FOTOÐRAFLAR KONUÞABÝLSE…

27 Aralýk 2010 03:32 / 1897 kez okundu!

 


Siyah beyaz eski fotografilerin dile geldiðini ve çekildikleri dönemi onlarýn anlattýðýný düþünsenize… Geriden dönemin bildik bir þarkýsýnýn fon müziði olduðunu… Fotoðraflar daha iyi anlatýr esasýnda, en doðru kayýt onlarda.

Yýlýn son pazar sabahý CNN sunucusu genç hanýmýn üstündeki giysiye kilitlendim, ne söylediðini duymuyorum bile. Önden açýk bir jile bu, ama göðüs altýndan baþlýyor, daha doðrusu onunki belden baþlýyor benimki öbür türlüydü. Kalýn askýlarý var, iyice yanda, askýlar göðüs üstünden deðil çevresinden dolanarak iniyor. Önü boydan boya düðmeli, koyu renk, içinde fuþya bir bluz var.
Benimki de koyu renk ama içinde fuþya belli belirsiz deseni olan tüvit kumaþtan, bluz ayný, yaþ on altý, saçlarým uzun ve iki örüktü, o fotoðraf çekilmeden önce lise arkadaþlarým geride topuz yapmýþ olmalý, çünkü gözalýcý olmamýz yasaktý, ev yasaðýydý bu ve hukuk yasalarýndan daha katýydý. Evden iki örüklü çýktýðýmý iyi hatýrlýyorum.
Fotografide etek hafiften sýyrýlmýþ, Hatay’da bir evdeyiz, doðum günü kutlamasý bu. (Birazdan nane likörü içip, mozaik pasta yiyeceðiz…) Az ilerimde saçlarýný sola, kaþýný örtecek þekilde yatýrýp, arkada toplamýþ Þenay (Düdek) var, tam karþýmda Sezen (Aksu). Sezen’in de benim de niyeyse elimiz yüzümüzde ve iþaret parmaðýmýz þakaðýmýza dayalý. Derin düþüncelerdeyiz.
Onun biraz kapanýk bir gününde olduðu kalmýþ aklýmda. Mini etekli, bacaklarýna dizlerini geçen çorap çizmelerini çekmiþ, kalýn yüksek topuklu bir çizme bu.
Tuhaf ama Þenay’ýn üstünde ne olduðu silinmiþ aklýmdan. (Sözünü ettiðim fotografi ortada yok, aklýmdakini söylüyorum, vardý ama, iyi saklandýðýndan olsa gerek, þimdi yok.)
On 45’liði orta çubuðuna istif ettiðimiz pikaptan tek tek düþen plaklardan yükselen þarkýyla ortada dans ettiðimiz de hatýrýmda, tek baþýmýza dans bunlar.
Doðum gününü kutladýðýmýz arkadaþýmýz, lise bitince Sümeroloji bölümüne girecek, niye girdin sorumuza da ‘bankaya memur olmak için’ yanýtýný verecek bunu da unutmamýþým.
O doðum günü fotografisindekiler kýrk yýl sonrayý hayal edebilmiþ olsa, yahut geleceði bir anlýðýna görebilseler, kim bilir neyi nasýl farklý yaþarlardý, yahut yaþamazlardý ve bugünkü kendileri olamazlardý.
Dýþarýda kýyamet kopuyor, farkýnda mýyýz? Belki, biraz… 12 Mart muhtýrasý kapýda bizim lisenin yüksek merdivenlerini ve kale gibi duvarlarýný aþýp bize ulaþýyor mu toplumdaki kaynama? Evet, fazlasýyla. Öðretmenlerimiz farklý çünkü. Bizler de farklý çocuklarýz, sokakla, meydanlarla gazete manþetleriyle iç içeyiz. Servis henüz icad olmamýþ herkes yürüyor. Taa Kako’dan Karataþ’taki lisemize yürürdük, 95’in kavesinin orda soluklanarak… Sokak arasý yahut ana caddeye, duvarlara yazýlan sloganlarýný okurduk, gözümüz, gönlümüz açýk, dilimiz çözüktü. Herþey bizden sorulur gibi kendimizi her þeyin sorumlusu sayardýk, bununla kalmaz, yepyeni bir dünya kurulduðuna heves ederdik, yeni düzeni özlerdik, sosyalizm hýzýr acil gibi bir þeydi, her þeyi yeniden düzenleyecek, ekonomi, sanat, toplum kusursuz olacaktý, aþk buna dahildi…
