Sohbet Tutanaklarý (1)

24 Aðustos 2009 22:36 / 4517 kez okundu!

 


"Gerçek demokrasilerde insanlar doðduklarýnda özgür ve demokrasi duygusuna sahip. Doðduðunda samimiyetle “saygý duyulan” bir sistemin içinde. Kavanozun içinde ve dýþýnda da ayný olduklarý için herhangi bir frekans farkýndan dolayý bir deðiþiklik yaþamýyor..."

***

Birdenbire belirir, birdenbire gider. Aniden arar, aniden kaybolur. Sohbetimiz hiç kesintiye uðramadan sürer. Verilecek hesabý olmayan, yasak tanýmayan, sýkýþtýrýlmýþ saatlere süzme cümlelerle dip notlar koyduðumuz, zamaný geldiðinde açtýðýmýz, daldan dala kondurduðumuz felsefelerin, düþüncelerin oynaþýk-ekleþuk halleriyle tam bir eðlenceye, ibadete dönüþtüðü, þefkatle seviþmenin, konuþmakla iyileþmenin tadýnda, lezzeti baskýn ve yoðun kývamda, zamandan kaçmamýþ, uçmamýþ saatlerleydik. 

KAZASI OLMAYAN TEK ÝBADET SOHBET’TÝR demiþ sufiler. 

Bugün öðrendim Sevtap Yasin’den. Onun gibi söylemek gerekirse “sadece bize çayýný doldurmaya gelen bardakçýlardansa” birbirimizin çaydanlýðýný doldurmayý kabul etmiþtik. Çayýmýzý içtik, kekimiz yan komþudan, kahvemiz bitmiþ, o da yine komþum Tülay’dan. 

Biz çimlerin üzerinde, zeytin aðacýnýn altýnda, manolya aðacýnýn taptaze beyaz çiçeklerini içimize çeke çeke, ruhlarýmýzý güneþe serdik… Sohbet ettik. Ve bakýn neler çýktý günün içinden. 

Sevtap Yasin seminer vermek için birkaç saatliðine geldiði Ýzmir’e, bir de Urla’ya gelebilmeyi sýðdýrdý. Ve ben o kapýdan girer girmez teybi ortaya koydum ve iþ bu noktalara geldi. Karar verdim artýk her görüþmemiz kayýt altýna alýnacak. Sevtap Yasin bir iletiþim uzmaný, yönetim danýþmaný, insan bilimci, reiki masterý, üç oðlan anasý, balýk burcunda, domuz yýlýnda doðmuþ bir ellilik genç kýz. Ýncecik, bal bakýþlý, gülen gözlü, bembeyaz keten bluzu ve pantolonu ile bahçenin içinde yalýnayak ve sapsade haliyle sanki vahiy indi evime. Bir insan beraberinde avuç dolusu mutlulukla böyle salýna salýna dolaþýr mý kardeþim. Kocaman sarýldýk birbirimize ve en son ne zaman görüþtüðümüzü bile bilmeden dünden kalanlarý ve kutsal saatlerimizi paylaþtýk. 

O mutluluðun resmini de çizer, fotoðrafýný da çeker, þiirini de yazar, þarkýsýný da besteler, türküsünü de söyler. Ama dikkat!!! Onun mutluluðu bulaþýcýdýr. 

Ýþte bu okuyacaklarýnýz o saatlerin, sohbet tutanaðýdýr. 

PME- Nedir bu “yönetim danýþmanlýðý”? Türkiye’de “yönetim danýþmanlýðý ya da yönetim koçluðu” kavramý nasýl anlaþýlýyor? Koçluk öðrenmek isteyenler için bir eðitim tabaný var mý bizim ülkemizde? Krizle birlikte size olan gereksinim arttý mý ve krizde yönetimler, yöneticilerini deðiþtirdi mi? 

SY- Yeni yönetici, yeni gen.md.ler ile henüz terfi etmiþ kiþilerin, yeni terfi ettiði pozisyonda kapasitelerini artýrmalarý ve yeni duruma uyum saðlamalarý için danýþmanlýk, yönetim koçluðu yapýyorum. 

Krizle beraber, ismini veremeyeceðim bir Amerikan þirketi ile daha sýký sýký birbirimize sarýldýðýmýz bir ekip var. Saðlýk sektöründeki bu þirketin 200 kiþilik çalýþaný ile iç içeyim. Dünyanýn 160 ülkesinde görev yapan ekipleri var. Borsada kaðýdý olan karlýlýk derecesi yüksek, tüm sermayesi Amerikalý olan bu þirkette yenileþme hareketleri kriz öncesine denk geldi. 

