Anayasa Değişikliği Notları-2: 'Anayasa Mahkemesi, HSYK'

30 Temmuz 2010 11:56 / 2432 kez okundu!

 


Anayasa değişikliği paketinin halkoyuna sunulacağı 12 Eylül 2010 tarihi yaklaştıkça değişikliğe ilişkin sözler çoğaldı, Başbakan'ın cunta döneminde yapılan idamlardan söz etmesi ve halkoylamasını 12 Eylül dönemi ile hesaplaşma olarak değerlendirmesi tartışmaları iyice alevlendirdi.

Ancak tartışmalarda anayasa değişikliğinin yaratacağı hukuksal sonuçların, toplumsal yaşama yansımaların neler olacağı hiç tartışılmamaktadır. Hatta kimi değerlendirmelerden ve sözlerden değişiklik metninin okunmadan var olanla karşılaştırılmadan yapıldığını görüyoruz. Bunun yerine yandaş-karşıt nitelemeleriyle ‘Evet’çiler, ‘Hayır’cılar, ‘Boykotçu’lar biçimindeki cepheleşmeler yaratılmaktadır. Bu durumun var olan sorunlarımızın çözümüne katkısı olmayacağını düşünüyorum. Bu nedenle bir önceki yazımda da söz ettiğim gibi; anayasa değişikliklerin anlamı ve doğuracağı sonuçlara ilişkin değerlendirme ve görüşlerimi yazmayı sürdürüyorum. Bunu yeni düzenleme ile eskisini karşılaştırarak ve AKP’nin niyetine takılmadan yapmaya çalışacağım. Bu arada anayasa değişikliği tartışmalarından yola çıkarak İç Hizmet Yasası’nın 35. maddesi değişikliğinin ve 27 Nisan 2007 e.muhtırasının tartışılıyor olmasını, kimin tarafından dillendirildiğine bakmaksızın ve samimiyet sorgulaması yapmadan olumlu bulduğumu belirtmek istiyorum.

Bu yazımı, anayasa değişikliği paketinde en çok tartışılan ve pek çok kesimin “Hayır” oyu vermesine dayanak teşkil eden Anayasa Mahkemesi ile Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)nun yeniden yapılanması ve üye seçimine ilişkin değişikliklere ayırmak istiyorum. Bu iki değişiklikle kuvvetler ayrılığı ilkesinin zayıflatıldığı, yürütmenin yargıyı hâkimiyeti altına almaya çalıştığı, yargı bağımsızlığının ortadan kaldırıldığı eleştirileri dile getirilmektedir. Gerçekten öyle mi, değişiklikler var olandan daha olumsuz sonuçlar mı doğuracak?

