Gizli Oturum-2

21 Ocak 2012 09:56 / 4461 kez okundu!

 


Burada sizlere, biraz uzunca bir bölüm aktarıyorum. Bolşeviklik, Bolşevik Şeyh mebus Sermet Efendi, ve “İslam’da miras” eksenli bir görüşme sürüyor. İki Karesi (Balıkesir) mebusu ardı ardına konuşuyor. Muhafazakar ve liberal iki tutum. Onların ardından kürsüye gelen Hüseyin Avni Bey’in söylediklerine dikkat çekmek isterim. Mustafa Kemal Paşa özellikle Hüseyin Avni Bey’i cevaplamak için söz alacak. M. Kemal Paşa’nın bu konuşmaları üçüncü bölümü oluşturacak.

----

VEHBİ BEY (Karesi)- Efendim bendeniz Yüce Heyetinizin... devam etmekte olduğunu hatırladıkça... derhal kaldırılması gerekip gerekmeyeceğine kanaat getirileceğine... Biz buraya niçin toplandık? Memleketimizin cennet gibi bölümleri en değerli mabetlerimiz ve bir çok İslam abidelerimiz bu gün en adi bir düşmanın ayağı altında çiğnenmektedir ve onun karşısında henüz saldırı değil, savunma durumundayız. Bu durumu yirmi ay sonra ancak sağlayabildik. Son bize Cenabı Hakkın yardımıyla İnönü’de kazandığımız zaferle davamızı henüz başlangıcını sağlamak üzere bulunuyoruz. Adeta bu durum karşısında Bizans’ın, İstanbul’un bütün parti akımları, bütün kirli işler Ankara’nın nezih çevresine de bulaşmak eğilimi göstermiştir. Bu gün henüz bir karış toprağımızı kurtaramadığımız halde kadın, erkek, ihtiyar, genç Sultan Osman’ın ve Ertuğrul’un türbesine varıncaya kadar en büyük makamlarımızı Yunan çiğnediği halde, burada ayrılıklar ortaya koymaya çalışıyoruz. Ben zannediyorum ki burada ayrılık yapmak dinsizlikten, vatansızlıktan başka bir şey değildir. Benim atalarımın toprakları çiğnenirken burada bir takım sefiller kalksınlar da memleketin içine bomba koymaya teşebbüs etsinler... Efendiler yetişir, bu memleketin son sığınağı, son dayanağı işte bu mukaddes topraklardır. Mevki düşüncesiyle ayrılıkçılığa kalkışmak savunmayı engellemek... Bu; dinsizlikten, vatansızlıktan başka bir şey olamaz. Efendiler, biz buraya kellemizi koltuğumuza aldık geldik. Bu gün Allaha şükür o günkü vaziyet geçti. Fakat henüz memleket kurtulmamıştır. Uşak’ta bugün Yunan kuvvetleri... hayalden hatırdan geçecek bir şey değildir. Vakit bulmayan Yunan İstanbul’da hükmünü icra ediyor. İslam’ın başşehrinde, Anadolu’da bulunuyor. Venizelos’un belli günlerinde, bütün Müslümanların, ezandan başka bir şey işitilmeyen Balıkesir’de, kadısı da zorla kiliseye götürülüyor. Onlar orada bu felaketler altında inlerken … Kahrolsunlar. Arkadaşımın ima etmek istediği şeyi biliyorlar, ki hiçbir zaman Muhittin Baha Bey, diğer arkadaşlar benim hatırımdan … (Devam devam sesleri) Buna karşılık efendiler, biz bu memlekette ve zannediyoruz ki hepimiz birey olarak birer birer... eğer başımıza birer şapka koysaydık herhalde bundan müreffeh ve mesut bir yerde… fakat yegane bizi sevkeden yön ancak ve ancak ezanı Muhammedi… (Alkışlar) Bunun karşısında efendiler; bugün gözümüz önünde bir Azerbaycan faciası vardır. Oradan gelmiş Müslümanlar vardırlar. Faciayı bu Müslümanlardan dinlerseniz, efendiler gözlerinizden yaş akar. Yunan ne yapmışsa, yapıyorsa yapılmıştır ve görülmüştür. Buna karşılık bu memleket ancak İslam hükümlerinin ve Kuranı Kerim’in hükümlerinin ebediliği sayesinde kurtulur ve bu millet onun hizmetkarı olalım diye çalışıyor. Başka sahada çalışanlara bin kere lanet olsun. Pek açık, pek seçik... Hakkı ticaret vardır, hakkı bey vardır. Bundan dolayı ben evladımı hiçbir zaman piç olarak kabul edemem. Bu memleketin muhtaç olduğu... elimizden geliyorsa vatanını seven her kişi, dinini seven her kişi aklın ve mantığın kabul ettiği yolu izleyelim.

