Ýmparatorluðun çöküþ döneminde Osmanlý Ermenileri SU ÇATLAÐINI BULUR

03 Mayýs 2011 14:13  

 

Ýmparatorluðun çöküþ döneminde Osmanlý Ermenileri SU ÇATLAÐINI BULUR

"Su çatlaðýný bulur"

23-25 Eylül 2005 tarihleri arasýnda düzenlenen konferansýn tebliðleri kitaplaþtý. 'Ýmparatorluðun Çöküþ Döneminde Osmanlý Ermenileri', Türkiye'de Ermeni sorunu konusundaki en cesur adýmýn belgesi niteliðinde

Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan’ýn ‘resmi ucube’ ilan ettiði Kars’taki Ýnsanlýk Anýtý’nýn yýkýmý, tam da 1915’teki büyük kýrýmýn 96. yýldönümüne denk getirildi... ABD Baþkaný Barack Obama’nýn bu yýl da ‘Büyük Felaket (Meds Yeghern)’ kavramýný kullanmasýný, ‘muteber’ basýnýmýz, tüm makbul vatandaþlarýn hissiyatýna tercüman olacak biçimde, ‘Obama Ermeni lobisini kýzdýrdý!’ baþlýðýyla verdi. Böylece her nisanda ülkenin üzerine çöken o aðýr ruh hali kazasýz belasýz bir kez daha ustaca savuþturulmuþ oldu! Sadece bu yaþananlar bile 96 yýl boyunca türlü karartmalarla kutsal bir tabuya dönüþtürülen Ermeni kýrýmý ile resmi ideoloji arasýndaki baðýn ne derece güçlü olduðunu gösteriyor. Mesele vicdani muhasebenin sýnýrlarýný aþýyor. Önce kabul etmeyi, ardýndan gereðini yerine getirmeyi zorunlu kýlýyor artýk. Aksi taktirde kendi devleti olmasýna raðmen bir halkýn hâlâ var olma, kimliðini koruma savaþý vermesini anlamak pek mümkün görünmüyor.

Ne var ki, 96 yýl önce olanlarý kabullenme cesareti bir yana ne olduðunu anlama çabasýnýn dahi hiddetle engellenmeye çalýþýldýðýna henüz beþ yýl önce yakýndan tanýk olundu. Ýstanbul Bilgi Üniversitesi’nde 23-25 Eylül 2005 tarihleri arasýnda düzenlenen bir konferansýn baþýna gelenler 1915’te neler olduðuna dair toplumsal tahayyülü biraz daha netleþtirdi. Ýþte Ýstanbul Bilgi Üniversitesi’nin kitaba dönüþtürerek yayýmladýðý bu konferansýn tebliðleri, Türkiye’de Ermeni sorunu konusundaki en cesur adýmýn belgesi niteliðinde. Nitekim iki yýl sonra Hrant Dink’in katledilmesi, alýnan riskin ve atýlan adýmýn öneminin trajik bir teyidiydi. Bu nedenle Ermeni konferansýnýn maruz kaldýðý kara kampanya da en az sunulan tebliðler kadar tarihi deðere sahip. Bu kaygýyla hareket eden Prof. Dr. Selim Deringil bütünüyle konferansýn kýsa tarihçesine ayýrdýðý sunuþ yazýsýnda, “Benim bu meseleyle iliþkimin bilimsel baþlayýp duygusal bir hale geldiðini açýkça ifade edeyim... Bütün hayatým boyunca benim için bir kývanç vesilesi olacak nadir olaylardan biri” diyor.

Boðaziçi Üniversitesi’nin mahkeme kararýyla yasaklanmasýndan internet, telefon, medya yoluyla hakaretlere; iktidarla muhalefetin uzlaþý içinde konferansçýlarý ‘vatan haini’ ilan etmesinden vatanperver hukukçularýn suç duyurusuna; emekli subaylarýn eylemlerinden Erdal Ýnönü’ye fiili saldýrýya kadar sunuþ yazýsýnda ayrýntýlarýyla aktarýlan türlü baskýlar soruna samimiyetle yaklaþmaya çalýþanlarýn önüne döþenen mayýnlarýn bir listesi gibi. Dolayýsýyla Deringil’in açýk yüreklilikle ifade ettiði bu duygusal bað, resmi ideoloji ile 1915 arasýndaki o bükülmez demir baðý çözebilecek eldeki yegâne iksir belki de... Niyetleri bilimsel bir yaklaþýmýn kapýsýný aralamak da olsa, konferansa katýlanlarýn tebliðlerinin tamamýna ayný duygusal baðýn hakim olduðunu söylemek gerekir.

