Fethullah Gülen Hocaefendi 11 yıl öncesinden ne demişti?

12 Nisan 2012 12:09 / 1896 kez okundu!

 


2001 yılında Nevval Sevindi ile röportaj yapılır. 2005 yılı ocak ayının 12'sinde ise Mehmet Gündem tarafından Milliyet gazetesinde geniş bir yazı dizisi yer alır. Bundan 7 -11 sene evvelinde BOP projesi, İran ve etkisi, Ortadoğu, Çin ve AB(D) ülkelerinin geleceği ve Türkiye'nin tüm bu başlıklar arasında nerede ve nasıl durması gerektiğine dair açıklamalarını paylaşmak istiyorum. Soru ve cevaplar çok orjinal olması hasebiyle bugünlere ve geleceğe ışık tutacağını düşünüyorum.


Milliyet gazetesindeki geniş yazı dizisinden:

Amerika'nın geliştirdiği Büyük Ortadoğu Projesi'ni (BOP) perspektif olarak nasıl buluyorsunuz?
BOP ile bir kısım olumlu şeyler düşünmüş olabilirler. Fakat Ortadoğu'da birçok devlet gibi, Türkiye'nin çıkarları ve geleceği de var. BOP olacaksa, stratejik ortak olarak Türkiye'nin mütalaalarının da alınması lazımdı. Acaba Türkiye'nin projesi nedir? Böyle bir plan var ve başından itibaren işin içinde yoksak, o oyunu başkaları planlamış demektir. Dolayısıyla planın içinde kullandıkları figürler de başkalarına ait olacaktır.

Türkiye, BOP'un neresinde yer almalı?
BOP lazım mı, değil mi? Biz buna inanıyor muyuz? Eğer inanıyorsak Türkiye dünya muvazenesindeki yerinin paha biçilemez olduğunu Rusya'ya, Avrupa Birliği'ne ve Çin'e karşı da iyice ortaya koymalı. Büyük bir Ortadoğu olacaksa, bunun ancak Türkiye'nin ağırlığı ile olabileceği iyi anlatılmalı. BOP ciddi bir proje ise ve gerçekten demokrasi getirmek gibi bir hüsnüniyet taşıyorsa bile, Türkiye temkinli davranarak plana katılmaya bakmalı, kendi çıkarlarını gözetmeli, niyetleri, oyunun kurallarını ve detaylarını öğrenmeli; Ortadoğu'daki diğer ülkelere de bu mesele mal edilmeli. Şayet projeye tamamen kapanırsa oyun aleyhte neticelenir, çıkarlarımızı koruyamayız.

Uzun süre diktatörlük altında yaşamış Ortadoğu'nun halkları, kendi iç talepleriyle demokrasiye geçebilir mi, böyle bir değişim seziliyor mu?
Seziliyor gibi. Fikir vicdan, kendini ifade etme, çalışma gibi konularda hürriyet talepleri var. Seçme-seçilme gibi şeylerden dolayı, yarım da olsa demokrasiye geçmiş sayıyorlar kendilerini. Zamanla daha iyi bir noktaya ulaşırlar. Şayet Avrupa'daki bazı devletler gibi ileri seviyede bir demokrasi hedefleniyorsa, bu mülahaza birdenbire gerçekleşmez.

Türkiye bir dönemde demokrasiye hangi yollarla geçtiyse, onlar da geçebilirler. Bizde nasıl oldu, milletin psikolojisi nasıldı, ma'şerî vicdan nasıl karar verdi, onu tam bilemeyeceğim ama dayatmalarla iş yapılırsa hata edilmiş olur.

Bir düşünce, bir mülahaza çok iyi de olsa milletin kendi içinden çıkmalıdır. Aksi takdirde başka yolları kapayarak, o yolu açmak, yine farklı bir diktatörlüğün devamı gibi anlaşılıyor ve tepkilere sebep oluyor. Aslında, demokratik haklardan istifade etme mülahazası var, fakat o nimetin nasıl elde edilebileceği bilinemiyor. Bazıları radikal yollarla, bazıları iktidara talip olmakla meseleyi çözmeye çalışıyor. Problemi insanda çözmek suretiyle meseleyi çözeceklerine inananlarsa çok az.

Türkiye örneği model olur mu?
Bizim demokrasiye geçişimiz yarım asır önce oldu. Buna rağmen hâlâ çatlak ve kırıklarımızı tamirle meşgulüz. Bunlar göz ardı edilemeyecek beşeri realitelerdir. Ortadoğu'da da motivasyon kolay olmayacaktır. Ama ben şuna inanıyorum; demokrasi ile beraber gelen nimetler, sistemden daha önemlidir. Belki diktatörler kendilerini koruma adına, büyük güçlerle karşı karşıya gelmemek, kendi halklarıyla savaşmamak için taviz vere vere, bir kısım haklar ve hürriyetlere zemin hazırlamış olacaklardır.

