GÜNAH, BAYMAK, MESAFE
02 Mayıs 2018 06:55 / 1100 kez okundu!
“Geçen gün Berat kandili idi, malum tövbe etmek ile ilgili. Katoliklerde günah çıkartma müessesesi var. Küçük günahlardan bahsedeyim. Sabırsızlık, mesafe tutmak veya tutamamak gibi. Bu küçük günahların toplamından boşanmalar ortaya çıkıyor. Çağımızın yaygın sürtüşme noktaları.”
******
GÜNAH, BAYMAK, MESAFE
Geçen gün Berat kandili idi, malum tövbe etmek ile ilgili. Katoliklerde günah çıkartma müessesesi var. Küçük günahlardan bahsedeyim. Sabırsızlık, mesafe tutmak veya tutamamak gibi. Bu küçük günahların toplamından boşanmalar ortaya çıkıyor. Çağımızın yaygın sürtüşme noktaları.
Geçenlerde cildinde sedef hastalığı olan bir adama, bir kadın termal havuzda “kusura bakmayın ama burası kamusal alan” “Sedef hastalığının bulaşıcı olmadığını biliyorum ama döküntüler benim de ağzıma girecek diye düşündükçe tiksiniyorum” “Keselenip öyle girin” dedi.
Bir hekim olarak bence böyle bir lafın geri zekalılığı çok açık. Kadına sedef hastalığında keseleme tedavisi fikri ile aptallık veya şımarıklık konusunda Nobel ödülü bile verilmeli ama gerçeği öyle ise yapacak bir şey yok.
Tam bir tiksinme seviyesine vardığımı anımsamasam bile bazı insanların beni had safha’da baydığını ve mesafe tutma, hatta görmeme seviyesinde ittiklerini söyleyebilirim.
Bolca da benden hazzetmeyen insan vardır ve hepsinin kendi gerekçeleri.
Bir tanış köpeğine, tercihan etrafta insan var ise yabancı bir dilde komut vermekte israrlı idi. Bir kaç komutu da başka bir yabancı lisanda, ondan sonra etrafına köpeğinin iki yabancı dil bildiğini paylaşma safhası. Bir, iki, üç , beş sonra hafakanlar. Köpek zaten komutları dinlemiyordu. Haydi bir lisanı anlarım, köpek öyle eğitilmiştir de bu yayınlama ihtiyacı?
Bu kişiyi onlarca yıldır ticaretten de bilen birisi ben tanıma safhasındayken, tanı olarak “Hödüğün biridir” deyiverdi. Birinin kedisine, köpeğine “oğlum” ,“kızım” hitapları anlaşılır da, bayma oranı nedir? Yatağına hayvan alanlar mı istersin? Kılları her daim her tarafta olanını mı? Hep dilenip, masadan yemek çalıp, şımarıklık yapan hayvanları mı?
Haydin gelin itiraf edeyim. Bağırarak konuşan insanlardan rahatsız oluyorum. Çok yakın dost ise uyarmaya çalışmak genelde başarılı olmuyor. Aynen yemek yerken fazla gürültü çıkartan ve kendilerini kaybedenlerde de. Japonlar kadar zarif yemek yiyen bir millet görmedim, son derece estetik.
Bir başkası et yemiyordu. İyi, kendi tercihi. Ama her yemek siparişinde bu ulvi gerçeği her garsonla ve hatta ayrıca her yeni tanıştığı ile paylaşma ihtiyacı? Şimdi yerfıstığı alerjisi olan bir insanın bunu her garson ile paylaşması anlaşılır ve önemli, çünkü tehlikeli bir son yemek olabilir ama bu et yememe?
Fakat yalan tabii en kötüsü, yalan söyleyenden ve bunu adet haline getirenden kaçıyorum. Bir – iki kez mübalağa falan, haydi katlanılır. İnsan kendini de yanıltabilir ama sürekli? Okyanusu iki kişi geçip, tek başıma geçtim diye çevreye anlatmak, haydi beyaz bir yalan. Ama “şu şirketi kurdum, bu şirketin en tepe noktasındaki idarecisiydim” diye anlatanın dünyası farklı. Bir tanış büyük bir “çimento şirketler grubunun en başındaydım” demişti, yanı sıra bilmem ne marka araba fabrikası kuran kişi idi ve büyük bir ilaç firmasının… Sonunda bir vesile ile o çimento grubundan bir yakınım kısa bir süre Konya Ereğli’sinde bayi olduğunu bulmuştu. Bu kişi büyük hayırsever edaları ile vaatler yapıp, tutmamıştı. İlk tanışma safhasında bahçesinde kendi yaptığı kendi heykelini görünce epeyce sarsıcı bir vaka ile karşı karşıya olduğumu farketmiştim. Tabii bir fani olarak ermişleri anlamak zor, ama yaşam hep filin tarifi gibi değil mi? Neresinden tutarsan gare.
Netice itibariyle bir yörük sözü: “ oğlunla komşu gibi ol, kızınla oba gibi”. Ayni oba’da ama birkaç çadır ırakta ki, eşiyle ne konuştuğunu falan duyamayasın. Yani oğlunla ve kızın ile bile mesafe tut. Her çiçekten bal almak ama mesafe tutmak.
Mahmut TOLON
01.05.2018