Hiç yoktan ağlıyor ya da gülüyorsanız, bu röportajı mutlaka okuyun!

04 Mart 2018 17:33  

 

Hiç yoktan ağlıyor ya da gülüyorsanız, bu röportajı mutlaka okuyun!

Bize kendinizden ve Urla Psikoterapi Merkezi’nin nasıl kurulduğundan bahseder misiniz?

Kısaca kendimi tanıtmak gerekirse 2003 yılında Londra Metropolitan Üniversitesi’nde Psikoloji Lisans eğitimimi tamamladım. 2007 yılında San Francisco’ya gittim ve California Institute of Integral Studies’de master eğitimimi tamamladım. Lisanslı Evlilik ve Aile Terapistiyim. IFTA (Uluslararası Aile Terapileri Derneği) ve EFTA (Avrupa Aile Terapileri Derneği) üyesiyim. Aynı zamanda Çift ve Aile Terapileri Derneği’nin (CATED) kurucu üyesiyim.

2009 yılında Türkiye’ye döndüm ve İstanbul’da İlişki Psikoterapileri Enstitü’nün Çift ve Aile Terapisi Eğitim Programı’nda eğitmen ve süpervizör olarak çalışmaya başladım.  2011 yılında İzmir’e taşındım. Urla’ya tam anlamıyla kalbimi verdim. İnsanını, doğasını, havasını her yönüyle çok sevdim. Böylece kesin olarak yerleşmeye karar verince işimi de burada kurmak fikri doğdu.

2013 yazında Urla’da psikoterapi yapma fikrini değerlendirmeye başladım. Doğa içinde terapi yapma arzusu ile araştırmalara başladım. Urla’nın çeşitli bölgelerine dağılmış pek çok aktiviteyi araştırmaya başladım, deniz sporlarından, atlı sporlara, bisiklet gibi tekerlekli sporlardan, dalışa kadar çok zengin bir ortam olduğunu keşfettim. Doğa terapisinin son 10 yıl içinde Avrupa’da ve Amerika’da yaygınlaşmaya başladığını öğrenmek bu çalışmanın Urla için ideal olacağını bana düşündürdü.  Bu amaçla 2014 yılına girerken artık net olarak Urla’da küçük bir ofis açma ve Urla’nın sunduğu pek çok doğal zenginliği kullanmaya karar verdim. Urla’nın kendisinin terapötik bir tarafı olduğuna inanmaktayım.  Sağlıklı beslenmek, sağlıklı yaşamak, sağlıklı ve aktif bir yaşam sürmek için doğal bir ortam sunmakta bence. 

Bu duygular ile Ocak ayında Urla Psikoterapi Merkezi’ni kurdum. Kısacık bir zaman içinde farklı alanlardan uzman psikologlar Urla Psikoterapi Merkezi’ne katıldı. Her tür psikolojik testin uygulanmasının yanı sıra Aile terapisi, Çift terapisi, Bireysel Terapi, Çocuk ve Ergen Terapisi, Oyun Terapisi, Filial Terapi gibi çok çeşitli terapi hizmetleri sunmaya başladık.  Aynı zamanda Çift ve Aile Terapisi eğitimi almış öğrencilere staj ve süpervizyon hizmeti vermeye başladık.

Merkezimizin amacı Urla ve çevre bölgelerden gelen danışanlarımız ile güçlü bir bağ kurmak, kaliteli hizmet vermek, uzun vadeli çalışmalar yapmak ve bölgede güvenilir bir kaynak olmak.

2016 yılında Alsancak’ta bir yerimiz daha oldu. İki lokasyonda hizmet vermeye devam ediyoruz. Bir yandan merkezimizi tanıtmak, hizmetlerimizi daha geniş bir kesime ulaştırmak için çalışırken, bir yandan aramıza yeni katılan psikoterapistlerimiz ile hizmet yelpazemizi genişletmeye devam ediyoruz.

Urla psikoterapi merkezi olarak kadronuzdan ve çalışma alanlarınızdan bahseder misiniz?/ Bize çalışma alanlarınızdan bahseder misiniz?

Urla psikoterapi merkezinde pek çok farklı terapi hizmeti verilmektedir:

Bilişsel, Davranışçı Terapi (BDT); karmaşık ya da sağlıklı olmayan düşünce kalıplarını inceleyerek yetişkinlerin yada çocukların duygu hallerini, kaygılarını ve davranışlarını iyileştirmekte etkilidir.  BDT’de terapist yetişkinlere/çocuklara düşüncelerin duyguları ve duygu halini etkilediğini, bununda davranışları etkilediğini öğretir.  BDT süresince kişiler sağlıksız düşünce kalıplarını fark etmeyi öğrenirler.  Böylelikle kişilerin sıkıntı verici düşünceleri daha sağlıklı düşünceler ile değiştirmesi ve bunun sonucunda daha sağlıklı duygu ve davranış kalıpları sergilemelerini sağlar.

Dialektik Davranışçı Terapi (DDT): DDT intihar düşünceleri olan, kendine zarar verici davranışlarda bulunan (ör: kesmek, yakmak, saç çekmek gibi) ve Borderline kişilik bozukluğu teşhisi konmuş daha ileri yaş ergenlerde etkili bir yöntemdir. DDT kişinin problemleri için sorumluluk üstlenmesi için çalışır.  Kişinin yaşadığı çatışmalarla baş etme yollarını ve şiddetli negatif duygularını anlamasında yardımcı olur.

Aile Terapisi: Aile içi etkileşim kalıpları incelenerek, eğitim ve destek vererek, ailenin daha pozitif ve yapıcı bir şekilde fonksiyonunu geliştirmesine yardım eder. Aile terapisi seansları çocukları, ergenleri, ebeveynleri, kardeşleri ve aile büyüklerini içerebilir.  Çift terapisi etkileşime ve iletişime yoğunlaşan bir aile terapisi yöntemidir.  Örneğin ebeveynler evlilik problemi yaşadığında aile terapisi bir süre çift ile çalışmaya öncelik verebilir.

