Kadının neresi hangi meyvedir?

21 Kasım 2010 15:14 / 3358 kez okundu!

 


‘Soyunmuş bir kadın, tuzsuz yemek gibidir’ der, Peştuca.
Pek de haksız sayılmaz, apaçık gösterilen güzellik hoş değil, örtülü açıklıkta var ne varsa, hafiften aralanmış olan ürpertir.
Ama kadının yemeğe benzetilmesi de ürpertici.
Dünyaya uçkur penceresinden bakan bir kesimi, erkek milletinin, kadını yemeğe, meyveye, bala, şekere, yenip yutulan her bir şeye benzetmekte sınır tanımamış, tarih boyu.

Bu, mutfağın esas kızı yapıldığından mı, reva görülmüş kadına?

Evinde otursun, sokaklara ve hayata karışıp da erkeğin başına iş açmasın diye mi?
Koynundaki turunç, dudağı kiraz, dili badem, yanağı elma, artık daha başka mıntıkalar şeftali mi olur, ayva mı, dişler nar mı neresi nedir, manavlara sormalı ve susmalı, ar çizgisini fazla zorlamamalı… Ama ki niye kadın? Sebzeyse de meyve ise de, her iki cins niye eşit yazılmaz?
Niye olacak, erkeğin şekilsizliğinden…
Kadın ille mutfağın genel müdürü… Hayır dedik, istifa ettik, çalışma hayatına girdik, sokaklara çıktık, özgürlük, eşitlik, feminizm, yeter, hak kadının da… Yok anacım, ölümü gör sen gene mutfağa gir, sebze meyve ol, hem çalış para getir hem her bir işi gene sen yap, dedi durdu Adem’in oğulları…
Kazan kaynamak zorunda. Bayram yahut seyran yahut ölü çıksa bile o evden, ağrıyan yer ayrı, acıkan yer ayrı.
Kültürlerin tamama yakını atasözlerinde de masal ve destanlarında kadını mutfağa yakıştırır.
Üsteler, buyurur, açık kapı bırakmaz.
Akıllısı delisi, evlisi, bekarı her kadının eli işe, aşa, tencereye düşecektir.
Civcivli tavuk çalışır, gıdaklar, ama kursağına bir lokma koyamaz… Çocuklu kadının çünkü çayı yarımdır aşı çeyrek (bunu, çişi çeyrek diye söyleyen yerler de var. Aslında her bir şeyi çeyrek, sofradan döşeğe, işten dişe…
Evet biz kadınlar sevdiklerimizi beslemekten keyif alırız, ama bu ezel ebed mutfak kölesi olunacak demek değil.
“Kızı kız iken görme, teknede hamur yoğurur iken gör’ der atamsözü, sonrasında eklenir; ‘Hamuru özedirken de görme, beşik dibinde gör’ diye…
Kurtuluş yok anlayacağınız, bütün işler evladdan ekmeğe, ocaktan sofraya, geçimden döşeğe, hepsi kadına ihale edilmiş, Lilith’ten bu yana. O akıllıymış, kaçıp kurtulmuş. Acaba Lilith’in, yani yaradılmış ilk kadının eli tencereye düştü mü? Yok canım, mutfak, yani acıkan karın, soyunan beden, cennetten kovulduktan sonra… Bunlar daha işin başında,’ benim kanatlarım var, üstelik nurdan yaradıldım, Adem ise çamurdan, kanadı da yok, o halde üstte ben olmalıyım’ faslındalar.
Terkedilen ilk erkek, Adem babamız. Eli ekmeğe, elmaya, şaraba değmeden, dili ayrılığa değdi, ayrılığı ilkin o tattı. Tatmaz ağrısına yataymış.
Bazı ülke mutfakları buna kadınları demek daha doğru, kendine yontar, ne saçını süpürge eder ne ateşin başında tencere tavayla cenk edip, horantayı doyurma tasasındadır… Balkan kadını böyle, Bulgaristan’lı kadınlar fritörning’den ötesini bilmez, at sebzeyi ve sosisi fritöze, kızarsın, zıkkımlansın ev halkı… Bizim kabak dolmasına hayret etmişlerdi, ‘o içi o deliğe nasıl dıktınız, niye dıktınız?’ diye… Kabak yolu gösterdi, iç kendi dıkıldı, dedik, inanır gibi oldular, sonra buyurdular ki, ‘bir kadın ne kadar mideye emek eder ise, beyni o kadar gıdasız kalır…’
Bize dolaylı yoldan eksik akıllı diyor anlayacağınız…
Bunu kimi atasözleri de yineler, ‘kadın aynaya ne çok bakarsa, evine o kadar az bakar’ der İbrani atasözü.