Efendiler ben Bolşeviklik hakkında açıklamalarda bulunmayacağım. Herkesin bildiği, öğrendiği bir durumdur. Bilmeyen kalmamıştır. Vatanımızı seven her fert, dinimizi seven her ferdin yapacağı bir şey varsa o da memleketin milletin bireylerini muhtaç olduğu adaletten hissedar etmektir. Başka bir şey yoktur. Bundan dolayı bu memlekette yalnız adalet fırkası vardır. Bolşevikler bizden bir şey beklemiyorlar. Kendileri arzu ederler ki dünyaya bu inanışlarını yaysınlar. Ümit ediliyordu ki Bolşeviklerden bir yarar gelir ve olabilir ki… Efendiler; biz bir mahkemeye üye tayin ediyoruz. Hiçbir benzeri geçmemiş bir şeydir ki idam kararını derhal veriyoruz. Bize resmen teklif ettikleri halde memleketin durumu karşısında bunu ileriye sürmek, ben zannediyorum ki, efendiler, evvel ki… bir camii şerifte vaaz veriyor… Ve değiştirmiştir. İşte; hoca efendilerin hepsi ile görüştüm, tanıklık ediyorum… O adam buradan gidiyor. Yüce Meclisinizin kanaati dışında başka bir kanaat telkin ediyorlar. Nasıl kabul edilebilir ki… Birisi diyor ki; Aleyhisselatı vesselam efendimizin mirası kalmaz... Bundan dolayı onu… kafirdir. İşte hoca efendiler; öyle bir fitne, ki neüzübillah memleketi felakete götürür. Ayeti celilenin bile zamana göre anlamı vardır ve hatta Bedreddin Simavi de… Bu (miras-TU) her halde İslamiyete uygun bir şey değilmiş… Efendiler, ben zannediyorum ki ilmihalini bilen bir Müslüman… mirası kalmamıştır. Kuran hükümlerinin şerefli değişmez hükümlerinin… götürmek istiyor ki… Bundan dolayı bendeniz efendiler madem ki resmen teyit olunmuştur ki… memleketimizde bir beyanname… Ancak bu meclis vatanı savunmak için burada toplanmıştır. Fakat hiçbir zaman bunları inkar etmek cüretinde bulunamaz.

HULUSİ EFENDİ (Yozgat)- Hasbünallah ve-nimelvekil.

VEHBİ BEY (devamla)- Çok etkili anlattığı için milletimiz adına teşekkür ederim, başka bir gayesi yoktur. Meclis adına bu yolda ağız değiştirenler fesad koyanlardır. Hislerimi herhalde söylemekte de içerimde bir dert… Özetle söyleyeceğim bizim her ferdimizin… O da bütün Osmanlı milletinin her ferdinin söz ile, kalp ile birleşmesidir. Bütün varlığımızla milletim adına teşekkür ederim. Yalnız her ne kadar açıklasa da… açıklamıştır. (Va’tesimubihabiillah) Şer’i şerif hükümlerine sarılınız. Din düşmanlarına karşı Bünyanı Harsus gibi direniniz. Bunu bize yüce şeriyemizin değişmez kuralları emrediyor. Vatanımızın kutsal yerlerinde kutsal evladımızın kanlarını… o yabancı hainlerine karşı… coşturup isteklendirerek kutsal cihada sevketmek gerekirken, tersine vatan evlatlarının arasına anlaşmazlık sokarak… yayında bulunanların acaba ne amacı vardır?,, Efendiler; ben hiçbir Müslüman tasavvur etmezdim, ki hatta az çok bir öğrenim gören, hatta lise öğrenimi gören bir efendiden böyle cahilcesine… Esef ederim ki bizleri kandırmaya çalışan, başında imamı azam kisvesi olan bu adamın düşüncesi acaba hangi bir toplum bilimi aleminde İslama yararlı olacağı kabul edildi? Eğer bunun böyle bir fikri varsa… hot be hot kendi kendine milletimin yönetiminin ipleri ellerine verilmiş mi, ki milleti kendi düşüncesine uydurmak istiyor. Burada bir muazzam millet meclisi varken böyle bir şey var mı söyleyin? Öyleyse herkes kendi hava ve hevesine, kendi düşünce ve anlayışına uyarak… Hükümetin daha önde gelen görevidir ki… Anayasada olduğu biçimde İslam terbiyesini korumak temel koşuldur. Bu gibilere yetkiyi kim vermiştir?

MUSTAFA BEY (Tokat)- O yetkiyi Bakanlar Kurulu’na verelim.

