Bellek tazeleyen fotoğraflar

30 Ağustos 2009 23:29  

 

Bellek tazeleyen fotoğraflar

Bir fotoğraf, nisyanla malul belleğe hem şamar atar, hem yakasına yapışır, hem güldürebilir, hem de düşündürebilir mi?

Edebiyatın büyük ustalarından Gabriel Garcia Marquez’e 'Karamsar bir insan olduğunuzu söylüyorsunuz ama kitaplarınızda her şey ne kadar kötü olursa olsun hep bir umut var, bu nasıl oluyor?” diye sormuşlar. Usta da cevap vermiş; 'Dünyanın güzel olacağına inanmıyorum, ama inanmak istiyorum' demiş.

Ben de bütün olumsuzluklara rağmen çekmeye, belgelemeye devam ediyorum, çünkü foto muhabiri gelecek kuşakların, insanlığın belleği olmak için, bugünü yarına taşımak için çalışmak zorundadır.

Bir fotoğraf, nisyanla malul belleğe hem şamar atar, hem yakasına yapışır, hem güldürebilir, hem de düşündürebilir mi? Evet bunların hepsini yapabilir. Dünyada çekilmiş ve adları tarihe geçmiş yüzlerce, belki de binlerce kare bunun ispatıdır. Ancak çekilen fotoğraf sayısı milyarlar belki de trliyonlarla ifade ediliyorsa telaffuz ettiğimiz bu rakam özeldir ve başka şeyleri işaret ediyor demektir. En başta da objektifin arkasındaki bireyin düşüncelerine, tecrübelerine, insan sevgisine, baskıya-eziyete karşıtlığına ve nasıl bir dünya tahayyül etmek istediğine...

Önümüzdeki günlerde bir fotoğraf sergisi açmaya hazırlanan Ali Öz'ün fotoğraflarında da işte bu saydıklarımızdan hepsini bulmak mümkündür. Bu yanıyla Türkiye'de politik, sosyolojik, güncel fotoğrafları içerisinde Ali Öz'ün fotoğrafları hep ayrı bir yerde durur. Sağlam fotoğraf perspektifi değildir yalnızca ilk göze çarpan, fotoğrafın yüklü, çoğunlukla sert, acı mesajı insanı şöyle bir sarsar.

Çünkü pek çoğumuzun gördüğü, hatta kanıksadığı, bazen de çelişkilerini yakalamayadığı görüntülerdir bunlar. Ardından da düşündürür bu fotoğraflar; "Sahi nasıl farketmedim bu çelişkiyi, bu yanlışlığı?" Ya da içinde olduğumuz için dehşetini çok iyi farkedemediğimiz manzaralar da onun fotoğraflarındaki yüklü sarsıntıyı sağlayan etmenlerden biridir.

Günümüzdeki fotoğrafçılık, bırakalım mesaj kaygısını, sertliği, olanı verme çabasını, hiçbir amaca, niyete sahip olmayan, bir değiştirme, eleştirme ve sevme kabiliyeti kalmamış görüntülerden ibaret çoğunlukla... Tıpkı vitrinlerdeki mankenler gibi. Dışı güzel ama cansız ve içi boş.. Kim aksini iddia edebilir, bunların günümüz yabancılaşmış bireyini daha da yabancılaştırmadığını, onu kendi sorunlarına karşı iyice duyarsızlaştırmadığını? İşte bu nedenle içi boş sunuma, kendi içinde boğulan “yaratıma”, sanata ve ifadeye karşı bir amaç taşıyan, eleştiren, sorgulayan, acıtan, ama güldürmeyi de ihmal etmeyen her tür üretime ihtiyacımız var. 



Ali Öz'ün fotolarında bunları bolca hatta bizi şımartırcasına yakalayabiliriz. Bunları yakalayabilmemizin bir nedeni de, fotoğrafçının objektifinin Türkiye belleğinin en acı dönemleri sayılan 80'lerden itibaren çalışması, görüntülemesi, vaziyetimizi hikaye etmesidir. Bu bazen cezaevlerindeki her şeye hasretin fışkırdığı bir görüş günüdür, diğer yanda tek kelime bilmediği her halinden belli bir Kürt ananın yakasındaki Türkçe yazılı “ziyaretçi” kartıyla ifade olunan baskıdır, bir başka karesinde bugün liberallerin yere göğe sığdıramadığı dinci gericilerle devrimcilerin okullardaki çatışmalarıdır, bir başkasında açlık grevlerinde çığlığı sanki suratımızda patlayan bir ananın acıyla açılmış ağzıdır, bir başka görüntüde her şeyini verdiği Türk bayrağıyla yere çökmüş yalnız bir çocuğun çöküntüsüdür... Bizi anlatır.. İçe dönük gözle yakalanan portrelerdeki başarı da sanırız bundan kaynaklanır.. 

Acıyla yüklü tarihimizin gülümsemeyle anılan anları da akla gelmeden olmaz bu fotoğraflarda.. Irak eylemleri sırasında tüm eylemciler içerisinde sarı-yeşil gözlü, beyaz tüylü olanı kimsenin dikkatini çekmez Ali abiden başka. Beyaz tüyleri, yalandığı kırmızı dili ve savaş karşıtı kokartıyla Van kedisi, Ali abinin gözünden buradayım der bize. Belki de siyah çarşaftan bunalmış bir kadın alaca bulaca tonlar taşıyan çarşafıyla nereden bilebilir bir ağaç gövdesinden farkı olmadığını? Bunu ancak yanında durduğu ağaçla kendisini çeken Ali abinin objektifiyle biz farkeder ve kahkahalara boğuluruz.. 



Aynı şekilde hem güldüren hem düşündüren, hem de ne isabet dedirten tezatlık kareleri de Ali Öz'ün kıvamlı fotoğrafçılığının başka örnekleridir. Bambaşka bir eylemde, harekette biraraya gelen kitlelerin ya da güruhların tam aksini söyleyen reklam panoları, sinema ilanları, görüntüler... Siz sadece fazla söze ne hacet diyebilirsiniz o kadar...

80'lerden itibaren pişmiş, ülkesini iliklerine kadar tanımış, onun geçirdiği değişimleri, nedenlerini izlemiş bir fotoğrafçılıktan bahsediyoruz; yani Ali Öz'ün deyimiyle söylersek politik belgesel fotoğrafçılığından. Bunun en başarılı örneklerini sergileyen ve hala objektifiyle belgeleyen Ali Öz'ün çalışmalarını toplu halde görme ve bir zaman tünelinden geçerek bugünü daha farklı bir gözle görme olanağını sunan fotoğraf sergisi, sanırız anlatmak istediklerimizi en dolaysız biçimde size anlatacaktır:

1982 - 2009
Fotoğraflarla Türkiye Sergisi
Ali Öz

Karşı Sanat Çalışmaları

Tarih: 1 - 20 Eylül 2009, 11:00 -19:00 saatleri arası (pazar günleri hariç)
Erol Dernek Sok. Hanif Han No: 11 Kat: 3
Beyoğlu- İstanbul

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0