Özgüven devrimi - Dr. Hülya BULUT

10 Kasım 2022 15:05 / 559 kez okundu!

 

 

Şimdi Türkiye gerek TOGG, gerekse diğer mega projeleriyle Fatih Sultan Mehmet'in söylediği gibi: 'İmkanın sınırını görmek için, imkansızı denemek lazım!' diyerek, göğsünü gere gere haykırıyor. Duyuyor musunuz?

 

****

 

Özgüven devrimi 

 

Şimdi Türkiye gerek TOGG, gerekse diğer mega projeleriyle Fatih Sultan Mehmet'in söylediği gibi: 'İmkanın sınırını görmek için, imkansızı denemek lazım!' diyerek, göğsünü gere gere haykırıyor. Duyuyor musunuz?

 

Özgüven devrimi

 

Geçenlerde bir anket gördüm internette; "TOGG'un sizde yarattığı umut, güven ve tatmin seviyesi nedir?" diye soruyordu. Tam da ne anlamsız, gereksiz bir soru diyecektim ki sonuçlar beni kaygılandırdı. Çünkü dört seviyede cevap seçeneği vardı. Normalde çan eğrisi beklenir böyle durumlarda ancak eğri tam da tersineydi.

Öğrenilmiş çaresizlik

Yani en tepedeki çok umutlu kesim yüzde 32, umutlu kesim yüzde 21, umutsuz kesim yüzde 15, çok umutsuz kesim ise yüzde 32 çıkmıştı ankette. Düşündürücü!

TOGG gibi fazlaca vizyoner ve teknolojik bir yatırım bile ülkeyi hemen her konuda olduğu gibi ikiye bölmüş! Adeta bir referandum, adeta 2023 Haziran'ında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir ön testi! Kısacası yüzde 53 "özgüven devrimcisine" karşılık yüzde 47 "öğrenilmiş çaresizlikçiler", ya da başka bir tanımla "istemezükçüler!" Haydi 7 ay sonra yapılacak seçimler için ben de tahminimi buraya bırakayım: İddiasını ortaya koymaktan geri durmayan, çıkan engellerden yılmayan, dünyaya adil bir düzen getirmek için çalışan Cumhur İttifakı'nın adayı Erdoğan kanaatime göre bu kez yüzde 52-53 ile ilk turda rahat kazanır, Allah'ın izniyle.

 

Yine aynı hastalıklı güruh

Neyse biz yine Devrim Otomobili'nden TOGG'a kadar geçen yaklaşık 60 yıllık maziye şöyle bir bakalım. İlginç bağlantılar ve garip bir histerik durum var gibi. 1961'de Devrim Otomobili'ni doğumu sırasında bile isteye öldürenler, sanki günümüzde de TOGG'a saldıranlar ile benzer ve ilişkili bir çevre, hastalıklı bir güruh gibi görünüyor. Ama yine de bu duruma bir göz atmakta, fayda var bence. Hep birlikte hatırlamaya ne dersiniz?

1961 yılında belli kesimler, lobiler veya bilerek bilmeyerek bu lobilere hizmet edenler; "Bizden adam olmaz! Türkiye otomobil üretemez!" diye yeri göğü inletiyordu. Bu tartışmada da yine iki taraf vardı; bir tarafta risk alabilecek, değişimci girişimciler ve milli davaya inanan mühendisler, diğer tarafta ise seçkinler, ithalatçılar, batıcılar. Ne ilginçtir ki 1960'larda yürüyen tartışmanın tarafları kendi kamuoylarını oluşturmaya çalışırken, fikirlerini açıklarken kendilerine uygun mekanlar seçmişti. Milli olanlar çalışmalarını ve toplantılarını üniversitelerde yaparken, batıcılar ise yine o yıllarda sermayenin kalesi olan, Türkiye'nin o anlamda ilk beş yıldızlı oteli Hilton'da güçlerini göstermeye çalışmışlardı.

 

Tarihin tekerrürü

Tarih, 50-60 yıllık dönemlerde kendini tekrar ediyor adeta! Türkiye'de araba üretiminin kesinlikle ama kesinlikle mümkün olmadığını iddia eden ve hatta basını yanına çekmeyi başaran Hilton'cular, öyle anlaşılıyor ki kendi çıkarları uğruna koca bir ülkenin geleceğini ateşe atabiliyor, hem de büyük bir vurdumduymazlıkla. Nitekim, örneğin o yıl itibarı ile ithalatçıların sektörden elde ettikleri yıllık karlar kayda değer seviyelere çıkıyor. Üstelik bu lobinin içindeki bazı şirketler; yabancı şirketlerle ortak montaj hatları kurmak için angajman içine çoktan girmişler.