Düşünce hürriyeti, vicdan hürriyeti, insanın kendini ifade etme hürriyeti, çalışma hürriyeti, belki bir manada ferde saygılı liberalizm… Zamanla gelişecektir. Bir gün gelecek, halk kendi istediğini de seçecektir. Şu anda tam olarak demokrasiye karar vermişlik görülmüyor ama öyle bir sürece girilmiştir.

AB-Türkiye ilişkisinde din elden gider mi?
Türkiye'nin Avrupa tarafından kazanılması, bazılarına Avrupa tarafından fethedilmesi gibi geliyor. Yabancılar gelecekler, topraklarımızı alacaklar... Milli mülahazalarla endişe duyuluyorsa, milli değerlerimiz taviz vermeyecek kadar ruhumuza işlemiş. Bizi biz olarak kabul ederlerse beraber oluruz, biz onları kendi değerleriyle kabul ediyoruz. Dini değerlerimizin yıkılıp gideceği endişesi taşınıyorsa, bizler ne badirelerden geçmiş bir milletiz. Milletimiz, bölgedeki milletlerden daha fazlasına maruz kalmış, fakr u zaruret yaşamış, değerlerimizden uzaklaşmış, ayakları bazen yerden kesilmiş, fakat gördüğünüz gibi millet yüzde seksen, doksan oranında kendi tarihi değerlerine, ruh ve mana köklerine hâlâ sımsıkı bağlı. Ortak Pazar dedikleri dönemde de, Gümrük Birliği dedikleri dönemde de, şimdilerde de milletimizin ne milli değerlerinden, ne dini değerlerinden taviz vermeyeceğinden eminim. Toprak kaptırma endişesi de taşımıyorum.

Başbakan Tayyip Erdoğan'a mektup yazsanız veya mesaj gönderseniz ne derdiniz?
"Şu meselede şunu söylerdim" demektense meseleyi Peygamber Efendimizin bir sözü ile açıklamak istiyorum: "Allah bir devlet başkanına, bir melike, bir hükümdara merhamet buyurmuşsa, onu eğrilikten alı koyacak, doğruluğa sevkedebilecek iyi vezirler (danışmanlar) lütfeder" diyor. Osmanlı'da da, Cumhuriyet'te de büyük devlet adamları yetişmiştir. Fakat eksiklik, herhangi bir menfaat gözetmeden, doğrudan doğruya devletin, milletin çıkarları hesabına o insanları doğruya yönlendirebilecek danışmanların olmasındadır. Haddim olmadığı halde, daha evvel devletimizin başına gelen bir insana da bir arkadaşımla selamlarımı, saygılarımı arz etmenin yanı başında şu mütalaalarım olmuştu: Türkiye'de sadece partinize sempati duyanlardan danışman almakla, sadece kendi teşkilatlarınızla görüşmekle yetinmeyin. Türkiye'yi seven, bilge insanlardan yararlanın. Bunlar objektif bakarlar, çıkar gözetmezler. Bazı isimler vererek, Türkiye'ye ait bazı meseleleri bunlarla istişare etseniz dedim. Tayyip Bey'e mesaj göndermek icap ettiği zaman; siyasi mülahazası olmayan, hakkı düşünen, bilge insanları bulup, fikirlerine sık sık müracaat etmesi olur. Bu, ayağını sağlam yere basması açısından çok önemli geliyor bana. Sayın Bülent Ecevit Bey'e de, Sayın Demirel'e de mesaj göndermem icap etseydi aynı şeyleri söylerdim.

AB'nin bir Müslüman ülkeyle ilk kez müzakere sürecine girmesini, Avrupa'nın kimliği ve vizyonu açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
AB konusunda genelde Türkiye'nin kazançları konuşuldu. Avrupa ülkeleri farkında mı bilemiyorum fakat Türkiye'nin AB'ye ne kazandıracağı çok önemlidir. Eğer bunun farkında olarak temerrüt (inat) gösteriyorlarsa, demek ki inatları salim düşüncenin önüne geçiyor. Aslında bu ilişkide Avrupa'nın, itibarı ve geleceği adına çok önemli kazançları var.