Foto Altýnordu’nun çektiði, bizim küçük harçlýklarýmýzdan biriktirip alabildiðimiz siyah beyaz fotografiler dökülüyor zihnime… Okula Behçet Kemal Çaðlar geliyor, Sezen o dönem moda olan Neþe Karaböcek þarkýlarýndan bir demet söylüyor karþýlama töreninde. Sonra muhtýra geliyor. Ardýndan aþk kapýlarý çalýyor, benden gayrý hemen hepsinin, ben Godo’yu mu bekliyorum acaba? Derken Sezen tarzýný arýyor, esaslý kiþilerce eðitiliyor, aþk da Sezen’i eðitiyor. Þenay’la ben ayný mahallenin külhanileriyiz, Sezen’in babasý milli eðitim bürokratý, annesi bizim Fenci Þehriban haným. Þenay’ýn babasý kahve iþletiyor, külhani ve esaslý, sözü okkalý, bizimki aferin meraklýsý, evin teröristi. Sezen ne yapsa aferin alýyor bizim payýmýza muhtýra düþüyor siyasette de evde de… Kahrolsun faþizm derken ilkin evi hedefliyorduk bence…
Sonra bunlar bir konser kaçaðý oluyor, Þenay’ýn takýmý, okulun duvarýndan kaçarken biri duvardan düþüyor, diz paralanýyor, geri de dönemiyorlar, kan revan ve gözyaþý içindeler… Onlar fuardaki konsere bu yüzden gidemiyor bana yaramazlýk, fuar ve hele hele gül bahçesinin oralar külliyen yasak.
Bütün yasaklar geçilmek için icad olmuþtur, bunu da büyükler bilmez…
Hiç gül bahçesi kaçamaðým olmadý, ne kadar isterdim, þu gün fýrsat olsa, kaçar giderim gül bahçesinin tahta sýralarýndan birine otururum, fýsýr fýsýr, ama, nerde gül firarileri, þimdi gönülden firariler mevsimi ve herkes olmuþ gül bekçisi (!)
O donmuþ karedekiler dile gelse, ne söyler, neyi özlerdi çok merak ediyorum?…
Sezen o zamanki hayali protest müzik yolunda ilerler belki, muhtýra darbe derken hançeresine kurþun akýtýrlardý… Belki ilk eþiyle kalýr, kucaðý çocuklu bir hatun olur. Bir resim hatýrlýyorum magazin basýnýndan, bizimki yüzünü çarpýtmýþ sýkýntý içinde bir zevce olarak eþinin yanýnda, ne kadar hükümsüz bir fotograftý o, Sezen o fotografide soluk alabilir miydi? Hayýr, asla!
Þenay tv programcýlýðýnda baþarýlý olup orada ilerler, belki solo program yerine programcý olur, belki evlenir çoluk çocuða karýþýr… Mý? Sanmýyorum.
Bende’niz liseden sonra kazanýp mülakatýnda eledikleri TRT’ye ‘intisap edip’ hikayeler canlandýrýrým teknik olarak, ama, sanýrým hayatýn içinde savrulmadýðým için kendim hikaye söyleyemem… Ve elbet böylesini hiç istemem.
Býraktýðým Buca eðitimi bitirip öðretmenlik ederim. Mi? Hiç sanmam.
Kýz Lisesi sahnesinde günün külüstür modasý münazara mahkumlarý olarak, toplum hayatýnda kadýn mý erkek mi üstündür, önemlidir mealinde bir aytýþmamýz olmuþtu, Atatürk lisesiyle. Biz kazandýydýk. Kadýnlarýn toplumda hep kayýpta olduðundan bihaber kazanmýþtýk. Yýllar, epey yýllar sonra, yani , 27 Nisan ve 28 Þubat muhtýralarýyla, 12 Mart (!) ve 12 Eylül askeri darbelerini mutlulukla idrak ettikten sonra, artýk düze çýktýðýmýzý (nah netekim…) varsaydýðýmýz günlerden bir gün, beni Kýz Lisesine buyur ettiler. Sevinçle gittim. (Sonra çaðýran makamý yerinde bulamadým, iki nöbetçi bir okul aile birliði baþkanýyla muhatap oldum, o da ayrý, tüm öðrenciler yerine lise 2 fen þubesini getirdiler yalnýzca, o da ayrý, yenilendiði için gururla gösterilen konferans salonu ve berbat edilmiþ sahnesinden hicap duydum, çok üzüldüm ve Sezen’in de hepimizin de sýðdýðý o görkemli sahneye kim niye sýðamamýþsa artýk, seyirci koltuklarýna dek geniþletilince, sahnenin önünde kalan boþluða plastik çiçekler, naylon aðaççýklar konulduðuna ‘deli kýzýn çeyizi’ benzetmesini yaptýðým için kendimi ayýplasam da, o sahneye kýrk yýl sonra çýktýðým için boðazým düðüm düðüm, konuþmaya gayret ettim. Aaa, o da ne, þakýyorum, aðlarým sanýrken, þýkýr þýkýr oynamadýðým eksik.