VEHBİ BEY (Devamla)- Anayasa vermiştir. İşte burada tam bir içtenlikle Yüce Meclis’e arzederim… Erzurum’a verdiği emir de bunu doğrulamaktadır, ki Erzurum’a gelen heyetin sürülmesiydi. Bu yönde görevini yaptığı için kendisine teşekkür ederim. Özetle diyeceğim şudur ki (Elfitnetü eşeddü minelkatl) Alemi İslam’ın birbirine düştüğü şu sırada bunları kaldırmak, Şer-i Şerif hükümlerine dört elle sarılmak gerekirken milleti önü alınmaz anlaşmazlıklara düşürmek, dine saldırmak cinayettir. Bu öyle bir cinayettir ki affedilemez. Eğer yasak edecek bir şey varsa birincisi … ne türlü efendiler ne biz. Dinimizden mi çıktık, kitabımız mı yok, nedir bu?.. Açalım kapıları gelsin yabancılar onlar yapsınlar. Bir yabancı gelirse millet buna aldanmaz. O bilir ki o yabancıdır. Ulema kılığında, İslam kılığında… Allah kahretsin, lanet etsin milleti iğfal edenleri. Bunlar milleti birbirine düşürecektir neuzübillah. Onun oradan derhal kaldırılarak İstiklal Mahkemesi’ne vermek gerekir. Herkes kendisine verilen görevi yapmalıdır. Kuran-ı Kerim’de “velâtefreku…” buyuruluyor. Milletin bugünkü felaketinin sebebi ayrılıklardır. Bundan sonra bütün İslam milletini istisnasız bu Millet Meclisi’nden dinin korunmasını istiyor. Millet bizden bunu istiyor. Millet bizi buraya niçin gönderdi? Bizi buraya gönderirken millet ve özellikle seçmenlerimiz dediler ki; biz birkaç kez seçim yaptık, onlar bir iş görmedi. İnşaallah ümit ederiz ki siz iş görürsünüz, çünkü Anadolu’nun göbeğinde… İslamiyet’in yayılmasına çalışacaksınız ve İslamiyet’in aleyhine çalışan bir takım insanları, münafıkları ortadan kaldırırsınız… Biz bu fikirle geldiğimiz halde esef ederim ki Anadolu’nun göbeği olan bu İslam muhitinde… Fakat bilirsiniz ki insanlar ne kadar fitneci, ne kadar hırslıdırlar. İnsanlar bilirsiniz ki ne kadar şeytandır. İşte bu gibi adamlar esef ederim ki bu hakikati anlamayarak çaresiz mazlum milleti iğfal ediyorlar. Bu büyük cinayettir, büyük kabahattir efendiler. Biliyorsunuz efendiler bendeniz evvelce işittim, yine işitiyorum. İsmi geçen zatın bir kitapçığı vardır. Önce Şer’iye Vekaleti’nce… önemli bir kitapçık yazılması gerekir. Vehbi Efendi biraderimizin buyurduğu gibi Hükümet’in temel ilkesi dindir. Bütün Müslümanların dini esasları Hükümet’in birinci ilkesidir. Buna karşılık böyle galeyana gelen milleti susturmalı, illa millet büyük bir fitne çıkaracaktır. Milletimiz evladını istedik gönderdi. O kadar vergileri verdi. Millet on senedir kan akıtıyor. Bu kadar kanı bu kutsal vatanda kendisini korumak için verdi. Önce vatan, sonra din… Buna karşılık bütün teklifimize boyun eğen milletimiz istediğimiz vergileri veriyorlar, evlatlarının kanını feda ediyorlar ki vatanları selamette kalsın. Milletin vermiş olduğu yetkiyle milletin genelinin düşüncesinin tersine, aleyhine hareket edenleri millet acaba kabul eder mi? Seçmen çevresi de bunu kabul etmez. Sözün özü herhalde Meclis’imiz bu oturumda Şeyh Servet Efendi hakkında yapılacak tedbiri kabul etsin.

BASRİ BEY (Karesi)-
İslam aleminin zayıflama nedenlerinden en önemlisi hepimizce bilindiği üzere taklitçiliktir. Göz boyayan teoriler, yaldızlı haplar gibi bu millete yutturulmak istenilmiş. Bu milletin milli kimliği ve gerçek özelliği unutularak millet bu surette kendi benliğinden uzaklaştırılmıştır ve bu yüzden İslam alemi zayıflamaya sürüklenmiştir.Efendiler tarihin birbirini takip eden olaylarından söz etmeye gerek yoktur. Son seneleri göz önüne alırsak görürüz ki biz bir vakit Fransız olduk, bir vakit İngiliz olduk. Birinci Dünya Savaşı zamanında Almanlığa kalktık. Kah sakallarımızı tıraş ettik vesaire. Özetle kendi milli kimliğimizi, kendi gerçek özelliğimizi ayaklar altına aldık. Batı’yı sürekli taklit ettik. Şimdi de Bolşevik olmak istiyoruz. Eğer Bolşevik olalım demekle derhal Bolşevik olmak olabilirse ve bunda memleket adına bir yarar hasıl olursa olalım. Fakat bu Bolşevik olalım demekle olacak bir şey değildir. Bir kere Bolşevikliğin doğmasını gerektiren sebepler Türkiye’de yoktur. Türkiye Rusya değildir. Türkiye Rusya gibi ruhaniliğin zorla egemen olduğu, emperyalistliği, kapitalistliğe değer veren dar bir dine sahip değildir. Türkiye ve bütün İslam alemi öyle bir dine sahiptir ki gerçek yardımlaşma ve dayanışmayı bir çok toplumsal, siyasi ve hatta güzel sanatlara dair esasları içerdiği için burada ayrıca Bolşeviklik uygulamasına olanak ve gerek yoktur. Buna karşılık Bolşeviklik bizim memleketimizde, bizim çevremizde uygulama kabiliyetinden mahrum bir teori durumundadır.