Grup Terapisi: Bir çok danışanın grup içinde bir ya da iki terapist tarafından yönetildiği bir psikoterapi yöntemidir. Grup dinamiklerini ve insanların etkileşimini kullanarak sosyal ilişkileri geliştirmek ya da ortak bir problemi anlamak için etkili bir yöntemdir.

Bireysel Terapi: Özellikle depresyon için etkili olan kısa zamanlı bir terapi yöntemidir.  Fakat aynı zamanda başka pek çok klinik soruna çözüm üretmek için kullanılabilmektedir.  Terapist yaşanan olayların bireyin duygu durumunda nasıl etki ettiğini inceler.  Bireysel zorluklar ve problemli ilişkiler incelenir ve farkındalık geliştirilmeye çalışılır. Terapide kişiler, yaşamda karşılaştıkları acılarını, korkularını, hayal kırıklıklarını paylaşarak, kendilerini, duygularını, ihtiyaçlarını daha iyi anlamaya başlarlar.  Karakteri, kimlikleri, sınırları, ihtiyaçları, korkuları, duyguları hakkında daha fazla bilgilenirler.

Oyun Terapisi; oyuncaklar, bebekler, bloklar, kuklalar, çizimler ve oyunlar kullanarak çocukların duygularını fark etmesi, tanımlaması ve ifade edebilmesinde yardımcı olur. Terapist, çocukların oyun malzemelerini nasıl kullandığını inceleyerek çocuğun problemini gösteren kalıpları belirlemeye çalışır. Konuşma ve oyunun birleştirilmesi sonucu çocuk; yaşadığı çatışmalarını, duygularını ve davranışlarını daha iyi kontrol etmeyi öğrenir.

Filial Terapi: Ailelerin ya da bakıcıların dahil edildiği özel bir oyun terapisi yöntemidir.  Oyun terapisinde, ebeveynler oyun terapisinde ne olduğunu bilmezler, daha çok terapist belli dönemlerde ebeveynlerle bir araya gelerek bilgi verir.  Filial terapide ise ebeveynler her seansta bulunur ve tüm terapi sürecine dahil olurlar.  Ebeveynler her hafta çocuklarıyla, aynı saatte, aynı yerde 30 dakika birlikte seans yaparlar.  Bu sürede terapist seansı izler ve daha sonra terapist ve ebeveyn çocuk olmadan seansta olanlar üzerinde konuşurlar.

Kurumunuza kimler neden başvuruyor? /Ne tür sıkıntılar için sizden destek alabilirler?

Aileler yaşamlarında pek çok stresle karşılaşırlar: Evlenmek ve bir aile olmayı başarmak, yeni bir bebeğin aileye katılmasına adapte olmak, aile üyelerinden birinin işini kaybetmesi, hastalanması, vefatı, çocukların aileden çıkıp kendi yaşamlarını kurması, aile üyelerinin yaşlanması, bağımlılıklarının olması (alkol, uyuşturucu vb), aile üyelerinin stres, depresyon, kaygı, yeme bozuklukları, obsesyonlar gibi ruhsal problemler yaşaması sayılabilir. Aileler karşılaştıkları bu zorlukları aşabilmek için, iyi bir iletişim, güvenli bir ilişki ve problem çözme becerileri geliştirmek zorundadır.

Aileler bazı zorluklar karşısında çözüm üretmek için çabalasalar bile sorunlar kronikleşebilir. Aile bireyleri birbirlerini yanlış anlamaya, kırgınlıklar yaşamaya, güvenlerini yitirmeye, yalnız hissetmeye başlayabilir. Dinlenmediklerini, anlaşılmadıklarını, önemsenmediklerini düşünebilirler. Bu negatif duygular aile bireylerinin sorunlarla etkili bir şekilde çözmesini engeller. Merkezimize genellikle stres altında olan, çaresizlik hisseden, çözümsüz kalan aileler başvurmaktadır.

Bazı durumda sadece bir aile üyesi yaşadığı problemleri tek başına çözmek isteğiyle merkezimize başvurur.  Bazı durumlarda ise bir aile üyesi sorun yaşayan bir başka aile üyesi için yardım talep eder. Bazı kişiler uzun zamandır hayatından tatmin olmadığı, kendini başarısız hissettiği, depresyonda olduğu, boşluk hissettiği ya da hayattan eskisi gibi haz almadığı için terapiye başvurabilir.  Ya da kilo sorunu olduğundan, yalnız olduğundan, iradesinin zayıf olduğundan, kendiniz çaresiz hissettiğinden, zayıf ve güçsüz olduğundan dolayı terapiye gelebilir.  Bazı kişiler panik ataklarından, korkularından, kaygılarından kurtulmak için terapiye başvurur. Kısaca bireyler yaşadıkları duygusal ve zihinsel problemler nedeniyle terapiye gelirler.  Depresyon, anksiyete gibi yaygın problemlerin yanısıra OKB, şizofreni, bipolar, borderline gibi teşhisleri bulunan kişiler  de hastalıklarını yönetmek, dengede kalabilmek, hayatları ile ilgili önemli kararlar almak, konuşmak için terapiye başvurabilmektedirler.

Bazen çiftler evlenmeye, boşanmaya, çocuk yapmaya, hayatları hakkında önemli bir karar almaya çalıştıkları zaman terapiye başvurabilmektedirler.  Bazı çiftler sürekli kavga ettikleri, iletişim kuramadıkları, birbirlerini anlamadıkları, sorunlarına çözüm üretemedikleri ya da uzlaşmayı başaramadıkları için terapiye gelebilirler.  Bazı çiftler çocukları olduktan sonra anne ve baba rollerine adapte olmak üzere, ya da çocuk sonrası kadın-erkek olarak birbirlerinden uzaklaştıkları için terapiye gelebilirler.  Bazı durumlarda ise çocuklar evden gitmek üzereyken ya da evden gittikten sonra yıllar sonra ilişkileriyle ilgili ne yapacaklarını bulmak için gelebilirler.   Bazı çiftler sürekli ilişkilerine karışan üçüncü şahıslardan ve büyüklerin yarattığı sınır ihlallerinden şikayet edebilirler.  Bazı çiftler takıntılı, kıskanç, bağımlı eşlerini tedavi ettirmek isteyebilirler.

