'ÝzTanbullular'

03 Haziran 2009 10:49 / 4534 kez okundu!

 


Yýlmaz Özdil
’in 2 ay önce "Ýzmir" üzerine kaleme aldýðý ve hala gündemde olan yazýsý ve dün yine “Ýzmirliliðin þifresini çözmek" üzere Hürriyet gazetesinde yayýnlanan ”Ýzmirli olmak dedikleri iþte bu” haberi üzerine, Sevgili Editörümüz Pervin Mýsýrlýoðlu’nun Kasým 2008'de  Ýzmir ve Ýzmirliler üzerine yazdýðý ve sitemizde yayýmladýðýmýz "ÝzTanbullular" yazýsýný okuyamayanlar için tekrar gündeme almak gereðini duyduk...

***
Neden gittin Ýstanbul’a?

Ýzmir’de kalmayý keyifle tercih eden ya da Ýzmir’e mecbur kalan, veya mecbur býrakýlan Ýzmirliler hep böyle sýzlanýr.

Bir de Ýstanbul’a gelip, oradaki hengameyi gördükten bir süre sonra aðýzlarýna pelesenk ettikleri þu türküyü söylerler: “Neden geldim Ýstanbul’a?”

Ýzmir bir rehavet ortamý mýdýr? Ýzmir’de yeteneksizler mi kalýr? Sürgün yeri midir Ýzmir?

Hintliler, Varanasi Þehirleri için “ölmeye gidilen yer” derler. Son durak mýyýz? Ýzmir kaçýlacak bir þehir midir?

Neden gittiler? Ýyi bir maaþ, iyi bir kariyer, iþ fýrsatlarý, zengin bir sosyal yaþam, Avrupai bir þehir hayatý, eþsel durum, daha büyük bir denizde yüzme zevki ve daha pek çok neden sayýlabilir.

Ýzmir’den gitmenin bin bir nedeni olabilir. Bin bir iyi, kötü, orta, zayýf neden olabilir. Hepsi de subjektif.

Objektif durum ise Ýzmir’in büyük iþ yapmak için elveriþli bir konuma sahip olmamasý. Gerçek bu. Yersiz kompleksler ve hezeyanlara kapýlmadan, metanet ve bilgelikle kabul edilmesi gereken gerçek bu.

Önemli olan bu gerçekle yaþamayý öðrenmek ve bunu avantaja dönüþtürmek. Bu gerçeðin altýnda ezilmeden ve yersiz atýp tutmadan “farklýlýðýmýzý” yönetmek bence.

Esas sorun birilerinin bu þehirden kaçmasý deðil. Kalanlarýn köþeye sýkýþmasý. Burada yaþayan insanlarýn kendi geliþmeleri ile ilgili yöntemlerini ve araþtýrmalarýný sorgulamak önemli olan.

Bu þehirde yaþamayý ve yaþatmayý öðrenmek ve öðretmek gerek belki de.

Öðretirken öðrenmek hepimizin ihtiyacý.

Bu þehir, kan kaybý, beyin göçü, para akýþý, prestij eksikliði çektiðini düþünüyor durmadan.

Oysa iþin gerçeði hep önümüzde duran bize özgü kültürel, sosyal ve ekonomik iklimimiz.

Biz kendi iklim þartlarýmýza göre biçimleneceðiz. Yaðmurda þemsiye ve yaðmurluk, soðuksa kazak, sýcaksa parmak arasý terlik ve þort bizim önceliklerimiz.

Yangýnda ilk kurtarýlacaklar hangi deðerlerimiz? Ýlk önce onlarý belirlemeliyiz?

Þehir mi insaný insan mý þehri besler? Sonunda hangisi galip gelir? Ýkisi ortak bir yazgý mý oluþturur?

New Angeleslý ya da Los Yorklu gibi birleþik ruhtaki þehirlilik duygularý baþka yerlerinde mi tuzaklarý acaba?

Ýztanbullularla konuþurken, kimilerinin Ýstanbul’a geliþlerinde, New York ya da Londra planlarýnýn etkisi olduðunu da fark etmiþtim... Ama nereye gidilirse gidilsin geride býrakýlan doðduðun yer ve alýþtýðýn iliþki biçimi seninle yolculuk eder. Tam adapte olduðunu sandýðýn zamanlarda bir sýla hasreti sýkýntýsý gelir çöreklenir içine…

Ne o þehirle ne o þehirsiz yapamamak da var.