Elbet kimi bahislerde salonu terk eden öðretmenler oluyor, slogan çekiyoruz öðrencilerle birlikte arkalarýndan, önümdeki bilgisayarýmdan, ‘durun sevgili arkadaþlar, o vakitler yasak olan bi parça çalayým size’ diyerek, onca gayretime karþýn, Venseremos’u çalamýyorum, olsun, dilden söylüyorum. Yenilenen bu salonun en çok kulisini beðeniyorum, çünkü oraya el atýlmamýþ, bozulmamýþ. Birden münazara ekibini görüyorum, karþý takýmý ve bizi…
Bu çaðrýyý kabul edip okula gitmeden önce, münazara ekibinden bir elemana, ‘haydi ‘diyorum,’ her iki takýmý da toplayalým ve kýrk yýl önce kýrk yýl sonrayý konuþalým.’ Ayný konuyu tartýþalým, var mýsýn? Ýþiniz mi yok hamfendi mealinde bir suskunlukla yanýtlýyor.
Gene yýllar geçiyor, þimdi kendileri öneriyorlar, ‘haydi toplayalým.’ Geçiniz efenim, her þeyin bi zamaný var.
Ama kýzlarla bir araya gelmeyi sahiden isterdim… O fotografiyi yeniden çektirmeyi ve üstüne konuþmayý… Hayattan o hayatýn eþiðinde ve on altýmýzda iken neler beklediðimizi, sonra hangi rüzgarlar elinde nerelere savrulduðumuzu, kaderlerimizin aslýnda ülkenin kaderinden ayrý düþünülemeyeceðini, evin zulüm hali ile memleketin gencine ve demokrasiye kasýt hallerinin, gençliði de Enveri ve Evren’i zulmüne müstahak kýldýðýný konuþmayý…
Ýzmir Kýz Lisesi’ne yazar olarak ilk ve son konukluðum sýrasýnda, sözlü tarih kaydý için bana çaðrý yapan güzelim öðretmen hanýma, ‘benim zaten bu konuda yazdýðým bir kitap var, aný kitabým, ‘Ah benim akordsuz kalbim/düzen tutmaz sol yaným’ demek zorunda kalmýþtým, ‘aaa, sahi mi, ne güzel…’
Demokrasinin, kaydý düþülmüþ günlerin, siyasi ve sosyal zulmün, darbelerin, o kahrolasý ve tükenesilerin genç kuþak üstündeki gölgesinin ne boyutlara varabileceðini düþünmek gerek… Doðru yorumlamak gerek, gençsizliði, dilsizliði, ufuksuzluðu, kademsizliði, yarýnsýzlýðý… Eski ve ekþi kimi mayalarýn ne yapýp ne etseler, deðiþimin, yeniliðin ve gepegenç, ama, doðru temelli yarýnlara evrimi engelleyemeyeceðini de öyle… Ömrünü tamamlamýþ kötü akýldaneleri de hükümsüz kýlmak gerektiði gibi…
Sezen, Þenay, 4.Ý sýnýfýnýn, 5 Fen C.’nin ve 6 Edebiyat A’nýn (orda S. faktörü eksik) hýnzýrý kýzlar, her ikinize de, sizlerin kimliðinde sýnýflarýmýzýn hayatta olan tüm öðrencilerine, hadi onlara da yazýk Atatürk Liselilere de, saðlýk, aþk, yepyeni heyecanlar diliyorum, içinize gümbür gümbür þarkýlar, kimileyin de duygusal ezgiler… Ýçinizde þarkýlar, dilinizde aþk, sokaðýnýzda demokrasi, yuvanýzda incir aðacý bitmesin.
Yeni yýlda yepyeni ve hem gönülden hem siyaseten barýþa kavuþmuþ bir ülke olmayý umud ederek, ve umup umsuruk olmamayý dileyerek, hepinize iyi yýllar efendim.


Ayþe Kilimci

26.12.2010


Son Güncelleme Tarihi: 31 Aralýk 2010 14:16

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
28 Aralýk 2010 09:42

gezegen

Ayþe haným gerçekten harika bir yazý. Sadece "aný" olmanýn çok ötesinde þeyler yazmýþsýnýz. Aðzýnýza saðlýk.

Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.