Harem'de bir günahsýz

15 Mayýs 2013 02:46 / 1889 kez okundu!

 


- Abi para versene.

- Ne yapacaksýn parayla?

- Yemek alýcam.

- Para vermem ama yemek alýrým, olur mu?

- Olur.


Çok güzel bir yaz öðleden sonrasýnda, Harem otogarýnda denize karþý bir çay bahçesinde otururken, insanlarý izliyorum. Yolcu kapma telaþýyla baðýran muavinler, otobüsüne koþanlar, ilk defa Ýstanbul’a geldiði yüzünden belli olanlar, omzunda çuvalý ile bekleyenler, sadece bir kenarda sigara içenler... Ne zaman burayý yýkýp yerine bir AVM yaparlar acaba?

Ben o sýrada, ardý ardýna yaptýðýmýz Avrupa gezilerinin günahýný çýkarýrcasýna, birazdan çýkacaðýmýz Karadeniz gezisi için paranýn satýn alabileceði en ucuz arabanýn teslim edilmesini bekliyorum. Böylece artýk kendime “bilmem nereyi gördük ama daha babaocaðýný görmedik” demeyeceðim.

Karadenizin yemyeþil yaylalarýnda çekmeyecek bir radyo ve sadece Kazým Koyuncu CD’siyle yola çýkmanýn ne kadar acý verici olacaðýný henüz bilmediðimizden, arabaya dair tek teknolojik isteðimiz klimalý olmasý. Biraz sonra beklediðimize deðecek ve Türk montaj sanayisinin en ucuz ama klimalý örneklerinden bir tanesi bize teslim edilecek. Ama teslim saati için daha vakit var.

Ben tek baþýma arkadaþlarýmý ve arabayý beklerken, biraz önce yanýma gelip para isteyen ise hayata yenik baþlamýþ, 5 yaþlarýnda sevimli bir erkek çocuðu. Üstü baþý periþan, sýcaktan alnýna düþen ter damlalarý, kývýrcýk saçlarý ve küçücük kirli yüzüyle yaramaz bir kuzuyu andýrýyor. Zaten her çocuk annesinin kuzusu deðil midir? Ama bu garip pek öyle görünmüyor.

Para vermek istemiyorum, dilenmesini teþvik etmek istemem. Ama yemek isteyince dayanamýyorum. Bir yandan köþedeki büfeye giderken bir yandan da düþünüyorum. Nasýl bir hayat, günahsýz bir yavruyu daha ne yaptýðýndan habersiz masa masa dilenmeye götürür? Onun ‘kazandýklarýyla’ kimler doyacak? Evinde oyuncaklarýyla oynamasý gerekirken, Harem’de ne iþi var? Hem bir evi var mý ki?

Adýný soramamýþtým, zaten onlarýn adýný kimse sormaz. Ahmet, Mehmet, Rojda... Bir gün biri çýkar, ekonomik bir plan yapmýþtýr ve aymazlýkla “üç çocuk yapmalýsýnýz” der. Ama hiç kimse o çocuklarýn ne adýný ne de nasýl yaþayacaklarýný sorgulamaz. Çünkü onlar iþgücü olacaklar, gerekirse dilenecek, dindar olamazsa tinerci olacak ya da kafalarýný prese sýkýþtýrýp ölecekler. Adlarýný bilip, sonradan üzülmektense, sormamak en iyisi.

Yemek alýp, masaya döndüðümde bir sandalyede oturmuþ beni bekliyor buluyorum ana kuzusunu. Diðer para isteyen çocuklara pek benzemiyor. Yüzünde hala çocuklara özgü masum bir ifade var. Ellerimi kavuþtursam kavrayabileceðim minicik gövdesinden sarkan ayaklarý daha yere bile deðmiyor ve elinde tuttuðu ekmek de neredeyse kafasý büyüklüðünde.