Efendiler, toplumsal meseleler böyle beş on kişinin ortalığa atılıp da ruhsal tabiatını değiştirmesiyle halledilmesi mümkün olan şeyler değildir. Toplumsal meseleler senelere, hatta asırlara yayılan şeylerdir. Bunlar birkaç günde halledilir şeyler değildir. Vakıa Bolşeviklerle dostluk anlaşması yaptık. Bu siyasi bir şeydir. Fakat Ruslar bizi kendileriyle dostluk kurduğumuzdan dolayı Bolşevik yapmak istemiyorlar, yapmak isteseler dahi, aslında Bolşevikliği gerektirecek bir şey bizde olmadığı için bu, imkansız teklif kabilinden bir şey olur ki, biz buna red ile karşılık veririz. Öyle olmakla birlikte efendiler, Bolşeviklik meselesi ihmal edilecek bir mesele değildir. Bugün Doğu’da, Hilafet diyarında bulunmak itibariyle kendilerini öteden beri koruduğu bir İslam alemi var ki, o İslam alemi Bolşeviklerin yanlış, zararlı bir takım cereyanlarına maalesef sürüklenip gitmek üzeredir. Doğu’nun İslam alemi ile herhalde bizim aramızda sıkı bir yakınlık ve bağlantı sağlamak, kurmak ve Bolşeviklik hakkında Müslümanlığın alacağı vaziyet, hareket hattı nedir, bunu tespit ve tayin etmek Yüce İslam’ın yararları gereğindendir. Efendiler, vakıa biz milli sınırlarımız içinde bağımsız yaşamak ahdiyle burada çalışıyoruz. Fakat milli sınır deyimiyle biz miktarı yüz milyonlara erişen İslam aleminin kuvvetini ihmal edebilecek miyiz? Zannederim ki, biz ihmal etsek bile İslam alemi bu Hilafet diyarında bulunan bizlerin yakasını bırakmayacaklardır. Buna karşılık onların ikbaliyle bizim ikbalimiz, onların felaketiyle bizim felaketimiz ikizdir. Bugün görüyoruz ki özellikle Doğu’da Rus Bolşevikleri İslam alemini kendi emellerine doğru sürüklemekle meşguldürler. Bize düşen görev bütün İslam alemi alimlerini, düşünürlerini, eğer mümkünse Ankara’da toplayıp Ankara’yı İslam alemi gözünde de bir düşünen beyin kılmaktır. Efendiler, bir şeyin zararlı ve yararlı olduğunu anlamak için o mesleğin her şeyden önce başlangıcını tayin etmek, anlamak gerekir. Bugün biz Bolşevikliğin hakiki kaynağını bilmiyoruz ve bilen de yoktur Türkiye’de. Arz ettiğim düşünürler kongresi ve şurası Bolşevikliğin kaynakları nedir, bu kaynaklar İslamiyet ile ne derece uyuşabilir? Bunları incelemeye mecburdur. Bu suretle hem Doğu’da bulunan ve Bolşeviklerin kucağına sürüklenmekte olan İslam alemini muhakkak bir felaketten kurtarmış olacağız. İslam birliğini sağlamayı başarmış olacağız. Anadolu Müslümanlık noktayı nazarından bir düşünen beyin haline gelecektir. Efendiler, zannediyorum ki hiddetle, şiddetle bu işiniz hallolunamaz. Herhalde fikir ile, mantık ile halletmek gerekir. Bugün maalesef Meclis’imiz içinde Bolşevizm, bizim arkadaşımız konumunda olan Şeyh Servet Efendi çıkmış, Bolşeviklik ile Müslümanlığı güya kendi kafasına göre karıştırarak, güya Bolşevikliğin Müslümanlığın istediği bir şey olduğunu propaganda etmek istiyor. Buna, bu harekete karşı hiddetle mukabele değil, fikirle karşılık vermek lazımdır. Öyle olmakla birlikte Şeyh Servet Efendi’nin bulunduğu mevkide yapması olası kötü etkileri önlemek için buraya derhal çağrılması gerekir. Fakat bu çağrılmakla da mesele bitmiş olmaz. Mesela Şeyh Servet Efendi’ye karşı ilmi bir surette savunmak gerekir. Bir kitapçık yayınlamış, doğru eğri. Buna bir kitapçık ile karşılık vermek ve savunma yapmak gerekir. Bu yalnız din işlerine ait bir görev de değildir. Efendiler Yahya Galip Beyefendi onun kitapçığına kim tenezzül eder buyuruyorlar. Evet ben de tenezzül etmem. Fakat Şeyh Servet bir çok Müslümanları zehirlemiştir. Bizim dini görevimizdir. Efendiler yapılacak fesatlıklar ve ihlaller o kadar çoktur ki, bugün Anadolu milli birliğinin tarumar edilmesi gaye kabul edilmiştir. Anadolu’yu dağımak bu gibi fesatlar için bir ilkedir ve haber aldığıma göre bunların hareketlerinin sebebi de, yabancı elleri, yabancı paralarıdır. Geçenlerde Halk İştirakiyun Fırkası mensuplarından bir kişi ile görüşüyordum. Kendisinin Meclis’te önemli bir yeri vardır. Ona rica için dedim ki; birader sen Meclis’te mert olarak tanınmış bir adamsın. Böyle, öyle bir uçuruma gidiyorsun ki ölüyorsun, uçurum içinde boğulacaksın. Sana mani olmak istiyorum. Bu melun teşkilatın içerisinden çık, dedim. Benim ihtimal saf olduğumu sanmasından dolayı olacak ki dedi: Efendi; bizim yürüdüğümüz yol Müslüman yoludur… Dedim mirası kaldırıyorsunuz. Müslümanlık mirası kaldırmamıştır. Arkadaşımız burada ise kendine karşı da söylüyorum, mirası kaldırıyorsunuz… Müslümanlık bunu kaldırmamıştır. Miras konusunda bir çok kesin değişmez kurallar vardır Kuran-ı Kerim’de. Buna ne dersin? Sen dedi, bilmiyorsun. Hazreti Peygamber aleyhisselatı vesselamın malına kimse mirasçı olmamıştır. Dedim, bu peygamberler cemaatine özel bir şeydir ve bu da ayrıca bir kesin kural ile çözülmüş bir meseledir. İslamiyette miras kalkamaz ve kalkması da bizim yararımıza uygun değildir. Özetle efendiler bunları o faziletli Şeyh o kadar kandırmış ki bu zavallılara acımamak elden gelmiyor. Fakat yalnız kendilerini uçuruma götürse, Allah belasını versin der geçeriz. Fakat bütün İslam ümmetini de o uçuruma sürüklemek istiyor. Efendiler, demin arzettiğim sebeple bu mesele sopa ve güç meselesi değil, bir fikir meselesidir. Düşünce alanında Bolşeviklik esasları ile uğraşmak ve Müslümanlığın yüksek menfaatleri… bunları da meydana atmak suretiyle kendimiz için vacip olma derecesindedir ve bu da İslam fikir adamlarına düşen bir farzdır. Buna karşılık bendeniz öyle istiyorum ki bu dini vecibeyi ve dinin farzını bu Meclis’in fikir adamları ifa etsinler. İslam ümmetini bu sapkınlıktan kurtarsın. Birkaç sözle halledilecek mesele değildir. Şu halde Müslümanlığın esaslarını ortaya atmak ve izlenecek hareket doğrultusunu tayin etmek yalnız Türkiye’de yaşayan Müslümanlara değil, Rusya’da bu hareketlerin doğrultusu hakkında geniş ve delilli ispatlı ilmi kitapçıklar yayınlamak ve dağıtmak lazımdır. Ta ki bu suretle 350 milyon Müslümanı da bu sapkınlıktan kurtarsın. Son dini görevini yerine getirmiş olsun.

HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum)- Efendiler, Yüce Meclis’in oluşumunda adeta istisnasız bir halde olduğundan kendisi için bir kurtarıcı, kendisine bir dayanak arıyordu. İşte o zamanlar… Türkler Yeşil Ordu kurmuş, o biri Kızıl Ordu. Anlaşarak geliyorlar, bizi kurtaracaklar diye kulaklarımız doldu. Belki de bizim manevi gücümüzü onarmak için söylenmiş sözlerdir. Şeyh Servet Efendi’nin burada birkaç defa söylediği uzun nutukları hep alkışladık. Bundan bir ders almalıyız. Efendiler, bir ders almalıyız. Ben dahi alkışladım. Fakat o sırada Erzurum’dan aldığım bilgiye göre anlamadığımız bir tufan geliyor, o tarafa doğru. Bu taraftaki yansıması (sanki-TU) İslam Alemi geldi. Efendiler; Rusya’da Bolşevizm, komünizm, hakiki Marksizm. Buradan hükümet bir heyet göndermişti. Onlar da gözleriyle görmüştü ki, üretim durmuş, tarım durmuş, herkes aç kalmış, sağa sola saldıran birkaç haydut bunlara Kızıl Ordu diyorlardı. Doğu’dan da maalesef yanlış haberler geliyordu. Kendi isteğiyle komünizme taraftar olmasına imkan olmamakla beraber, Kazım Paşa Hazretleri vermiş oldukları telgraflarda… Yani o kasıtlı değildir, ya bilmeyerek… şu geldi böyle söyledi. Tabii ben arkadaşlarla görüştüm. Memleketimiz çok daha yakın olmak dolayısıyla bu tufanı daha yakından görmek istedik. Hükümet tarafından girişimde bulunduk. İzin aldık. Yüce Meclis tarafından giderken yine yolda halk bilmeyerek, rüyada görmüş gibi, Bolşevikliğe aşık olmuş. Anadolu’ya geçerken soruyor, Bolşevik misin?.. Bolşevikler bizi kurtaracaktır, sözüne çok maruz kaldım. Erzurum’a gittiğim zaman Baku’da toplanan kongreye, Üçüncü Enternasyonale giden arkadaşlarıma rast geldim. Bir Bolşevik, amma ne? O sırada efendiler Nuri Paşa’nın ordusu artıkları gelmişti. Onlardan Bolşevikliği sordum. Dediğim gibi, aç ve çıplak kalmış, üretimi durmuş, artık sağa sola salmış, zayıfları ölüyor. Bunlar Azerbaycan’a geçmek istemiş. Azerbaycan bunlara yardım etmek istemiş. Demişler ki; bizim o Mustafa Suphi denen adam gibi serseri insanlar, vatansız insanlar Azerbaycan’a dolmuş. Azerbaycan’da propaganda yapıyorlar, Türkiye’yi kurtarmak için. Böyle olmakla beraber yine propaganda meclisinde yine Büyük Millet Meclisi’ne başvurulmuş. Azerbaycan’a başvurulmuş… Geçmek için izin istenilmiş. Azerbaycan’da propaganda böyle yürürmüş ve Azerbaycan ordusuna nüfuz etmiş. Sakın bu orduya silah atmayın. Bolşevik orduları Batı cephesine geçecek. Bir gün arzu buyurulursa getirin okurum size, bu anlamdadır. İşte Bolşevik ordusu yardım edecek… Bu inanış Azerbaycan halkına yayılmış. Bizden bugün Azerbaycan’da yerleştirilmiş insanlar var. Hatta bir gün bir kongrede diyorlar ki, bizim bağımsızlığımızı Türk kardeşlerimizin uğruna kurban edelim. Onlarsız biz yaşayamayız. Gelsin Rus orduları buradan geçsin. Bizi kurtaracakmış, propaganda bu. Hatta… Halil Paşa gidiyor o kongrede bulunuyor, Bolşeviklerle anlaşılıyor, Rusları içeri çekiyor. Bu böyledir. Bolşevikler Azerbaycan’a girer girmez üç, beş, on gün dinlenme durumu, filan, adalet göstermek istiyorlar. Ondan sonra Gence’de Ermenileri teşvik ediyorlar. Onlar Bolşeviklerden birkaç adam öldürüyorlar. Derken bir karışıklık, Nuri Paşa da Bolşevikler aleyhine bir tarafı tutuyor. Her şey altüst oluyor, yalnız Karabağ ve o havalide… on gün sonra efendiler Baku’de… onların hepsi kesiliyorlar. Sonra 135 milyon altın alıp götürüyorlar, bankalardan. Niçin götürüyorsunuz diyorlar. Diyorlar ki; Ruslar harp ile meşgul iken siz para kazanıyordunuz, bunlar Ruslarındır. Pencere perdesine varıncaya kadar çekip götürüyorlar. Orada İslam’ın karar verenlerinin ve emsallerinin malları ellerinden alınıyor. Bir bağda iki oda veriliyor. O odada kendisi oturur… Dadaşkı ailesini satmakla yaşamıştır. Özetle beyler… sonra orada Ermeniler sonra bütün memur namıyla alıyorlar, ne kadar memur varsa Ermeniler namına alıyorlar… filan varsa Ermenilere teslim ediyorlar. İslamlara Ermeniler verecek. Kongre esnasında Ruslar da işlenen hatayı resmen kongrede söylemişlerdir. O kongreye pek çok İslamlar gelmişti. Bizden elli altmış kişi gitmişti. Sonra İslam alemi çevresinden, her taraftan gelmişlerdi. Bizim son ümidimiz sizsiniz, siz de eğer Komünist olursanız sizden bize hayır yoktur. Çünkü yarım milyon Türk süratle kesilmiştir, yarım milyon da Türkistan’da kesilmiştir. Milli şarkılar söyleyen Türkistan halkı isimleri alınarak öldürülmüştür, diyor. Bugün okullarımız yalnız Taşkent’te bizim esirlerin açtığı 54 okul öğretmeni sürülmüş, bizim Türk subayları kovulmuş, yerine Komünist öğretmenler konulmuştur. Fakat bu meslek erbabında bendeniz diyorum ki, Komünist yoktur. Bizim Komünistler itiraf etmelidirler ki, geçen sene hiç Komünist değillerdi. Ruslar tarafından aşılanmıştır. Bu sekiz aylık bir Komünistliktir. Kendilerinin artık bu inançlarına saygı duymayacağım.

