Talat Paşa’nın intikamı alınmıştır... - Taner Akçam

23 Ocak 2012 13:02  

 

Talat Paşa’nın intikamı alınmıştır... - Taner Akçam

Hrant Dink bizim sembolümüz, Martin Luther King’imiz olsun. Onlar Nasıl Rauf Denktaş’larının, Talat Paşa’larının etrafında kilitleniyorlarsa, biz de Hrant’ın etrafında kenetlenelim; Hrant ve “1,5 Milyon + 1” bizim Cumhuriyetimizle, onların Cumhuriyeti arasındaki ayrım noktası olsun.

Hrant Dink davası kararı büyük şaşkınlık yarattı. Şaşkınlık iyidir, güzeldir, saflığın ve duruluğun alametidir. Vicdanların hâlâ temiz olduğunu gösterir ve karşıdakinden en azından, sıradan, insani olan birşey beklemenin son derece doğal olduğuna inanan bir ruh halini yansıtır. Aslında fazla şaşırmamıza gerek yoktu; Hrant’ın katillerini saklayanların durdukları yeri bilebilseydik, bizlere nasıl ve nereden baktıklarını görebilseydik ve en önemlisi Hrant Dink cinayeti ile 1915 soykırımı arasındaki bağlantıyı kurabilseydik, şaşırmazdık o zaman. Ve onların, bizlere bakarak hafif bir tebessümle, “çıldırmış mı bunlar; akıllarını mı yemişler; bu devletin kuruluşundan tuğla çektirir miyiz?”, dediklerini duyardık. Şaşkınlığımız esas olarak bu cinayet ile Ermeni soykırımı arasındaki kuvvetli bağı göremeyen bizlerin hatasıdır; aslında şaşırmamıza şaşırmak gerekir. Ne üzücü bir şey; onların gördüğünü görmüyor; onların bildiğini bilmiyoruz.

Hrant Dink’i, Talat Paşa’nın öldürülmesinin intikamını almak için öldürdüler. Her şey, ama her şey, 1921 yılında işlenmiş suikastın intikamını almaya uygun örgütlendi. Yasin Hayal’in, McDonalds olayı sonrası, hapisten çıktığında, babası ile Talat Paşa’yı konuştuğunu biliyoruz. Babasına soruyormuş, “baba, Talat Paşa’nın nasıl öldürüldüğünü biliyor musun?” Bayağı bilgi sahibi de olmuş olay hakkında aslına; “Talat Paşa’yı öldüren adamın ceza almadığını, serbest bırakıldığını da biliyor muydun“, diye ekliyormuş.

Hrant Dink’i niçin evinin önünde öldürmediler? Ya da niçin kaçırıp, öldürüp, cesedini bir yere atmadılar, diğer faili meçhullerde yaptıkları gibi? Bunların her birisini isteselerdi yaparlardı. Ama böyle yapmak yerine, AGOS’un önünde, caddede, herkesin gözü önünde, hem de arkadan kafasına ateş ederek öldürdüler! Niçin? Çünkü Hrant nezdinde Ermenilerden Talat Paşa’nın intikamını almak istediler. Talat Paşa, 15 Mart 1921’de, Berlin’de, soykırımdan sağ olarak kurtulan Soghomon Tehlirian tarafından öldürüldü. Tehlirian, Talat Paşa’ya arkadan yaklaştı ve kafasına sıkarak öldürdü. Kaçarken yakalandı. 2-3 Haziran tarihlerinden görülen dava sonucunda da beraat etti.

Cinayetin, bilmediğiniz bir başka benzerliği daha var: Tehlirian olay yerinden kaçarken yakalanmıştı ama aslında suikast planını yapanların aldıkları karara göre kaçmaması, olduğu yerde durması ve teslim olması gerekiyordu. Hrant Dink soruşturmalarında var olan bazı kayıtlardan aslında Ogün Samast’ın da kaçmaması, en azından İstanbul’da yakalanması gerektiğinin planlandığı anlaşılıyor. Her şey, 1921’deki gibi olmalıydı. Amaç hem Talat Paşa’nın intikamını almaktı hem de Ermenilere 1915 soykırımını, onların sesini boğmak için yaptıklarını hatırlatmaktı. “Biz bu topraklarda bir Ermeni’ye, 1915’den sonra özgürce konuşma imkânı vermeyiz”, demek istiyorlardı. Ah! Onların bildiklerini bilebilsek, onların görebildiklerini biz de görebilseydik...

