Darwin'in Doğumunun 200. Yılı için İnsanlığın Bilinçsel ve Düşünsel Evrim Serüveni -2

18 Ekim 2009 23:35 / 1978 kez okundu!

 


İnsanlığın düşünsel evrimi uzun bir süreçte olmuştur.”Mitostan logosa” geçiş aşaması birdenbire ve içsel bir aydınlanma, bir içe doğuşla olmamıştır. İnsanın dünyayı sorgulamasına koşut ve kesin sınırları çizilemeyecek şekilde olmuştur.

Boiotialı ozan Hesiodos M.Ö 700 yıllarında, Theogonia adlı yapıtında zamanının dinsel inançlarını eleştirerek, felsefenin din eleştirisi alanına girmiş ve “doğru” ile yanlış arasındaki farkı vurgulayarak bilgi eleştirisinin de ilk işaretlerini vermiştir.

Dar anlamda felsefe, İyonya’da başlamıştır: Miletos, Kolophon ve Ephesus gibi liman kentlerinde, Sisam gibi adalarda ve Güney İtalya’da doğmuştur.

Sokrates, felsefede bir dönüm noktası olduğu için, Thales ve Demokritos’tan sofistlere kadar olan düşünürler Sokrates’ten öncekiler adını alırlar. Düşünceleri öncelikle, bir bütün olarak ele aldıkları doğa, evren ve evrendeki “mantıklı” düzen ve dinsel dünyaya yöneliktir. Bu nedenle de felsefenin ilkin Doğa Felsefesi ya da Evrenbilim ve Din Eleştirisi ile başladığı kabûl edilir. Felsefe, daha sonraları Varlıkbilim (Ontoloji), Bilgi Kuramı (Epistomoloji), Siyaset Felsefesi, Sanat Felsefesi, Bilim Felsefesi gibi alanları da kapsamıştır.

İlk filozofların dört temel terimi vardır. Physis: (doğa); arche: zamanın, oluşumun ve iktidarın başlangıcı veya kaynağı anlamında ilke; logos: kavram ve kanıt, sorumluluk, düzen ile us, konuşma ve dil; kosmos: düzenli ve düzeni sayesinde bilinmesi olası güzel dünya.

Sokrates’ten öncekilerinin dünya tarihindeki önemini bu dört terim belirler. Onlar bize sunulan bu dünyanın bir bütün olarak kavranılması gerektiğini (physis), bir düzene sahip olduğunu (kosmos), dünyanın bilgisine varmanın olası olduğunu (logos), ancak dünyanın yüzeyden ibaret olmadığını (arche) ve yeni bir öğe olan bilgide yanılgıya düşmenin bir tehdit oluşturduğunu düşünmüşlerdir. 

Miletos’lu Thales, Anaksimandros, Anaksimenes, Ksenophanes, Pythagoras, Herakleitos, Parmenides, Zenon, Empedokles, Anaksagoras, Leukippos, Demokrites; sofistler Protagoras, Gorgias, Thrasymachos, Kallikles, Antiphon ve Hippias bu dönemin düşünürleridir.

Sokrates’ten önce iki yüz yıl süren düşünce döneminden sonra Atina ne evvel ne de sonra bir daha yaşamadığı parlak bir çağa girdi. Batı felsefesinin öncüsü ve ilki olan Sokrates’ten sonra gelen idealist Platon’u deneyci ve gerçekçi Aristoteles izlemektedir.

Helenizm ve Geç Antik Dönem’de, Platon’un ölümüyle felsefi önemini kaybeden Akademi’nin önüne geçen üç okul vardır: Epikuros Okulu, Kuşkucular ve Stoacılar.