Dileðim herkesin karnýný doyurduðu ve anlamlý þeyler ürettiði yerde insanca ve evrensel deðerlere göre biçimlenmesi ve bir yaþam gerçeði yaratmasýdýr. Baþarý da budur. Ýnsan doðduðu yerde ölmeyebilir. Ama doðduðu yerden en güzel anýlarý ve huylarý taþýyabilmelidir en uzak diyarlara.

Ýzmirlilik ne yüceltilmesi ne de küçümsenmesi gereken bir kiþilik yapýsý. Öylece, olduðu gibi korunmasý gereken bir durum tespiti. Ne þiþinmenin, ne yerinmenin anlamý var.

Ýzmir her zaman insan yetiþtirecek baþka þehirler baþka ülkeler için elbette. Beyin göçü deðil beyin ihracatý da diyebilirsiniz ona. Nasýl baktýðýnýza baðlý. 

Ýzmir biliþimin merkezi olmayý koyacak önüne. 

Ýzmir müzeler konusunda hiçbir kentimizde olmayan bir hayale yaklaþtýracak gözlerini.

Organik tarýmda dünya için de bir örnek oluþturmayý hedefleyecek.

Ýstanbul’un parasý ve iþ gücü ile yormayacak çenesini. Ne hasetlik ne fesatlýk çözmez ve açmaz çünkü bu þehrin týkalý gözüken kanallarýný. 

Ruslar ünlü atasözlerinde; St. Petersburg için “beynimiz” Moskova için “kalbimiz” der. 

Bizim de; Ýzmir beynimiz, Ýstanbul kalbimiz denebilir.

Hiç fena gelmiyor kulaða öyle deðil mi? 


Sevgi ve Saygýlarýmla,

Pervin MISIRLIOÐLU 

***


Yýlmaz Özdil'in Ýzmir yazýsý için bakýnýz:


http://www.izmirizmir.net/bilesenler/haberler/haber.php?haber_no=2067

 
Ýzmirli olmak dedikleri iþte bu haberi için bakýnýz:


 http://www.izmirizmir.net/bilesenler/haberler/haber.php?haber_no=2444



 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
16 Aralýk 2009 11:39

Barok

Bende yakýn zamanda Ýstanbula taþýnan bir Ýzmir'liyim... Ýzmir'de yaþadým ve büyüdüm ama üzülerek söylüyorum ki Ýstanbul'da geçirdiðim 2.5 seneden sonra gördüm ki Ýzmir'de geçirdiðim 28 sene = Ýstanbul'da geçen 2.5 sene... Ýstanbul zaten tarihi yapýsýyla büyüleyici bir þehir bunun haricinde hertürlü sanat ve spor aktivitesinin merkezi durumunda... Teknolojik geliþmelere ve ürünlere diðer tüm þehirlerden daha hýzlý ulaþabiliyorsunuz... Ýzmir'de oturduðum yýllarda izlemek için yanýp tutuþtuðum sanatçýlarý, gruplarý Ýstanbul'da büyük bir keyifle canlý izliyorum...

Oysa ki geçmiþe dönersek 1980 li yýllarda Ýzmir Ýstanbul'un burun farký ile arkasýndan geliyordu hemde her alanda... Düþünün ki Türkiye'nin ilk gökdeleni (HÝlton), en büyük stadý (Atatürk) Ýzmir'deydi.. Aradan geçen yýllarda Hilton binasý Ýzmir'in tek gökdeleni olarak kaldý ama Ýstanbul adeta gökdelenler þehri oldu.. Atatürk stadý tarihi eser olarak hala yerinde duruyor -o stadda süper ligde oynayan Ýzmir temsilcisi takým kalmadý- .. Ýstanbul'da ki tarihi mekanlar turizme verilen önem sayesinde adeta para basarken, Ýzmir'in güzelim kadifekalesi bir virane, muhteþem antik kendi Agora on yýllardýr restorasyon beklemekte.. 40 metrelik Atatürk maskýný görmek için dünyanýn hiç bir ülkesinden kimse Ýzmir'e uðramaz ama antik kent Agora için emin olun ki yýl içinde 1000lerce yabancý turistin duraðý olacaktýr Ýzmir.. O Atatürk maskýna harcanan paranýn 10 da 1 i Agoranýn restarosyonuna harcansa Ýzmir gelecekte milyon dolarlýk bir turizm geliri kazanmaya aday olur..

