Ambalaj çağı - Sevim Gözay

10 Nisan 2010 01:40  

 

Ambalaj çağı - Sevim Gözay

Güzellik yarışması kadar ilkel bir geleneğin hala sürüyor olması ne garip. Eğlence desem... Genç kızların kişiliksiz mayolar giyip, fincan gibi podyuma dizildiği, 'Ben güzelden anlarım'cı abilerle ablalara, 'onu seçme, beni seç' diye yakardığı... neredeyse acıklı bir faaliyet bu. Neresi eğlence? Yetenek, cesaret, beceri yarıştıran onca şovla sınanan insanlık için 'güzellik yarışmaları' çocukluk evresine ait zalim bir oyun gibi... Yetişkin dünyada, saf saf vücut ve yüz güzelliği yarıştırmanın abesliğinin onlar da farkında olacak ki, yok 'İngilizce' yok 'evlenmemiş olmak' yok 'kültür' falan aranıyorlar. Yazlıkta plaj güzeli, kırlıkta kiraz güzeli, televizyonda ülke güzeli... Asıl feci olan ise; kadınların, hayat boyu güzellik yarışmasında olması.

SİTE İÇİNDE MAYOYLA GEZMEK YASAK
Okulda, işte, sokakta, eğlencede, romantik ilişkilerde... Kadın hep finalist... Giy mayoyu, marş marş! 'Site içinde mayoyla gezmek yasak' olduğundan yerine göre giyineceksin elbet. Ama rakipler ve 'Ben güzelden anlarım'cı abiler her daim iş başında.
Kadının, hayattaki birinci ödevidir 'güzel' olmak. Aptal, kötü, kaba, bencil, cahil, yeteneksiz, beceriksiz, kendini bilmez bile olabilirsin ama çirkin? Asla! Güzel olmak, 'seçilmek' demek... Hayat boyu taçsız taçsız, seçilir durur kadın orada burada. Yarışma hiç bitmez.

GÜZELLİK BAŞA BELA
Güzelliğe sahip değilsen, onu elde etmeyi umabilirsin ama eğer sahipsen, kesinlikle kaybedeceğini de bilirsin. 'Güzellik' tam bir baş belasıdır bu açıdan. Zamanın lehimize işlediğini düşünmüyoruz çünkü artık. Birikim ve deneyimle güzelleşip olgunlaşmak kimsenin umurunda değil. Geçenlerde 36 yaşına giren taş gibi bir arkadaşım, 'Bu üzücü günde bol bol eğlenelim' dedi, partiye davet mesajında. Gecenin sonunda sevgilisiyle kavga etmesinin sebebini ise '36 yılın öfkesi' diye açıkladı.
Genç ve güzel olmak her şeyden önemli artık... Çünkü dünya ihtiyar kadınları sevmiyor. İki seçenek var önümüzde: Ya 'Neydiler, ne oldular' galerilerine 'malzeme' olacağız ya da plastik cerrahların büyülü ellerine sarılacağız.

BİR SANAT ESERİ OLARAK; VÜCUT
'Plastik cerrahi, yirmi birinci yüzyılın haute couture'u' demesi boş yere değil, Karl Lagerfeld'in. Hele de bekar ve üreme planlarını hayli ertelemiş, şehirli kadın nüfusundan olanlar... İyi bir elbise, iyi bir iş, iyi bir sevgili, hatta iyi bir akşam yemeği için bile genç ve güzel olmak zorundayız. Ruh güzelliğinden söz etmek için ise, önce sıkı bir popo ve yerçekimine baş kaldıran memeler lazım. Hepsi birbirine benzeyen, dolgu ve botox bebeklerini eleştiriyor herkes... Ama tanıdığım bütün kadınların ünlü bir plastik cerrahla ilgili pahalı sırları ya da planları var...
Sanat eserlerine para vermiyor, kendi bedenini bir sanat eserine dönüştürmenin hayalini kuruyor insanlar artık. Çünkü yarış kızıştı. Evli, bekar, çocuklu, işli, işsiz, ıslı ıssız bütün kadınlar, 'Madonna' gerçeğiyle baş etmenin yollarını arıyor. Kirada oturmaya katlanabiliriz ama yaşlanmaya? Asla!
'Yaşlanmak', tedavülden kalkmak demek çünkü. Bir arada tutmaya çalışacağımız bir aile kurmamışsak, yaşlanmaya da hakkımız yok. Hikayeler anlatacağımız torunlarımız olmayacaksa, kırışıklar ne işe yarar ki? Doğayı bu kadar bozunca olanlar oldu ve ipin ucu kaçtı işte, sevgili okuyucu. İzninizle, bi xanax alıp yatayım ben. Soldan soldan geldiler
vallahi.


aksam.com.tr

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0