Aralarında çıkış noktaları ve vurguladıkları konular bakımından ayrıklıklar olmasına karşın, üç okul da kişisel mutluluk kaygısında oldukları için aynı temel anlayışı temsil etmekteydiler. ”Özelleştirilmiş” mutluluğun iç huzurda ve bağımsızlıkta olduğunu ileri sürerler. Yeniçağda olduğu gibi doğaya egemen olmayı denemek yerine değiştirilmesi olanaksız olana boyun eğerek beklentilerini sınırlamışlardır. Böylece, düşünsel derin dinginliğe erişen kişi bilgedir ve “ bir tanrı gibi gezinir dünyalarda.”

Bu okulların bir diğer ortak yönleri ise, “bilginin ve eylemin temelini oluşturan algılardır” anlayışlarıdır.

Kuşkucular ise, ruhun dinginliğini Epikuros’tan farklı anlarlar ve düşüncelerinde daha alçak gönüllüdürler. Yaşamın bir hükmünün olmadığına inandıkları için mutluluğu mesafeli bir sessizlikle ve ortalama bir coşkuyla karşılamakla yetinirler.Bu orta derecedeki tutku durumuna erişebilmek için üç soruları vardır: 

Nesneler gerçekte nasıldır; bizim nesneler karşısında tutumumuz ne olmalıdır ve bu tutumumuzun sonucu nedir? 

Stoacılar, Yeni Platoncular da bu dönemin önemli düşün okullarıdır. 

Düşünme ve felsefe yapmak, sadece Batılılar’a verilmiş bir ayrıcalık değildir. Aksine, Büyük İskender’in Doğu’ya yapmış olduğu seferlerin sonunda Batı’nın Hindistan’dan etkilenmiş olması kuvvetli bir olasılıktır. 

Hindistan’da mantık, bilgi ve dil kuramı, aynı zamanda evren ve etik üzerine incelemeler yapılmıştır. Hint düşüncesinin başlıca temsilcileri olan, M.S bininci yılın ortaları gibi oldukça geç bir zamanda ortaya çıkan Hinduizm, Budizm, Jainizm ile din arasında sıkı bir bağ vardır. Bu düşüncelerde tanrının mutlaka yaratıcı bir tanrı olması gerekmez. O bir insan modeli olarak kurtuluşu ve günahlardan arınmayı sağlar. 

Çin düşüncesindeki başlıca temsilciler de Taoculuk, Konfüçyüsçülük ve Yasacılıktır. 

Bunlar kısmen dinsel ve kültle ilgili olan, kısmen de yaşam pratikleri tarafından belirlenen okullardır. 

Ortaçağın düşünsel serüveninin, zaman bakımından sınırlarını kesin olarak çizemesek de, V. yüzyıldan XV. yüzyıla kadar yaklaşık bin yıl kadar sürdüğünü söyleyebiliriz. 

Ortaçağ felsefesinin ilk görevi, inancın öne sürdüğü görüşler üzerinde çelişkiye düşmeden, inandırıcı bir şekilde düşünmek olmuştur. Bunun yanı sıra; felsefe, din tarafından belirlenmiş olan kültüre ilişkin kapsamlı ve aydınlatıcı açıklamaları yapmak zorundaydı. İmanla kabul edilen şeyin us tarafından kanıtlanması gerekirdi. 

İslâmda ve Yahudilikte de felsefenin benzer bir görevi vardı, fakat bu dinlerde aydınlatıcı açıklamalar bir zaman sonra etkisini kaybetmiş olsa da, felsefenin katkısı Hıristiyanlıkta devam etmiştir. Çağın ikinci önemli özelliği ise, usun kendi dışında kalan ve ona yabancı bir unsur olan vahiyle meşgul olurken, sınırları ve gücü hakkında kendisine de hesap vermek zorunda kalmasıdır. Böylece ortaçağ felsefesi,yeniçağda Kant tarafından ileri sürülen bir proje olan “saf aklın eleştirisine” de öncülük etmiştir. 