Ýþin özüne gelirsek son 20 yýlda hýzla irtifa kaybeden ve dibe vuran bir Ýzmir, karþýsýnda da 20 yýlda inanýlmaz bir ivme ile yükselip Avrupa'nýn hatta Dünya'nýn sayýlý baþkenti haline gelmiþ bir Ýstanbul.. Herkes þapkasýný önüne koyup düþünsün hata nerde diye.. Bunu bulacak kiþi ben olsaydým Ýzmir'e belediye baþkaný olurdum..:):)

09 Temmuz 2009 22:21

ayla

Bende  mavi ile yeþilin buluþtuðu yer MARMARÝS den uzunnnn  yýllar sonra    kalktým geldim,inþallah neden geldim ki diyen olmayacaðým:))))))) sevgiler.

18 Haziran 2009 21:26

sultan

Sana ne ve bana ne kardeþim! Ya içindesindir ya da tamamen dýþýnda.
Aralýk ayýndayýz diye cehennemdeki üþüyen adam gibi kapý kapý kapýyý kapatýn diyemem ki. Açacaðýz mecburen Aralýk kapýlarýný. Ki yeni yýl girsin içeri. Buyursun.
Otursun baþ köþeye. Geçmiþe ýþýk tutarak ama!
Geçenlerde yeni tanýyýp çok sevdiðim Ayþe Koznal eski bir olayý anlattý bize. Gülsem mi, aðlasam mý? Yok yok en iyisi anlatsam sevgili okuyucularýmýza daha iyi olur dedim.
Sene 1967-68 Gölcük. Kollarýný denize uzatan kiraz aðaçlarý ve fýndýk bahçelerinin
gözü görmez ettiði zamanlar yani. Yüzbaþýlar mahallesi denizin kýyýsýnda, Ayþe hanýmýn sözleriyle o yýllarýn Cotdazur’u. Bikinili hatunlar, tekneler, tek katlý evler..
Hayal gibi ama öyleymiþ o yýllar. Fakat bir gün bir müteahhit gelmiþ mahalleye, denizin kenarýna beþ katlý apartman yapmaya baþlamýþ. Kýyýnýn ilk apartmaný. Mahalleli uzak görüþlü, medeni. Karþý çýkmýþlar, toplanýp protesto etmiþler adamý.
Adam Nuh da peygamber de dememiþ. Yapmýþ kýyýnýn ilk çirkin apartmanýný.
Adýný ne koymuþ biliyor musunuz? “Sana Ne”
Ýnanamayacaksýnýz ama ikinci kýyý apartmaný da yapýlmýþ çok geçmeden. Adý tahmin edeceðiniz gibi “Bana Ne”
Sonra ona ne, buna ne, kime ne ile günümüz Gölcük görüntüleri...
Ayþe hanýmýn anlattýðý traji komik bu hikayenin aslýnda pek çok konuda yapýlan umarsýzlýklarý ve sorumsuzluklarý tariflediðini düþündüm. 
...........................
Kendi eski yazýlarýmdan þehirlilik konusundaki atýp tutmalarýmdan çalýntý yaptým. 
18 Haziran 2009 21:07

sultan

 “Yol Mühendisleri” Ne Der Acaba?