Bazı durumlarda ise tüm aile bir arada terapiye başvurarak yaşadıkları sorunları çözmeye çalışabilirler.  Çocukların ya da ergenlerin problemleri, ailede yaşanan kayıplar, evlatlık çocuk edinmek, boşanmak, yeniden evlenmek, ikinci evlilikler ve diğer evliliklerden olan çocuklar, kronik hastalıklar, ev ya da iş değişimi, maddi kayıplar, bağımlılıklar gibi pek çok sebepten dolayı aileler terapiye başvurabilirler.

Psikolojik yardım alma süreci nasıl oluyor?

Psikolojik yardım alma süreci gönüllülük üzerine inşa edilen karşılıklı güven ve saygının olduğu karşılıklı konuşma ve etkileşim metodudur. Ancak bu konuşma ve etkileşim gelişigüzel değil, hedefe dönük bir şekilde gerçekleştirilir. Gerektiğinde test ve ölçekler de kullanılabilir. Düzenli seanslarla gerçekleştirilir.

Bireysel terapilerde, terapist öncelikle içinde bulunduğunuz durumu ve yaşadığınız duyguları değiştirmeye çalışmadan olduğu gibi sizi kabul ederek işe başlar. Bu evrede ne konuştuğunuzdan ziyade terapist ile ilişkinizde nasıl hissettiğiniz önemlidir. Terapist anlaşıldığınızı, yargılanmadığınızı, koşulsuz kabul gördüğünüzü, onaylandığınızı, takdir edildiğinizi, değerli olduğunuzu hissetmeniz için çalışır.  Bu yeni güvenli ilişki içinde öfkenizi dindirmeye, korkularınızı ve kaygılarınızı azaltmaya, sakinleşmeye başlarsınız.

Terapist duygularınızı anlamanın yanısıra, kendinizi yeni duygusal yaralara karşı nasıl koruyacağınıza, nasıl sınır çekeceğinize, nasıl kendinize iyi davranacağınıza yoğunlaşmanız için yardım eder. Duygularınızı ve ihtiyaçlarınızı farkederek kendinizi daha iyi tanımanızı ve ihtiyaçlarınızı tükenme noktasına gelmeden karşılamayı başarmanızı için çalışır.  Seanslar ve aktiviteler ihtiyaç duyduğunuz eksiklikleri tamamlamak, beceri geliştirmenize yardım etmek ve güçlü hissetmenizi sağlamak için uygulanır.

Bir süre sonra küçük başarılar birikmeye ve genel bir hoşnutluk duygusu hissetmeye başlarsınız.  Kendine güven duygunuz gelişir, daha güçlü ve güvenli hissetmeye başlarsınız.  Artık eşinizden, annenizden, babanızdan ve diğer insanlardan size yaptıkları haksızlıklara karşı hak talep etme ya da intikam alma isteğiniz azalmaya başlar.  Yaşamınızı nasıl yaşayacağınızı belirlemeye ve sizi mutsuz edecek durumlardan uzaklaşmaya başlarsınız.  Kendinizi daha az sabote etmeye, daha fazla sağlıklı seçimler yapmaya, daha etkili olmaya başlarsınız.  Çevrenize daha fazla empati ile bakabilir, başkalarının yaşadığı tecrübeleri, onların geçmişten gelen yaralarını daha iyi görebilirsiniz.

Çocuklarla ve ergenlerle yapılan terapilerde, duygusal ve davranışsal değişimler gerçekleştirmeye çalışılır.  Tek bir çocukla, çocuklardan oluşan bir grupla, aileyle ya da geniş aileyle çalışılabilir.  Çocuklar ve ergenlerde konuşmak kadar, oyun oynamak, resmetmek, yaratmak ve rol yapmak gibi yöntemlerde duyguların paylaşılmasında ve problemlerin çözümünde etkilidir.

Terapist ve danışan arasında kurulan ilişki çok önemlidir.  Çocuğun ya da ergenin rahat, güvende ve anlaşılmış hissetmesi gerekir.  Bu türden güvenli bir ortam çocuğun duygularını ve düşüncelerini ifade etmesini kolaylaştırır ve bu bilgiler terapide faydalı bir şekilde kullanılabilir.

Terapi, ergenlere ve çocuklara duygusal destek vermek, yaşadıkları çatışmaları çözmek ve duygularını-problemlerini anlamak konularında yardım eder.  Terapinin hedefleri spesifik olabilir (ör: davranışların değişimi, arkadaşlar ve aile ile ilişkilerin geliştirilmesi, bağımlılıktan kurtulmak, öfke kontrolü) ya da daha genel bir hedef konulabilir (ör: daha az kaygı duymak, kendine güven duygusu geliştirmek).  Terapinin uzunluğu problemin ne kadar karmaşık ve şiddetli olduğuna bağlı olarak değişir.

Aile terapisinde bireyler arasında yaşanan duygusal kopukluklar, iletişim sorunları, güvensizlikler ve kırgınlıklar aşılmaya ve herkesin ortak bir çözümde birleşmesi sağlanmaya çalışılır. Aile terapisinin görevi aile bireyleri arasında bir köprü oluşturmak.

Seanslar ne kadar sürüyor?

Bir seansımız ne kadar süreceği değişkendir. Danışana uygulanan yöntem ve destek alınan konunun niteliğine bağlı olarak farklılaşabilmektedir.Seanslar 45 dakika ile 90 dakika arasında olabilir. Aile ve çocuk değerlendirme süremizle çocuk oyun seansı sürelerimiz de birbirinden faklılaşmaktadır. Çocuklara uyguladığımız testlerin standart süreleri vardır ve ihtiyaç duyulan testin süresine göre o seansın süresi de değişmektedir. Tüm bunları ilk seanslarımızda danışanlarımızla konuşuyor ve onlara bilgi veriyoruz.

