Sivil itaatsizlik savunması - Rasim Ozan Kütahyalı

01 Kasım 2008 17:07 / 1985 kez okundu!

 

9 Ekim tarihli Taraf gazetesinde “Askere gitmeyeceğim” yazısından ötürü hakkımda soruşturma başlatan savcılığa verdiğim yazılı savunmamdır... “İyi ve kötü üzerinde, çoğunluğun değil, yalnız vicdanların karar verdiği bir hükümet olamaz

Ya da vatandaş olarak sadece oy verir, bu yolda savaşanlara sadece yolun açık olsun derler; o kadar. Siyasi iktidarın belirlenmesi için oy verme işi, bir çeşit kumardır. Sadece doğruya oy vermek bile, doğru uğrunda bir şey yapmak değildir. Akıllı bir insan doğruyu rastlantıya bırakamaz. Haksız bir takım yasalar vardır. Onlara boyun eğmekle yetinelim mi? Yoksa onları değiştirmeye mi çalışalım? İnsanlar böyle bir durum karşısında genel olarak şöyle düşünürler: Yasaların değiştirilmesi fikrine çoğunluğun katılmasına kadar bekleyelim. Yasaya karşı gelirsek, ortaya çıkan sonuç, düşünülen yarardan daha tehlikeli olabilir.



Ben şunu bilir, şunu söylerim; bir tek namuslu insan, Massachussets Eyaletinde köle kullanmaktan vazgeçse ve bu nedenle hapse atılsaydı; Amerika’da köleliğin köküne çoktan kibrit suyu dökülmüş olurdu. Atılan adım ne denli küçük olursa olsun, bir kere bir iş iyi yapıldı mı, dünya durdukça yapılmış demektir.” diyor Henry David THOREAU...



Thoreau’nun yıllar önce dile getirmiş olduğu ahlaki değerler bugün uluslararası metinlerde yer almış değerlerdir...Birçok demokratik devlet bu ahlaki değerler çerçevesinde sistemlerini dizayn ederek toplumsal barışı tesis etmeyi başarmıştır...



Ben Aktütün karakoluna yapılan saldırı üzerinde kendimle vicdani bir muhasebe yaparak bu çatışma ortamı bitmeyene kadar askere gitmeyeceğimi yazdım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin O.M.Ülke/Türkiye kararında bir hak olarak tanımlanmış olduğu “Vicdanı red” hakkını da kullanmış değilim. Bunun bir vicdanı red olmadığını soruşturmaya konu olan yazımda açıkça dile getirmişim.



Türkiye’de çeyrek asrı aşmış bulunan bu çatışma ortamında bir azınlık kesim bir tarafta rant devşirirken diğer taraftan yoksul Anadolu halkının çocuklarının biteviye hayatını kaybettiğini gördüm,bunu hepimiz görüyoruz...Bu manzaraya her vicdan sahibinin itiraz etmesi ahlaki bir sorumluluktur. İşte ben bu ahlaki ve vicdani sorumluluğun altında ezilmemek için birçok demokrasi standartları yüksek ülkelerde meşru görülen sivil itaatsizlik çağrısında bulundum. Sivil itaatsizlik,demokrasisini sağlam temeller üzerinde inşa ederek toplumsal barışını tesis etmiş ülkelerde meşru görülen bir olgudur... Bizim gibi demokrasisi can çekişen ve toplumsal çatışmadan rant devşirilen, insan hayatının bir anlam ifade etmediği ülkelerde tehdit olarak algılanan sivil itaatsizlik nedir ve neye hizmet etmektedir? Onu izah etmeye çalışayım...


Sivil itaatsizlik kavramı ilk kez 19. yüzyılda büyük filozof Henry David Thoreau tarafından kullanılmıştır. Sivil itaatsizlik; devlet siyasetinin ya da yasaların değişmesini isteyen, aleni, şiddetsiz, vicdani, fakat aynı zamanda siyasi olan, yasa dışı ve barışcıl bir eylem veya protestodur.



Sivil itaatsizlikte amaç doğal hukukun(insan hakları) içerdiği üstün evrensel değerleri muhafaza etmek ve hukuk devleti içinde aksayan bir kuralı doğal hukuka uygun bir şekilde yeniden dizayn etmeyi başarabilmektir...Sivil itaatsizlik,yaşanan somut toplumsal-siyasal durum karşısında, yasaya aykırı davranışı zorunlu kılacak,vicdani bir girişimdir. Bu yüzden bende söz konusu yazımda (“ASKERE GİTMEYECEĞİM!!”) :



