Saygılı gençler - Osman Kavala

18 Ağustos 2012 11:48 / 1701 kez okundu!

 


Hüseyin Aygün'ün PKK tarafından kaçırılması ve bırakılması ile ilgili yaşananlar Türkiye'de "terör sorunumuz" diye tabir edilen olayın karmaşık özelliklerini göz önüne serdi.

Malum, Aygün sadece PKK’yı değil, BDP’yi dahi Tunceli ’deki seçimlerde terör uyguladı diye eleştirmiş, aydınları da PKK’nın kuyruğuna katılmakla suçlamış bir siyasetçi. Fırat Haber Ajansı’nın verdiği habere göre Aygün HPG tarafından kendisinin “Kürdistan halkına ve gerillaya yönelik devletin özel savaş politikalarının bir yürütücüsü olduğu yönünde (halktan) gelen şikayetler”den dolayı ve “Dersim halkına yönelik bu kirli politikaların hizmetine girmemesi gerektiğini hatırlatmak amacıyla gözaltına alınmıştı(r)”. Normal olarak bu tür bir gerekçeyle duyurulan böyle bir eylemin bir terör eylemi olarak anlaşılmaması söz konusu olamaz. Kaçırma eylemi, rehin alınanın bırakılmasıyla da sonuçlansa, bölgede politika yapanlar için gözdağıdır, bir tehdit unsuru oluşturur. Tehdit olma özelliği dışında ise bu tür bir eylemin, ulusal düzeyde ya da Dersim’de, örgüte taraftar bulmaya veya sempati kazandırmaya yarayacak türden bir propagandaya işlevi göreceğini düşünmek de mümkün değildir. Nitekim, eylem Aygün’ü seçmiş olan Dersim halkında ciddi bir tepkiye yol açtı. Ulusal düzeyde de durum farklı değildi. CHP’nin Kürt sorununun çözümüne yönelik, titrek de olsa adımlar attığı, BDP ile bir diyalog zemininin oluşmaya başladığı bir sırada bir CHP milletvekilinin kaçırılması, kuşkusuz siyaset sahnesinde PKK’ya karşı askeri çözüm isteyenlere malzeme sağlayıcı, toplumdaki milliyetçi tepkileri besleyici mahiyetteydi.

Ancak, Hüseyin Aygün’ün bırakıldıktan sonraki açıklaması bu muhtemel değerlendirmelerde değişikliğe yol açtı. Aygün, PKK’lıların kaçırılma eylemini barış mesajlarını duyurabilmek için yaptıklarını söyleyerek eylemi farklı bir bağlama oturttu, her iki kesim tarafından verilen anlamlandırma biçimini değiştirmeye zorladı. Aygün’ün söyledikleri bir taraftan PKK’nın eylemi “sorgulama” şeklinde açıklama biçiminin öbür taraftan da Batı kamuoyunda hakim olan “terör meydan okudu” söyleminin sarsılmasına neden oldu. Aygün’ün “bu gençler yürüttükleri mücadelenin anlamsızlığını” biliyorlar, “keşke bu toplumda yer alsalar da üniversite okusalar” sözleri, iki taraf için de adeta ezber bozma işlevi gördü. Kaçırma eyleminin pozitif propagandaya hizmet edecek öğe barındırmamasına rağmen, Aygün’ün açıklaması kendi başına etkili bir “propaganda” oldu; “terör” diye adlandırılan olayın üzerine serilen mistifikasyon örtüsünü kaldırmaya yarayan, insani yaklaşımı öne çıkaran bir propaganda. Her ne kadar PKK’nın söylemi ve stratejisine tam uymasa da PKK’lıların de çıkarına olabilecek bir propaganda. Resmi söyleme uymasa da devlet görevlilerinin işine yarayabilecek bir propaganda.