Sonra efendiler, ben arkadaşlarımı tenzih ederim ve kendilerine saygı gösteririm. Ben meslek üzerine konuşuyorum. Bugün bizi istila eden akım Rusların akımıdır. Rus ordusu sandığımız gibi değildir. Bunlarda savaş yeteneği yoktur. Azerbaycan cephesine gönderdikleri ordunun savaş yeteneği yoktu. Ermenilerle bile savaşamadılar. Bir takım serseri ve savaş yeteneği zayıf kimselerdir. Ermenistan’a Ruslar zor yoluyla giremedi. Elçilerini uzun müddet Ermeniler kabul etmediler ve savaşa dayanaksız Denikin ordusunu mağlup edemediler. Bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Yarım saat savaşıyordu. Nerede karın doyuruyorsa orada hizmet. Yalnız bir şey varsa düzenli savaşan ordusu yok. İşte bu hakikatleri arz ederken Erzurum böyle düzensiz bir iş karşısında kayıtsız kalamazdı. Bize, girişimde bulununuz dediler, ne girişiminde bulunalım. Bir mikrop gibi aç kalmış, memlekete saldırmak istiyor. Memleket sizin, diyor, babanızın malı mı?.. Taraftar yaratabilmek için mümkünse sizin malınız komşuların, komşuların malı sizin… İnsan doğduğu zaman nerenin malı olur? Yer kürenin… Hiç değeri yokmuş gibi. Ne ise temel kuralları nedir bilmiyorum belki iyidir. Geçen gün Dışişleri Bakanlığı’ndan rica etmiştim. Dinlerken gizli oturumu ertelemiştiniz ve emin olunuz ki Erzurum’dan gelen telgraf, zorunluluk sonucu verilmiş, bizden yardım istiyorlardı. Biz Müdafai Hukuk oluşturduk. Bir hazırlık yapıyorlar. Kime karşı, neye karşı? Efendiler, elimizde güçlü, dayanıklı bir Ordu vardır. O Ordu ile Ermenistan’a saldırdık. Pek az zamanda üç saatte Kars Kalesi’ni devirdik. Maalesef bu teşkilat ordu arasında da var. Erzurum’a girdiğimiz zaman, değişik akımlar vardı. İçlerine girdim, birtakım ordu subayı arasında bunun askere bulaşacağından da korkuyorlardı. Askere, atı tımar etmeyeceksin, memleketine gideceksin, gibi propagandaların askere etkisi olmuyor değildi. Propaganda birtakım safdil insanlara etki etmekten uzak kalmıyor. Ordunun başındaki Kazım Paşa Hazretleri’ne müracaat ettik, orduda bir düzensizlik acaba olabilir mi, dedik. Öyle olmakla birlikte dedi; kanaatime gelince: Belki efendiler garip gelecektir sözüm, benim kanaatime kalırsa, İslamiyetle Bolşeviklik arasında pek az fark vardır, dedi. Bunda miras, zekat yok Paşa’m dedim; bizim ilkelerimizle uyuşmaz. Beni mi kandırıyorsunuz, yoksa ne buyuruyorsunuz?.. Kazım Paşa dedi ki, bugün iki siyaset vardır. Batı, Doğu siyaseti. Bizim Batı ile, İngilizlerle anlaşma kabiliyetimiz var mıdır? Yoktur dedim. O halde bizim Doğu ile anlaşmamız zorunludur, Doğu siyasetini izlemeye zorunluyuz, dediler. Hatta kendileri şu kanaatte idiler ki; bu kesinlikle bizim memlekete giriyor. Hatta kendileri şu kanatte idiler ki, bu mutlaka bizim memlekete giriyor. Ruslar gibi aşağı taraftan başlar da subaylara, askerlere hükmetmek suretiyle… Ben dedim ki, bunu bir siyasi tedbir mahiyetinde olarak anlarız. Politika esasında anlarım, dedim. Belki Hükümet Batı’ya karşı bir gösteriş yapıyor. Sizi de böyle yönlendiriyor. Bolşevik görünmemiz. Evet, biz Bolşevikliğe yakın göründükçe Batılılar bize doğru geliyor. Hükümet böyle bir siyaset takip ettikçe İngilizler bize yakınlaştılar. Bolşeviklik nedeniyle bize uygun koşullarla barış yapabilirler. Barış yaptıkları zaman Ruslarla muhalif duruma girer miyiz? Evet girmemek için çaresi, herhalde Komünist görünmelidir. Hatta efendiler arkadaşlarınıza… bundan başka bizim için kurtuluş çaresi yoktur ve bana Bolşevikler söz verdi. Ben yetkili askeri görevli olarak tayin olundum. Bu teşkilatı memleket içinde yapacağım, buyurdular. İşte efendiler bu manada harp ediyorken Ordumuz Gümrü’ye girdi. Birkaç Ermeni’nin hapsolunduğunu işittik. Bize geldiler. Bu Ermenileri çıkartmak… malumu alileridir ki biz de savaşı Ermenilere yapmadık, yalnız Taşnaklar’a yaptık. Bunların arasında fark vardır. Onu ben bilmiyorum. O Ermeniler çıktılar. Gümrü’de bir hükümet yaptılar, bir teşkilat yaptılar. Tabii Hükümet’in bu konuda daha çok bilgileri vardır. Rus Bolşevikleri Ermenistan’a girmezden önce Gümrü’de Bolşevik Ermeni Hükümeti kuruldu. Amaçlanan da Taşnaklar’la ikisinin arasına düşmanlık sokmaktı. Evet bugün Ermeniler sınır içerisinde kargaşa çıkarmaya başladılar. Şimdi en büyük kurtuluş beklediğimiz kapı Doğu kapısıdır… Maalesef Ermeni barışı sonuçsuz kalmıştır. Sanıyorum ki Erzurum valisi ve Necati Bey bunun sebebini söylemiştiler. Diyorum ki şimdi size… Efendiler, ne Hükümete hiç kimseye saldırı yoktur. Dinlemezlerse inerim. Tedavi edilebilir bir hastalıktır. Hastalıklarını tedavi ettirmek Hükümet’in haberdar olmadığı hakikati kendilerine söyleyip…(Devam devam sesleri) Ben Hükümet’in hatası varsa onu söylemekten çekinmem. Arz ettiğim gibi efendim, barış meselesi niçin sonuçsuz kalmıştır? Tabiidir ki Bolşevikler geldiler. Ermenileri sigorta ettiler … Gizli oturuma ertelediniz, barış geri kaldı, sonuçsuz kaldı. Ermeniler sınırımızda anlaştı. Belki de ta Ankara’ya… Bugün propaganda yapıyorlar. Belki Ankara’ya… paraları Erzurum’da da fenalıklar yapıyor… İngilizlerin propagandalarına… Ondan korkar da. Ruslar Ermenileri içimize kadar sokup da … para sokup… Ben bu hakikati neden söylemeyeyim? Ona ben gülerim. O zaman veyahut ben de tarihi görevimi yapıyorum… eleştiririm.

