli: Erdoğan halife olmak istiyor -1

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0