Ermenilerin yaþamadýðý yer yoktu
‘Ýmparatorluðun Çöküþ Döneminde Osmanlý Ermenileri’, Osman Köker’in tehcir öncesinde Osmanlý’daki Ermeni varlýðýna dair sunduðu ilçe ve köyleri de kapsayan nüfus bilgileri, meseleye yaklaþýrken en baþta kabullenilmesi gereken temel bir gerçeðe iþaret ediyor: Bu topraklarda Ermenilerin yaþamadýðý tek bir vilayet yoktu. Köker, aksi iddialara dair çarpýcý bir de örnek veriyor: “Ermeni nüfusunun olduðundan çok daha düþük gösterildiðine dair çok açýk kanýtlar var. 1907 sayýmýnda Ermeni nüfusunun ‘0’ olarak görüldüðü Beykoz’da halen bir Ermeni Kilisesi ve okulu bulunuyor. Tüm bir mahalle ‘Ermeni mahallesi’ olarak anýlýyor.” Köker, tartýþma yaratan tehcir sayýsýnýn ise nüfus bilgileri, ticari kayýtlar vb. dikkate alýndýðýnda ‘Talat Paþa’nýn Evrak-ý Metrukesi’nde yer alan (924 bin 158 kiþi) bilgiyle uyumlu olduðunu söylüyor. Konferansa katýlan çoðu tarihçi ve araþtýrmacýnýn bulgularý da benzer nitelikte. Bugün þuyuu vukuundan beter görülen Anadolu’nun ayný zamanda bir Ermeni yurdu olduðu gerçeði, sade deliller ýþýðýnda rahatlýkla anlaþýlabiliyor.

Ancak Edhem Eldem’in ‘Banka Vakasý’ baþlýklý çalýþmasý, Ermeni toplumuna yönelik sistemli imha politikasýnýn iddia edildiði üzere Balkan Savaþlarý’nýn yarattýðý travmadan çok daha önce planlandýðý ve resmi politika haline geldiðini gösteriyor. 26 Aðustos 1826’da Osmanlý Bankasý’nýn Taþnaktsuyun hareketine üye 26 Ermeni tarafýndan basýlmasý olayýný inceleyen Eldem, resmi tarihin bu vakada sadece bankanýn basýlmasýný ön plana çýkarýrken, bu olay vesile edilerek Ýstanbul’da baþlatýlan Ermeni katliamýnýn özenle görmezden gelindiðine dikkat çekiyor. Eldem’e göre, eldeki belgeler, bankayý basanlara karþý o dönem herkesçe meþru sayýlabilecek sert tedbirlerin yerine müsamahalý davranýþ sergilendiðini, buna karþýn masumiyeti imtinayla vurgulanacak binlerce Ermeniye karþý oluþan þiddet hareketine göz yumulduðunu kanýtlýyor. Þehzade Salahaddin Efendi’nin, hapis hayatý yaþadýðý Çýraðan Sarayý’nýn penceresinden tanýk olduðu küçük bir sahne bile dehþet anlarýný anlamaya yetiyor: “Her iki kavme de yazýk! Birkaç Ermeninin taksiratýný umum Ermenilere azv ederek umumunu birden düþman edecek derecede tahkirat ve isale-i demin (kan dökülmesi) Osmanlýlara agu (zehir) gelmemesini temenni ederim.”

Yine kitapta yer alan Meltem Toksöz’ün ‘Adana Ermenileri ve 1909 Ýðtiþaþý’ baþlýklý çalýþmasý da benzer bir ‘resmi körlüðü’ daha vahim bir olay çerçevesinde tartýþmaya açýyor. Devletçe ‘faili meçhul’ sayýlan Adana’daki 13 günlük þiddet hareketi Ermenilerce tarihlerindeki en büyük trajedilerden birisi olarak görülse de bu katliam Türkiye’de hep bir ‘vaka’ olarak anýlýr ve Osmanlý devletinin sorumlularý yargýladýðý, mallarý yaðmalananlara tazminatlarýný ödediði iddia edilir. Oysa yargýlamalar ‘bir onlardan bir bizden’ türünden tuhaf bir adalet mantýðýyla yürütülmüþtür. Kitapta Anadolu coðrafyasýnýn hemen her vilayetinde tehcirden önce benzer olaylarýn yaþandýðýný gösteren belgeleri inceleyen birçok çalýþma bulunuyor.