Şimdi efendim Rusya’dan bize bir hastalık olarak gelen… hem onu arz ediyorum size hem de Bolşevikliğin içyüzünü anlatıyorum. Şimdi tabiidir ki yine size söyleyeceğim. Yusuf Kemal Bey’le de yolda görüştük. Hükümetin bu ittifakı… Hükümet gönderiyor. Hükümetin kendi siyasetini Avrupa’ya karşı… Hükümet açıklamasında söylerse cevabını veririm. Bugün Yusuf Kemal Bey (Tengişenk-TU) hocam da gitmişti ve bana demişti ki; ben Komünistim. Hükümetin adına sözleşmek… şöyle böyle Hükümetin adına giden Yusuf Kemal Bey de bana dedi ki; ben de Komünistim, memleketin selametini bunda görüyorum. Şahitsiniz. Şeyh Servet Efendi meselesi değil ki bu. Bir kere Hükümet izin vermiş, burada bir Komünist partisi yapmıştır efendiler. Bendenize cevap olarak Muhittin Baha Bey dedi ki; biz özel izinle Hükümet izin vererek memleketin çıkarı noktasından vatan görevi noktasından yapışımdır, ben milliyetini seven bir adamım dedi. Milliyetini sevmek Komünistlik ile benzer (eş) değildir. Demek ki ya Hükümet yada kendisini aldatıyor. O hata olarak, gösteriş olarak, böyle yapmak istiyor. Daha ileri giderseniz ben çok kesin olarak biliyorum. Sanırım Hükümet Komünistlere (resmi Türkiye Komünist Fırkası’na-TU) nakit olarak yardımda bulunmuş, yani Komünist partilerine para vermiş. O da usulsüz ya…

