Ha Kırım Türkleri, ha Suriye göçmenleri

13 Ocak 2015 14:40 / 1534 kez okundu!

 

 

Ne idik ne olduk?

1890'lardan 1908'lere hızlıca gerçekleşmiş olan göç hareketlerini ne çabuk unuttuk. Sinop, Samsun, Çanakkale vs... limanlarına yanaşan gemilerdeki Kafkas ve Kırım göçmenlerinin çocukları ve torunları şu an huzur içindeler.

Gemilerle, trenlerle sürgünler esnasındaki zulümler, ölümler, ağlamalar çabuk mu unutuldu?

Kırım Sivastapol limanından gemilere binen Tatar aileler hayvanlarını ve değerli eşyalarını gemilerde yer olmadığından bindiremiyor ve orada bulunanlara çok ucuza satıp, yükte hafif pahada ağır neleri var ise (ki hepsi fakirdi) gemiye binip, hüzünlü bakışlarla ülkelerini terk ediyorlardı. 

Kırım ve Kafkasya'nın acılı göç dalgalarının anılarını saymakla bitiremeyiz... Peki, 100-125 sene sonrası 2015'lere gelindiğinde Suriye'den milyonlarca insanın zoraki göçünü nasıl görüyoruz? Burun mu kıvırıyoruz? Kürt bunlar deyip küçümsüyor muyuz?

Sokaklarda fakirane halleri, kamp yerlerindeki sıkıntılarını bizim 100 sene önce dedelerimiz yaşamadı mı?

Eğer biz Kırım Türkleri olarak acılarımızı ve yaşadıklarımızı çocuklarımıza aktaramamışsak, onların Suriyelilere bakışlarında bir derinlik arayamayız. 

Ana kucağı gibi Anadolu onları da bağrına basacak ve büyütecek, emin olun. Onlar da buradan evlenip farklı aileler ile kaynaşacak. Onların da çocukları Türkçe konuşacak ve bir şekilde öz dillerini biraz unutacak. Adetleri jenerasyonlar arasında biraz değişecek. 

Dolayısıyla Uygur, Kazak, Kırgız, Tatar, Türkmen, Balkan vs... Türkiye'deki tüm göç etmiş halklar Suriyelilerden ders çıkarmalı. Çocuklarına ve torunlarına onları örnek göstererek anlatmalı. Zalimin zulmü ve mazlumun durumu anlatılıp hiç unutmamaları sağlanmalı. 

Suriye'de varlıklı iken, her gün evinin misafirle dolup taştığını ve çok arazilerinin ve çevresinin olduğunu anlatan Suriyeli bir göçmen, bugün göçmen kampında soğuk hava şartlarında ve bir kap yemeğe muhtaç vaziyete düşürülmüş durumda. Bu insanın nasıl bir psikolojide olduğunu azıcık hayal etmeye davet ediyorum.

Veya Suriyeli bir anne babanın; ''Suriye'den çocuklarımız ölmesin diye kaçtık. Fakat burada öyle şeyler ve acılar ve bazı ahlaka sığmayacak şeyler yaşıyoruz ki, keşke orada ölseymişiz'' dediğinde, onları ne kadar anlayabildik ki? 

Bugün Suriyelilerin halini Kırımlılar anlayamıyor ise, yakın tarih itibariyle 1985 göçmeni Bulgar Türkleri anlaması gerekir. Namusları, aileleri, malları ve canları için zulümden kaçtıkları dönemi en iyi onlar biliyor. Bugün Suriyeliler de işte aynı konumdalar. 

Tarihin çok ilginç yanları var. Kafkasya'dan 100-120 yıl önce Osmanlı'ya sığınan Çerkeslerin bir kısmı o zaman Osmanlı toprağı olan Suriye'ye (Bilâd-ı Şam) yerleştirilmişlerdi. 120 sene sonra oradaki Çerkeslerin soyu bugün bir başka zulüm altında inim inim inlemekteler. Ve yine yollardalar. 

Tarihimiz acılarla dolu. Allah bu aziz milleti pişiriyor sürekli. Kader bizi hiç boş ve atıl bırakmıyor. Bizlere hep zora talip olma düşmüş.

Dayanılamayacak olan üzüntüler ise; yardım etmeye gücünüz ve durumunuz varken, yapmamak. Veya yapmaya azmetmiş ve 200 ülkeye dağılmış gönül erlerine ve muhabbet fedailerine engel olmak, işte en acısı budur. 

 

Salih G. SEVGİCAN

12.01.2015

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.