Devlete nasıl güvenelim?

22 Mayıs 2012 12:09 / 1953 kez okundu!

 


Geçen Din ve Siyaset üzerine adlı yazımda, siyasetçilerin dinin kutsiyetini kullanarak nasıl zengin olduklarını ve yakın çevrelerini de, nasıl zengin ettiklerini yazmıştım.

Hukukçu ve idareci değilim ama gerek hukuk fakültelerinde gerekse idari bilimlerle ilgili fakültelerde hocalar "devlete güven esastır" derlermiş. Vatandaşın güveni devlete karşı sarsılırsa, o topluma anarşi egemen olur!

Hocaların anlattığı doğrudur bence. Çünkü, bu toplumu sokakta giden Ahmet efendi veya Mehmet efendi yönetmiyor, bunların reyleriyle iktidara gelen siyasetçiler yönetiyor. Hele vatandaşın dini duygularına hitap etmesini bilen siyasetçiler, seçimlerde büyük başarı elde ediyorlar! Ama iktidar olduklarında da dediklerinin 180 derece zıddını da yapıyorlar. Mübarekler, vatandaştan çok kendilerine ve yakınlarına hizmet ediyorlar. Kalktım kalkmadım böyle gördüm.

Bu tür her ipte oynamasını bilen ve nabza göre şerbet veren bir anlayışa sahip politikacıların egemen olduğu bir toplumda, devlete güven olur mu? Ben şahsen olmaz diyorum. Çünkü ne söz verdilerse yerine getirmediler! Bu tür politikacıların yöneteceği bir devlete nasıl güven olur?

Daha önceki yazılarımda da açıkladığım gibi bir zamanlar Süleyman Demirel ve Tansu Çiller herkese iki anahtar sözü vermişti. Sonucu, 5 Nisan ekonomik istikrar kararlarıyla da mağdur dövizzedeler meydana getirip, fakir fukaranın evlerini ellerinden almak ve ödedikleri paraları da iade etmemek oldu! Yirmi bir dövizzede bu sıkıntıdan dolayı intihar etmiştir! Nedense sayın savcılarımız bu yirmi bir intihar üzerine eğilmediler! Eğer bu rezalet bir batı ülkesinde olsaydı yer yerinden oynardı. Süleyman Demirel, Tansu Çiller, zamanın ekonomiden sorumlu devlet bakanı ve Dev-Sol’un Anıttepe eski sorumlusu Ufuk Söylemez ile zamanın bürokratı ve günümüzün aslan sosyal demokratı Aydın Ayaydın hakkında ne yapıldı? Sadece koca bir hiç. Ne de olsa burası Türkiye!

Süleyman Demirel, dokuzuncu cumhurbaşkanı oldu ve manevi kızı Tansu Çiller'le birlikte ülkeyi yönetip; Kürt köylerini yakıp yıkarak boşalttılar, on yedi binin üzerinde sivil Kürtlerin katledildiği, kurban gittiği fail-i meçhul cinayetlere imza attılar, iktidar ortakları SHP (CHP) ile birlikte!

Gel de bu tür siyasetçilerin yönettiği devlete güven! Böyle bir devlete nasıl güvenilir? Vatandaşın mağduriyetlerine sebep olan siyasetçiler bugün AKP ve CHP’de siyaset yapıyorlar! Ahmet İyimaya AKP’de, Turan Tayan ve Aydın Ayaydın da CHP’de milletvekilidir!

2002 genel seçimlerinde tek başına iktidar olan AKP’nin Avrupa Birliği ve Kürt Sorunuyla ilgili politikaları 2007 genel seçimlerine kadar demokrasinin gelişmesi açısından önemliydi. Bundan sonra AKP’nin politikalarında da geriye doğru hızlı bir gidiş yaşandı. Bu konuda yazdığım “Başbakan ve Kürt Sorunu” adlı bu sitede yayımlanan yazımda detaylı bilgiler vermişimdir.

Tayyip beyin karizmasına güvenip AKP’ye rey veren kamu emekçileri, sanırım hayatlarının en büyük pişmanlığını yaşamaktadırlar. Çünkü hükümetin kamu emekçilerine uygun gördüğü % 3+ 3 gibi komik zamlar, zavallı memurları ve emeklileri adeta çileden çıkarıyor. Serbest çalışan iş adamlarına verilen krediler, teşvikler ile vergi indirimleri ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiyor da, memurlara verilen zamlar etkiliyormuş!

Milletvekili danışmanlarına yapılan % 175’lik zam, bir gecede apar topar eski ve yeni milletvekillerine yapılan en az % 50 zam ile yeni ihdas edilen bakan yardımcılıkları kadrolarına verilen ayda 9.000 TL. maaş ile her yıl çorap değiştirir gibi değiştirilen makam araçları ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiyor da, memura yapılan üç beş kuruşluk bir zam ekonomiyi olumsuz yönde etkiliyormuş!

Memura yapılan üç beş kuruşluk zam ekonomiyi olumsuz yönde etkilemez, aksine olumlu yönde etkiler ve piyasaya canlılık getirir. Memurun ve orta tabakanın gelir düzeyi düşükken piyasa alt üst olur! Gelir düzeyi düşük orta tabaka mecburen temel ihtiyaç maddelerinde kısıntıya gidecektir. Bu da ekonomide duraklamaya sebep olur ki, üretici ve esnafı olumsuz yönde etkiler.

