Önce oy istemeyi öğrenin... - Ceren Kenar

31 Mart 2014 19:11  

 

Önce oy istemeyi öğrenin... - Ceren Kenar

Ayşe, 
ana akım bir medya kuruluşunda gazeteci olarak çalışıyor. 2014 yılında seçim sandığı başında okuma yazma bilmeyen vatandaşlarımızın da oy verme hakkı olduğunu öğreniyor. Bu duruma olan “demokratik” tepkisini ise sosyal medya aracılığı ile gösteriyor ve bugüne kadar kimsenin fark 
etmediği bir sorunu dillendirip, “bu insanlar hangi partiye oy verdiklerini nasıl biliyor” diyerek isyanını dile getiriyor.

Ertuğrul, 
ana akım bir medya kuruluşunda gazeteci olarak çalışıyor. Eski Türkiye'nin hemen tüm günahlarının işbirlikçisi. Kürtlere, gayrimüslimlere, dindarlara yapılan zulmü meşrulaştıran söylemlerin kurucu babalarından. On senedir pijamayla başbakan karşılayamadığı için kendini mağdur hissediyor. Beyaz Türklerin dramını gözler önüne seren bir kitap yazmış.

Yılmaz, ana akım bir medya kuruluşunda gazeteci olarak çalışıyor. Hobileri arasında Uludere saldırısında ölen Kürtlere katır demek, Taksim'de öldürülen İngiliz holiganlar için 'Leedsli holiganlara Taksim'de kafasına vura vura toprağı öptürdüler... Leedsli futbolculara Ali Sami Yen'in çimlerinde cenaze namazı kıldırdılar. Hem de two rekat" manşeti atmak var. Kendi sevmediği partiye oy verenleri “bidon kafalılar” olarak tanımlaması ile ünlü. Bugüne kadar 4 kelimeden fazla sözcük içeren bir cümle kurabildiğine henüz şahit olan yok.

Cüneyt, 
ana akım bir medya kuruluşunda gazeteci olarak çalışıyor. AK Parti mitingine giden vatandaşları şu şekilde yansıtan bir analizi parlak buluyor ve köşesinde paylaşıyor. 
“Onlar görmezden gelinenler... Evet, bugüne kadar gözümüzün önünde olan ama görmezden geldiğimiz insanlar var ya, hani farkına varmadığımız, hani iki kelime konuşmaktan sıkıldığımız... Çocuğumuzun bakıcısı Nermin Abla...

Sitemizin güvenlik görevlisi Kadir... Tekstil atölyesinde günde 12 saat sigortasız çalışan Hatice... Annesi Meliha... Kardeşi Sanlı... İSKİ'den emekli Necati Amca... Zabıta... İtfaiyeci... Otobüs şoförü... Taşeron inşaat işçisi...Onlar "CV"si olmayan işlerin insanları... Onlar "uzaktan" gelenler... Onlar İstanbul'da denizi yılda bir kez görenler... Onlar birbiri ile konuşmayanlar... Onlar yanlarında bir adet gazete bile getirmeyenler... Evet hiçbirinin kolunun altında bir gazete yok... Bir adet bile... Onlar telefona, internete bakmayanlar... Twitter vimitter filan bilmeyenler... "Selfie" çekmeyenler... Onlar nasırlı eller... Yorgun bacaklar... Onlar talimatla bayrak kaldıranlar... İtaat edenler... Onlar beslenemedikleri için boyu enden kısa olanlar... En son Japonya'da metroda böyle hissetmiştim... Ama onlarınki genetikti, bizimkisi yetersizlik...”

Kendi destekledikleri partiye oy bekliyorlar. Lakin oy istedikleri kişilere hakaret ediyorlar. Oy bekliyorlar ancak oy istemeyi bilmiyorlar.

İşin tuhafı aslında onların kavgaları halkla değil, kendileriyle. Hiçbiri gerçek bir elit arka plandan gelmiyor. Şah dedelerinden piyano dersi alarak büyüdüklerini sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Aristokrasi içine doğmuş değiller, üç kuşak tahsilli bir aileden bile gelmiyorlar. Türkiye'nin kısmen eşitlikçi toplum dinamikleri ile statü ve sınıf atlayan insanlar bu bahsi geçenler. Adana'dan gelip İstanbul'u fetheden, astsubay çocuğu iken merkez medya starı olan isimler. Aşağıladıkları, hor gördükleri insanlar aslında kendi öz teyzeleri, büyük amcaları.

Nobelli yazarı gazetesinden linç ettiren, Suriyeli mülteciyi hedef gösteren, Kürt meselesinin çözümüne karşı, gayrimüslimleri bir tehdit unsuru olarak gören, AB sürecini sadece hükümeti şikayet etmek için hatırlayan “elitler”, “elitlerimiz”... Her seçim sonrası Aziz Nesin'in "bu halkın %60'ı aptaldır" sözünü matah bir analiz gibi tekrarlamaya doyamayan “münevverlerimiz.” “Her halk hak ettiği gibi yönetilir”i bir "lanet" ifadesi olarak kullanan “siyaset bilimcilerimiz.”

İşin tuhafı bu sahte elitizm, gerçekte elit olmayanların elitizmi, gerçek elitleri bile popülist yapıyor.

Son on sene içinde biraz siyasi doğruculuk bile öğrenemeyen muhalefet sözcüleri ile olmuyor. Kasetle, şantajla olmuyor. Halkı suçlamakla olmuyor. Sonradan edinilmiş bir sınıfın bilincine kendisini fazla kaptıranlar, halkın da bir sınıf bilinci olduğunu unutuyor.

“Ona oy verme” dışında bir şey söyleyebilin. Siyaset dışı kurumlara arkanızı yaslanmak yerine, gerçek bir muhalefet oluşturmaya çalışın. Önce oy istemeyi öğrenin.

Bu yazı seçim sonuçları henüz açıklanmadan, hatta oy verme işlemi devam ederken yazıldı. Bazen Pazartesinin gelişi, Pazar'dan belli oluyor...

 

Türkiye

Son Güncelleme Tarihi: 31 Mart 2014 20:01

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0