Kyoto’dan sonra Türkiye’yi neler bekliyor?

06 Şubat 2009 19:42  

 

Kyoto’dan sonra Türkiye’yi neler bekliyor?

Türkiye, Kyoto Protokolü’nü imzalayarak bir yükümlülük altına girmiyor. Asıl süreç 2012’den sonra başlıyor. Türkiye, bu dönemde sera gazı salınımının azaltılmasıyla ilgili hedef belirleyecek ve sorumluluk alacak. 

Türkiye, 2005 yılında yürürlüğe giren, küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadeleyi sağlamaya yönelik olarak karbondioksit ve sera gazı salınımını azaltmaya ilişkin hükümler içeren Kyoto Protokolü’nü onayladı. Greenpeace yetkilisi Uygar Özesmi, termik santrallerden vazgeçilmesi gerektiğini belirterek, artık yenilenebilir enerjiye geçilmesini istedi.Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Ümit Şahin de Türkiye’nin salınımları azaltmadığı takdirde, 2012 yılından sonra dezavantajlı duruma düşeceğini kaydetti. Bölgesel Çevre Merkezi Yöneticisi Yunus Arıkan ise artık pazarlık ortamına girildiğini belirterek, “Türkiye’nin söz hakkı var, aynı zamanda sorumlulukları da olacak” dedi.

Çevreciler, protokolün onaylanmasını NTVMSNBC’ye değerlendirdi:

Uygar Özesmi (Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü): 

TERMİK SANTRALLERE LİSANS VERİLMEMELİ
“Türkiye’nin 2012’ye kadar yasal mali yükümlülüğü yok. Ama protokolün getirdiği yükümlülükler var. Birincisi, hiçbir şekilde artık karbon salınımı yüksek teknolojilere yatırım yapılmaması gerekiyor. Bunun başında kömürlü termik santraller geliyor. Santraller şu anki teknolojiyle karbon salınımına devam ediyor, bunun dünya genelinde küresel iklim değişikliğine yüzde 41 oranında katkısı var. Türkiye’de halen işleyen 15, yapılması planlanan 47 termik santral var. Bu santrallere kesinlikle lisans verilmemesi gerekiyor. Çünkü hükümetin Kyoto’nun imzalanmasından sonra açıkladığı önlemler listesinde yer alan ‘Karbon salınımı düşük termik santrallere ağırlık verilecektir’ kavramı içerisinde bunun olması mümkün değil. İkinci yapması gereken ise yenilenebilir, karbon salınımı olmayan enerji çözümlerine geçmesi gerekiyor. Bunlar güneş, rüzgar, jeotermal ve en önemlisi belki de enerji verimliliği.

YARA BANDI ÇÖZÜM DEĞİL, YARANIN OLUŞMASI ÖNLENMELİ
Bunun yanında bütün sektörler her türlü üretim sektöründe çöp depolama sahalarındaki metal salınımlarının enerjiye dönüştürülmesine kadar pek çok şey var. Ama burada da yine yanlış bir yöntem izleniyor. Deniyor ki, ‘Biz sahaları karbon salınımlarını azaltmak için sıhhi hale getireceğiz’. Hâlbuki bundan önce “Biz atıkları ortadan kaldıracak sıfır atık politikalarını devreye sokacağız” demeleri gerekiyor. Probleme yara bandı koyacaklarına problemi kökünden çözmeleri, o yaranın oluşmasını engellemeleri gerekiyor.

TEMİZ KALKINMADA NÜKLEER ENERJİ YOK
2012’den sonra zaten Türkiye’nin kendi politikalarını Avrupa ile uyumlaştırarak beraber hareket etmesi gerekiyor. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde de bundan farklı bir durum düşünülemez. Böyle olunca Türkiye kalkınmasını eşitlikçi bir biçimde sürdürürke, bu kalkınma süreci içerisinde de yine düşük karbonlu teknolojilere geçişi gerçekleştirecektir. 2012 sonrası Kyoto sürecinde Türkiye’nin üzerinde durması gereken kişi başı karbon salınımları konusunda bir yaklaşım belirlemek olmalıdır. Kyoto içerisindeki temiz kalkınma içerisinde nükleer enerji yok. Dolayısıyla zaten geçmişte kalmış, artık bir çözüm olarak görülmeyen, son derece kirli ve tehlikeli bir enerji. Üstelik ekonomik açıdan da rakamlarında ortaya koyduğu gibi arkasında durulamayacak özellikle yenilenebilir enerjilere göre çok daha pahalı bir teknoloji.

STK’LARI DİNLESELER ÇOKTAN ONAYLARLARDI
Konusunda uzman kadroların oluşturup siyasilerle birebir, gerçekten iyi bilgilendiren mekanizmanın kurulması gerekiyor. Sivil toplum kuruluşlarının bilgisini, tecrübelerini, birikimlerini değerlendirmeleri gerekiyor; dinleselerdi çok daha önce onaylarlardı. Gerek halk, gerek aydınlar, Kyoto’nun imzalanması gerektiğini yıllardır söylemesine rağmen bu dinlenmedi. En önemlisi Kyoto sonrası alınması gereken politikalar konusunda dinlenmesi lazım. Sivil toplum kuruluşları ne diyor; ‘Biz yine geç kalmayalım; bu sefer kömürlü santrallerden, nükleer santrallerden kurtulalım. Biz bütün yatırımımızı yenilenebilir enerjiden, enerji verimliliğinden yana yapalım.’ Protokol’ün imzalanmasında geç kalındı, bundan sonra hızlı hareket edilsin. Kaybedilen zamanı bu alana yaptığımız yatırımlarla gösterelim.