Ortaçağda İslam dünyasında, Halife Me’mun 830 yılında Bağdat’ta Beytü’l Hikme adlı akademiyi kurarak, Platon, Aristoteles, Plotinos, Porphyrios ve Proklos’un felsefi yazılarıyla, kısmen Yunanca kaynağından, çoğunlukla da Süryanice çevirilerinden Eukleides’in matematik, Ptolemeus’un gökbilim ve en önemlisi de Hippokrates ve Galeneos’un tıp metinlerini tercüme ettirmiştir. Bu çeviriler sayesinde, Doğu bilimi İslam dünyasında altın çağını yaşamıştır. 

İslam felsefesinde devrim niteliğinde ilk değişimi başlatan Razi’dir (865-925). En önemli yenilikçi düşünür ise Farabi’dir. İbni Sina dünyanın belli bir zaman içinde yaratılmış olmasına ve Kur’an’da bildirilen yeniden doğuşa karşı çıkmıştır. Özgürlük konusunda insanın, eylemlerinin bizzat kendisinden kaynaklandığı ölçüde özgür olduğunu ileri sürmüştür. İbni Sina Descartes’a öncülük etmiştir. Gazali’nin düşünceleri ise, İslam felsefesi için verilen idam hükmü gibidir. 

Tevrata ve hahamlık makamına bağlı olan Yahudilik, özgün bir felsefe geliştirmemiştir. Yahudi düşünce sistemi, Helenistik çağda Yunan kültürüyle temasa geçtikten sonra doğmuştur. 

İskenderiyeli Philon’un eseriyle erken bir parlak dönem görülmüşse de, ancak ortaçağda İslam egemenliği altında canlanan Yahudi düşüncesi altın çağını yaşamıştır. 

Erken Yahudi felsefesinin en önemli iki düşünürü birbirinden tamamen farklı olan doğa bilimleri ve tanrıbilim geleneğinden gelmektedir. İshak İSRAELİ ünlü bir hekimdi. Yahudi kültürüne Yeni Platonculuğu tanıtmıştır. İshak İSRAELİ ‘den daha genç olan çağdaşı Saca ben YUSUF Talmud ve din alanında çok büyük otoriteydi. 

XII. ve XIII. Yüzyılda düşünce alnında “fakirlik akımı” yaygındı. Çağın büyük düşünürleri yeni kurulan ve geçimlerini inançlıların sadakalarıyla sağlayan “dilenci tarikatlarının” üyeleriydiler. Büyük Albertus, Thomas Aquinus ve Meister Eckhart, Dominiken; Bonaventuara, Duns Scotus ve Wilhelm von Ockham fransisken tarikatına bağlıydılar.

XIV. Yüzyılın ikinci yarısından XVI. Yüzyılın sonlarına kadar devam eden süreye “yeniden doğuş” anlamına gelen Rönesans dönemi denir. Bu dönemde antikçağın ülkülerinin canlandırılması ve insanın bağımsız bir kişiliğe kavuşması için eğitilmesi amaçlanmıştır. Rönesans, ortaçağda Katolik Kilisesi’nin, feodal toplumun ve bunların dizgisel düzeninin; diğer taraftan üniversitelerin ve özellikle de ruhun yücelmesi için bedenin acı çekmesini gerekli gören çileci anlayışın boyunduruğu altında ezilen insanı kurtarmak ve yeniden “ilk ve özgün” yüceliğine geri döndürmek ister. Lorenzo VALLA, haz kavramına yeniden eski saygınlığını geri verirken, Giovanni Pico della MİRANDOLA yaşamdan alınan hazzı över ve “büyük bir mucize” olduğunu söyler. 

İtalya’da doğan bu akımla, felsefe, kilise ve üniversitenin dışına çıkmıştır. 

Nikolaus von KUES, Giordano BRUNO, Roterdamlı ERASMUS, Michel de MONTAİGNE, Niccolo MACHİAVELLİ, Thomas MORE, Francisco de VİTORİA, Thomasso CAMPANELLA, BACON, Schwabenli ANDREA bu dönemde yaşamışlar ve yapıtlarını vermişlerdir. 