Enerji meselesini diyorum, bir de “yol mühendislerine” sorsaydýk. Doðan Cüceloðlu’nun Ýletiþim Donanýmlarý adlý kitabýnda hayvanlarýn hedefe ulaþmadaki doðru ve pratik yollarý bulma konusundaki becerilerine örnek olarak köylülerin merkeplere “yol mühendisi” demelerini hatýrlatan deðerli yazar algýlamayla ilgili çok güzel hatýrlatmalar yapýyor. Ýki nokta arasýndaki en kýsa yolu önce merkepler buluyor sonra gerçek yola dönüþüyor.
Cüceloðlu ; “Aslýnda her organizma gibi insanlar da en az gayretle en çoðu elde etmek ister. Bilim buna, ‘ en az gayret ilkesi’ adýný veriyor…
Bu ilke, aslýnda canlýlar dýþýnda, su ve elektrik için de geçerlidir; ONLAR DA EN AZ DÝRENÇLE KARÞILAÞACAKLARI YOLU SEÇER.”
O eskidendi demeyin, hala doðadaki diðer canlýlarýn mucizevi içgüdüleri gözlemlemeye deðer.
Bence enerji dosyasýnýn alt ya da üst metinlerinin anahtar sözcüðü de buralarda gizli. Her konuda olduðu gibi þucu bucu olmak deðil bütün enerji kaynaklarýný alternatifleri, avantajlarý, dezavantajlarý ile bir bütün içerisinde deðerlendirmek gerektiðine inanýyorum. Ýzmir hangi enerji ile kurtulur? Bunun cevabý pek çok þekilde olabilir. Doðal gazcýlar, Jeotermalciler diye fraksiyonlara bölünmeden önce bir konuda birleþmek lazým. Yaþam enerjimizi besleyen doðal kaynaklarý doðru tespit ederek, hayat kalitemizi doðrudan artýracak olan sihirli formüllere ulaþýrken belediyelerin ve devletin bu iþlere müdahil olmamasýna çalýþmak, bu konuda duyarlýlýða davet etmek lazým ilgilileri.
Hani diyorlar ya KÝT yerine bit türetilmesin…
Tüm kullanýlabilir kaynaklar ortaya konsun, alt yapýlarý özel sektörce yapýlsýn, isteyen istediði enerjiyi alýp kullansýn. Canýn neyi çekerse. Kardeþim ben evimde atom enerjisi kullancam. Yok hayýr benim caným rüzgar enerjisi çekiyo…da diyebiliriz. Adam kutuplara, ya da kuzeyin kuzeyine güneþ enerjisi kollektörleri de yükletebilir varsýn özgürce gitsin gürültüye. Adam kendi güneþini kendisi yapacaksa ülkesinde, maliyetini de üstleniyorsa, karýþmamak lazým.
Çok kafamýz karýþýyorsa “yol mühendislerine” sormaklar lazým.
Yoksa valla yakýnda bizim spiritüalist arkadaþlarýmýz baþka yararlý önerilerde de bulunurlar. Onlarýn alternatif enerji yaratmadaki dahiyane durumlarýný da unutmamak gerek. Hatta onlara soracak olursak þöyle dediklerini duyar gibi oluyorum;
“Gazla enerji olmaz, bizim ruhsal enerji kaynaklarýmýzý geliþtirmemiz lazým, ilgilileri asýl bu konuda uyaralým. “ gibi…
Hiç de fena sayýlmaz…
Þaka bir yana gerçekten de bir þehrin enerji kaynaklarýnýn deðerlendirilmesi ile ilgili gelecekte bir yerel tarih çalýþmasý yapýlsa, kronolojik olarak yap-boz çalýþmalarýmýz, yersiz çekiþmelerimiz, itiþmelerimiz, zamanýnda kullanýlmamýþ ve mundar edilmiþ doðal kaynaklarýmýz dikilir karþýmýza. Gündelik kalkýnma planlarý ile sahici bir vizyon saðlanamaz gelecek nesillere. Bizim gibi düþünen pek çok insan bereket. Çeri çöpü ayýran, yerli yerine koyan pek çok saðduyulu insan. Kendi kiþisel çýkarlarýnýn ya da iþyeri için taze taahhütlerin peþinde olmayýp, gelecekten sorumlu, geliþmiþ bir bilincin peþinde olan namuslu insanlar var. Onlarý duymak, onlarý dinlemek, onlarý var etmek lazým. Biz bir enerji dosyasý açýyoruz sizlere, ne olur siz kapatmayýn!

Kapatmayýn enerji dosyasýný! Bitmemiþ projelerin, çözümü yolda olan problemlerin sahibi olalým…Popüler olan, kalýcý deðil her zaman. Moda, insanlýðýn hizmetinde deðildir genellikle…
Ekimle gelen kýþ sohbetlerinin içine bu enerji dosyasýný sýkýþtýralým belki de özel bir sinerji ile Ýzmir için en doðru yaklaþýmlarý keþfedebilir ve hayata geçirmek için elele veririz. Güzel yarýnlar için…
.....................
2004' deki bir yazýmdam çalýntý yaptým. Ýzmir için geçmiþte, ne gibi atýp-tutmalarým varsa onlar da çýksýn ortaya dedim. Yol mühendislerini küçümsemeyin.
18 Haziran 2009 20:58

