Başörtülü öcüler, soyunmacı gazeteciler, muhafazakâr laikler - Cüneyt Özdemir

07 Kasım 2012 12:44  

 

Başörtülü öcüler, soyunmacı gazeteciler, muhafazakâr laikler - Cüneyt Özdemir

Suriye ile savaş kapıya dayanmışken hâlâ başörtülüleri öcü olarak nitelendirmek marjinallikten başka nedir?

Serra Yılmaz bir laf etti, gelen eleştiriler karşısında kıvırtarak kurtulmaya çalışıyor. Bunu yaparken de açıkça yalan söylüyor. Neyse ki her bozacının olduğu gibi onun da iyi bir şıracı şahidi var! Geçen günlerde ‘soyunmacı gazetecilik’ yapmasını eleştirdiğim Ayşe Arman hakkında yazdıklarımı anlaşılan daha uzun süre içine sindiremeyecek. Her röportajında bana hakaretler savurması bir yana, Hürriyet’teki köşesinde bana belaltı vurmak için bu fırsatı da es geçmemiş.

Elbette. Egonun bacak boyu dev, beyninin entelektüel kısmı cüce olunca gözü kararmış hırs gazeteciliği böyle sakil kurtarma vuruşlarına tenezzül ettirebiliyor. Neyse biz soyunmacı şıracıyı bırakıp öcücü bozacıya gelelim. Serra Yılmaz, Habertürk’te katıldığı Balçiçek İlter’in programında bu sözleri söylemediğini söylemiş. Açtım programın ilgili kısmını, bir kez daha dinledim. Bakın o diyaloğu kelimesine dokunmadan aktarıyorum.

Balçiçek Pamir: Yine sizin bir röportajınız var, ben diyorsunuz, aslında ki ben çok da fazla aslında İslamcılar değil ama inanan kesim veya dinlerini rahatça yaşamak isteyenlerin fazla ezildiğine inanmıyorum diyorsunuz Türkiye’de.
Serra Yılmaz: Evet inanmıyorum, yani örnek, başımı bağlayarak üniversiteye gidemedim. Çok büyük bir baskı örneği değil. İşkence görüp şu anda toprağın altında ne idüğü belirsiz çukurlarda kemiği çıkanların yanında insan utanır yani.

B.P: Manevi bir işkence değil mi peki?

S.Y: Bunu bir işkence olarak görmüyorum. Laikliğin olduğu bir ülkede böyle olabilir, netice itibariyle ben kendim, bu başını örtme konusunun kadınlara karşı kullanılan bir araç olarak kullanılmasını da istemiyorum. Ben aslında hiç hoşlanmıyorum kapalı olmasından insanların. Ama bu bir tek beni ilgilendirir. Onlar istediği gibi örtünüp çıksınlar. Ben bazen korkuyorum biliyor musunuz?

B.P: Mesela neden korkuyorsunuz?

S.Y: Ya şöyle ki korkutucu buluyorum başörtülerini kesinlikle. Geçende hastaneye gittim, kapalıydı 29 Ekim olduğundan ve de bir rapor almam gerekiyordu. Girdim, böyle simsiyah bir öcü geldi üstüme, korktum gerçekten. Korkutucu geliyor bana.

B.P: Hiç başörtülü arkadaşınız yok mu?

S.Y: Bu benim algılayışım, ben böyle algılıyorum ama hiçbir zaman, hiçbir kimseye niye başını örttün deme hakkını kendimde görmüyorum. Dolayısıyla hiç kimsenin de bana, sen niye başın açık geziyorsun, niye bacağını gösteriyorsun, niye içki içiyorsun gibi bir şeyi de sorma hakkını başkasına tanımıyorum.

Neymiş?

Demek ki Serra Yılmaz ben o sözleri söylemedim derken yalan söylüyormuş. Söyleşinin devamında kısa bir U dönüşü yapıp başörtüsü derken kara çarşafı kastettim, diyor ama başörtüsünün ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz neyse ki...

Kafaların içinde kurulan o klişeler dünyası işte böyle canlı yayınlarda ellerinde olmadan yerlere dökülüp ortaya saçılıyor. Soyunmacı gazetecimiz bu sözleri toparlamak için ne kadar uğraşsa nafile... İlk olarak, mağduriyet sınırını Serra Hanım kriterleri belirlemez. Bir insanın mağdur olması için illa işkence görmesi gerekmiyor. Sadece başı örtülü olduğu için bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nın eşi bile bir zamanlar üniversiteden döndüyse emin olun ‘zamanında’ yaşanmış bir mağduriyet vardır.

İkincisi, %65’inin başının kapalı olduğu bir ülkede Serra Yılmaz tek bir başı kapalı insanla arkadaş olmamayı başarmışken İtalya’da çektiği filmlerin marjinal olmadığı ile övünüyor. İşi yönetmenin cinsel kimliğine kadar getiriyor. Sizlere dün laik-muhafazakâr kafadan bahsetmiştim. Bu kafanın hem başörtülü insanları anlayıp hem de eşcinselliğin marjinallik olarak görülmeyebileceğini anlayabilmesi çok zor. O klişenin içinde ya ‘o’ ya ‘bu’ çünkü...

Bugün ifade özgürlüğünden demokratik haklara kadar pek çok sorunun olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Kimsenin Serra Yılmaz’ın şurasını burasını örtmesi gibi bir derdi olmadığını da artık anladık. İran olmayacağımız da aşikâr ama ne yazık ki totaliter bir Rusya demokrasisi olmaya doğru gitmekten pek çok farklı kesim endişe duyuyor.

Gelin görün ki laik-muhafazakâr kafaların içindeki korku algısında milim gerileme yok.

Bizim laik-muhafazakâr kesim, eşcinsel yönetmenlerle film çektikleri için değil, ortalık böylesine toz dumanken, yeni tehlikeler, yeni korkular kapıya dayanmışken, bunun farkında olmayıp 90 model korkularla yaşadıkları için marjinal olduğunun bile farkına varamayacak kadar marjinal.

Açlık grevlerinde yüzlerce insan cezaevinde kritik bir aşamaya gelmişken, Türkiye’de otoriterlik alıp başını gitmişken, Suriye ile savaş kapıya dayanmışken hâlâ başörtülüleri öcü olarak nitelendirip oraya takılı kalmak marjinallikten başka nedir?

İşte bu yüzden başka bir ülkede peri olabilseniz de bu ülkede cahillikten kurtulamıyorsunuz.

Aklınız fikriniz alkıştaysa bu istikrarlı performans ayakta alkışı hak ediyor bakın.

Radikal


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0