Seanslar genellikle haftada bir olarak planlanmaktadır. Ancak yine danışana ve konuya bağlı olarak haftada iki yada iki haftada bir olarak da planlama yapabiliyoruz.

Peki bir kişi kaç seans size gelmeli?

Aslına bakarsanız bu sorunun cevabı da yine danışan profilimize, bize getirdiği soruna göre değişiyor. Çünkü terapi ihtiyaç duyulduğu ve birlikte belirlenen hedeflere ulaşana kadar devam eder. Psikolojik sıkıntıların bazıları birkaç seansta bitebileceği gibi bazen aylarca sürebilir. Bazen tek seans danışmanlıkla bile yol katedildiği olur. Uygulanan teknik de yine süreyi değiştiren durumlardan biridir. Bu sebeple terapi süresi önceden bilinmesi çok zor bir konudur.

Seansların gizliliğinin de diğer önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Bu konuda bize bilgi verebilir misiniz?

Terapi ilişkisinin başarılı olması tarafların sorumluluklarının ve haklarının açık ve net olarak tanımlanmasına bağlıdır. Bu güvenli ortam, danışanların duygusal riskler alması ve değişim için gereken gücü bulması için gereken desteği sağlar.

Gizlilik ilkemiz; danışanlarımızın mahremiyetini korumak için en çok dikkat ettiğimiz konulardandır. Danışanlarımızın özelini eşimizle, dostumuzla, komşularımızla konuşmayız. Danışanın bilgisi ve rızası olmadan üçüncü şahıs ve kurumlarla bilgi alış verişi yapmayız.  Danışanlarımızla ilgili doldurduğumuz formlar, seans sırasında tuttuğumuz notlar gizlidir ve terapistler dışında kimsenin görmemesi için korunur.  Terapistiniz sizinle ilgili başka bir uzmanla görüşmek isterse izninize başvurmak zorundadır.

Terapi sırasında paylaştığınız tüm bilgiler ve kayıtlarınız istisnai durumlar hariç gizlilik kuralıyla koruma altındadır. Yazılı onayınız olmadan üçüncü bir şahısa aktarılması yasaktır.

Aile ve çift terapisinde birden fazla kişi terapide bulunur ve tüm aile danışan olarak düşünülür.  Terapiye dahil olan aile üyeleri arasında bilgi gizlenmez ve tüm bilgilerin açıkça paylaşılması istenir. Aileden birisi, terapist ile ayrı görüşme talep ederse, konuşmalar aile terapisinin bir parçası olarak kabul edilir ve gizli tutulmaz.  Daha sonra yapılacak aile görüşmelerinde bu konu tartışmaya açılabilir.

Aile terapisine dahil olmayan tüm şahıslar için gizlilik kuralı geçerlidir. Bilgi paylaşmak için terapiye gelen aile üyelerinin imzalı onayı gereklidir.

Fakat gizlilik kuralının geçerli olmadığı durumlar vardır.  Terapistiniz gizlilik hakkınızı ihlal etmeden önce, size durumu haber vermek ya da vermemek konusunda profesyonel yargısını kullanma hakkına sahiptir.

> Başka bir insana fiziksel zarar verme ihtimaliniz olduğunda,

> Bir çocuğa, yaşlıya ya da engelliye ruhsal ya da fiziksel zarar verme ihtimaliniz olduğunda,

> Kendinize fiziksel zarar verme ihtimaliniz olduğunda,

> Sağlığınızla ilgili acil bir durum olması halinde

Terapistiniz aile üyelerinizden biriyle, bir sağlık uzmanıyla ya da başka bir resmi kurumdan bir yetkiliyle konuşmak zorunda kalabilir.

Her yaş grubundan danışan ile çalıştığınızdan bahsettiniz. Peki bunlara bakacak olursak öncelikle bize biraz yetişkinlerle hangi alanlara yönelik çalışmalar yürüttüğünüzden bahseder misiniz?

Bireysel terapide depresyon, kaygı bozuklukları (panik atak, sosyal fobi, takıntı-zorlantı), travma sonrası stres bozukluğu gibi bir çok problemin yanı sıra yalnızlık, ilişkisel problemler, motivasyonsuzluk, ev yada işteki stres, uyum ve geçiş zorlukları, cinsellikle ilgili sorunlar, kendine güvenle ilgili zorlanmalar yada migren, fibriyomiyalji gibi uzun süreli tedavi gerektiren tam nedeni söylenemeyen durumlar yada kanser gibi kronik hastalıklar gibi pek çok konu başlığı ile çalışılır. Hayatınızda zorlanma yaratan ve değiştirmeyi umduğunuz pek çok şey bireysel terapinin çalışma alanına girebilir.

Terapi ile ulaşılabilecek hedefler çok çeşitli olmakla birlikte ana hedefler kısaca şöyle özetlenebilir:

Farkındalık kazanmanız ve kişisel olarak gelişmeniz

Sosyal ilişkilerinizi geliştirmeniz

Sorunlarla baş etme becerisi geliştirmeniz

İlişkilerinizde uzlaşmayı başarmanız

Önemli bir konuda karar almayı başarmanız

Gelişebilmek için risk almayı başarmanız

Duygularınızı ifade etmeyi öğrenmeniz

Kendine güven duygusu geliştirmeniz

Hedef belirlemeyi ve istikrarlı bir şekilde ilerlemeyi öğrenmeniz

Problem çözme becerisi geliştirmeniz

Fiziksel egzersiz yapmanız

Kendine daha iyi bakmayı öğrenmeniz

Sınır çizmeyi başarmanız

Hayır demeyi öğrenmeniz

Başarılı olmak için neye ihtiyacınız olduğunu öğrenmeniz

Fibriyomiyalji, migren gibi durumlarla da çalıştığınızdan bahsettiniz. Enteresan geldi. Bu rahatsızlıkları kolay kolay iyileşmeyen, sık tekrar eden ve uzun süre ilaç kullanılan rahatsızlıklar olarak biliyoruz. Siz nasıl çalışıyorsunuz bu hastalarla?

