MHP Nereye Gidiyor?

01 Aralık 2010 11:14 / 2583 kez okundu!

 


"MHP millet, ordu, devlet konularında kendini ciddi bir dönüşüme tabii tutmalıdır. Irkçı Nihal Atsızları, Türk-İslam Sentezci Alpaslan Türkeşleri, devletçi Bahçelileri sindirebilmesi için onları eleştirmesi kaçınılmazdır. Bu toplum, Türkiye tipi ırkçılığa yeni bir eleştiri dalgasıyla yaklaşmadan, Kürtler ve Türkler arasında gerçek bir kardeşlik tesis etmeden, ilerleyemez. MHP, yaklaşımlarıyla ne yazık ki bu ilerlemenin ve onun getireceği toplumsal mutluluğun çerçevesinden giderek uzağa savruluyor. Çok önemsediği Türklerin çıkarlarının günümüzde yeni tür bir kardeşlik sözleşmesini dayattığını bu toplum daha nasıl anlatsın MHP'ye?"

-----------------------------------------------------------------------------

MHP NEREYE GİDİYOR?


Bu yazı, izmirizmir.net'te yayımlanan Mehmet Fatih Doğrucan’ın MHP üstüne
yazılarına eleştirel bir not olarak kaleme alındı.

Geldiğimiz noktada Milliyetçi Hareket Partisi'nin ciddi bir eleştirel desteğe ihtiyacı var. Bu toplumun, MHP bağlamında ırkçı, faşizan bir partiye değil tabanına sahip çıkan ama ona teslim olmayıp onu ilerleten, ülkenin kaçınılmaz hale gelen dönüşümünde köstek değil akıllı bir destek sunan bir partiye ihtiyacı var. Böyle bir partiye dönüşüm kolay değildir. Bu noktada MHP'nin sahici bir parti olarak gerçek bir tabana sahip olduğu unutulmamalı, 87 yılda ülkede, bu tür partileri de yaşatacak önemli bir "Türkçü" temelin oluştuğu elbette dikkate alınmalıdır. Burada yazarın ele aldığı, "MHP'nin, devletin değil esas olarak milletin devamlılığının ve örgütlülüğünün savunucusu olduğu" tezi elbette önemlidir ancak bu çözümleme gerçek bir tarihselliğin içine oturtulduğunda ortaya çıkan tablo yazarın sunmak istediğiyle tam örtüşmeyecektir.

Yazarın bilimsel çerçevede kalma gayreti takdire değerdir. Ancak kabul edilmelidir ki, batıdaki gibi "bir milletin ortaya çıkardığı devlet"ten değil "bir devletin ortaya çıkardığı millet"ten söz etmek daha doğru olacaktır. Bu da, devlet-millet ayrımının bu özelde çok anlamlı olmadığını gösterir.

Osmanlıda kendisine "Türk" diyen topluluk esas olarak yoktu. "Türk" batılıların verdiği bir tür şemsiye isimdi. Osmanlı ümmeti Türkmen, Arnavut, Çerkez, Arap, Kürt, Ermeni, Rum vd. topluluklara dayanıyordu. Osmanlı tarzıyla bunlar "millet" olarak adlandırılabiliyordu ancak bu, bugün anlaşılandan epeyi farklıydı. Osmanlının kendisi, o dönemde daha çok çiftçi ve asker olan Türkmen kesimi adlandırırken "Etrak-ı bi idrak" bile (idraksiz Türkler, cahil Türkler anlamlarında) diyebilmekteydi.

Osmanlının dağılacağının belli olmasından sonra aranan çareler içinde, batıdaki kapitalizmin geldiği doğal sonuç olan "ulus devlet" fikri de öne çıkmaya başladı. Giderek daralan bir çerçeve içinde önce Osmanlıcılık, sonra Pan-İslamcılık , ardından da Pan-Türkizm anlamındaki "Turan" fikrine ulaşıldı. Üstelik Turan fikri Osmanlıya Macarlardan gelmişti. (Bkz: Macar Turancılığı - Tarih Vakfı Yurt Yayınları) İttihat Terakki adlı cemiyetin tüzüğü de büyük ölçüde İtalyan masonlarının tüzüğünden alınmaydı.