Anayasa Mahkemesi’ne yurttaşlar da başvurabilecek, Meclis de üye seçecek
Anayasa Mahkemesi’nin onbir asıl, dört yedek olan üye sayısı, onyediye yükseliyor. Var olan düzenlemede üyelerin tamamı Cumhurbaşkanı tarafından seçilmekteyken, değişiklikle onyedi üyenin üçü TBMM tarafından kalan ondört üye Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek. Anayasa Mahkemesi üyeliği, oniki yıl ile sınırlandırılıyor, şimdiki düzenlemede altmışbeş yaşını doldurmadan üyelik sona ermemektedir. Anayasa Mahkemesi’ne yurttaşların da başvuru hakkı tanınıyor, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği”ni ileri süren herkes olağan kanun yollarını tükettikten sonra Anayasa Mahkemesine başvurabilecek. Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan olarak yargılayacaklarının arasına Meclis Başkanı ile Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları, Jandarma Genel Komutanları da katılıyor. Bireysel başvuru hakkının tanınması ile Anayasa Mahkemesi’nin yapısı da değişiyor; mahkeme iki bölüm ve bir Genel Kurul’dan oluşacak.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının tanınmış olmasına önemli bir yenilik. Bu sayede, AİHM’ne başvurmadan önce iç hukukta yeni bir başvuru yolu açılıyor, Hukukçular arasında uzun zamandan beri tartışılan bu değişiklikle hak arama özgürlüğünün genişleyeceği öngörülebilir. Ancak anayasa değişikliğinin yapılması tek başına her şeyi çözmeyecektir, aynı zamanda etkili ve sonuç alıcı biçimde uygulanması gerekecektir.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının tanınmış olmasına itiraz olmasa da üye seçimine ilişkin itirazlar vardır. Üyelerin çoğunluğunun Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin Yürütme Organı’nın etki alanına gireceği itirazı ileri sürülmektedir. Ancak Cumhurbaşkanı’nın mahkemeye üye seçmesi yeni değildir. 1962 Anayasası’nda onbeş üyenin ikisi Cumhurbaşkanı tarafından seçilirken, 1982 Anayasası ile tüm üyeleri seçme yetkisi Cumhurbaşkanı’na tanınmıştır. Teklif edilen anayasa değişikliği ile üyelerin çoğunluğunun Cumhurbaşkanınca seçilecek olması, dolayısıyla Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı’nın belirleyici olması durumunun değişmemesi önemli bir eksikliktir. Diğer yandan asıl tartışılan Meclisin üye seçmesi ve seçimde üçte iki, ardından salt çoğunluk o da olmazsa en çok oy alan iki aday arasında yapılacak oylamada en fazla oyu alan adayın seçilmesidir. Meclisin Anayasa Mahkemesi’ne üye seçmesi de yeni değildir, 1962 Anayasası’na göre Millet Meclisi üç, Cumhuriyet Senatosu iki üye seçmekteydi. Meclisin üye seçmesine ilişkin dile getirilen kaygılar, Üyelerinin siyasal tercihlere göre seçileceği, mecliste çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisinin ya da partilerinin tercihin belirleyici olacağı, bunun sonucunda da mahkemenin tarafsızlığına gölge düşüreceğidir. Meclisin iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulu’nun her boş üye için göstereceği üçer aday arasından, bir üyeyi de baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden seçmesi söz konusudur. Meclisin Sayıştay ve Baro Başkanları tarafından gösterilecek adaylar arasından seçim yapacak olması bu kaygıları azaltsa da en sonunda en çok oyu alan adayın seçilecek olmasının iktidar partisinin uzlaşmaya gerek görmeden belirleyici olacağı kaygıları varlığını sürdürmektedir. Meclisin üye seçiminde adaylar üzerinde mecliste ve kamuoyunda tartışma olacaktır. Bu tartışmanın yararları olacak mı, yoksa seçilen üyelerin yıpranmasına mı yol açacaktır? Benim düşüncem ve öngörüm, demokratik kurallara göre yapılması halinde tartışmaların zarar vermeyeceği, aksine karar süreçlerinin olumlu etkilenmesini sağlayacağı yönündedir. Meclisin üye seçmesinin, Cumhurbaşkanı’nın hiç sorgulanamayan ve tartışılamayan tek başına seçiminden daha demokratik olacağını düşünüyorum.

HSYK Hükümetin güdümüne mi giriyor?
Anayasa değişikliği paketinin en çok tartışılan maddelerinden birisi HSYK’ya ilişkin değişikliktir. Değişiklikle Yargının yürütmenin denetimine alınması çabasının ürünü olduğu itirazı ileri sürülmektedir.

Kurulun üye sayısı beş asıl ve beş yedek üyeden, yirmiiki asıl ve oniki yedek üyeye yükselmektedir. Adalet Bakanı’nın Kurulun başkanı olması, Müsteşarının doğal üye olması değişmemektedir. Adalet Bakanı ve Müsteşarın dışındaki üyelerin tamamı Cumhurbaşkanı tarafından seçilmekteyken, değişiklikle üyelerin dördü Cumhurbaşkanı tarafından seçilecektir. Kalan üyeler; üç asıl ve üç yedek üye Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üye Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üye Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca, yedi asıl ve dört yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca seçilecek.

Var olan düzenlemede HSYK’nun kararlarına karşı yargı yolu kapalıyken değişiklikle meslekten çıkarma cezasına ilişkin kararları yargı denetimine açılıyor.

Kurula yüksek yargı üyelerinin yanı sıra, Türkiye Adalet Akademisi üyeleri ile birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından üye seçimi kurulun yapısını ve işleyişini etkileyecektir. Yargının değişik alanlarından üye seçilmesi yürütmenin etkisini azaltacak mı yoksa çoğaltacak mı? Kuruldan Adalet Bakanı ve Müsteşarın çıkartılmaması yanlış olsa da var olan durumu kötüye götürecek bir durum değildir. Zira şu anda hükümet kanadı yedi üyenin ikisini oluşturmaktadır, değişiklikle bu oran yirmidörtte ikiye düşmektedir. Diğer yandan on asıl ve altı yedek üyenin kürsü yargıç ve savcıları arasından seçilecek olması, Kurulun yapısını daha demokratik hale getirmesi beklenebilir.