Belki kötü anılarınız ağrı yapıyor belki de ağrılarınız artık kötü anılarınız olmuştur.

Şöyle ki migren, sedef, fibromiyalji gibi hastalıkların nedenleri hakkında çok fazla şey söylensede bu konu halen netlik kazanmış değil.  Biz bu hastalıklara travma perspektifinden bakıyoruz. Yani söz konusu rahatsızlıkların başa gelen olumsuz yaşam olaylarıyla (travmalarla) ilgili olduğunu var sayıyoruz. Ağrı sorununun genellikle travmatik yada stres verici bir yaşam olayının ardından başladığını ve sonrasında da tetiklendiğini kabul ediyoruz ve EMDR ile çalışıyoruz. Bazen de şiddetli ağrılar ve ağrıyla başederken yaşanılanlar (başını duvarlara vurmak, acile gitmeler) kişi için travma oluyor. Bu kez de ağrının kendisiyle çalışıyoruz. Hangi durumla çalışıyor olursak olalım EMDR ile birlikte hastanın baş ağrılarının şiddetinde, sıklığında, süresinde ve ağrı kesici kullanımlarında istatistiki olarak belirgin azalmalar olduğu gözlenmektedir.

Bu konuyla ilgili son bir şey daha söylemek istiyorum. Terapi sürecine alınacak danışanın tanısı nörolog tarafından konulduktan sonra ve hastanın tıbbi tedavisi nöroloğu/psikiyatristi tarafından takip ediliyorken bu kişilerle çalışıyoruz.

EMDR dediniz. Nedir EMDR? Nasıl bir tektik?

EMDR’nin Türkçesi “Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşlemleme” olarak çevrilmiş. Bu tekniği açıklamak için şöyle bir örnek verebilirim. Diyelim ki sizi çocukken bir köpek ısırıyor. Çok korkuyorsunuz. Bacağınız da yaralanıyor ama kısa sürede iyileşiyor. Fakat 30 yaşına geliyorsunuz ama hala köpek gördüğünüzde korkuyorsunuz. Köpeğin ısırdığı yer çoktan iyileşmiş, aklınız da bunun o köpek olmadığını biliyor ama yine de korkuyor. Çünkü anının açtığı yara iyileşememiştir. İşte EMDR ile bu ve bunun gibi geçmişte yaşanan ve güne taşınan olay ve anılar çalışılıyor. Anının yol açtığı hoş olmayan duyguları ve bedensel duyumları zayıflatarak anıların acı vermesinin önüne geçiliyor. EMDR’nin çalışma şeklini şöyle bir örnekle açıklamaya çalışayım. Kolunuz yaralandığında önce kanıyor, bir süre sonra kanama duruyor ve sonrasında kabuk tutup iyileşiyor. Yani beden kendi kendini iyileştiriyor. Ama bu her zaman böyle olamayabiliyor. Böyle zamanlarda devreye yara bandı, antibiyotikler filan giriyor ve yaranın iyileşmesine yardımcı oluyorlar. İşte bazı olaylar, anılar da böyle ruhumuzda yaralar açıyorlar ve her zaman kendiliğinden iyileşmiyorlar. Burada Emdr’yi yarabandı gibi düşünebilirsiniz. O geçmişte açılmış yaraları iyileştirmede kullanıyoruz.

Savaş, taciz-tecavüz, kaza, yaralanma, hastalık, doğal afetler gibi çeşitli travmatik yaşantıların olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılmasında ve travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde etkin bir yöntem olarak kullanılıyor. Bunun yanı sıra panik atak, fobiler, kaygı, depresyon vs. gibi pek çok psikolojik sorunda da etkin bir şekilde kullanılmaktadır.

EMDR; Dünya Sağlık Örgütü’nün  2013 yılında yayınladığı Spesifik olarak stresle ilişkili koşulların yönetimi klavuzunda travma sonrası stres bozukluğu olan çocuk, ergen ve yetişkinler için önerdiği iki psikoterapi tekniğinden biridir.

Çiftlere yönelik nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?

Çift terapisinin özünde eşlerin aynı ortamda buluşarak ve tarafsız bir kişi ile birlikte sorunlarını anlamak ve çözüm üretmek için birlikte çalışması yatar.

Çift terapisi iki kişinin arasında yaşanan etkileşime yoğunlaşır.  Amaç kimin haklı ya da kimin haksız olduğunu tesbit etmek değil, her iki tarafa da eşit zaman, dikkat ve saygı göstererek anlamaya çalışmaktır.  Özellikle “Eşim sorunlu…” türünde çözümsüzlüğe iten yaklaşımlardan uzaklaşır ve her iki tarafın soruna nasıl katkı sağladığını bulmaya çalışır.

Ne zaman çift terapisine başvurmak gerekir?

Bazı sebepler şöyle sıralanabilir:

Eşiniz ile yaşadığınız problemler artık tıkanma noktasına gelmiş olabilir ve çözümsüz hissediyor olabilirsiniz

İlişkinizde sürekli küçük nedenlerle kavga ediyor olabilirsiniz ve bu kavgalar hızla daha şiddetli noktalara ulaşıyor olabilir

İlişkinizde mesafe oluşmuş olabilir, herkes kendi hayatını yaşıyor olabilir.

Anlaşma sağlayamadığınız bir problem olabilir, örneğin para, cinsellik, çocuklar, aile ilişkileri gibi konularda uzlaşamıyor olabilirsiniz ve bir türlü eşinize kendi açınızı anlatamadığınız için birbirinizden uzaklaşmayı tercih etmiş olabilirsiniz.

Terapinin etkili olması için ne gerekir?

