Rektörler Komitesi'nin başörtüsü - Mümtaz'er Türköne

21 Eylül 2007 11:54 / 1637 kez okundu!

 

Konuk yazarımız, Rektörler Komitesi adında geçerliliği olmayan bir komitenin, geçersiz ve esas olarak değerli olmayan kimi yaklaşım ve önerilerini irdeliyor. Anayasa tartışmaları dolayısıyla laiklik kaygıları duyanlarımızın dikkatle okuması gereken bir ya

Rektörler Komitesi, 90'ı aşkın rektörün katılımı ile Ankara'da toplanıyor. YÖK Başkanı Profesör Teziç, Rektörler Komitesi adına açıklamada bulunuyor. Rektörler Komitesi, hükümeti anayasa çalışmalarını durdurmaya davet ediyor.



Rektörler Komitesi'ne üye rektörler, YÖK Başkanı başörtüsü yasağının devamını savunurken coşkun bir şekilde alkışlıyorlar. Rektörler Komitesi, henüz "hükümet tasarısı" olarak ortaya çıkmamış "sivil anayasa"ya savaş açıyor. "Rektörler Komitesi" 12 Eylül düzenini savunup, 'sivil anayasa'ya karşı bir direniş hattı oluştururken, bu savaşı neredeyse tek başına yürütüyor. Buraya kadar "Rektörler Komitesi" ibaresini bir tuhaflığı vurgulamak için tekrarladım: Türkiye'deki yükseköğrenim adına açıklama yapan kurum Rektörler Komitesi. Neden YÖK Genel Kurulu değil? Neden Üniversitelerarası Kurul değil? Rektörler Komitesi nasıl bir kurum? Böyle bir komitenin kanunî ve hukukî mesnedi nedir? 2547 sayılı YÖK Kanunu'nun neresinde bu komitenin adı geçmektedir?



Bir kere "Rektörler Komitesi" adında bir kurum ne Anayasa'da ne de kanunlarda var. Kanunda yer almayan bu komitenin toplanması da, açıklama yapması da bir hukuksuzluk örneği. Buraya katılan rektörlerin yolluk almaları, Tapu Kadastro il müdürlerinin "il müdürleri komitesi" adıyla toplanmaları kadar kanuna aykırı. Peki neden bu komite kuruluyor, toplanıyor ve açıklamada bulunuyor? Bundan daha önemli, belki ortadaki çarpıklık hakkında fikir verecek başka bir soru var. Yeni anayasa, 12 Eylül askerî cuntasının inşa ettiği yükseköğrenim düzenini yerle bir edecek. Ortada hükümetin taslağı yok; ama Prof. Özbudun'un taslağında 101 ve 102. maddede yükseköğrenim düzeni neredeyse tepeden tırnağa değişiyor. Eğer önerilen anayasa hükmüne göre yeni bir yükseköğrenim kanunu çıkarsa, toplanan rektörlerin ne kendileri ne de sahip oldukları yetkiler ortada kalmayacak. Ve bu değişiklik yeni anayasanın getireceği Türkiye düzeninin belki de en önde gelen parçası olacak. İşte sormamız gereken soru: Rektörler Komitesi neden kendilerini doğrudan ilgilendiren yükseköğrenim düzenine dair bir söz söylemiyorlar, kendi yetkilerini ve pozisyonlarını savunmuyorlar da savunma hatlarını başörtüsü üzerine inşa ediyorlar.



Çünkü Türkiye'nin üniversite düzenini kimse savunamaz. YÖK düzeni, tam anlamıyla ortaçağa özgü bir düzen. Rektörler, feodal senyörler gibi üniversite içinde mutlak yetkilere sahipler. Bu geri düzen yüzünden, insan kalitesi yüksek olmasına rağmen YÖK düzeni bilimi boğuyor. Aradaki farkı, başta hükümet olmak üzere herkesin anlaması şart. Üniversiteyi, yükseköğrenimi ve bilimi temsil edebilecek en son kişiler rektörler. Rektörler, çağdaş bilime ve dünyaya uzak ve hukuk dışı bir kurum olan Rektörler Komitesi'ne vücut verirken görüleceği üzere keyfiliği temsil ediyorlar. Anayasa değişirse bu düzen sona erecek, bu rektörlerin tamamı sadece akademik unvanları ile yetinmek zorunda kalacaklar. Bu yüzden "Anayasa çalışmalarını durdurun" çağrısı yapan Rektörler Komitesi, üniversiteleri değil kendi çıkarlarını savunuyor.



"Sivil anayasa" tartışmalarının başörtüsüne kilitlenmesi büyük bir talihsizlik. Rektörler de bu kilitlenmeyi keskinleştirerek eski düzeni devam ettirmeyi umuyorlar. Anayasaya muhalefetin merkezine "başörtüsü sorunu"nu almalarının tek sebebi bu. Türkiye, çağ dışı üniversite düzeninden kurtulmak zorunda. Bunun için sadece kendilerini temsil eden rektörleri değil üniversiteyi muhatap almak gerekir. Anayasanın müzakereci demokrasi yöntemleri ile şekillenmesi doğru. Anayasa'nın üniversite düzeni ile ilgili iki maddesini, asistanlar da dahil bütün öğretim üyelerinin iştirak edeceği bir referanduma konu etmek, sağlam bir müzakere yöntemi olabilir. Gelin yeni anayasanın üniversiteye dair hükümlerini, bütün üniversitelerde bir referanduma konu edelim. Bu referandum, bilim adamlarının talepleri ile rektörlerin yerleşik çıkarları arasındaki farkı da gösterecektir.



Rektörler Komitesi, sadece 90 kişiyi temsil ediyor. Bu dar azınlık da, savunamayacağı üniversite düzenini başörtüsünün arkasına saklanarak sürdürmeye çalışıyor.

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.