Yerli ve milli bir otomotiv sektörü, büyük karlar elde etme hevesinde olan bu şirketlerin pek de işine gelmiyor doğal olarak. Hıyanetin içinde olan bu insanları merak ediyorsanız, bugün iş dünyasında ön planda ve iyi tanınmış isimleri arasında olan bazı ailelere ve çoğu üçüncü kuşak tarafından yönetilen holdinglere bakabilirsiniz. Türkiye'nin sanayi devrimine merakı olan, şöyle yüzeysel bir araştırma ve okuma yapan hemen herkesin bu itibarlı isimlere ulaşması oldukça mümkün aslında.

1960 darbesinin başa getirdiği Cemal Gürsel konuyla ilgili kongre toplasa, altı boş bir liderlik gösterse de pek fazla yol alınamıyor. Emir demiri keseceğine, bu defa da paranın gücü demiri kesiyor. İthalatçı lobiler tarafından mobilize edilen basın da bu güçlere hizmet edince durum netleşiyor aslında: "Katli vaciptir!" fetvası veriliyor adeta. O döneme dair aşağıdaki alıntıları okuyunca 60 yılda aynı zihniyetin konumunu koruduğu anlaşılıyor.

İnsanın tüyleri diken diken oluyor, hemen boğazında birşeyler düğümleniveriyor. Söylesenize Allah aşkına, siz de de aynı şeyler olmuyor mu? Siz de aynı şeyleri hissetmiyor musunuz? Yüreğinizde bir sızı olmuyor mu? İnsan bu kadar yabancılaşmaya inanamıyor, tek kelimeyle i-na-na-mı-yor! Bu inançsızlığa, bu umutsuzluğa, bu samimiyetsizliğe, bu vefasızlığa.... Bu kendine yabancılaşmaya, bu geçmişinden uzaklaşmaya, bu yüzleşmekten kaçaklığa, bu dürüstlükten usanmışlığa ve bu doğruyu anlatmaktan bıkkınlığa...

Şu duruma bir bakar mısınız lütfen; içlerinde solcu, emekçi, aydın geçinen isimlerin de olduğu koca koca yazarlar nasıl da hemen ceza kesiveriyorlar!:

"Türkiye'de otomotiv sanayi kurulamaz. Türkiye'nin sosyal seviyesinin o düzeye erişmediğini biliyorum." (Çetin Altan, Milliyet Gazetesi)

"Daha vida, kablo üretemiyoruz. Memleketimizde bir otomobil fabrikası kesinlikle kurulamaz." (Cevat Fehmi Başkut, Cumhuriyet Gazetesi)

"Sanayi Bakanı yerli otomobil imkanlarını araştırmak için Avrupa'yı dolaşacakmış. Bu yolculuk, dövizi son santimine kadar boşuna harcamaktır." (Falih Rıfkı Atay, Dünya Gazetesi)

"Yerli otomobil fabrikası konusu boş bir lakırdıdır." (Burhan Felek, Cumhuriyet Gazetesi)

"Her parçası ithal olan otomobil nasıl yerli olacak? Üretsek bile maliyeti tutturamayız." (Mazhar Kunt, Cumhuriyet Gazetesi)

"Doğru dürüst bir toplu iğne, bir kurşun kalem yapamayan Türkiye, otomobil işinde başarılı olamaz." (Çetin Emeç, Son Posta Gazetesi)

"Milli kaynakların otomobil sanayiine yönlendirilmesi kaynakların israfından başka bir mana ifade etmez. Otomobil sanayii fikri, muhtemelen sıkıntılı bir motor fabrikasının kurtulması planıdır." (Doğan Avcıoğlu, Ulus Gazetesi)

 

Hafıza hiç mi kalkan olmaz

Peki' hatasız kul olmaz, beşer şaşar da; hafıza hiç mi bu şaşkınlığa çare olmaz, gelenek de bu çaresizliğe hiç mi kalkan olmaz? diye sormadan edemiyor insan. Ama, işte gördüğünüz gibi fıtratı bozulana gelenek neyleye ki? Kıymetli büyüklerimizin söylediği gibi; acılarını, travmalarını, komplekslerini içselleştiremeyen, bunları hor gören, hatta tüm bunları başkasının suçu sayan psikopatik algılama, mesutmuş gibi görünürken hasut, müsadekarmış gibi görünürken de baskıcı. Demek ki, önce gelenekle rastlaşmak, rastlaşırken hatırlamak, hatırlarken de insanın kendisi ile yüzleşmesi lazım imiş.

