Bu ülkede askere gidilir mi?

31 Ağustos 2009 01:51 / 1843 kez okundu!

 


Türkiye’de en büyük din sömürüsü, en büyük din bezirgânlığı şehitlik makamı ve şehitler edebiyatı üzerinden yapılıyor... Bu vatanın gepegenç dört evladı vicdan kanatan, insanlıkdışı bir “askerî ceza” vesilesiyle canlarını kaybetti...

Ders olsun diye pimi çekilmiş bir bombayı bir askerin eline vermek, onu 45 dakika süründürmek ve bu rezalet sonunda üç arkadaşıyla birlikte ölmesini sümenaltı etmeye çalışmak... Böyle bir onursuzluğa imza atabilmek, üstüne de pişkin pişkin bu katledilen çocukların ailelerine “Oğlunuz vatan için şehit oldu, mekânları cennettir” demek... İnsanın çıldırası geliyor...

Defalarca yazdım yine yazıyorum... Türk ordusunun, Türk devletinin şehitlik tabiri üzerinden yaptığı şey ahlaksızca bir din istismarıdır... Türk devletinin şehadet kavramını kullanması laiklik ilkesine temelden aykırıdır... Laik bir devlette dince kutsal sayılan kavramlar ve değerler kullanılamaz... Bu resmen devletin, vatandaşlarının dinî duygularını sömürmesi demektir... Kutsal din duygularının dünyevi işlere alet edilmesi denen şeyin en hası bugün laik Türk devleti ve ordusu tarafından yapılmaktadır... Ve artık buna bir son verilmelidir... Türk medyasının vicdanlı organları da devletin yurttaşlarının dinî duygularını sömürmesine artık alet olmamalıdır... Gazetemiz Taraf da bundan böyle vefat eden askerlerimizle ilgili “Şehit oldular” tabirini asla kullanmamalıdır diye düşünüyorum... Bu feci olay artık böyle bir ilke kararının kesin olarak benimsenmesine vesile olmalıdır... Gerçekten vicdanlı, gerçekten demokrat ve gerçekten laik tüm yazarlara da buradan çağrıda bulunuyorum... Türk devlet zihniyetinin yurttaşlarımızın kutsal dinî duygularını ahlaksızca sömürmesine ARTIK DUR DİYELİM... Bu sömürüye, bu bezirgânlığa ortak olmayalım!

Dört gepegenç insanın, Er Öztürk, Er Yaman, Er Bulut ve Er Altın’ın psikopatça bir ceza sonucu ölmeleri de şehitlik kavramının sömürülmesi aracılığıyla kapatılmak istendi... Türkiye halkının kırsal kökenli dindar çoğunluğunun yani Derin Anadolu’nun genç evlatları 25 yıldır bu kirli, bu karanlık savaşta hep İslami duyguları sömürülerek ölüme gönderildi... Laiklik gerekçesiyle darbe yapan Türk ordusu, subay alımlarında namaz kılan adayları “laiklik” gerekçesiyle içine almayan Türk ordusu, erleri askere çağırırken ve savaşmaya motive ederken her zaman sonuna kadar laiklik ilkesini çiğnedi...

“Burası Peygamber Ocağı, ben de bir Türk subayı olarak beş vakit namaz kılmak istiyorum” diyen kişiler ordudan kovuldu!! Ama erleri orduya çağırırken “Burası Peygamber ocağıdır, siz de gerekirse bu vatan için şehit olup, cennete gidecek mehmetçiklerimizsiniz” dendi... Sadece şehitlik değil mehmetçik tabiri bile tümüyle İslami/manevi duygularla örülü bir kavramdır Derin Anadolu’nun yüreğinde... Mehmetçik tabiri Derin Anadolu’da Hz. Muhammed’i akla getirir... Oğullarını askere “Küçük Muhammed” olarak, “Küçük Peygamber” olarak yani Mehmetçik olarak gönderir bu ülkenin halkının büyük çoğunluğu... O manevi duygular sebebiyle düğün zurnayla gönderir oğlunu askere... Sanki bir dinî ibadet gibidir oğlanı askere göndermek Derin Anadolu’nun dünyasında... Bu ülkenin halkının çoğunluğu için çok sevdikleri oğullarını hacca göndermek ile askere göndermek arasında fark yoktur çoğu zaman... Oğlanları öldürülecek olsa da şehadet makamına ulaşacaktır, mekânı cennet olacaktır... O sebeple, bu kirli iç savaş patlamadan önce uzun süre dindar Kürt halkı da oğullarını gönül rahatlığıyla askere gönderiyordu bu ülkede... Aynı ortak İslami/manevi duygular sebebiyle....

Ne kadar acı, ne kadar trajik ki bu safiyane manevi duyguların istismarı üzerinden ne vatan evlatları bu dört er gibi sebepsiz yere can verdi... Eğitim zayiatı gerekçesiyle kaç asker öldü? Kaç defa yaralı askerler yardım beklerken telsizden “Analar çok mehmetçik doğurur ama Skorsky doğuramaz, helikopteri riske atamayız!” diye cevap geldi... Çünkü ne gerekçeyle, ne ihmaller ne hatalar ne suiistimaller sebebiyle bu ülkenin gençleri ölürse ölsün bu durumu sorgulamıyordu Derin Anadolu... Tam aksine “Oğlum şehit oldu, mekânı cennet oldu” diye seviniyordu belki de... At izinin, it izine karıştığı bu kirli ve karanlık savaşı da sorgulamıyordu... Kendi iç yapısında birazcık dindar subayları bile barındırmayan, derhal kovan Türk Genelkurmay zihniyeti tam gaz din sömürüsüne devam ediyordu “şehit aileleri”yle temastayken... Oğullarını kaybetmiş bu insanların acıları üzerinden, daha fazla din istismarı yaparak daha fazla kan akmasını kışkırtıyordu kimi generaller, subaylar ve politikacılar...

Böyle utanç tablosunun olduğu bir ülkede askere gidilir mi? Böyle bir ortamda askerlik “vatan görevi” sayılabilir mi?

Rasim Ozan Kütahyalı
Taraf
29.08.2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.