“Bu riyakârlık,bu ahlaksızlık benim canıma tak etti artık!..Ben askerliğini henüz yapmamış biriyim... Daha evvel de düşünüyordum ama dün yeniden uzun uzun düşündüm ve kendi adıma bir karar verdim, buradan da ilan ediyorum... Bu çözümsüz savaş sürdükçe askere gitmeyeceğim.Bu sivil itaatsizlik girişimini bu ülkenin gençleri olarak bizler yapmadıkça da bu savaşın bitirileceğine de inanmıyorum! Bu fikrimin anti-militarizm ya da vicdani red ile de ilgisi yok... Bu bir meşruiyet meselesi...TSK, bugün büyük bir meşruiyet krizi içindedir... Kendine Kemalist ve milliyetçi diyenler nazarında bile bu böyle bugün... O sebeple yasal yollardan askerden kaçmak için ellerinden geleni yapıyorlar...Böyle bir yola tenezzül etmek bence ölen o yoksul ve köylü yurttaşlarımızın katline ortak olmaktır... Birileri rahat yerlerde askercilik oynarken, birileri güvenliksiz ölüm çukurlarında katledilmeyi bekleyecek, öyle mi? Bu haksızlığa hiçbir vicdan dayanamaz... O sebeple askere gitmeyeceğim, bu devlete itaat etmeyeceğim... İsterlerse hapse atsınlar... Bu savaş kirli bir savaş, ordumuz ise kendi evlatlarına değer vermiyor... Böyle inanıyor ve bunu söylüyorum...”


diyerek kainatta en üstün değer olarak yaratılan insan varlığının bu ülkedeki cari sistem tarafından mühimmat deposu olarak görülmesine karşı çıktım...



Bir hareketin sivil itaatsizlik oluşturabilmesi için;



1-Yasaya aykırı olması,



2-Şiddet içermeme,



3-Kamuya açık oluşu,



4-Hukuk devleti düşüncesine dayalı bir siyasi-ahlaki yönelim



5-Çiğnenen hukuk normunun yaptırımına katılma ve katlanma tutumudur. Bu unsurların tamamının bir arada bulunması halinde sivil itaatsizlik hareketi ortaya çıkmaktadır.



AİHS VE AİHM’e GÖRE SİVİL İTAATSİZLİK



Avrupa İnsan Hakları
sözleşmesinin 10.maddesinde tanımı yapılmış bulunan ifade özgürlüğü AİHM kararlarında demokratik bir toplumun olmazsa olmaz şartı olarak kabul görmüştür. Ben söz konusu yazıyla kimseyi demokratik düzeni şiddet yoluyla değiştirmeye davet etmedim. Tam tersine AİHM’nin kararlarında yer bulmuş evrensel değerlerle yoğrulmuş bir demokratik düzenin tesis edilmesi gerektiği vurgusunu yapmışım. TSK’nın evrensel demokrasi standartlarına uymadığından dolayı her gün onlarca gencimizin kurban verildiğini dile getirmişim.



YURDATAPAN/Türkiye,Başvuru No. 70335/01 davasında ve gerekse mahkemenin bu vesileyle atıf yapmış olduğu diğer kararlarında açıkça “askere gitmeyeceğini” söyleyen kişinin AİHS’nin 10.maddesi kapsamında kalan ifade özgürlüğü hakkını kullandığını dile getirmiş ve bu dava gibi bir çok davada Türkiye Cumhuriyeti devletini tazminat ödemeye mahkum etmiştir. Ne yazık ki bu tazminatları da çatışmada çocuklarını kurban veren yoksul Anadolu halkından alınmış vergilerden ödenmiştir.



Ektede sunduğumuz AİHM kararındada açıkca anlaşılacağı üzere mahkeme:



“Sözkonusu broşürde kullanılan ifadelerin askerlik hizmetine hasmane çağrışımlara yol açmış olmasına karşın bunların şiddeti, silahlı direnişi ya da ayaklanmayı teşvik etmediği ve nefret söylemi olmadığından” dolayı bu açıklamanın ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir.



SONUÇ VE TALEP: Soruşturmaya konu yazının içeriğine bakıldığında şiddet, kin ve nefret uyandırıcı bir beyanatın olmadığını, toplumda hukuk, adalet ve barışın tesisi için yurttaşları demokratik davranmayan kurum ve kişilere karşı sivil itaatsizliğe çağrı niteliğinde olduğu anlaşılacaktır. Sivil itaatsizliğin teorisyeni olan bilge Henry David Thoreau’nın sözkonusu makalesinde dile getirmiş olduğu ahlaki değerler bugün uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınmış ve Türkiye de bu sözleşmeye taraf olan ülkelerden birisidir.



Yine ekte sunduğumuz AİHM’in kararındandan da açıkça anlaşılacağı üzere “halkı kanunlara uymamaya davet ve halkı askerlikten soğutma” kavramları altında düzenlenen suç tanımlamalarının AİHS 10.maddesine ve AİHM kararlarına aykırılık teşkil etmektedir. Yargı mekanizmamızın evrensel hukuk ilkelerine karşı göstermiş olduğu dirençten dolayı bu yoksul halk milyarlarca tazminat ödemek zorunda bırakılmıştır.



Ekte sunduğumuz mahkeme kararı okunduğunda söz konusu yazımın soruşturmayı gerektiren bir yazı olmadığı anlaşılacaktır. Bundan dolayı hakkımda başlatılan soruşturmanın takipsizlikle neticelenmesini talep etmekteyim.



Not: Bu metnin hazırlanmasında yardımlarını gördüğüm dostum Avukat Emrullah Beytar’a teşekkürü borç bilirim.



31.10.2008

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.