PKK’nın siyasi amaçları için silahlı mücadele yürüttüğü ve yıllardır süren çatışmalar sonucu strateji yapma yeteneğine sahip oldukça profesyonelleşmiş kadrolara sahip olduğu malum. PKK kadrolarının niteliğini en iyi tanımlayan tespit, haliyle, örgüt militanlarının “saygılı gençler” oldukları değil. Ama, Aygün’ün samimiyetle aktardığı, Kandil ’e giden çeşitli gazetecilerin de ifade ettikleri bu gözlem de gerçeğin bir parçası. PKK saflarına katılan gençlerle daha önce konuşan gazeteciler de, nefret ve düşmanlık duyguları yansıtan davranışlarla karşılaşmadıklarını aktarıyorlar. PKK militanlarının, öbür dünyada mükafat kazanmak için ölümü yücelten bir zihniyet dünyasında silah kullananlardan, örneğin El Kaide militanlarından, oldukça farklı bir duygu ve zihin yapısına sahip olduklarını sanırım söyleyebiliriz. Bu açıdan karşılaştırmak gerekirse, PKK militanlarının IRA örgütünün militan profiline daha yakın olduklarını, örgütlerinin adil ve onurlu bulacakları bir barış anlaşması olursa yaşamı tercih edeceklerini, silah kullanmak yerine toplumsal hayatta başka anlamlı işlerle uğraşmaktan tatmin olacaklarını söylemek sanırım çok yanlış olmaz.

Ancak, bu ruh hali ilelebet aynı kalmayabilir. Toplumda yaşanan kopmalarla birlikte örgüt içinde veya yeni kurulacaklar arasında terörist tanımına çok daha uygun zihinsel ve duygusal özelliklere sahip gençler ortaya çıkabilir. Tabii, benzer eğilimleri Türk gençleri için de söyleyebiliriz. Bu ihtimalin, savaşın hemen bitirilmesini gerektiren önemli bir neden olduğunu düşünüyorum. Bugünkü durumun ise, hala, bir barış sürecine imkan verdiğini.

Kanaatimce çatışmayı durdurmak için iki taraftan da birbiriyle alakalı ve yakın zamanda gerçekleşmesi gereken iki önemli adımın atılması gerekiyor: PKK ’nın silahlı mücadeleyi terk etmek için taleplerini temel haklar, Öcalan’ın infaz şartlarının normalleşesi ve örgüt militanları ile ilgili yasal ve idari düzenlemelerle sınırlamayı kabul etmesi barış için güçlü bir niyet ifadesi olacaktır. Bir taraftan bütün hızıyla silahlı mücadele sürerken, öbür taraftan BDP’nin siyasi alanda etkili olması ve anayasa tartışmalarından olumlu sonuçlar elde edebilmesi gerçekçi bir beklenti değildir. Aygün’ün de değindiği gibi, “namlu tehditi” algısı cesur kararlar almayı engelleyen olumsuz bir psikolojik faktördür. Buna karşılık, hükümetin -doğrudan veya dolaylı- PKK ile PKK’lıların demokratik siyasete katılımını sağlayacak idari ve yasal önlemleri müzakere etmesi, CHP’nin de desteğini alarak bunları güven verici biçimde taahhüt etmesi eşit derecede önemlidir. Bu konuda kısa vadede MHP ’yi ikna etmenin mümkün olacağını düşünmek gerçekçi değildir. MHP kendisine gelen bu yönde önerileri iyi niyetli görmeyecek, “ahlaksız teklif” olarak algılayacaktır. Böyle bir ortamda AKP ve CHP’deki milliyetçi eğilim taşıyan oyların bir bölümünün MHP ’ye kayması da çok muhtemeldir. Ama bu da barışın ve huzurlu bir geleceğin sigorta maliyetidir. Eminim ki ölümler durduktan, huzur ortamına alışıldıktan sonra, barışa karşı çıkanların sayısı azalacaktır. Milliyetçi kesimlerin barış çabalarını desteklemeleri barışçıl söylemlerin somut sonuçlara yol açmasıyla ve kanın dökülmesinin durmasıyla mümkün olabilir.

Kürtçe eğitimin olması, valileri halkın seçmesi, bölgesel meclisler gibi uygulamalardan gerçekten rahatsız olacakların sayısının, temel hak ve özgürlüklerin genişlemesinden mutluluk duyacak olanlardan fazla olacağını sanmıyorum.


Radikal, 17.08.2012


***

>> Türkiye gazetesi muhabiri Adem Demir ve çalışma arkadaşı Osman Sağırlı, Hakkâri'de 6 asker ve 2 korucunun hayatını kaybettiği saldırı sırasında PKK tarafından alıkonuldu.

Demir'in sözleri Türkiye'deki ezberleri bozacak türden: 'Terörist, cani bunlar' demek işin kolayı

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.