Bir dünya deðeri yaratmak

11 Eylül 2012 20:13 / 2067 kez okundu!

 


Nisan ayýnda, adetim olmadýðý halde çalýþýrken bir þarký dinlemek istedim. Bilgisayardan gelen sesi bir süre dinleyen Yunan iþ arkadaþým kýz, birþey söylemek için döndü. Ben tam o sýrada, Türkçe müzikten rahatsýz olmuþ olabileceðini düþünerek müziði kýstým.

“Hayýr Fatih, lütfen kýsma. Çok güzel söylüyor, kim bu?”

Biraz þaþkýnlýk, biraz da sevinçle cevap verdim: “Ayten Alpman, duymamýþsýndýr ama çok severim.”

“Sesinin rengi çok güzelmiþ. Kaç yaþýnda?”

“80 belki ama artýk önemi yok çünkü dün öldü.” Son söylediðim þey beni de üzmüþtü.

“ Yazýk, bir dünya starý olabilirmiþ.”

Evet bir Nina Simone olabilirdi; eðer baþka topraklarda doðsaydý.

Sonra Facebook’ta arkadaþlarýma bakmak istedim. Öyle ya, Amy Winehouse’un ölümüyle ‘siyaha dönen’ ve sürekli içli þarkýlarýný paylaþan; Steve Jobs’un arkasýndan kesin helva kavurmuþtur dediðim bir kaç arkadaþýma baktým. Duyduklarýný bile sanmýyordum.

Geçenlerde kaybettiðimiz Müþfik Kenter’in arkasýndan da ayný þeyleri hissetmiþtim. “Haksýzlýk etme, vefatýndan sonra çok anýldý, saygýda kusur edilmedi” denilirse, ben ‘sonra’ kýsmýný iþaret ederim. Müþfik Kenter, Büyük Britanya’da tiyatro yapan bir Britanyalý olsaydý, dünyaca meþhur olmasýný býrakýn, Kraliçe’den Sir ünvaný alýrdý ve perde açtýðý ender gecelerde, eðer þanslýysanýz aylar öncesinden bilmem kaç yüz pound ödeyerek aldýðýnýz bilet için kendinizi þanslý sayardýnýz.

Ya Gazanfer Özcan? Terk-i diyar eyledikten sonra, O’nun vergi borçlarýný ödeyebilmek için son 5 senedir çalýþtýðýný öðrenmemiþ miydik? Hayatlarýný tiyatrolarýna adamýþ Özcan-Ülkü çifti, hala bel büken vergilerle baþa çýkabilmek için, belki de çok istekli olmadan ömürlerinin sonbaharýnda televizyona çýkmak zorunda kalmamýþlar mýydý?

Haydi sanat, müzik ülke içerisinde zaten hakettiði deðeri bulmuyor diyelim. Ya neredeyse bir haber klasiði haline gelen “Türk doktorun, Amerika’daki baþarýsý” haberlerine ne demeli? Allah, Kapýkule’den çýkýnca mý zihin açýklýðý veriyor bu doktorlara?

Peki yine burada doðmuþ ve dünyaca tanýnmýþ insanlarý sayalým. Yüzlerce isim arasýndan özetleyerek yazýyorum; Winston Churchill, Charles Darwyn, William Shakespeare, Agatha Christie, J.R.R Tolkien, Isaac Newton, Charles Dickens, Stephen Hawking, Florance Nightingale, The Beatles, Banksy, Alfred Hitchcock, John Lennon, Amy Winehouse, Stephen Hawking, Charlie Chaplin. Hepsi neredeyse adlarýný çocuklarýn dahi bildiði, dünyaca ünlü insanlar. “Ýyi de bu sayýlmaz, saydýklarýn zaten bir þekilde insanlýða katký yapmýþ kiþiler, bilinmeleri çok normal” derseniz, o zaman “ben o isimleri ayýklarken yoruldum, sizce bu kadar insanýn birer dünya markasý olmasýna olanak saðlayan bir mentaliteden, bir ortamdan bahsedebilir miyiz?” diye sorarým. Ya da biz Mimar Sinan, Osman Hamdi Bey, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Yunus Emre, Ara Güler, Fikret Mualla, Dario Moreno, Mustafa Kemal Atatürk, Yaþar Kemal, Cahit Arf, Orhan Pamuk, Ýdil Biret, Nazým Hikmet gibi bu topraklardan çýkmýþ deðerleri yeterince tanýtabildik mi?