XVI. Yüzyıldan XVII. yüzyıla geçerken, doğa bilimleri alanında büyük buluşların yapıldığı ve sayısız savaşların yaşandığı siyasal güvensizlik çağında, düşünürler sağlam bir zemin arayışına girdiler. Bu arayış, usu (ratio) yeğleyenlerle deneyi (empeiria) yeğleyenler arasında bir çatışmaya dönüşmüştür.

Yeniçağ rasyonalizminin kurucusu Descartes ile Leibniz, Pascal gibi büyük matematikçiler olan rasyonalistler, karmaşık ve yanıltıcı duyulardan çok mantıklı usa güveniyor; titiz yöntemler ve kanıtlarla daha çok ilgileniyorlardı. Önemli politikacılar olan Yeniçağ biliminin peygamberi denilen Bacon veya Locke gibi doğa bilimleri ve tıp geleneğinden gelen deneyciler ise daha çok dünyanın keşfine ilgi duyuyor, deneye güveniyorlardı. 

Descartes ve Bacon ile birlikte dönemin üçüncü büyük düşünürü olan Thomas HOOBS, ihmal edilmiş, fakat Jean BODİN’in ön hazırlığını yaptığı modern devlet felsefesi temasıyla düşünce tarihindeki yerini almıştır. 

Blaise PASCAL, dönemin özeleştirisini, Geometrik Zihin Üzerine ve Düşünceler adlı makaleleriyle yapmıştır. Baruh de SPİNOZA, rasyonalizm akımının en köktenci kişiliğidir. 

Aydınlanma çağında ise çok güçlü bir lâikleşme süreci başlamıştır. Hobbes, Descartes, Spinoza, Locke da Aydınlanma’nın düşünürlerinden sayılırlar. Gottfried Wilhelm LEİBNİZ, Alman Aydınlanmasının prensi sayılır. Isaac NEWTON, Galilei’nin fiziği ile Kepler’in astronomisini mekanik biliminin tek bir sisteminde birleştirmiş doğa bilginidir. Newton, aynı zamanda bir düşünürdür ve O’na göre mutlak bir uzam vardır ve bu mekân tanrısal özellikleri dolaysıyla Tanrı’nın duyu organları yerine geçmektedir. 

Ahlâkçı akımın en parlak temsilcisi Charles-Louis de MONTESQUİEU, adaletin ve merhametin savunucusu VOLTER, “Lüks yaşam, sefahat ve köle düzeni hırslı çabalarımızın sonucunda bize verilen bir cezadır. Bu hırs yüzünden ebedi hikmetin bize bahşettiği mutluluğu kaybettik” diyerek, “gelişme karşısında negatif bir iyimserliği” benimseyen J.J.ROUSSEAU Fransız Aydınlanması’nın önde gelenleridir. 

İngiltere’de ise Estetiğin öncülerinden olan Anthony SHAFTESBURY ve Francis HUTCHESON, Bernard de MANDEVİLLE, Piskopos BUTLER açtıkları tartışmalarla David HUME ve Adam SMİTH’in düşüncelerine öncülük etmişlerdir. 

George BERKELEY ise felsefi konumunu, Tanrı’nın varoluşu üzerine kurmuştur. 

Avrupa Aydınlanması’nın zirvesi ve dönüm noktası Immanuel KANT‘tır. Kant, bilginin her türünü – matematik, fen bilimleri, ahlâk, hukuk, tarih, din, estetik, biyoloji- felsefenin hemen hemen her temasını yeni bir temele yerleştirmiştir. KANT, felsefeye yeni bir kavram olarak “barış”ı sunmuş; bilgi kuramı ve ahlâk felsefesi de dahil olmak üzere felsefenin tümüne dünya vatandaşlığına ilişkin evrensel bir bakış açısı getirmiştir. 

Karl Leonhard REİNHOLD, Johann Gottlieb FİCHTE, Georg Wilhelm Friedrich HEGEL, SCHELLİNG, J. Gottfried HERDER; her biri özenle incelenmesi gereken Alman düşünürlerdir. 