Neden Avrupa için müjde olmalı?
Çünkü bölgeye hâkim olmak isteyen başka güçler var. Çinliler, ticari rekabet güçleri ve yumuşak davranmalarıyla oraya çoktan girdiler. Amerika'nın da, Avrupa'nın da onlarla mücadele etmeye güçleri yetmez. Gelecekte ekonomik dünyada çok ciddi inkılapların olacağı muhakkak. Çin o noktada dünyayı tehdit ediyor.

Türkiye'yi yanına almış bir AB, Çin'in yayılması karşısında nasıl bir güç oluşturabilir?
Türkiye esasen, hem Ortadoğu hem de Uzakdoğu'ya köprü vazifesi görebilir. Ortadoğu şuur altı müktesebatı çok derin ve zengin olan bir Türkiye'ye Avrupa'nın ihtiyacı var. Kıbrıs'ı AB'ye aldılar, ama Türkiye'nin Kıbrıs'tan çok daha önemli olduğunu değerlendirebilmeleri lazımdır. İşin bir diğer yönü de –mevcut idarelerin başındakiler takdir edemiyor olsa bile– halklara indiğimiz zaman, tarihiyle, toplumdaki psikolojiyle, kredisiyle Türk toplumuna karşı fevkalade bir sempati ve alakanın olduğunu görürüz. Geçmişimiz itibariyle de, günümüzde cumhuriyet ve demokrasiyle idare ediliyor olmamız açısından da böyledir. Eğitim faaliyetlerinin olduğu değişik ülkelerde bunu açıkça müşahede ediyoruz. Dolayısıyla AB, ancak Türkiye'yi kazanırsa bölgede bir güç haline gelebilir. Amerika da bölgede hâkimiyetini devam ettirmek istiyor. ABD idarecileri, kamuoyuna yansıyan şekliyle Türkiye'nin AB'ye girmesini istiyor gibi göründüler. Fakat bunun münakaşası yapılabilir. Bölgede hâkimiyetini sürdürmek isteyen bir ABD, Türkiye gibi bir müttefiklerini kaybetmek veya onun bir başka güç içinde yerini almasını istemez.

[Nevval sevindi röportajı 2001]


Kaderin Bir Cilvesi
Kaderin bir cilvesi olarak, bugün Şia akidesini benimsemiş olan İran'la, İbn-i Teymiye kaynaklı Vehhabiliği sistem haline getirmiş bulunan Körfez ülkeleri, birbirleriyle hiç mi hiç geçinememekte. Dünya dengesinde güçlü bir devlet araya girinceye kadar bu çekişme -zannediyorum- daha bir süre devam edip gidecektir.

Fikir Mimarlarına Düşen Görev
Bulunduğumuz bölgede uzunca bir dönem itibarımız vardı. Kaybolan itibarımızı kazanmak, gözümüzün içine bakan insanları sukut-u hayale uğratmadan devletler muvazenesindeki yerimizi alma mecburiyetindeyiz. Bölgemizde dünyevî bir cennet inşa edebilmemiz için, fikir mimarlarımıza ve düşünce işçilerimize çok büyük vazifeler düşüyor. [*] Fethullah Gülen'in Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Bayramlaşma Merasiminde Söyledikleri, 3 Şubat 1998]

Bu toplum, uzlaşmayı, anlaşmayı, birleşmeyi, bütünleşmeyi eğer caminin avlusunda, bahçesinde gerçekleştirecekse, bence bunu caminin içinde ihtilafa düşmeye tercih etmelidir.

Şunda hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, gelecek asır sevgi ve diyaloğun neşv u nema bulduğu bir muhabbet asrı olacaktır. Düşmanlıklar büyük bir ekseriyetle yok edilecektir. Hususiyle dünyanın globalleştiği bir dönemde bunun tahakkuku hiç de uzak bir ihtimal değildir. İnşaallah kudsîler bu misyonu da eda edeceklerdir.

Başka bir yerde eğer Ermenistan yumuşak davranırsa orada da okul açmayı düşünürüz, demiştim. Benim düşüncem bu. Yaşadığımız bölgede muvazene unsuru bir devlet haline gelmek, biraz da çevrenin güvenli olmasına bağlıdır. Başka bir mülahazamız yok. Birbirimizi huzursuz edecek şeyler yapmadan geçinelim istiyoruz. Hepimiz aynı bölgenin insanları, Mezopotamya insanlarıyız. Sosyologlara göre, Grek medeniyetinin, Yunan medeniyetinin, Helenizmin arkasında, Mezopotamyalı insanlar vardır, Doğu medeniyeti vardır. [* Aksiyon, Patrik Bartholomeos'la Görüşmesi Üzerine, 13 Nisan 1996 ]

***

Salih SEVGİCAN

12.04.2012


Son Güncelleme Tarihi: 14 Nisan 2012 11:25

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.