Cumhuriyetle birlikte sivil ve askeri yoğun ideolojik eğitim hamleleri (Halkevleri, Köy Enstitüleri), toplumu merkezileştirme, ehlileştirme ve aslında oryantalizmin bir versiyonu olan "Batılılaştırma" çabaları had safhaya çıkarıldı. Bunu kabul etmeyen Dersim gibi yerlerin "Tunçeli"leştirilmesi sıradan ve övünülecek işler sayıldı. Coğrafyamızdaki Türklüğü abartan Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi gibi "bilimsel"likler icat edildi. Çok abartıldığının anlaşıldığı yerlerde özeleştiri filan yapmadan bazılarından çark edildi. Azınlıklar üstünde baskı, sürgün, katliam uygulamaları, "vatandaş Türkçe konuş" kampanyaları, Kürtçe'nin aniden "yok" kabul edilmesi gibi uygulamalarla toplumun önemli bir kısmı gerçekten "Türk" olduğuna inandırıldı. Kürtler hariç... Bunu kabul etmeyenlere 80 yılda neler yapıldığını artık herkes biliyor. En azından akademik düzeylerde bu uygulamaları savunmak artık mümkün değil.

Bu nedenlerle zaten "Türklük, ırkçılık anlamına gelmez, bütün vatandaşları kapsayan ortak bir şemsiye sözdür" yaklaşımına dönüvermek artık pek kolay değildir. Bu maske altında, özellikle tek parti döneminde yapılan ırkçılığı meşrulaştırmak olanaksız çünkü o dönemde Türk olmayanlara ancak hizmetçi olabilme şansının varolduğu bakan düzeyinde dile getirilmiştir.

Yazarımızın millet, devlet, ordu-millet, militarizm çerçevelerini günümüz normlarında bir daha ele alması ve bunları tarihselliği içinde gözden geçirmesi yararlı olur.

MHP, basit çözümlemelerle, kolaycı damgalamalarla geçiştirilecek bir gelenek ve topluluk elbette değildir. Yazarın çabası bu anlamda çok önemlidir. Ancak MHP'nin geçmişteki ve bugünkü yalpalamalarını, oportünizmini eleştirmeden de ilerlenemez. Konuların çevresinde dönüp durmak yerine partinin kötü taktiklerinin Türkiye'ye neler kaybettirdiğinin sorgulanmasını sağlamak, hem partiye hem de Türkiye'ye çok şey katabilir.

Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde demokrasi yanlısı tavır alıp, parlamenter çizgide kalan MHP; geçmişinin tutarlı bir eleştirisini yapmadan da olsa (gerçi sol dahil bu tür bir eleştiriyi kim yapabildi ki...) lümpenleşmeye, mafyalaşmaya, sokak çatışmacılığına bir ölçüde uzak kalmaya çalışmasıyla da aslında yeterince övüldü. Artık ciddi eleştirileri hak ediyor.

Referandumdaki "Hayır"cı çizgisiyle iyice belirginleşen, son zamanda izlediği militarist (askerci), hatta darbecileri savunan politikası utanç vericidir. MHP, geçmişinden çıkarması gereken dersleri sanki canı istediği zaman çıkarabilmek üzere buzdolabına kaldırmış gibi davranıyor.