Şimdi İslamiyet Bolşeviklikle uyuşur mu, uyuşmaz mı? Her meslek erbabının vicdanına havale ederiz. Memleketi bu felaketten nasıl kurtaracağımızı düşünelim, hep beraber çaresine bakalım. Efendiler, bu Şeyh Servet meselesi değildir. Bu sanıyorum ki Hükümetin halledeceği ve çözeceği meseledir. Mustafa Suphi’yi… Tabii ki şahsı hakkında nasıl bir adam olursa olsun ona karışmam… memleketimizden kovulmuş. Hüsrev Bey’in de sınıf arkadaşı olsa gerek, bu nedenle kendileri daha iyi bilir zannederim. Sonra Sinop’a nakletmiş, Rusya’ya kaçmış. O adamın bizim burada, bir çok yüksek kişilerle ilişki kurduğu zannındayım (haberdarım). Bize Rüştü Bey’den, Kazım Paşa’dan mektup aldığını söylemişlerdir. Mustafa Suphi kendi başına hareket eder değildir. (Doğu Cephesi’nde bu adam yalnız başına değildir.) (Fakat o adamda birçok yüksek kişiyle haberleştiğine) Doğu Cephesi’ni benden dinlemeyin. Doğu Cephesi’ne bir heyet göndeririz. Doğu Cephesi incelenmeye muhtaçtır. Bu yüzden ileri geri sözleşmişizdir, ben bir hakikati söylüyorum. Belki tarafsız değilim, tersi çıkarsa namussuzum. Bir heyet gönderin Doğu Cephesi’ne. Bu millet, bu hükümet adına mektup yazan, söz söyleyen her kimlerse onların da cezasını verdiriniz. En büyük göreviniz budur efendiler.

(Devam edecek)

Talat ULUSOY

21.01.2012

***

> Talat Paşa’nın intikamı alınmıştır... - Taner Akçam/Taraf, 23.01.2012



Son Güncelleme Tarihi: 21 Ocak 2012 13:35

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.