Kadınların iplik büküp, toz alması ve çok konuşmaması öğütlenir tüm dinlerde. İbrahim peygamber kapı önünde dedikodu yapan kadınlara, sizin hiç mi işiniz yok hanımlar?’diye sormuş, kadınlar da, ‘evi topladık, yemeği ocağa koyduk, iş bitti’ deyince, ‘inşallah tozunuz hiç bitmesin’ diye ilenmiş. O gün bugün iş biter, toz bitmez… Kadının ip eğirmesi, toz alıp mutfakta didinmesi elbet aklı dünyaya ermesin, dışarıyı düşünmesin, aklına aykırı fikirler düşmesin, evin ve ev külfetinin kölesi olsun diye.Her uygarlık da bu mantığın uyarı olan, gündüz iş tutup, gün inerken yatmayı buyurur, tavuk yatımı, horoz kalkımı, gün ağarmadan uyan işini tut, bütün gün didin, hava kararırken de uyu, ki dünyayı fark etme, canın çıksın, iş görmekten hayatı fark edeme…
Bir Alman atasözü, erkeğin işinin güneşten aya kadar olduğunu, kadının işinin ise hiç yapılmadığını söyler. Doğrudur, kadının emeği sağdıç emeğidir, ötekisi bir yumurta yumurtlayıp bütün gün gıdaklayan tavuğa benzer, erkek yani… Kadın, binlerce yumurta yumurtlayıp gıkı çıkmayan kaplumbağa misali…
Gene ne varsa Sümerli atalarda var, kadının yükünün öküzle sabanın yaptığı işten daha ağır olduğunu söyler.
Rus atasözü, ‘kadın öğütüyor, koca uyuyor. Kadın dokuyor, koca dans ediyor’ diye özetler.
Soracak olsa kadın, eri mutlak şöyle der, ‘sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa?’
Ya da, Pencap atasözündeki gibi, ‘Ben kral sen kraliçe, peki tereyağını kim döğecek?’
En temel insani gereksinim olan besinlerle cinsellik arasında ortak nokta çoktur, kopmaz bir bağ var.
Bu yüzden atasözlerinde cinselliğe iştah açan yemekler, kadının güzelliğini övmede de meyvelere göndermeler var.
Aman dikkat diyen atasözleri de vardır elbet, ‘kadın mutfakla evlenince aşk o anda acıkır’ diyen Alman atasözü akıllıca değil mi?
İrlanda atasözü’ bir kadının erkeğine en iyi ilacı alması için evden dışarı çıkması gerekmez’ sözü de pek akıllıca ve hınzırca. Ama gene kadın cinselliğini çare diye sunmakta.
Erkek oburların düşkün olduğu elma, dut, şeftali, kiraz, üzüm, turunç, kadında bolca vardır.
Acıbiber kaynanaya yazılır, erkeğin benzetileceği sebze sınırlı ve çirkin iğrektir.
Kadın öyle mi ya, kaymak olur, süt olur, su olur ab-ı hayat olur, dut olur, incir olur, turunç olur, bal olur…
Bazen türün renkleri ötekine üstünlük taslamak ister, ‘ağ darıyı kümesteki tavuğun önüne dök erler, kara kişnişi cebe katıp yerler’ der, esmer güzeli… Kimi zaman fındıktır, cevizdir kadın, kabuğu aralanıp, özü yenir.
Kadın iffeti bir yana koyup isteğinin ardına düşerse el kınar. Hollanda atasözü, ‘eğer saman atın peşinden gidiyorsa, yenmek istiyordur’ der.
Bu iffetsizlik olduğu kadar, bir yemeğin yenmeye gönüllü olması, tehlikelidir, ister çimen ister saman isterse kadın, kendini sunuyor ve tadıma bak diyorsa, bu affedilmez bir kusurdur erkek katında.
İstekli kadın tabudur, tehlikedir, alışılmadık bir iştir, gerçektir ama görmezden gelinmeli ve söylenmemelidir.
Gün gelip kadın milleti, dünyanın her yanında mutfakları terk edip, oraya hayatın tadına binlerce yıldır yeteri kadar varmışları tıkıp, sokaklara çıkacak, hayata karışacak, Lilith’in ah’ını alacak.
Ben de, diyecek, bana da diyecek, elleri hayatın her tadına değecek, dilleri çözülecek, hayatlarının bir anlamı, ellerinin işi olacak. Savaşlardan, adsızlıktan ve mutfaklardan aralandıkları zaman…

Bir gün mutlaka…


Ayşe Kilimci

21.11.2010


(Bizim olmayan atasözleri, NTV yayını, Schipper’in ‘Erkek acı çeker, kadının ruhu duymaz‘ adlı kitabından alıntıdır.)

 

 

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.