Cem Adrian'ın klibi - Neslihan Acu

07 Ekim 2012 12:48  

 

Cem Adrian'ın klibi - Neslihan Acu

Cem Adrian "yalnızlık" adlı şarkısına bir klip çekmiş. Klipte biraz cinsel içerik var. Öyle olunca da sanal alemde "bu klip yasaklansın!" konulu mesajlar son sürat dönmeye başladı.
Bana da fikir soranlar oldu, "bu kliple ilgili ne düşünüyorsunuz, yasaklanmalı mı?" şeklinde
Bu kafayı anlamak mümkün değil!
Niye yasaklansın bir klip, ayrıca ne demek "yasaklamak"?
Sevmediğimiz ya da bizi rahatsız eden her şeyi yasaklamaya kalkarsak... Ooo, buz gibi faşizan bir kafa yapısı bu, başka hiçbir şey değil.
Beğenmezsin, kalitesiz bulursun, hoşlanmazsın... Eyvallah! Seyretmezsin olur biter. Ama "Bu klip benim ahlak anlayışıma uymuyor / ben ayıp buldum / ben sevmedim, o halde yasaklansın denemez.
Her şeyde bir cinsel içerik aramak ve varsa "ay bu ahlaksızlık!" deyip yasaklamaya çalışmak yerine, bir şeyin iyi olup olmadığına baksak önce...
Bir romanı, bir şarkı klibini, bir filmi bütün olarak görebilsek, değerlendirebilsek...
Ama nerde o günler, bu kafalarla?

Korkularımız
İstanbul'da 3 yıldır başarıyla gerçekleştirilen İTEF Ahmet Hamdi Tanpınar Uluslararası Edebiyat Festivali bu yıl ilk kez İzmir'de de okurlarla buluştu. Yazar Gülşah Elikbank'ın danışmanlığında gerçekleştirilen etkinlikler çerçevesinde, 5 Ekim Cuma akşamüstü Adnan Binyazar, Gülşah Elikbank, Başak Sayan ve benim katıldığımız "şehir ve korku" temalı bir söyleşi yapıldı.
Bu söyleşide "korku" konusunda söylediklerim özetle şöyle:
Korku en temel duygularımızdan biri.
Korkuyu yok etmek mümkün değil ama iyi yönetmek mümkün. Cesur insan, korkularının üstüne giden, onları iyi gören ve iyi yöneten insandır.
Bilinmeyenden korkmak en tipik korku biçimi...
Şehirleşme, doğa korkusunun ve diğer korkuların neticesinde ortaya çıkmış.
Gelin görün ki, şehirleşmenin en modern örneklerini veren Batı dünyasında bu kez de insan kendi yalnızlığıyla yüzleşmek zorunda kalmış. "Bilinmeyen doğa" korkusunun yerini asırlar içersinde giderek "yalnızlık korkusu", "sevgisizlik korkusu" almış.
Bizimki gibi ülkelerde ise korkunun başka bir çeşidi var: Çarpık büyüyen şehirlerde yaşamaya çalışırken her an başımıza bir şey gelecek korkusu.
Öyle yaYolda açılıp öylece unutulan çukurlar, kafaya düşen kiremit ya da tabelalar, trafik kazaları, vs, her şey bizi bekliyor. Her günümüz ayrı bir macera, her günümüz yaşama bir meydan okuma.
Söyleşide, bizim edebiyatımızın korku temasını neden bu kadar az kullandığı da konuşuldu.
Ortak fikir şuydu: Baskı dönemleri, darbeler, çarpık kentleşmeler vb nedenlerle zaten her an korku içinde yaşanan ülkelerde, "korkunun" romanı yazılamıyor.
Tıpkı polisiye romanın yazılamadığı gibi
İTEF her yıl başka bir temayla okurlarla buluşuyor.
Geçen yıl "şehir ve yemek"ti. Bu yıl "şehir ve korku".
Önümüzdeki yıl bakalım hangi tema olacak? Ve umarız ki İzmir'de de bu festival çok ilgi çeker, her yıl artan sayıda okuru kendisine bağlar.

Yeni Asır

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0