Konferansýn önemli bir bölümü ise yeni kuþaklarýn 1970’lerde ilk kez ASALA marifetiyle karþý karþýya kaldýðýný düþündüðü Ermeni gerçeðiyle Türkiye’nin aslýnda henüz tehcirin ertesinde yüzleþtiðiyle ilgili tartýþmalardan oluþuyor. Her ne kadar yeni cumhuriyet ‘iþgal mahkemeleri’ olarak niteleyerek sonuçlarýný asla kabul etmese de Divan-ý Harb-i Örfi mahkemelerinin tutanaklarý tehcir konusundaki en kapsamlý kaynaklardan birisi. Vahakn Dadrian ve Taner Akçam’ýn titiz çalýþmasýyla günyüzüne çýkan tutanaklarý geçen yýl Bilgi Ünversitesi, ‘Tehcir Ve Taktil-Divan-ý Harb-i Örfi Zabýtlarý: Ýttihad Ve Terakki’nin Yargýlanmasý’ baþlýðýyla yayýmlamýþtý. Akçam konferanstaki sunuþunda sorgu tutanaklarýnýn meselenin planlý, sistematik bir ‘soykýrým’ olduðunu apaçýk gösterdiðini söylerken, Cemil Koçak ise tebliðinde ilk defa açýkladýðý belgeler çerçevesinde faillerin bizatihi tespitine yönelik çabalarýn mihenk taþý olan Teþkilat-ý Mahsusa ‘muammasý’ný masaya yatýrýyor.

Nesilden nesile aktarýlan þey...
Konferans tebliðleri içinde ayrýca Erol Köroðlu’nun ‘Suskunluðun Farklý Kýrýlma Noktalarý Olarak Türk Edebiyatýndan Unutma ve Hatýrlama Örnekleri’ baþlýðýyla incelediði romanlar, tabunun inþasýnda kilit rol oynayan medyanýn kirli dilinin oluþumunu tartýþan Yavuz Baydar, Oral Çalýþlar, Kürþat Bumin ve Ýsmet Berkan’ýn konuþmalarý da dikkate deðer. Konferans sayesinde ortaya çýkan canlý tanýklarýn hayat hikâyeleri ise baþlý baþýna Ermeni toplumunun psikolojik travmasýný anlamak bakýmýndan eþsiz birer kaynak. Fethiye Çetin’in ‘Heranuþ’tan Seher’e Bir Kurtuluþ Öyküsü’ ile Ýrfan Palalý’nýn ‘Tehcirin Çocuðu Fatma Ane’ baþlýklý sunuþlarýnda anlattýklarý Ermeni yetimlerin Türkleþtirilme hikâyeleri en aðýr günahlarýn aci birer bilançosu gibi. Belki de hesabý hiçbir zaman verilemeyecek bu yaþamlarýn baþladýðý noktada sözü tüm hayatýný tam da Türkiye’nin adýný bir türlü koymaya cesaret edemediði vicdani ýstýrabý anlatmaya adamýþ Hrant Dink’e býrakmak doðru olur: “Konferansa gelirken ciddi bir televizyonda ciddi bir konuda gayrý ciddi bir soru soruldu. ‘Siz bir Ermeni olarak Türkiye’de yaþama fikrini nasýl buluyorsunuz?’ Gayrý ihtiyari bir cevap verdim ben de. ‘Vallahi’ dedim, ‘Çok güzel bir þey, herkese tavsiye ederim...’ Kendi kimliðini koruma, varolma savaþý vermeyenler anlayamaz. Bir insan yaþarken normal yaþamýyorsa, günlük yaþamýný var olmaya, yok olmamaya, tükenmemeye ayýrýyorsa, iþte bu Ermeni kimliðinin gerçek durumunu anlatýr.”
1915’te yaþananlarýn adýný ne koyarsak koyalým Dink’in iþaret ettiði gibi onlar artýk Ermeni kimliðinin ayrýlmaz parçasý oldu. Genetik birer kod olarak nesilden nesile aktarýldý. Bir konferansa tahammülü dahi zül görenlere yanýtý yine o günlerde en güzel Dink verdi: Su çatlaðýný bulur...

ÝMPARATORLUÐUN ÇÖKÜÞ DÖNEMÝNDE
OSMANLI ERMENÝLERÝ
Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunlarý
Ýstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayýnlarý
2011, 650 sayfa, 45 TL.