Ama biraz önce yemek isterim diyen çocuk, þimdi yemiyor. Sýkýntýlý bir hali var.

- Ee ne oldu? Aç deðil misin?

- Annemle, kardeþim de yesin.

- Annenle ve kardeþin mi? Olur tabi de, onlar burada mýydý ki? Hem sen minicik halinle, daha bir parça bir þey yemeden anneni ve kardeþini mi düþünüyorsun?

Biraz ileride sýrtýna baðladýðý bohçasý ve elindeki diðer bir çocukla, annesi kaldýrýmda oturuyor. Hedefe bir çocuk kalmýþ. Bizim 5 yaþýndaki küçücük adam da, dað gibi yüreðiyle, elindeki ekmeðini paylaþarak ailesini besliyor. Ailenin babasý O mu acaba? Annesi elindeki bir parça döner ekmekle gülümseyip, yemeye baþlýyor.

O sýrada biri fark edip çekse yoksulluðun fotoðrafýný, Pulitzer ödülü alacak. Ama insanlar yanýndan geçip, gidiyor. Otobüsleri kalkmak üzere herhalde. Benim de beþ dakika öncesine kadar tek derdim arabanýn klimasýydý...

Masaya geri dönüyor bizimki, bu sefer mutlu. Elinde de ekmeðinin kalaný var.

Ona yardým etmek istiyorum.

- Bak sürekli böyle dilenemezsin, bu yaptýðýn doðru deðil. Senin her ne olursa olsun okuman lazým.

Evet o anda elimden gelenin en iyisi bu; belki durumunu anlamasýný saðlayýp ilerisi için bir farkýndalýk yaratýrým. Ama beni dinlemiyor musun? Caný sýkýlmýþ, uzaklara bakýyor. Canýnýn sýkýlmasý iyiye iþaret, demek ki dinliyor. O zaman devam.

-Ne dediðimi anlýyorsun deðil mi? Dilenmek bir çözüm deðil.

Biraz daha sýkýlýp, uzaða bakýyor. Gözlerinden bulutlar geçmesi deyimini küçük gözlerinde görüyorum. Çok mu üzerine gittim senin? Neticede küçücük bir çocuksun. Ama inan, bunlar hep senin iyiliðin için. Haydi ama kendimi daha kötü hissetmeye baþlamadan önce birþeyler söyle.

Hayýr, hiç bir þey söylemiyor...

Ama bir süre geçip, ben sessizliði bozmayýnca, o da artýk dayanamýyor:

- Abi...

Durdu.

Yüzünde 5 yaþýna yakýþmayacak ciddi bir ifade var.

Bana bakmýyor ama birþeyler söyleyecek belli ki...

- Ben þanslý doðmadým, ben sizin gibi olamam...

Hani bazen biri bir þey söyler ve tokat yemiþ gibi olursun ya, iþte ben o tokadýn en okkalýsýný þu anda küçücük bir çocuktan yedim. Bunu sen mi söyledin gerçekten? Kaç yýldýr þu hayattasýn ki bu çaresizliði öðrendin ve usulca kabul ettin? Pes etmek için daha çok erken deðil mi?

Ben kullandýðým dili basitleþtirirek O'nun dünyasýna indiðimi zannederken, O'nun kendi durumunu anlamasý için uðraþýrken; O ise aslýnda sadece beni deðil, bütün dünyayý anladýðýný göstermiþti.

Anlýyorum ki ben seni çok hafife almýþým. Önüme bakýyorum. Birþeyler söylemem lazým ama ne söylesem seni avutur ki þimdi?

-Öyle deme...

Evet bir gerizekalý gibi aðzýmdan çýkabilen yegane þey bu iki kelime oluyor.

Bir þey demiyor zaten, elinde ekmeðiyle, masadan kalkýp gidiyor...

Bense bir günahsýzýn arkasýndan bakakalýyorum...


Fatih BALTAÞ

14.05.2013

twitter.com/fatihbaltas

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.