Ümit Şahin (Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü): 

ARTMAYA DEVAM EDERSE DEZAVANTAJLI OLACAK
Türkiye Kyoto’yu çok geç imzaladığı için 2012’ye kadar girdiği rakamsal bir yükümlülük yok. Ama bu herhangi bir şey yapmaması anlamına gelmiyor. Kyoto’ya taraf olmak demek, sera gazı emisyonlarını düşürmek için bir niyet beyanı yapmak anlamına gelir. 2009 sonunda Kopenhag’da başlayacak ikinci dönemde bir sorumluluk altına girmesi gerecek. Artık protokole taraf olduk, masadayız. Dolayısıyla bundan sonraki dönemde 2012 sonrası için biz de belli bir emisyon indirimi yükümlülüğü altına gireceğiz. Eğer imzalamasaydı bugüne kadar sürdürdüğü tavrı devam ettirseydi Kopenhag sürecinin dışında kalacaktı.

2012 sonrasında sera gazı emisyonlarını düşürebilmesi için başta kömür ve petrol olmak üzere fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi, ulaşım ve enerji yöntemlerinde ciddi değişiklikler yapması gerekecek. ‘Biz 2012’ye kadar yükümlülüğe girmedik’ diyerek, sera gazı artırımını sürdüremezsiniz. Türkiye’nin bunu düşürecek önlemleri hemen gönüllü olarak almaya başlaması lazım. Aksi takdirde bu hızla artmaya devam ederse 2012 sonrasında dezavantajlı duruma düşecek. Bunun için yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırması ve enerji verimliliği konusunda yatırım yapması gerekiyor. Hızlı biçimde verimlilik teknolojileri kurması ve en önemlisi de önündeki kömürlü termik santral projelerini derhal iptal etmeli.

HÜKÜMET CİDDİYETİ ANLAYAMADI
Hükümetin küresel ısınmanın ciddiyetini anladığını ve bu konuda Türkiye’nin payını ve sorumluluğunu doğru algıladığını düşünmüyorum. Bu yüzden bugüne kadar protokolün onaylanması gecikti. Türkiye’de bazı sanayicilerin çimento, petrokimya, otomotiv gibi alanlarda dünyanın her yerinde olduğu gibi protokol işlerine gelmiyor. Kyoto’nun çok temel bir zihniyet değişimi olduğunu kavrayamayanlar da, geç onaylanmasında etkili oldu.

Yunus Arıkan (Bölgesel Çevre Merkezi (REC) İklim Değişikliği Proje Yöneticisi): 

ARTIK SORUMLULUKLARI DA OLACAK
Kyoto Protokolü aslında çok sınırlı bir anlaşma. Hedef aldığı yani yaptırım gücü olan ülke sayısı 39 ama protokole taraf ülke sayısı 190’a ulaştı. Bu 39 ülke dışındaki ülkeler neden taraf oluyor çünkü Kyoto Protokolü aslında ilk adım. Türkiye protokole katılarak öncelikli ülkeler arasında olmamasına rağmen dünyaya ‘böyle bir çalışma gereklidir’ mesajı veriyor. Bizim sera gazı salınımı konusunda 2012’ye kadar yükümlülüğümüzün olmaması, Türkiye’nin önünü açan bir açılımdır. Bu çok yeni gündeme geldi. Bundan sonra Türkiye’nin söz hakkı var, aynı zamanda sorumlulukları da olacak.

PAZARLIK AŞAMASINDAYIZ
Geçtiğimiz aylarda Polonya’da bir dizi toplantının sonuncusu gerçekleştirildi. Bu toplantılar önümüzdeki aylarda devam edecek. Ülkelerin nasıl bir yükümlülük aldığını belirlemek çok zor. Avrupa Birliği bu konuda kendi pozisyonunu açıkladı. Belki de şu anda kartların açıldığı bir dönemdeyiz. Her ülke artık masaya gelip, ‘Ben şu kadar salınımı azalttım, hedefi istiyorum’ diyecek. Önümüzdeki aylarda bütün ülkelerin bu alandaki hedeflerinin ne olduğuna dair açıklama yapmalarını bekliyoruz. Türkiye, bu çabalar içerisinde ’2012 yılından sonra şu şekilde azaltma yapmak istiyorum. Bu konuda ekonomik anlamda da şu kadar bir destek istiyorum’ ya da ‘Şu ülkelerle şunu destekliyorum’ diyebilir. Dolayısıyla Türkiye’nin yapacakları, yapmak istedikleri önümüzdeki aylarda netleşecektir, netleşmek zorunda. Açıkçası tam bir pazarlık ortamındayız.”

ntvmsnbc.com

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0