Hegel’in ölümünden sonra, ”idealizm çöktü” sözleri ortalıkta dolaşmağa başladı. Hegelciler ikiye bölündüler. Özellikle Sol Hegelci kanada mensup olanlan düşünürler içinden felsefede yaratıcı akımlar başlatanlar oldu. Bunlardan birisi Ludwig FEUERBACH diğeri de Karl MARKS’tır. 

Arthur SCHOPENHAUER, Sören KİERKEGAARD, John Stuart MİLL ve karl MARKS “idealizm sonrasındaki birinci dörtlü” yü oluşturuyorlardı. Bu düşünürlere karşı, Friedrich NİTZSCHE radikal ve kapsamlı eleştiriler geliştirmiş ve seçenekler sunmuştur. Schopenhauer’in merhametçi ahlak düşüncesini ve Marks’ın sosyalizmini sert biçimde eleştirmiş; Kierkegaard’ın “Tanrıya dönüş” felsefesini “Tanrı öldü” diyerek reddetmiş ve Mill’in yararcı felsefesinin karşısına da “İnsan mutluluğa erişmek için çabalamaz, bu ancak bir İngiliz’in yapacağı şeydir” diyerek karşı çıkmıştır. 

Herbert SPENCER, Wilhelm DİLTHEY, Amerikan pragmatistleri Charles PEİRCE, William JAMES ve John DEWEY, sosyal davranışçı Georg Herbert MEAD, doğa bilimleri çağında geliştirdiği metafizik yaşam felsefesiyle Alfred North WHİTEHEAD’ı etkileyen Henri BERGSON, Sigmund FREUD, Maks WEBER, Ernst CASSİER, Edmund HUSSERL, Maks SCHELER, Arnold GEHLEN, Alfred SCHÜTZ, Martin HEİDEGGER, Karl JASPER, Albert CAMUS, J. Paul SARTER, Michel FOUCAULT, Karl POPPER gibi daha adını yazamadığım, düşünülerinden söz edemediğim birçok düşünür…

Doğa insanlaştı, insan bilinçlendi ve böylesi düşündü… 

Çok heyecan verici bir serüvenin yolcularıyız ve bu yolculuk sonsuzluğa doğrudur… 

Ertuğrul Barka
19.10.2009



Dünyayı telâşsız, rahat
seyredebiliyorum artık.
Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,
elimi sıkarken sapladığı bıçak.
Nafile artık kışkırtamıyor beni düşman.
Geçtim putların ormanından
baltalayarak
ne de kolay yıkılıyorlardı.
Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,
çoğu katıksız çıktı çok şükür.
Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,
ne böylesine hür…
Kederlendirmiyor artık beni hâtıraların daveti.
Hâtıralardan şikâyetçi değilim…
Artık ne kibri nâzırın, ne kâtibinin şakşağı.
Tas tas ışık döküyorum başımdan aşağı,
Güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan…
Ve sıcak her zamankinden sarı,
kar her zamankinden temiz.

Nazım HİKMET
21 Temmuz 1957

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
23 Ekim 2009 13:45

Bülent Guzey

Sevgili Barka

yazını bir kere daha zevkle ve ilgi ile okudum
her birey düşünebildiğine göre ve düşünülerimizin bizi geliştirdiğine inanarak

...düşünüyorum öyleyse  EVRİM var .....

sevgilerimle
Bülent Güzey
19 Ekim 2009 22:46

Doga

Sevgili Ertugrul Hocam eline emeğine sağlık. Bir çogumuzun bölük pörçük bildiği felsefe tarihinden kesitleri ve köşe taşlarını derli toplu hale getirip sunmuşsun."İnsanlığın Bilinçsel ve Düşünsel Evrimi" ni 2 bölümle bırakmayacağını sanıyorum. Yeni bölümleri merakla bekliyorum.
Selamlar saygilar
Mehmet sahin

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.