Terapiye ne kadar erken gelirseniz o kadar çözümlemesi kolay olacaktır.  Son dakika, artık iyice çıkmaza girilmişken, öfke, korku, ümitsizlik, hayal kırıklığı,intikam isteği gibi duygular hissedebilirsiniz.  Önerilen çözümlere karşı direnç hissedebilirsiniz: Örneğin, bu güne kadar her fedakarlığı yaptığınızı ve artık eşinizin çabalaması gerektiğini düşünebilirsiniz.  İşbirliği yapmaktan kaçınabilirsiniz, öfkenizi beslemeye devam edebilirsiniz, haklılığınızı kanıtlamak isteyebilirsiniz, değişimden korkabilirsiniz ya da affetmek istemeyebilirsiniz.

Henüz hala birbirinize karşı sıcak duygular hissederken, hala değişime istekliyken, fedakarlık yapmaya hazırken, yardıma gelmek, terapinin çok daha hızlı, etkili ve başarılı olmasını sağlayacaktır.

Çift olarak terapiye geldiğimize terapistimizden ne beklemeliyiz?

Terapist size “Sorun nedir?” ya da “Sizi buraya getiren nedir?” gibi temel sorular ile giriş yapacaktır. Ortalama olarak bir çift terapiye gelmeye karar verene kadar uzun süre mutsuz yaşamış olabilirler. Bu noktada yaşanan problemler o kadar fazla olabilir ki, hangisinden başlanacağına karar vermek ve neyi çözümlemek istediğini bulmak çok zorlaşabilir. Dolayısıyla ilk seansta vurgulamak istediğiniz noktaları önceden düşünmenizde fayda var.  Terapist geçmişinizi soracak ve her ikinizin de dürüstçe kendinizi ifade etmenizi ve açık olmanızı bekleyecektir.

Bu ilk görüşmenin amacı, sorununuzu netleştirmek, nasıl oluştuğunu anlamak ve nasıl bir değişim beklediğinize dair bir hedef belirlemektir.  Seansın sonunda terapistiniz, hedeflerinize ulaşmanızı sağlayacak küçük adımlar belirlemenize yardım edecektir.  Örneğin ilişkinizde sürekli kavga ettiğiniz için terapiye başvurmuşsanız, ilk seansın sonunda bu kavgaların genelde belli sebeplerden ortaya çıktığını ve belli bir şekilde yürütüldüğünü; yani bir kalıbı olduğunu görebilirsiniz.

Terapistiniz bu kalıbı değiştirmeniz için size ev ödevi verebilir ve daha farklı davranmanızı isteyebilir.  Bu görevi yapmanız ya da yapmamanız terapiste bir sonraki hafta nasıl ilerlenmesi gerektiğine dair bir bilgi verecektir ve ikinci seansınızda hedeflerinize ulaşabilmeniz için hangi yöntemlerin sizin için daha uygun olduğunu belirlemesine yardım edecektir. Terapistiniz bazı durumlarda ayrı görüşme talep edebilir, başka aile bireylerinin terapiye dahil edilmesini önerebilir ya da bireysel terapiye başlamanızı önerebilir.

Terapi zorlu bir süreç olabilir

Problemlerinizle baş etmeye çalışmak kolay bir süreç değildir ve hemen ilk görüşmede bir sonuç alma ihtimaliniz düşüktür. Eşiniz hakkında hiç bilmediğiniz konular ortaya çıkabilir. Bazen hiç aklınıza gelmeyen bir laf söyleyebilir ve kendiniz bile şaşırabilirsiniz. Bazen seans sessizlik içinde geçebilir, gerçek duygularınızı ifade ederek tartışmak yerine, sessiz kalmayı seçebilirsiniz. Ya da bütün seans tartışabilirsiniz. Bazen bağırabilir, ağlayabilir, suçlayıcı olabilirsiniz. Dolayısıyla çift terapisi zaman zaman rahatsızlık veren durumlar yaşamanıza yol açabilir, bu terapinin normal bir parçasıdır.

Çift terapisinde İyileşme nasıl gerçekleşir?

Çift terapisinin amacı yaşadığınız tıkanıklığı çözmeniz için rehberlik etmektir.

Bu tıkanıklık

  1. Sorunu net olarak tanımlayamıyor olmanızdan kaynaklanabilir (Depresyon, kaygı, mutsuzluk, öfke gibi, genel negatif duygularınız var, ama tam olarak neyi nasıl değiştirmeniz gerektiğini bilmiyorsunuz)
  2. Sorunun çözülemez olduğunu düşünmenizden ve ümitsizlik hissetmenizden kaynaklanabilir (her yolu denediğinizi düşünüyor olabilirsiniz. Ya da çözümün iki seçeneğe bağlı olduğuna inanıyor olabilirsiniz: ayrılmak ya da kabullenmek)
  3. Soruna tek taraflı bakmanızdan ve tüm resmi görmüyor oluşunuzdan kaynaklanabilir (sadece kendi duygularınızı ve ihtiyaçlarınızı görüyor olabilirsiniz, eşinizin duygularını ve ihtiyaçlarını göz ardı ediyor olabilirsiniz)
  4. Sorunun yılların birikimi olduğu ve geçmişin değiştirilemeyeceği inancınızdan kaynaklanabilir (geçmişte eşinizin yaptığı yanlışları düşünerek öfkenizi besleyebilirsiniz ve şimdi ne yaparsa yapsın artık affetmek istemiyor olabilirsiniz.)
  5. Sorunun eşiniz ya da bir başkası yüzünden olduğunu düşünmenizden kaynaklanabilir (Eşinizin bağımlılığı, cinsel sorunu, maddi zorlukları, öfke kontrolü, akıl hastalığı, ailesi, karakter sorunları gibi nedenlerinden dolayı ilişkinizde sorun olduğunu düşünüyor olabilirsiniz)
  6. Sorunun eşinize karşı hiç bir şey hissetmediğinizi düşünmenizden kaynaklanabilir (Eşinizi sevmediğinizi, sadece çocuklarınız için bu ilişkide kaldığınızı, ya da ekonomik-sosyal-aile gibi etkenlerle ayrılamayacağınızı düşünüyor olabilirsiniz)
  7. Sorunun sizin suçunuz olduğunu düşünmenizden kaynaklanabilir (Kendinizi cinsel, ekonomik, statü ya da başka bir sebeple yetersiz hissediyor olabilirsiniz, kendinizi kötü, yetersiz, eksik biri gibi hissediyor olabilirsiniz, eşinizi hak etmediğinizi düşünebilirsiniz)
  8. İlişkinizin bittiği gerçeğini kabullenmemenizden kaynaklanıyor olabilir (Bazı durumlarda ilişkiyi kurtarma arzunuz, ilişkinin bittiği gerçeğini görmenize engel olabilir. Ne pahasına olursa olsun, ilişkinizi kurtarmayı istiyor olabilirsiniz)