Kürtlerin varlığını inkar politikasını siper savaşlarıyla savunmak, acaba o çok önem verdiği "Türklük bilinci"ni güçlendiriyor mu yoksa zayıflatıyor mu? Gerçi yanlış bilincin bugünlerde zayıflıyor olması iyidir ama sosyolojik hatta politik süreçleri, "birinin öbürünü yenmesi" ya da yenilgi psikolojisi üzerine kurmamak daha doğru olmaz mı? Kürt meselesinin çözümünde bazıları CHP'nin söylem değiştirmesi için uğraşırken, ben asıl olanın MHP olduğunu düşünüyoru. MHP'nin akılcı bir çizgiyle ortaya çıkması ülkeyi çok rahatlatır, iç savaş olasılığını tarihe gömer. Zaten o değiştiremezse, onun destekçileri hayatla birlikte fikirlerini makul olana doğru değiştiriyorlar. Son referandum sonuçları bu konuda yeterince ipuçları barındırıyor.

MHP millet, ordu, devlet konularında kendini ciddi bir dönüşüme tabii tutmalıdır. Irkçı Nihal Atsızları, Türk-İslam Sentezci Alpaslan Türkeşleri, devletçi Bahçelileri sindirebilmesi için onları eleştirmesi kaçınılmazdır. Bu toplum, Türkiye tipi ırkçılığa yeni bir eleştiri dalgasıyla yaklaşmadan, Kürtler ve Türkler arasında gerçek bir kardeşlik tesis etmeden, ilerleyemez. MHP, yaklaşımlarıyla ne yazık ki bu ilerlemenin ve onun getireceği toplumsal mutluluğun çerçevesinden giderek uzağa savruluyor. Çok önemsediği Türklerin çıkarlarının günümüzde yeni tür bir kardeşlik sözleşmesini dayattığını bu toplum daha nasıl anlatsın MHP'ye?

"Kart, Kurt" edebiyatıyla, "Kürtler'in aslında Türklerin bir kolu olduğu" masalıyla, "Kürtçe diye bir dil yoktur" gibi bilim dışı iddialarla, yanlış statükoların yılmaz bekçisi edalarıyla gelebildiği nokta burası. Şu sırada da tehlikeli bir başka oyunun içinde... Seçimlerden umudunu kesip, ordunun içindeki darbeci artıklarının umudu olmaya soyunuyor. Galiba bu onun son yanlış umudu olmayacak...

MHP tarihi bir dönemeçtedir. Ona inanan ve inanmaya devam edecek hala önemli bir kitle vardır. CHP yenilenme hamleleri yaptıkça onun tabanında yetişen Atatürk milliyetçilerinin kaçınılmaz durağı MHP olacaktır. yani kimse erken bir MHP çöküşü beklemesin. Bu topluluğun daha bir süre ülkenin politik yaşamında farklı isimlerle de olsa, var olacağı bellidir. O halde en başta MHP üzerine kafa yoran akademisyenler olmak üzere bu camia; eski bağların getirdiği duygusallıklardan, ideolojik şartlanmalardan uzaklaşmalı ve kendilerine kulak veren, öğretilmiş milliyetçiliğin değişik düzeylerde etkisi altındaki kitlenin daha az sarsıntı yaşayarak çağın ve ülkenin değişimine ayak uydurabilmesine yardımcı olmalıdırlar.

Bu satırlar da "öteki" taraftan gelen sorumlu bir eleştiri kabul edilmelidir.

Yazıyı yazarken internete düşen daha "içerden" gelen şöyle eleştirileri ise sadece bilgimize sunuyorum:

"MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin başdanışmanı ve MHP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Vedat Bilgin, MHP’deki bütün görevlerinden istifa ettiğini açıkladı.

İstifasını MHP Genel Başkanlığı’na gönderen Bilgin, konuyla ilgili HABERTURK.COM’a şu açıklamada bulundu:

“Gerekçelerimi istifamda yazdım. MHP’nin takip ettiği politikalar hakkındaki görüşlerimi aylar önce ayrıntılı bir rapor olarak genel merkeze ve Sayın Bahçeli’ye bildirmiştim. Bugün gelinen nokta bana, ortaya konan politikaların partiyle birlikte siyaset etme imkânının tamamen ortadan kalktığını göstermektedir. Bu nedenle partideki bütün görevlerimden istifa ettim. Nedenlerini kamuoyuyla paylaşmam ahlâki olmaz. Eğer istifamla ilgili bana birtakım şeyler söylenirse o zaman açıklama yaparım.”