Bu psikolojideki anlı şanlı isimler ahkam ve racon keserken, toplumun geleceğini karartırken idealist ve yerli mühendisler ve uzamanlar ise kahroluyordu. O günün az sayıdaki kahramanlarından ve Devrim Otomobili projesini gerçekleştiren mühendislerden biri olan Kemalettin Vardar ise sadece: "Japon yapar, Alman yapar dediler, biz Devrim'i yaptık ancak 1 milyon 450 bin lira harcayan hainler olduk!" diye dert yanmıştı.

SİHA'larla da dalga geçmişlerdi

Peki son 10 yılın tartışması neydi; İHA ve SİHA'lara ne diyorlardı, nasıl dalga geçiyorlardı? "Kamerası yabancı, motoru yabancı, parçaları yabancı!" Peki ya, ilahi adalet nasıl tecelli etti? Yıllarca uygulanan ve genel kabul görmüş savaş doktrinlerini yıkan, devrimsel değişiklik sunan, Libya, Azerbaycan, Suriye ve Ukrayna'da coğrafyaların kaderini değiştiren bir Türkiye yaratmadı mı? Evet olan tam da bu! Türkiye kendi çocuğunu kundakta boğanları asla unutmadı. Bir kenara not etti ve yeri geldiğinde hesabı tekrar görmek için hazırlanmaya başladı.

Türkiye Yüzyılı

Doğru fikriyatı mayaladı, ruhuna geri döndü, kadroları yetiştirdi, liderini o güne, zafere hazırladı. Erbakan'ın köklerini attığı ağır sanayi hamlesi bugün doğru kadrolarına kavuştu, o kadroları en iyi şekilde sevk ve idare edebilmesi için elli yılda adım adım hazırlayarak, ilmik ilmik dokuyarak liderini yetiştirdi. Erdoğan bugün sadece milli sanayiye değil, bölgeye ve uluslararası meselelerde dünyaya da liderlik ediyor. İşte bu liderliği adı: Türkiye Yüzyılı!

TOGG; Akkuyu gibi, GES ve RES'ler gibi, Karadeniz gazı gibi, Çanakkale Köprüsü gibi "Devrim Otomobili"ni de yerli yerine koymaktır! Adeta bir zaman tünelinden geçercesine tarihi onarmaktır! Toplumu heyecanlandırmak ve umut ile beslemektir! Katma değerli ürünler demektir! Daha fazla ihracat ve istihdam demektir! Dünya piyasalarında itibar ve prestij demektir! TOGG; Türk işçiliği ve mühendisliğinin zirvesidir. TOGG; gelişmiş ülkelerle farkı biraz daha kapatmak demektir! Müreffeh topluma giden yolda önemli bir eserdir!

Şüphesiz ki farklı düşünenler olabilir, hatta bunların bazıları iyi niyetleriyle farklı bir sonuca da varmış olabilirler. Ancak hangi lafın nereye gittiğini gayet iyi bilen, başkalarının kurduğu oyunun gereğini yapan hani bir avuç insan var ya! Sözümüz onlara: Biliyor musunuz Türkiye uyandı! Türkiye uyandı! Türkiye uyandı! Batı başkentlerinden yönetilmenin ne demek olduğunu, bağımlı ve kadük bir ekonominin ne menem bir şey olduğunu uzunca bir dönem deneyimledi!

Ve artık Türkiye, çoluğuyla çocuğuyla, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, tüm kesimleriyle kendisine biçilen bu gömleğe sığamadığını gördü, anladı. Darbeler ve bağımlı dış politika meselesini 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde yek vücut olarak hep birlikte yırtıp attı.

Şimdi Türkiye gerek TOGG, gerekse diğer mega projeleriyle Fatih Sultan Mehmet'in söylediği gibi: "İmkanın sınırını görmek için, imkansızı denemek lazım!" diyerek, göğsünü gere gere haykırıyor. Duyuyor musunuz?

 

Dr. Hülya BULUT/ Marmara Üniversitesi

dr.hulyablt@gmail.com

star.com.tr/ Açık Görüş

 

06.10.2022

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.