Eğer probleminizi önceden tespit edip terapiye gelmişseniz, çözüm için adım atmaya hazırsanız, sadece bir kaç seans yeterli olabilir.  Fakat henüz sorunu tam olarak netleştirmemişseniz, önce yaşadığınız tıkanıklığı somut olarak belirlemek gerekecektir ve terapinin süresi biraz daha uzayacaktır.  Genelde eşler ortak bir hedef belirledikten sonra çözüm yolunu görmeye başladıktan sonra terapi kısa sürede sonuçlanır.

Diğer taraftan bazen ilişkinin en sağlıklı şekilde bitmesine yardım etmek gerekir.  Bu tür durumlarda terapist ilişkinizde iyi olan noktaları, bu noktaya nasıl geldiğinizi ve ilişkiyi kurtarmak için neler yaptığınızı belirler.  Daha sonra terapist üç alternatif sunar: Evliliği olduğu gibi devam ettirmek, ayrılmak için terapi almak ya da 6 ay evliliği kurtarmak için çift terapisi. Bazı durumlarda eşlerden birisi ayrılmak isterken diğer kişi ayrılmaya karşı olabilir.  Böyle bir durumda terapist ayrılmak isteyen kişinin kararını gözden geçirmesine, artıları ve eksileri görmesine, olası durumları önceden algılamasına ve çok yönlü bakarak bir karar vermesine yardım eder.  Ayrılık kararının arkasında yatan nedenleri bulmaya, çözümlenebilecek noktaları açığa çıkarmaya ve eşlerin aşabileceği bir durum olup olmadığına bakar. Ayrılık kararı kesin olduğunda, ayrılmak istemeyen eşin yas tutmasına, kabullenmesine, tüm duygularını ifade edebilmesine, yeni bir hayatı hayal etmesine ve yeni girişimler yapmasına yardım eder.

Eşim terapiye gelmek istemiyor ne yapmalıyım?…

Bazen kişiler eşlerinin terapiye gelmeye yanaşmadığından, kendi sorunlarını kendilerinin çözmesi gerektiğine inandıklarından bahseder.  Tek taraflı olarak ilişkiyi çözmek üzere terapiye gelmek isterler.  Bu durumda önce gelmek istemeyen eşin bir kere olsun terapiye gelmesini öneririz.  En azından terapi ile ilgili rahatsızlığının ne olduğunu anlamak ve çözümleyebilmek için çalışırız.  Kişi suçlanacağından korkuyor olabilir, terapinin bir işe yaramayacağını düşünüyor olabilir, maddi kaygıları olabilir, sorunlarını bir yabancıya açmaktan rahatsızlık duyabilir… Eğer ilk seans sonrasında kişi bir daha gelmek istemezse bu durumda terapiye gelmek isteyen eş ile bireysel terapi başlatılabilir.  Bireysel terapide kişinin kendisi ve ailesi ile ilgili hedefleri belirlenir ve bu hedeflere nasıl ulaşabileceği tartışılır.  Bazı durumlarda kişi evliliğini daha güçlendirmek için kendi başına neler yapabileceğini öğrenmek isteyebilir, bazı durumlarda ise evliliğini bitirmek için terapiyi yönlendirebilir.  Terapiye gelen kişinin koyduğu hedefler doğrultusunda terapi

Çocuklarla da çalıştığınızdan bahsettiniz? Peki hangi durumlarda ebeveynler çocuklarını psikologa getirmeliler?

Ebeveynler birçok sebeple psikolojik destek alma ihtiyacı duyabilirler. Son zamanlarda sık karşılaştığım bir şey de çocukların psikoloğa gitmek istemeleri oluyor. “Anne benim sıkıntım var ve geçmiyor. Lütfen yardım alalım” diyen danışanlarımın sayısı hiç de az değil.

Çocukların bize gelme yada getirilme sebeplerine baktığımızda okulda zorlanma, başarısızlık, ödev yapmak istememe ilk sıralarda sanırım. Vurma, ısırma, yalan söyleme, okuldan kaçma, internet bağımlılığı gibi davranışsal sorunlarda yine oldukça yaygın sebeplerden.

Çocukların yardım istedikleri konuların başında ise kaygılar geliyor. Sınav kaygısı, performans kaygısı, sosyal kaygılar, fobiler, karanlık korkusu, yalnız yatamama bunlardan en sık gördüklerimiz.

Yine anneden ayrılma kaygısı ve okula başlayamama özellikle kreş yada anaokuluna başlama dönemlerinde karşımıza çıkan sorunlardan.

Yeni anneler sakin uykuya geçirme, sünnet, memeden ayırma, tuvalet alışkanlığı kazandırma gibi süreçleri sağlıklı yönetebilmek için bize başvurabiliyorlar.

Ergenlik krizleri, ergenlik dönemi ebeveyn ilişkileri, kendini ifade etmede güçlük, sigara-alkol-madde yada internet bağımlılıkları, cinsel kimlik karmaşası yine ebeveynlerin bize başvurma sebeplerinden olabiliyor.

Bir de çocuk doktorları yada öğretmenler akademik başarısızlıklar sonucunda dikkat eksikliği, zeka, otizm, öğrenme güçlüğü değerlendirmeleri için çocukları bize yönlendirebiliyorlar.

