Zülfü Dicleli: 'Değişimin tarzı da değişti...'

27 Mart 2012 01:25  

 

Zülfü Dicleli: 'Değişimin tarzı da değişti...'

İSTANBUL- Küresel Yerel (Küyerel) Düşünce Platformu konferanslar dizisinin Mart ayı konuşmacısı Zülfü Dicleli idi. 24 Mart 2012, Cumartesi günü, Taxim Hill Otel'de gerçekleşen toplantıda, yazar Zülfü Dicleli, konferansın konusu olan "Adil bir toplum için mücadelenin yeni aşaması üzerine düşünceler" teması kapsamında yoğun ilgi ile izlenen sunumuna şu tespitlerle başladı: "1970’lerde insanların doğaya hakim olma perspektifi, yeşil/çevreci doğa korumacı hareketin ortaya çıkmasıyla birlikte doğaya uyumlu bir düzen arayışını doğurdu. 1980’ler sonunda 'sosyalist ütopya' iflas etti. Bundan 20-25 yıl sonra ise 'kapitalist ütopya' iflas etti. Bu üç aşamaya ek olarak, dördüncü gelişme de kadın hareketinin hareketlenmesi ve yeni bir evreye gelmesiyle yaşandı. Dünyada artık değişimin tarzı değişti. Modernizmin belirlediği paradigmalar yerine artık, yenileri gerek. Yeni dönüşümün yolu açılıyor. Modernizm dönemi ise bitiyor."

Toplantının çılış konuşmasını yapan Hüseyin Çakır, Zülfü Dicleli'nin 1996 yılının Mayıs ayında gerçekleştirdiği "Sosyal Teoriler, İdeolojiler, Siyaset Bilimi ve Günümüz" temalı Küyerel söyleşisinde yaptığı analizden bir örnek vererek, "...'globalleşme demek aslında gerek sorunların, problemlerin, gerekse de olanakların -bunları çözebilecek olanakların- evrenselleşmesi anlamına geliyor, her tarafa yaygınlaşması anlamına geliyor. Öyle bir gelişme söz konusudur ki, basit anlatmak için bir örnek vermek gerekirse, 10 sene sonra, belki 20 sene sonra, belki o kadar da geçmeden şöyle bir yapıyla karşılacağız: bir çok bakımdan dünyanın en zengin ülkesi olan ABD’nin (Kanada ve Meksika’yla bütünleşecek olmasına rağmen) bir çok bölgesi, semti diyelim, kısa süre sonra Afrika’nın en kötü yerlerine benzeyecek. Eğer köklü değişimler olmazsa. Yani 'Üçüncü Dünya' denilen olay, 'birinci Dünyanın' göbeğine yerleşmiş olacak. Buna karşılık Çin’in, -şu anda üçüncü dünyanın en önde görünen ülkesi olarak Çin’in-, bütün batı kıyısı zenginlik ve olanak bakımından, her bakımdan Amerika’nın en zengin yerleriyle eşit duruma gelecek...' yorumunda bulunan Dicleli'nin, 1996 yılında yapılan o toplantıdaki, öngörüsü, bugün büyük ölçüde gerçekleşti" şeklindeki vurguyla, sözü Dicleli'ye verdi.

“Bir kere tutturduk diye, sürekli tutturacağımız anlamına gelmez” şeklindeki esprilicevap ile sunumuna başlayan Zülfü Dicleli şu görüşleridile getirdi:

“Dünya’da doğal ve sosyal kaynakların tükenmekte olduğu biz zamanda yaşıyoruz. Üç önemli olaydan söz etmek istiyorum: "1970’lerde insanların doğaya hakim olma perspektifi, yeşil/çevreci doğa korumacı hareketin ortaya çıkmasıyla birlikte doğaya uyumlu bir düzen arayışını doğurdu. 1980’ler sonunda 'sosyalist ütopya' iflas etti. Bundan 20-25 yıl sonra ise 'kapitalist ütopya' iflas etti. Bu üç aşamaya ek olarak, dördüncü gelişme de kadın hareketinin hareketlenmesi veyeni bir evreye gelmesiyle yaşandı." Böylece 500 yıllık bir dönem sona ermiş oluyor. Temel değişimlerle birlikte eski anlatıların anlamı kalmadı.