‘Ýnsanlýk tarihinin unutulmasý daha iyi olacak bir sayfasý’
Hülya Adak’ýn ‘20. Yüzyýl Otobiyografik Anlatýlarý ve Ermeni Tehciri’ baþlýklý çalýþmasý, tehcirden sorumlu olanlarýn resmi tarih tarafýndan otobiyografi, aný ve mülakatlarla nasýl aklanmaya çalýþýldýðýný inceliyor. Adak, Talat Paþa, Cemal Paþa, Kazým Karabekir gibi önde gelen isimlerin hem kendi hatýratlarýnda hem de haklarýnda yazýlan otobiyografilerde tehcirden sorumlu olmadýklarýnýn iddia edildiði, bu isimlere yönelik bir ‘Ermeni kara propagandasý’ yürütüldüðünün ileri sürüldüðünü aktarýyor. Tehcire karþý olmasýna karþýn Halide Edip’in yayýmladýðý Memoirs adlý kitapta tehcire karþý Ermeni mezalimi ön plana çýkarýlýyor. Özellikle Halide Edip, “Bu iþi engellemek için çok çabaladý. Gönderdiði telgraflar yerine ulaþtýrýlmadý” diyerek Talat Paþa hakkýnda yoðun bir ‘aklama’ faaliyeti yürütür. En ilginç portre ise resmi tarih mitinin oluþmasýnda büyük payý bulunan Þevket Süreyya Aydemir üzerine. Aydemir, tüm olup biteni ‘Ermeni-Türk boðuþmasý’ olarak açýklar: “Türk-Ermeni boðuþmasý ve hesaplaþmasý, öyle sanýyorum ki, insanlýk tarihinin unutulmasý daha iyi olacak bir sayfasýdýr. Bunun ilk ve asýl sorumlusu hangi taraftý? Kimlerdi? Gene sanýyorum ki, bu suallerin cevaplarýný araþtýrmamak ve hikayeyi ebediyen unutmak daha doðrudur...”

‘Herkes unutacak, geride bir halkýn acýsý kalacak’
Elif Þafak’ýn konferansta sunduðu Zabel Yesayan portresi, olaylarýn canlý tanýðýnýn gözünden Adana kýrýmýnýn Ermeniler’de yol açtýðý travmayý ve bugün hala aþýlamayan görünmez duvarlarýn nasýl örüldüðünü özetliyor. Ýstanbul aristokrasisi içinde yetiþmiþ Yesayan, Þafak’a göre, Ermeni entelijansiyasýnýn en önemli simalarýndan, Osmanlý edebiyatýnýn en güçlü kadýn kalemlerinden birisidir. Ermeni Patrik’i tarafýndan olaylarý araþtýrmasý için Adana’ya gönderilen Yesayan, tanýk olduklarýndan sonra artýk ayný kiþi deðildir. Ýstanbul’a döndükten sonra 1.5 sene aralýksýz yazarak hazýrladýðý Yýkýntýlar Arasýnda adlý kitap Þafak’a göre, Batý Ermeni edebiyatýnýn en önemli ürünlerinden birisi: “Bu bir yas kitabýdýr” diyen Yesayan, kitabý yazmaktaki amacýnýn üç ay boyunca tanýk ettiði sýnýrsýz acýyý hem kendi cemaatinin insanlarýna hem de olaylardan haberi olmayan Müslüman Türklere aktarmak olduðunu ifade eder. ‘Eðer kan ve ateþle aklýný yitiren bu insanlara yaþadýðý felaketi anlatabilirsem, bu vatana karþý görevimi yapmýþ olacaðým’ der. Þafak, Yesayan’ýn kitabýnýn en çarpýcý yönünün ise akýl hastalýklarý ile ilgili bölümler olduðunu belirtiyor. Yesayan’ýn yazýlarýnda Adana kýrýmýndan sonra çok sayýda Ermeni’nin akýl saðlýðýný yitirdiði, normal davranmadýðýndan bahseder. Birebir tanýk olduðu olaylarý tek tek not eder. 1915 kýrýmý ise Yesayan’ýn hayatýndaki ikinci dönüm noktasýdýr. Tehcir kararý ile Ermeni entelektüellerinin evleri basýlarak gözaltýna alýndýðý meþhur operasyondan mucizevi þekilde kurtulur ve hastanelerde saklanarak önce Bulgaristan’a ardýndan da 1917’de Bakü’ye geçer. Sosyalizme gönül verir ne var ki, zamanla rejime karþý eleþtirileri nedeniyle Sibirya’ya sürgün edilir. Þafak, bundan sonraký hatayý konusunda hiçbir bilginin olmadýðýný söylediði Yesayan’ý Ermeni kimliðini temsil eden bir ‘sürekli sürgün’ olarak nitelendiriyor. Ve onun en büyük korkusunun yaþananlarýn unutulmasý olduðunu belirtiyor: “Bugünün üzerinden seneler geçecek, siyasi husumetler ve nefret unutulacak, yeni kuþaklar gelecek ve onlar yepyeni umutlar ve yeni arzularla bizim þimdi yaþadýðýmýz bu kederi tamamen unutacaklar, ama geride bir þey kalacak. Bir halkýn çektiði acý...”

Fotoðraf:
Ermeni asýllý Fransýz fotoðrafçý Antoine Agoudjian ýn fotoðraflarýndan oluþan Yanan Gözler: Ermenilerin Hatýralarý sergisi 5 Haziran a kadar Tütün Deposu nda görülebilir.

Radikal

***

Fotoðraf sergisi hakkýnda detaylý bilgi için týklayýn
















 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaþ
0