MERHABA KAYLI

19 Ekim 2019 17:18 / 1244 kez okundu!

 

 

"Kayayı tepeye çıkaramıyoruz, çıkarmak da gerekmiyor. Zirvelerde sadece kar yok, kir var, hem de çok.
Kimse umutsuzluğa kapılmasın, kayayı zirveye doğru yuvarlamaktan yılmasın, bilsin ki o çabalar bu tepeyi aşındırıyor. 
Düze çıkmaya az kaldı, ha gayret."

 

****

 

MERHABA KAYLI

 

Mehmet Akif’ten “intihal” ile gireyim derim sohbete:
“Geçen akşam eve geldim 
Dediler:
Kaylı Baba gözaltında yatıyormuş
Yine n’apmış acaba?..”
Ne yapacak, bülbülün çektiği dili belâsı, gönlü güzel olanın çektiği “dîl” belâsı…
Yanılmıyorsam tanışıklığımız on yılı aşar. İzmir’e, “anambabamyurdu”na, doğup büyüdüğüm yokuşlara yeni döndüğüm zamanlar, “askeri darbe” aşkının depreştiği yıllardı... Darbelere “dur” demek için elele, gönül gönüle verdiğimiz yıllar. 
O yıllarda Kaylı Mazlum-Der İzmir şube başkanı. Sisipos’un kan ter içinde kayayı yokuş yukarı yuvarlamaya çalıştığı yıllardan bir yıl ve akıldan çıkıp gitmeyen iki anı. O iki anıyı dönmek, “facebook’ta terör yaptı!” giye gözaltına alınan Kaylı dostum muhabbetsiz kalmasın isterim..
Tekrar bir “intihal” ile gireyim:
“İçeride delikanlılar
Gözü karanlığa dalar
Bir çift söz onu oyalar
Aldırma Kaylı aldırma…”
Kaylı’yı, Sabahattin Ali’nin “tevekkül” ifadesine uygun insan olarak bilirim, yoksa vurdumduymazlığın sıradanlığının ifadesi olarak “aldırmaz” değildir o. Ol hikaye de buna dairdir:
2011 Seçimleri öncesidir. AKP, izlediği ekonomi politikası ve özellikle Kürt Açılımı ile iktidarın tek aday gibidir. 
O günlerden bir gün, “Anti-kapitalist Müslümanlar”ın lideri olarak tanınan İhsan Eliaçık’ın Mazlum-Der’e konuk olacağı duyurulur. Kambersiz düğün olmaz misali kalkar giderim. Lâkin konuşmacı pek gecikir.
Kaylı başkan olarak Eliaçık’ı dinlemeye gelen, Mazlum_Der’in Varyant’taki binasını dolduran, aralarında milletvekili adaylarının da olduğu Mazlum-Der üyelerini “ağırlamak”, beklemekten sıkılmalarını önlemek endişesiyle olsa gerek, Müslümanlar ve siyaset üstüne o kendine has “aforizma”larla bezediği sohbet deşme,  vakti değerlendirme çabasında… 
Sohbet kapısı, Kaylı eliyle “İslamiyet ve kapitalizm” sayfasından açıldı. Özetle dediği, “Biz Müslümanlar paraya köle kul olmamalıyız” mealinden bir şeylerdi. Sözlerini tamamlayamadan salondaki birkaç kişiden itirazlar yükseldi: 
“Nedenmiş o?! Zengin olmak bizim de hakkımız!..” Ve buna arka çıkan başka sözler…
O sözler, o tepkiler “iktidar kirlenmesi”nin ilk kokuları olarak ulaşmıştı burnuma.
Tartışmalar Eliaçık yetişesiye sürmüştü. 
Kin ve nefretlerin çok partili siyasi hayatta ya da askeri darbeli yıllarda bolca işlenip kaşındığı Türkiye, aynı zamanda “kültürel düşmanlıklar ülkesi” olarak tanımlansa çok yanlış olmaz sanırım. Yüzlerce yıldan geçip gelen çok renkli İslâmi kültür ile, daha yüz yıla varamayan tekçi “batıcı-laikçilik” ile tekçi “Diyanetçi İslamcılık” arasındaki çürük temelli düşmanlık… Nitekim 17-25 Aralık 2013’ten sonra yaşananlar, “düşman kardeşler”in aynı geçmişe, “Gazici” veya “Ulu Önderci”  diye farklı adlandırsalar da aynı geçmişi varoluşlarına temel aldıklarını gösterdi. 
İhsan Eliaçık’ı fazla dinleyemedim, ayrılmak zorundaydım. Sanırım, ben çıktıktan sonra ve hatta Eliaçık’ın ardından da aynı konuda çevresinde tartışmalar daha da kızışmıştır.
Hikaye nakletmek için başladım, siyaset yine sohbeti kesti. İkincisine geçeyim: 
Kaylı ile “Mültecilerle Dayanışma Derneği” kuruluşunda tanıştığımız, darbelere karşı ve başörtüsü serbestisi için Müslümanlara destek vermeye çabaladığımız günlerden bir gün… Tarih 2008 olmalı. Mazlum-Der üyelerinin kahvaltılı toplantısı varmış, sağ olsunlar oraya da davet etti, seve seve gittim. Önce kürsüden genel başkan, eski başkanlar falan konuştuktan sonra, hiç haberim yokken Kaylı beni anons etti. Çoğunluğun tanımadığı, ilk kez gördüğü biriyim. Önce “takdim” gerekir dedim ve kendimi tanıttım:
“Ben komünistim,..”
Son kelime şaşkın bakışlarla süslü bir sessizliğe çarptı, ama çok kısa sürdü bu sessizlik. Hak, ifade-i hürriyet, düşünce ve inanç… üstüne ve onlara desteğimi belirten çok kısa bir konuşma… 
Bitti ve çok yoğun bir alkış!..
Şu Allah’ın işine bakın siz, kadınlı-erkekli Müslümanlar ile dolu büyük bir salonda biri çıkıp gururla “Ben komünistim” diyor ve sözlerinin sonunda Müslümanlar “komünist”i alkışlıyor?
O gün, o alkışlardan sonra Müslümanlar “çarpılmadıysa”, ben de “melamet yolu”mu terketmediysem, bu sonuç çok dilli, çok dinli, çok renkli bir toplumda “birlikte” ve huzur içinde yaşayabileceğimize işaret etmez mi?
Sonra ne mi oldu? “Zengin olmak bizim de hakkımız!..” diyenler “zenginlik”e kavuştu, lâkin insanlıktan çıktı. 
Kaylı, hâlâ Kaylı, o da zengin, üstelik daha da zengin oldu: Gönlü zengin, sohbeti zengin, insanlığı ve şefkati zengin. Ne diyeyim, “Allah arttırsın” sevgili Kaylı! 
“Barış ve huzur” isteyenlere reva görülen gözaltılar, mahkûmiyetler bitmeyecek mi? Sisifos’un cezası mı çektiğimiz? Galiba öyle. 
Olsun. Kayayı tepeye çıkaramıyoruz, çıkarmak da gerekmiyor. Zirvelerde sadece kar yok, kir var, hem de çok.
Kimse umutsuzluğa kapılmasın, kayayı zirveye doğru yuvarlamaktan yılmasın, bilsin ki o çabalar bu tepeyi aşındırıyor. 
Düze çıkmaya az kaldı, ha gayret.

 

Talât ULUSOY

18.10.2019

 

Son Güncelleme Tarihi: 21 Ekim 2019 12:42

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.