Bilgin’in istifasının izleri, daha önce yaptığı değerlendirmeler ve açıklamalarda sürülebilir. Bilgin MHP’ye yönelik eleştirilerinde daha çok milliyetçilik ve demokrasi arasındaki bağlar üzerinde duruyor; militarist düşünceyi, darbeleri ve cuntaları sorguluyordu. Bilgin, militarist dünya görüşünün ulusalcılık adı altında savunulmasından da rahatsızdı.

Bilgin’in, Ağustos ayında da Bahçeli’nin danışmanlığı görevinden ayrıldığı iddia edilmiş, buna gerekçe olarak da Bilgin’in 12 Eylül’deki Anayasa değişikliği referandumunda ‘evet’ oyunu savunması gösterilmişti. Ancak bu haber daha sonra yalanlanmıştı."


nuhungemisi


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
01 Aralık 2010 13:34

mfatih

katkın ve dile getirdiklerin için teşekkür eder, ciddiye alınmaktan da onur duyarım. fakat şu konular bilinenden farklı olarak dile getirilmiştir. çünkü MHP nin bilinmeyenleri bilinenlerinden daima farklıdır. çünkü imitasyon medya farklı grup vr örgütlere reel eşitlik ile yaklaşmamıştır. mesela radikal sol grupların yaptığı yasadışı bir eylem ile ondan bağımsız verdiği onurlu insanlık mücadelesi arasında flaşlar hep 2. eylemi üzerine patlamış, 1. hadise manyelli habere dönüşmüştür. çünkü o dönemler liberalizmin daha doğma başarısı gösteremediği ülkemizde küreselci düşüncenin yakınlaşacağı düşünce evrenselci anlayışa sahip ideolojiler olacaktı ki, zaten başka evrenselciliklerle sol ideologia iflasını günümüzden 15 yıl önce aynı medya yapmıştır. ülkücülerin ise yapmış olduğu yasadışı faaliyet ile ondan bağımsız olarak gerçekleştirdiği onurlu eylemleri arasında flaşlar hep birinci hadise üzerinde patlamıştır. bu küreselleşen dünyanın milliyetçiler ile hesaplaştığı en küresel eksen yani medya eksenidir. hatta mhp bir ara yani akp den önce küresel desteği alır gibi olduysa da, sizin yukarıda öngördüğünüz modern milliyetçi kuramlar ile alakasının olmaması, böylece pre-modern çizgilerinin daha belirgin olması, küreselcilere fazla toplumcu ve gelenekçi gelmiştir. bu sebep ile yukarıda öngördüğünüz milliyetçi gelişim, kendi iç sınırlarına çekilmiş ve teoria yı hakikat belleyen akademisyenlerin, dünyaya bilgi olarak sunduğu Böylece modern dünyadaki milliyetçilik tanımının bilinmeyen MHP ye uyarlanmasıdır. MHP nin taban da modern olsa bile ne kadar modernist olup olmadığı sorgulanmalıdır. ayrıca devlet milleti yaratmaya çalışırsa ne olur sorusunu zaten bende sordum. ama millet devleti yaratamaz ise onu bir akibet bekler o da yıkım. çünkü millet devletin hizmetkarı olarak değil, devlet milletin hizmetkarı olarak ihtiyaç olmuştur. bu konulara da bir daha ki yazımda değinmeye çalışacağım. MHP ye yönelttiğiniz bakışın önemli bir değerlendirme olduğunu bu yöneltilen bakışı kucaklayamayan MHP nin Kendi sınırlarında kalacağını düşünüyor, bana ise yeni yazımda bir mecra açmış olduğunuz için tekrar tekrar teşekkür ediyorum. katkılarınızı önemsiyor ve yazılarımdan sonra gözümün sizin yorum ve katkılarınızı arayacağını bildiriyorum. esen kalınız.
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.