Şunu da söylemeliyim ki çocuklar her zaman sıkıntılı oldukları zamanlarda psikoloğa getirilmiyorlar. İşler yolunda gidiyorken de bir çok ebeveyn destek almak için yada çocuklarının gelişimlerinin değerlendirilmesi için de bize başvuruyorlar.

Nasıl yani? Herşey yolunda gidiyorken de aileler çocuklarını psikoloğa getirmeliler mi?

Aslına bakarsanız koruyucu ruh sağlığı ülkemizde göz ardı edilse de bizim oldukça  önem verdiğimiz bir konu. Bunun için Normal Çocuk Gelişim Takip Programımız var. Bu program ile hem ailelerin çocuklarını daha yakından tanımalarını sağlıyoruz hem de yaşanılan günlük meselelerin krizlere dönmesini ve çocuğun ruhsal dünyasında iz bırakmasını önlemeye çalışıyoruz. Örneğin ebeveynler çocuklarının diğer çocuklarla oynamaya başlamasının yaklaşık 4 yaşında başladığını bilmiyorlarsa ve 2 yaşında diğer çocuklarla oynaması için baskı yapıyorlarsa, oynamıyor diye cezalandırıyorlarsa yolunda giden bir gelişimi sıkıntıya sokmuş oluyorlar. Bunun gibi krizlerle karşı karşıya kalmamaları için ebeveynlerin çocuklarının gelişim dönemlerini bilmelerine önem veriyoruz.

Bu programda öncelikle çocuğun içinde bulunduğu döneme ait gelişim özelliklerine sahip olup olmadığını  belirleriz. Bunun için yaşına uygun test ve ölçekler kullanırız. Bunların bazıları çocukla bazıları ise aile ile doldurulur. Çocuk ayrıca oyun seansında gözlenir. Bu sonuçlar aileye bir rapor halinde sunulur. Aile ile o yaş dönemine özgü özellikler, yaşanılabilecek sıkıntılar ve çözüm önerileri konuşulur. Yine dönemine uygun oyunlar, oyuncaklar, kitaplar hakkında danışmanlık yapılır.

Bunun için hangi test ve ölçekleri kullanıyorsunuz?

Kullandığımız test ve ölçekler standartları olan ve ülkemiz için uyarlanmış testlerdir. Doğumdan başalayarak kullanabildiğimiz gelişim testleri, 6 yaşından itibaren dikkat testleri, zeka testleri, öğrenme güçlüğü testleri, okula başlamaya hazır olup olmadığının değerlendirildiği okul olgunluğu testleri,  yine 3 yaşından itibaren ruhsal dünyalarını anlamaya yönelik testler  sıklıkla kullandıklarımız. Uzmanlarımız çocuğun yaşına ve dönemine uygun olarak hangi testlerin kullanılacağını belirlerler.

Çocuklarla çalışırken hangi yöntemlerle çalıştığınızı merak ettim doğrusu. Onlar yetişkinler gibi gelip sorunlarını, sıkıntılarını mı anlatıyorlar yani?

Evet konuşmak da onları anlamanın yollarından biri ama genellikle  en sık kullandığımız yöntem değil. Aslına bakarsanız çocuğun yaşına ve getirilen sıkıntıya göre izlediğimiz yöntem de farklılaşabiliyor.

Biz burada çeşitli terapi tekniklerini kullanıyoruz. Bebekliklerinden itibaren anne ile birlikte başladığımız oyun terapileri de yapıyoruz, kendi travmalarını çalıştıkları oyun terapileri de. Bir de ailelere çocuklarıyla nasıl oynamaları gerektiğini öğreten bir terapi yöntemini öğretiyoruz. Bir anlamda ebeveynleri çocuklarının oyun terapisti yapıyoruz. Biz bebeklikten itibaren çocuklarla çeşitli oyun terapisi yöntemleriyle çalışıyorken; daha büyük çocuklarla yaşlarına uygun terapi yöntemleriyle çalışıyoruz. Bununla ilgili bir çok ebeveyn çocuklarıyla daha sağlıklı iletişim kurabilmek ve onlarla daha kaliteli vakit geçirebilmek için bizden destek alıyor.

Akademik alanda yaşadıkları sorunları için dikkat problemleri yada öğrenme güçlüğüne yönelik değerlendirmelerimizi yaptıktan sonra onlara özel bir program hazırlayıp eğitim desteği sunuyoruz.

Tabi çocukların da travmaları var. Daha önce bahsettiğimiz EMDR tekniğinin çocuklara uyarlanmış şeklini çocuklarda da kullanıyoruz ve oldukça başarılı sonuçlar alıyoruz.

Son bir şey daha sormak istiyorum. Biliyorsunuz ki maalesef ki Türkiye travma ile çok sık karşılaşan  bir ülke. Sizin bu konuda yaptığınız çalışmalar var mı? Kimlerle ve hangi travmalarla çalışıyorsunuz?

Aslında travmadan ne anladığımız çok önemli çünkü travma çok geniş anlamlı bir kavram.  Yani deprem, patlamalar, birinin öldüğüne şahit olmak da yada ilk kez bir tokat yemek hepsi travma örnekleri olarak sayılabilir. Travmada en önemli konu kişinin yaşadığı olayı nasıl anlamlandırdığıyla ilgilidir. Bu sebeple günlük hayatında stres yaratan her durumu travma olarak kabul edebiliriz. Kişiler için artık işler yolunda gitmiyorsa çocuk yada yetişkin herkesle çeşitli tekniklerle çalışıyoruz ve günlük yaşamlarına yeniden sağlıklı bir şekilde katılmasına yardımcı oluyoruz. Küvözde kalan bebek, anne-babasının kavgasına şahit olan çocuk, ameliyat olan kişi, trafik kazası yaşayan yetişkin gibi her yaştan bireyle travma çalışıyoruz.

urlaegemenhaber.com

Son Güncelleme Tarihi: 04 Mart 2018 17:35

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0