Kamunun geliri vatandaştan toplanan vergilerdir, dolaylı vergilerin cenneti olan bir ülkede yaşıyoruz. İçtiğimiz bir yudum çaydan, telefonda dediğimiz “Alo”dan hemen vergi alınıyor. Vatandaş olarak bu vergilerin nerelere gittiğini de bilemiyoruz.

Kamu bankalarının sermayelerini de vatandaşlardan toplanan vergilerden oluşan kamu sermayesi oluşturur. Vakıf Bank bir kamu bankasıdır, kamu adına bankacılık yapar. Sayın Başbakanın damadının CEO’luğunu yaptığı Çalık grubu, ATV ve Sabah gazetesi gibi Türkiye’nin devasa medyasını alırken; Başbakanın talimatıyla Vakıf Bank, Çalık Grubuna 750 milyon Amerikan Doları kredi vermiştir. En düşük kurdan hesaplansa dahi, eski lira hesabıyla en az 800 trilyon eder!

Hükümete yakın iş adamlarına Allah bilir daha nice krediler verilmiştir. Zaten Türkiye'de sırtını siyasete dayamayan iş adamı başarı sağlayamaz ve köşeyi dönemez. Bu bir kural halini almıştır!

Hükümete yakın iş adamlarına verilen trilyonlarca liralık krediler, ekonomiyi olumsuz yönde etkileyip, komşu Yunanistan’ın ekonomisine çevirmiyor da, zavallı memurlara verilen birkaç kuruşluk zam mı çeviriyor?

Ekonomiden sorumlu bakanlarımız televizyonlara çıkıp hindi gibi kabarıp “Dünyanın büyüyen ekonomisiyiz, on yedinci büyük güç biziz…” gibi demeçler verirler! Madem bu kadar büyüyen devasa bir ekonomiye sahipseniz, memura verilen birkaç kuruş zamandan dolayı niye olumsuz yönde etkileniyorsunuz? Eğer etkilenmiyorsanız zavallı memurlara karşı olan kastınız nedir? Ekonominiz bu kadar kırılgan ise, daha niye vatandaşa gerçeği yansıtmayan yanlış bilgiler veriyorsunuz?

Beğenmediğiniz ekonomisi bozuk komşu Yunanistan’daki kişi başına düşen milli gelir nedir, Türkiye'de nedir? Türkiye'de asgari geçim indirimi kaç dolardır, Yunanistan'da ne kadardır? En düşük ihtimalle ve her yönüyle Türkiye’den birkaç kat fazladır! Acaba kimin ekonomisi daha bozuktur?

Türkiye'de memurlar iki gruba ayrılır. Birinci grup hükümetin memurlarıdır ki, en yüksek ücreti ve emekliliği bunlar alırlar. Devletin her türlü imkanları bunlara açıktır, kendilerini devlet gibi görürler. Müsteşarlar, genel müdürler, müşavirler, danışmanlar, yargıçlar, subaylar ve üst düzey emniyet görevlileri bu gruba girerler. İkinci gruptakiler ise kütüphane memurları, alt düzeydeki mühendisler, öğretmenler vb…

Türkiye'de hükümete yakın oldunuz mu, milli piyango bileti almağa ya da lotarya oynamağa gerek kalmaz, zaten talih kuşu başınıza konmuştur!

Merhum Neyzen Tevfik bir hicvinde Türkiye'yi çok güzel tanımlamıştır. En büyük sosyologlar bile Türkiye’yi merhum Neyzen’in aşağıdaki hicvi kadar analiz edemezler.

“Asrın bir umdesi var hak kapanının söz bağıranın
Mantık şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsü-i liyakat pezevenk puşt olanındır”

Türkiye'yi anlamak isteyenlere en güzel cevabı Neyzen yukarıdaki hicviyle gayet güzel vermiştir. Bu hicvinden dolayı her zaman merhum Neyzeni sevgi, saygı ve rahmetle anarım. Aynı zamanda bu hicviyle merhum Neyzen filozofluğunu da kanıtlamıştır.

Maalesef böyle bir ülkede yaşayıp gidiyoruz, demek ki sözlerine güvenilmeyen politikacıların yönettiği devlete de güvenilmez!

Bu devletin çok mağdur ettiği bir vatandaş olarak ben devlete güvenmiyorum. Sizleri bilmem ama içimde ki bir his, sizler de benim gibi güvenmiyorsunuz. Bu konumuyla da, devlete güvenmemekte de haklıyız!

Demek ki devletin tüm anayasalarında geçen, “Devletin asli görevi vatandaşının mutluluğunu ve refahını sağlamaktır” ibaresi, askıda ve kağıt üzerinde kalan bir yazıdır. Başka bir anlam ifade etmiyor.

Aslında yeni yapılacak olan anayasaya şöyle bir ibare ekleseler: “Devletin asli görevi hükümetlere yakın olan vatandaşların mutluluğunu ve refahını sağlamaktır.” daha iyi olacaktır. Hiç olmazsa vatandaşa doğrular ve gerçekler söylenmiş olur!


Erkan ARSLAN

22.05.2012

Son Güncelleme Tarihi: 22 Mayıs 2012 14:18

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.