1915 soykırımı ile Hrant Dink’in öldürülmesi arasındaki bağı göremeyen, görmek istemeyen biz şaşkınların yardımına yüce Rabbim yetişti. Rauf Denktaş’ın ölümünü de aynı günlere getirdi; Rabbim sanki bizlere “kör müsünüz, açın gözlerinizi, görün; zihinleriniz mi körelmiş, bakın anlayın” der gibiydi. Rauf Denktaş’ın cenaze törenine kuyruk olmuş devlet erkanını görmemizi, dumura uğramış zihinlerimizi, körleşmiş gözlerimizi açmamızı ve Hrant ile 1915 arasındaki bağı anlamamızı istiyordu.

Rauf Denktaş kimdir? Denktaş, Hrant Dink cinayetine giden yolun taşlarını döşeyen ekiptendir. Denktaş, Avrupa’da, Lozan 2005, Berlin 2006, Paris ve Kuzey Kıbrıs 2007 Talat Paşa mitinglerini, eylemlerini düzenleyen Talat Paşa Komitesi’nin Yürütme Kurulu Başkanı’dır. Talat Paşa Komitesi, “Ermeni soykırımı uluslararası bir yalandır” sloganı altında, Avrupa’da ve Türkiye’de Ermeni düşmanlığını örgütlemek amacıyla kuruldu. Ergenekon’un en önemli kitlesel örgütlenmelerinden birisidir. Kurucu üyelerinin bir kısmı Ergenekon davası sanığı ve tutuklusudurlar. Soruşturmalarda, sanıklara Talat Paşa komitesi ve eylemleri hakkında sorular da soruldu. Bu sanıklardan, Talat Paşa Komitesi üyesi Ferit İlsever, kendisine sorulan 49 sorudan 17’sinin Talat Paşa Komitesi ile ilgili olduğundan yakınır. Hatta biraz safça, “Ergenekon Terör Örgütü’ örtüsü altında” yapılan soruşturmanın aslında” ‘Ermeni soykırımı’ yalanına karşı” verdikleri mücadeleye karşı olduğuna inanır.

Hrant Dink’in gerçek katilleri İstanbul’da serbest kalırken, tüm devlet erkanı Rauf Denktaş’ın cenaze töreninde kuyruk oluşturdular. Oradan bizim gibi şaşkınlara bir mesaj yolladılar. “Biz bu devleti 1915’in üstüne kurduk, Hrant Dink cinayetini aydınlatmak demek, bu devletin kuruluşunu sorgulamak, onun temellerinden tuğla çekmek demektir,” dediler. “Hangi mantıkla bizden Hrant Dink cinayetini aydınlatmamızı istersiniz; anlamıyor musunuz, bizler Rauf Denktaş’larız ve yerimiz Talat Paşa’ların yanıdır”, dediler.

90 yıllık inkâr politikaları gözümüzü kör etti, zihinlerimizi köreltti, dumura uğrattı. 1915 soykırımı ile Hrant cinayeti arasında onların bildiği, onların kurduğu ilişkiye biz göremiyor, kuramıyoruz. Bize 1915’i unutturdular ama kendileri asla unutmadı. Bizi öylesine körelttiler ki, aramızda hâlâ “soykırım” kelimesinden rahatsız olanlarımız; “soykırım tanınmalıdır” denince öcü gibi korkup kaçanlarımız var. Hâlâ, Hrant’ın ölümü ile tarihle yüzleşmenin, Hrant ile 1915’in, yan yana getirilmesini istemeyenlerimiz var. Oysa Hrant bize unutturulan, bizden saklanandır. Hrant bir anahtardır; o eski masallardaki, masal kahramanlarının eline verilmiş açılmaması istenen 40. odanın anahtarıdır. Hani eski evlerimizdeki, tüm sırlarımızın saklandığı sandık odamızın anahtarı. Hrant Dink cinayeti çözülürse, Cumhuriyetimizin kuruluş sırları çözülecektir. Bu Hükümet’te bunu yapacak ne yürek, ne de istek vardır. Çünkü onlar da bu “sırrın ortakları”dırlar.

Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bülent Arınç ve diğer bazı hükümet üyeleri karardan memnun olmadıklarını, vicdanın yaraladığından söz ediyorlar. Herhalde birileriyle alay etmenin en iyi yolu bu olsa gerek. Adı lazım değil, eski bir siyasetçinin sözlerini hatırlatmak gerek onlara, “katilleri yakalamak istediniz de elinizi tutan mı oldu?” Genelkurmayın kozmik odasına giren sizler, artık kamuoyunun bile bilir hale geldiği Hrant Dink cinayetini planlayanları bulmaktan acizsiniz öyle mi? Döktüğünüz sadece timsah gözyaşı değil; bunun da ötesinde, davranışınızda, beş yıldır bu cinayetin peşini bırakmayan insanlara karşı yapılmış büyük saygısızlık var, farkındasınız değil mi?

Hrant, cezası onaylandığında ciddi ciddi, tüm ailesiyle birlikte, doğduğu yer Malatya’dan başlayarak ve aynı ataları gibi yürüyerek Der-Zor’a gitmek ve Türkiye’yi terk etmek istiyordu. “Atalarım gibi benim de burada kalmamı istemiyorlar”, diyordu.”Öyleyse kalmamın bir anlamı yok, ben de onların gittiği yoldan gideceğim.”Hrant, bizler gibi 1915 cahili değildi. Kendisine yapılanlar ile 1915 soykırımı arasındaki ilişkiyi her gün iliklerinde yaşıyordu. Öldürülmeden önce bana, soykırım kelimesini kullandı diye açılan dava nedeniyle, mahkemeyi tarih sahnesine çevirmek istediğini söyledi. “Evet, 1915 bir soykırımdır, diyeceğim. Mahkemeyi tarih kürsüsüne çevireceğim”, diyordu. Ona bu fırsatı vermediler.

Gözlerimizi açmak, köreltilmiş zihinlerimizi aydınlatmak zorundayız. Hrant Dink, Talat Paşa’nın intikamını almak için öldürüldü. Hrant, “1,5 Milyon + 1”dir. Bunu görmeden, bunu bilmeden bu cinayeti anlayamaz ve aydınlatamayız. 2015’e doğru gittiğimiz günlerde, “evet, 1915 bir soykırımdır ve tanınmak zorundadır”, demeden; “Hrant’ı, size 1915’in Hrantlarını hatırlattığı için öldürdünüz”, demeden bu cinayeti aydınlatamayız. Müslümanlığımızı, Türklüğümüzü geçmişin ve bugünün katillerinin elinden almanın yolu budur.

Bu ülkede Ermeni olarak yaşamanın zorluğunu biliyorum; “artık burada yaşanmaz”, duygusuyla doğulan toprakların terk edilmek istendiğini anlıyor ve o duyguyu içimde hissediyorum. Gücüm yeter mi bilmiyorum ama bağırmak istiyorum; sizler bizim için Türklüğümüzü yeniden tanımlamanın ışığısınız. Sizler, Anadolu’nun bugünkü Müslümanlarına, dün Ermenilerin imhasına “Kuran’da yeri yoktur”, diyerek, karşı çıkan ve ellerinden geldiğince Ermenilerin hayatını kurtaran Müslümanları hatırlatmanın fırsatısınız. Sizler giderseniz, Türklüğün ve Müslümanlığın anlamı yitecektir. Sizler bize, bu ülkeyi, katillerin ve onları gizleyenlerin ülkesi halinden çıkartma şansını, imkanını veriyorsunuz.

Sizi ikna etmek için söylemiyorum; bu sözlerim Hrant Dink’in arkadaşlarına: tarih yazıyorsunuz, bu topraklarda bir ilke imza atıyorsunuz. “Biz bitti demeden bu dava bitmez” diyerek, beş yıldır cinayetin peşini bırakmayan tutumunuzla Türkiye’nin onurusunuz ve onun yarınını temsil ediyorsunuz. Bu Cumhuriyetin katillerin ve onların koruyucularının değil, her din ve etnik kökenden tüm vatandaşlarının ortak vatanı olarak yeniden tanımlanabileceğini gösteriyorsunuz. Hrant Dink sembolümüz olsun.

Hrant Dink bizim Martin Luther King’imiz olsun. Onlar Nasıl Rauf Denktaş’larının, Talat Paşa’larının etrafında kilitleniyorlarsa, biz de Hrant’ın etrafında kenetlenelim; Hrant ve “1,5 Milyon + 1” bizim Cumhuriyetimizle, onların Cumhuriyeti arasındaki ayrım noktası olsun.

takcam@clarku.edu

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0