Gezi Parkı neyin sembolü? - Eyüp Can

01 Haziran 2013 14:01  

 

Gezi Parkı neyin sembolü? - Eyüp Can

Dün Gezi Parkı'nda şöyle bir manzara vardı: Ortak yaşam alanına sahip çıkan her kesimden insan ve hükümetin emriyle halkına pervasızca gaz sıkan polis.

Gezi Parkı’na taktın” diyorlar.

Evet taktım…

Çünkü mesele ne birkaç ağaç ne de herhangi bir park.

Orası zaten sayısı hayli az olan ortak yaşama alanımız.

Siyasi anlamda hayli kutuplaşan Türkiye’nin ihtiyacı ne kışla ne de AVM.

Onlardan yeterince var; bize lazım olan her kesimden insana kucak açan daha fazla meydan daha fazla park.

Tek parti döneminde Topçu Kışlası’nın hunharca yıkılması da Dolmabahçe Sarayı’na inat İstanbul’un tek nefes alan vadisine İnönü Stadı dikilmesi de vandalizmdi.

Peki şu anda AK Parti iktidarının aklı ve vicdanı olan herkese inat Gezi Parkı’nı yıkıp yerine çakma bir kışla ve içerisine AVM-rezidans yapma girişimi ne?

O kışla o gün etrafıyla anlamlıydı.

Şimdi o bölge zaten yoğun bir yapılaşma ile çevrili.

Başbakan “Karar verdik, yapacağız” diyor.

Tek parti döneminin milli şefi İnönü de “Karar verdik, yıkacağız” diyordu.

Yıktı da ne oldu?

Kendi adını taşıyan o stadı oraya diktiği için, Cumhuriyet adına Osmanlı sembollerine savaş açtığı için hayırla mı yâd ediliyor bugün İnönü?

* * *

Mesele ne ağaç ne de park.

Burada söz konusu olan birlikte yaşama kültürümüz.

Her yeni gelen bir öncekine savaş mı açacak yoksa geçmişin hatalarından ders alıp tuğla üstüne tuğla konularak ortak yaşama alanları mı yaratılacak.

Gezi düne kadar sadece bir parktı.

Ama artık değil.

Elbette ağaç da önemli park da ama Gezi artık sadece bir park değil.

Ağaçlar gibi birbirimize kucak açmanın…

Ormanlar gibi tüm farklılıklarımıza rağmen birlikte yaşamanın…

Ya da dün olduğu gibi inadın, intikamın sembolü.

* * *

Günlerdir yazıyorum…

Sadece karşı çıkmıyor, öneride bulunuyorum.

Tek parti döneminin vandalizmini telafi etmek için yeni bir vandalizme imza atmayın, kıymayın Gezi Parkı’na…

Aksine bu ülkenin tüm farklılıklarını, günah ve sevaplarını, bugünü ve yarınını kucaklayacak devasa bir şehir parkına dönüştürün Gezi’yi.

Taksim’den Nişantaşı’na, oradan Maçka ve Gümüşsuyu’na uzanan sahilde Dolmabahçe Sarayı ile kucaklaşan birbiriyle bağlantılı merkezi bir parka dönüştürün.

Osmanlı ile ‘cumhuriyet’in sembollerini bu parkta buluşturun.

Tamam kabul, dün yıkılması yanlıştı…

Ama bugün artık Taksim’in ne kışlaya ihtiyacı var ne de yeni bir AVM’ye.

Eğer mesele inat ve intikam değilse, bunu görmek bu kadar mı zor?

* * *

Hazır trafik yerin altına alınıyor, Gezi Parkı ile bütünleşen devasa bir meydan yaratmak bu hükümetin elinde.

O parkı yürüyüş yolları ile adım adım Harbiye’ye, Maçka’ya uzatmak, yıkılan İnönü Stadı ile tüm o vadiyi daha yaşanabilir bir İstanbul için yeniden kurgulamak mümkün.

Paris’te, Londra’da, New York’ta neden devasa şehir parkları var?

Sadece doğa sevgisi, ağaç merakı mı?

Hayır, her sınıftan, her kesimden insanın birlikte yaşama arzusu, ortak yaşama kültürüdür şehir parkları.

Bu yüzden insani gelişmişlik endeksi sadece kişi başına düşen gelir ya da kişi başına düşen polisle ölçülmez…

Kişi başına düşen yeşile, meydana, parka, toplu ulaşıma yani ‘ortak yaşam alanlarına’ bakılır.

Oysa dün Gezi Parkı’nda şöyle bir manzara vardı: Ortak yaşam alanına sahip çıkan her kesimden insan ve hükümetin emriyle halkına pervasızca gaz sıkan polis.

O zaman siz söyleyin…

Gezi Park’ı artık neyin sembolü?

Birlikte yaşamanın mı, inat ve intikamın mı?



Radikal

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0