Bu sefer baþka türlü sayalým o zaman; Trafalgar, Big Ben, beþ çayý, Apple pie, Buckingham Palace, Heatrow havalimaný diyelim ve karþýsýna da Boðaziçi, taze çay, simit, Çýraðan Sarayý, Haydarpaþa tren garý gibi bizdeki -deðil ama- ‘muadillerini’ koyalým. Bizim deðerlerimizin, daha az dünya markasý olabileceðini mi düþünüyorsunuz? Yoksa hakettikleri deðeri görmediklerini mi?

Kötü haber; bu kavramlara, insanlara, mekânlara hakettiði deðeri vermeyen biziz, baþkasý deðil. Biz sahip çýkmazsak, kimse sahip çýkmaz demek isterdim ama kahve, baklava, yoðurt, musakka gibi artýk orjini karýþtýrýlan yiyeceklere, biz sahip çýkmadýðýmýz için komþumuz Yunanistan çoktan sahip çýkmýþ durumda. Bugün burada bir markette Türk yoðurdu istediðinizde muhtemelen görevli anlamayacak ve “Onu hiç duymadým ama Yunan yoðurdu var ister misiniz?” diye soracaktýr. Birçok konu için bu yerleþmiþ algýlarý deðiþtirmek için neredeyse çok geç diyebiliriz.

Madem tiyatro ile baþladýk, tiyatro ile bitirelim. Londra Olimpiyatlarý sýrasýnda, Shakespeare’nin 37 oyununun 37 deðiþik ülke tarafýndan oynandýðý festivale, Türkiye’yi temsilen davet edilen Oyun Atölyesi, ‘Antonius ile Kleopatra’ oyunuyla seyirci karþýsýna çýktý. Oyunun sahnelendiði Londra’daki Shakespeare’s Globe, 1599 yýlý dolaylarýnda inþa edilmiþ ve zamanýnda Shakespeare’in oyunlarýnýn da oynandýðý, 1500 kiþi kapasiteli bir tiyatro. Hatta tarihi öneminden ötürü bir kült olarak kabul edilir. Haluk Bilginer ve Zerrin Tekindor, o haftasonu orada olanlara muhteþem gösteriler sundular. Sizin bundan haberiniz yok mu? Normaldir, burada yaþayan bir çok insanýn da haberi olmadý. Keþke Kültür Bakanlýðý biraz daha aktif olup, en azýndan Londra metrosuna bir kaç poster assaydý. Oyun Türkçe oynanacak olabilirdi ama hem daha fazla Türkçe bilen insan haberdar olurdu hem de yabancýlar arasýnda tiyatromuz adýna bir farkýndalýk yaratýlýrdý. Ýmajýmýza katkýsý da her gün gördüðümüz turizm afiþlerinden -raký, deniz, þiþkebap- kat be kat fazla olurdu.

E peki baþlýða dönersek, bir dünya markasý, dünya deðeri nasýl yaratýlýr? Basit bir formülü var; öncelikle kendi insanýna sahip çýkmakla yaratýlýr. Bugün olanlardan sonra, dünü bir kalemde silmemekte, ahde vefa kavramýný hatýrlamakta buna çok yardýmcý olur. Hangi ülke kendi insanýna sahip çýkmadan dünya markasý çýkarmýþ ki? Bu curcuna, hengame arasýnda gürültüye pabuç býrakmadan iþini dünya standartlarýnda yapan birileri varsa, zaten onlar da kiþisel gayretleri ile bir yerlere geliyorlar. Sonra da, neyse… Fazýl Say’a sevgilerimle…


Fatih BALTAÞ

11.09.2012

Not: Ekte Londra Belediyesinin, ‘Metroda dünya þiirleri’ projesi nedeniyle yer verdiði, Nazým Hikmet’in ‘Geceleyin Bakü’ þiirinin, hoþ bir tesadüfle çektiðim fotoðrafýný görebilirsiniz.






Son Güncelleme Tarihi: 13 Eylül 2012 20:01

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.