Tabi ki bütün bunlar öngörü, değişiklikte oluşan Kurulun işleyişini somut olarak görmeden kesin yargıya varmak zor. Ancak 12 Eylül Cuntacıları için iddianame düzenlediği için Savcı Sacit Kayasu’nun ve döneminin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın ismini iddianameye ekledi diye Şemdinli İddianamesini hazırlayan Savcı Ferhat Sarıkaya’nın var olan HSYK tarafından meslekten ihraç edildiğini unutmamak gerekir. Yaşanan bu tür olaylardan sonra değişiklikle HSYK’nın daha demokratik olacağı beklentisi vardır. Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin kararlarının yargı denetimine açılması beklentileri daha da artırmaktadır.

Anayasa değişikliği konusundaki tercihimiz kadar önemli olan demokratik tartışma ortamının oluşturulması ve referandumdan sonra sonuç ne olursa olsun eşitlikçi, özgürlükçü, sosyal ve demokratik bir anayasa için kolları sıvamaktır. Bu arada ötekileştirmeden tartışmak ve asla yapılacak değişikliklerle yetinmemek ve bununla 12 Eylül ile hesaplaşılacağı beklentisine kapılmamak gerekmektedir.

Ötekileştirmeden ve boş hayallere kapılmadan değişiklikler konusunda yazılarıma devam etmeyi düşünüyorum.


Arif Ali Cangı

28.07.2010, İzmir




 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
08 Ağustos 2010 14:28

hoca

Anayasa mahkemesine üye seçiminin değiştirilmesi 82 anayasasına göre daha demokratik. ama buradaki demokratikliğin sınırlarının çiziilmesi gerekiyor. Söz konusu olan sınırlı bir değişikliktir. Referandumda oylanacak anayasa paketinde Anayasa Mahkemesinin üye sayısı on bir asil ve dört yedek üyeden on yedi üyeye, HSYK’nın üye sayısı yedi asıl ve beş yedek üyeden yirmi iki asıl ve on iki yedek üyeye çıkarılmakta, yeni alt organlar olarak, Anayasa Mahkemesinde iki bölüm, HSYK’da üç daire oluşturulmaktadır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi, üç üyenin TBMM tarafından seçilmesi dışında, yürürlükteki anayasada olduğu gibi cumhurbaşkanına bırakılmaktadır. HSYK’da ise, dört üyenin cumhurbaşkanınca seçilmesinin dışında, diğer üyeler, Yargıtay ve Danıştay’a ek olarak Adalet Akademisinin yanı sıra, adli ve idari hakim ve savcılar tarafından kendi aralarından seçilmekte, buna karşılık, mevcut anayasada olduğu gibi, yine Adalet Bakanı Kurul Başkanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı da Kurulun tabii üyesi olarak sayılmaktadır.

Bu değişikliklerin sonucunda söz konusu organların antidemokratik yapıları ve nitelikleri ortadan kalkacak değildir. Gerçek bir demokratikleşme, bütün diğer kurumlarla birlikte, yargının da halkın, kitlelerin denetimine geçmesini gerektirir. Gerçek demokrasi için, yüksek yargıda görev yapanlar dahil, bütün yargıç ve savcılar da, diğer devlet görevlileri gibi, halk tarafından seçilmeli ve istendiğinde görevden alınabilmelidir.
30 Temmuz 2010 12:57

İSMAİL HAKKI ATILGAN

Sayın Arif Ali Cangı!

Referandum konusunun en önemli iki maddesi ile ilgili karşılaştırmalı açıklamalarınız için çok teşekkür ederim.

Sizin de belirttiğiniz gibi eski yapıyla yeni yapı arasında çok büyük değişiklikler yapılmakta, toplumun, özellikle hukukçuların önünün açıldığı aşikardır.

Bunun gibi basit, yalın açıklamalar herkesi tatmin edecek ve o gün geldiğinde itirazların ne kadar sığ olduğu görülecektir.

Keşke muhalefet partileri, bugün gündeme getirdikleri ''35. madde ve @ muhtıra'' tartışmalarını meclis gündemine getirip tartışabilseler, bunları da tasarıya ekleyerek hiç referanduma gerek kalmadan bu yasayı yasalaştırmış olabilseydi.

Bugün terörün artmasının, kışkırtma ve ötekileştirme tartışmalarının artmasındaki neden, sizin açıkladığınız hukuki değişimin tartışılmasını istemeyenler tarafından çıkarıldığı daha iyi anlaşılıyor.

Ben inanıyorum ki sağlıklı ve geleceğe dönük düşünen herkes, bunları görüp kararını demokratik bir olgunlukla verecektir.

Açıklamalarınız ve görüşleriniz için tekrar teşekkür ederim.

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.