sultan



“Büyükþehirde yaþýyoruz ama büyükþehirli deðiliz”
Bu sözler Lozan Taksi duraðýndan bir bilge þoförün aðzýndan. Aslýna bakarsanýz bir þehrin çok çeþitli aynalarý vardýr kendi siluetinizi seyredeceðiniz. Ya da iþler nasýl yolunda mý diye bir göz atacaðýnýz?
Bazý þehirler vardýr güzelliðini, çýlgýnlýðýný, bilgeliðini ancak onun çok içlerine kadar ilerleyenlerine ya da sevenlerinin hoþuna gidecek kadar açýða vurur. Daha fazlasýný deðil hiç bir zaman. Karþýsýndakilere heveslendikleri ölçüde cömert davranýr. Ondan bir þey beklemeyenler ise bir þey bulamaz. Ya da günlerin köpüðünden alaca bir renk düþer alýnlarýna. Bir þehrin ya sadece eðlendirici yanýný ya sadece sýkýcýlýðýný, ya varoþlarýný ya yüksek kaldýrýmlarýný ya bir caddesini bilemediniz iki sokaðýný bir þehir beller durursunuz çoðu zaman.
Bazý þehirler ise insafsýz bir çaba ile keþfedilmeyi beklemez. Elmalarý döker baþýnýzdan aþaðý takýr takýr. Kýrmýzý, sarý, yeþil hatta ebruli...Ýþi þansa býrakmaz. Amaaa siz bir þehrin elma bahçesine girerseniz ve aðaçlarý sallarsanýz, elmalar düþer kucaðýnýza.
Bir þehrin elma bahçeleri festivalleridir.
Somurtuk halimize birisi gelip; “gülümseyin biraz, ne bu haliniz?” dese önce yalandan gülümseriz, peþinden de gerçekten eðlenmeye baþlarýz. Bulmacalar gibidir bu tür þeyler baþkasýnýn çözdüðü bulmacadan bir soru takýlsa kulaðýnýza siz de dahil olursunuz artýk öbür cevaplarýn tamamýna. Büyükþehirdeyiz ve büyükþehirli olmak istiyoruz ama “armut piþ aðzýma düþ” deðil ki þehirlilik iþi. Þehirlilik vizyon ve deðerler dünyasýdýr. Yeni bir ekonomi yeni bir yerel zihniyet ister. Þehirlilik bize köysünüz diyenlere karþý çýkarak ya da onlardan fazla kendimizi aþaðýlayarak da elde edilemez.
Þehirlilik elma bahçeleri yaratarak evet topraðý ekerek, biçerek, sulayarak, ilaçlamadan, gübrelemeden, kalite kontrolünden bizzat sorumlulukla elde edilebilen bir kimliktir. Yoksa kendinden kaçan bir þehir daha baþtan çýkarýcý deðildir. Herkesin tasarladýðý bir hayatý vardýr.
Tasarladýðýmýz hayat bir þehirle içiçedir.
Bir çocuðun, bir yetiþkinin, bir þehrin kendini ifadesi, umut beslediði kaynaklara, yaptýklarýna, yapacaklarýna olan inancýna ve sevdiði, seveceði insanlarýna göre dilimlenir. Týpký bir elma gibi. Eskiden bir masaldan bin elma düþermiþ gökten þimdi biz sallamazsak aðacý ne elma, ne çekirdeði, ne çöpü... düþmez tepemizden.
Eeee þehirde kendimize yer bulamazken nedir bu elma bahçesi fantazisi derseniz “mecburiyetten” derim. Þehirlilik için festival, daha çok festival, daha çok, daha çok derim.
.........

Bizi dünyayla ve kendimizle buluþturan, bir kentin simgesini oluþturan böylesi þenlikler için güç birliði þart. Baþkalarý gelip bize hazýr bir teknoloji sunamaz festival konusunda, festivaller bizim iþimiz, çünkü kentler festivalleri ile anýlýrlar. " 

Kendi yazýmdan çalýntý yaptým. Aylardan hazirandý ama yýllardan 2004'tü. ben þehirlilik konusunda yine atýp tutuyordum. O zaman da Ýzmir Uluslararasý Kültür Sanat festivali vardý . Dünyanýn þimdilerde en iyi sopranolarýndan Kiri Te Kanawa getirseler de 100-150 kiþinin Efes'te 100.000 kiþilik alkýþ yaratmaya çabaladýklarýný hatýrlayýnca, gelmemeyi alýþkanlýk haline getirmiþ tüm sorumsuz, þehirli olmayanlar adýna utancýmýzla evimize döndüðümüz günleri hatýrladýkça...Ne bileyim utanýyorum iþte. Aklýma geldi de paylaþayým dedim.
13 Haziran 2009 09:44

aliege

Bende bu iki sehri ve diger bircok sehri dostlarimi sevdigim gibi ruhumla sevenlerdenim.

Mevlana'nin dedigi gibi;

RUHUNLA SEV

Ben dostlarýmý ne kalbimle, ne de aklýmla severim...
Olur ya... Kalp durur... Akýl unutur...
Ben dostlarýmý ruhumla severim...
O, ne durur... Ne de unutur...
(Mevlâna) 


Selam ve sevgiler,
01 Haziran 2009 22:02

mavivesiyah

Ben de uzun yýllar, hatta çocukluðumun geçtiði bu olaðanüstü þehri neden býrakýp da Ýstanbul'a geldim ki!! diyenlerdenim... Çok güzel bir yazý idi. Teþekkürler.
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.