"1989 SONRASI UYKUYA YATMIŞ GÖRÜNEN SOSYAL HAREKETLER ARTTI"

İçinde yaşadığımız Dünyayı yeniden tanımlamak gerekiyor. Bugün ki Dünyaya yönelik yapılan istatistiki verilere baktığımızda (bölgesel yoğunlaşmalar olsa da) genel trend olarak şiddetin azaldığını görüyoruz. Şiddet uygulaması ve savaşla sonuç alınan erkek egemenliğinde de azalma eğilimleri çok açık bir şekilde görülüyor. Dünya politikalarının belirlenmesinde batı dışı ülkeler daha etkili oluyorlar. Dünyanın her yerinde yatay örgütlenmeler çıkıyor. 1989 sonrası uykuya yatmış görünen sosyal hareketler arttı. Daha önce batıda başlayan sosyal, sınıfsal hareketler, bugün Tahrir Meydanı'ndan batıya sıçradı. ABD'deki, Wall Street örneğinde de görüldüğü gibi, yeni toplumsal tepki ve hareketlerin niteliğini değişti. Bu hareketler çok renkliydi ve sosyal medya yoluyla bütün Dünyaya çok hızlı bir şekilde yayıldı...

Batı Dünyası (kapitalizm) yeni arayışlar içinde piyasa ekonomisinin eskisi gibi yürüyemeyeceğini tartışıyor. Bu işin böyle gitmeyeceği, şirketlerin kendilerini düzeltmeleri gerektiği onlarda da bilince çıktı. Ancak bunun devlet müdahalesiyle düzenlenemeyeceği de ortada. Bu konuda üç tartışma yürüyor.

Birincisi, 'nasıl yaşayacağız?' Böyle yaşamaya devam edilemeyeceği ortada. Bu soruları orta sınıfların büyük çoğunluğu soruyor. Tüketime dayalı yaşama devam mı edeceğiz, yoksa yeni bir hayat tarzı mı seçmeliyiz?

İkincisi, 'nasıl yöneteceğiz?' Bugünkü gibi yukarıdan aşağıya otoriter, merkezi bir hiyerarşik -askeri- yönetim biçimi mi? Yoksa daha demokratik katılımcı bir tarzla mı yönetilmeliyiz?..

Üçüncüsü ise, 'şirketler eskisi gibi mi devam edecekler?' Yoksa yeni yeni bir tarzda mı yapılanacaklar.

Artık, şirketler ekonomik faaliyetleri dolayısıyla geniş kesimlere karşı sorumlu ve onlara hesap vermek durumundalar. Şirketlerin hakları var mıdır, yok mudur tartışması devam ediyor. Hakları var diyenler olduğu gibi, 'yalnızca insanların hakları vardır', 'şirketlerin yoktur' diye tartışanlar da var.

Bugün tartışılan en önemli konulardan birisi de rekabettir. Dün,rekabete mutlaktır diye bakılıp, evrim teorisinde olduğu gibi, 'güçlü olan ayakta kalır' mantığı ekonomide de efsane haline getirilmişti. Bugün ise, böyle olmadığı ortaya çıktı."

SERMAYENİN BUGÜNKÜ YAPISI

Zülfü Dicleli sermayenin günümüzdeki yapısına ilişkin görüşlerini de şöyle ifade etti:

“Entelektüel sermaye, sosyal ilişkilerden doğan sermaye ve itibar sermayesi. Bunu 'sert' ve 'yumuşak' sermaye olarak da ikiye ayırabiliriz. Ekonomide makinaların rolü azalırken, öteki aktiflerin vrolü hızla artıyor. Sosyal şirketler, kâr amacı gütmeyen, ama kâr eden ve sosyal amaçlar için bu kârı harcayan yeni sermaye hareketi ve şirket tipleri ortaya çıktı.

Siyasi iktidarın, ekonomiyi dönüştürücü rolü zayıflıyor. Parti yoluyla bunu yapma olanakları azalıyor. Toplumu dönüştürme işi parti aracılığıyla gerçekleştirilir olmaktan çıkıyor. Bugünden dönüşüm için, sivil toplum her alanda devreye giriyor ve bunu yapıyor.

Dönüşüm dün olduğu gibi, tek merkezli, tek soruna dayanan problem olmaktan çıktı çok katmanlı, çok değişken hale geldi. Eskiden 'irden, çoğa' gidiliyordu şimdi 'çoktan çoka' gidiliyor. 'Çoktan çoka' gitmek, çok fikirli olmaktan geçiyor. Bu Dünyayı dönüştürme tarzını da değiştiriyor..."

Konferans, Halil Berktay, Nabi Yağcı, Umur Coşkun gibi isimlerin de aralarında bulunduğu katılımcıların katkı ve sorularıyla zengin bir tartışma ile sona erdi.


FOTOĞRAF: Küyerel sözcüsü Hüseyin Çakır (solda), Zülfü Dicleli (sağda).

Sesonline.net

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0