Yenileþme her zaman uyuma ihtiyaç duyar. Yeni kurallara uyum, yeni iþe alýnan kiþilere uyum, tarzlara uyum, yönetimlerdeki deðiþimlere uyum. Ona bakýþ açýsý. Ýþte bu nedenle kötümserlikten, iyimserliðe ve pozitifliðe giden bir süreç bu. Bu noktada olumlu tutumun beslenmesi ve desteklenmesi çok önemli. Tabii ki özel hayatla iþ yaþamýnýn paralelliði de. Özel hayat ve iþ hayatý birbirini direk olarak etkiler her zaman. Bir bütün bu çünkü. Kiþinin kendi hayatýndaki deðiþimlerin ayný döneme olan olumlu olumsuz yansýmalarýný dikkate alýyorum. Eksileri, artýlarý. Bu konuda iletiþim içinde olunmasýný önemsiyorum. Önce çeþitli departmanlarý tarayýp, içerde gözlem yapýyorum. Departmanlarý tanýyarak, þirketin yaptýrýmlarýný anlamaya çalýþýyorum mesela. Kimi zaman sosyal koçluk, kimi zaman kiþisel koçluk. Bunlarýn hepsi bir bütün. Bugün koçluk Türkiye’de çok yeni bir kavram. En fazla 10 yýllýk. Ama her gelen yeni taným veya tarz gibi, ülkemizin kültürüne entegre edilen her yeni fikir gibi kiþiye göre deðiþiyor. Tahsilinde, eðitiminde, gerçeðinde de çok köklü bir þey olmadýðý için koçluk ancak hayatta bir þeyleri biriktirmiþ, insan bilgisine sahip olan, üniversitelerin genellikle psikoloji, sosyoloji ya da sosyal psikoloji gibi bölümlerini bitirmiþ insanlarýn bu yöndeki eðilimleri ile koçluk da bir yerlere gelmekte. Ya da þöyle tariflemek lazým; olaylar, þehirler, kurumlara göre þekil alacaðý için koçluk öðrenmek isteyenler için bir eðitim tabaný yok.Þöyle de bir durum var; farklý yerlerden mezun oluyorsunuz ama insan kaynaklarýnda veya üst düzey yöneticilik yaparken bir anda iþsiz kalýyorsunuz. Ýþsiz kalýnca da danýþmanlýk yapalým koçluk yapalým, ne modaysa onu yapalým. Tamam o da bir düþünüþ sonuçta. Yoldur, yöndür, kendini ihtiyaçtan belirler. Sonuçta en temeli sevgi. Sevgisiz olmaz. Ýnsandan yola çýkýlarak yönetimleri saðaltmak. 

11 yýldýr danýþmanlýk yapýyorum. Altý yýldýr koçing yapýyorum. Ýnsanýn temelini anlamak ve sevgiyle bakabilmek çok önemli. Ýnsanlarý anlamak eþittir sevgiyle bakabilmektir. 

PME- Türkiye’deki sert yönetim politikasý, korkunun esas kuraldan sayýlmasý sizin ne tür yönetim buluþu yapmanýza yol açýyor? Ýskandinavya’nýn hiyerarþisizlik ve kendini üstün görmemeyi özendirici sistemi ile karþýlaþtýrýrsak örneðin bizim ne tür açmazlarýmýzý kapatmaya çalýþýyorsunuz? Yönetim danýþmanlýðý böyle bir hünere sahip mi? 

SY- Biz bütün geliþmiþ kültürlerdeki yönetim tarzlarýný modernleþme adý altýnda kendi yönetim sistemimize satýn alýyoruz. Ýþin acý tarafý bu. Satýn alýyoruz. Dünya kadar para veriyoruz yurtdýþýndan danýþmanlara. Ve neredeyse üç, beþ yýlda bir yeni bir tarz, yeni bir taným ile büyük holdinglerimizi tanýþtýrýyoruz. Onlara entegre etmeye çalýþýyoruz. Çok güzel tamam, Amerika’da, Çin’de, Japonya’da ya da baþka bir ülkede baþarýlý olmuþ olabilir. Ama bu iþler bizde farklý. Çalýþtýðým þirketlerden örnek vereyim. Diyelim ki kimse kimseye haným ya da bey demeyecek, herkes ismiyle hitap edecek birbirine; þimdi uzaktan bakýldýðýnda, büyük kurumlarda herkes iyi eðitimli, düzgün profillere sahip görünse de… Biz öyle bir gelenek ve görenekten geliyoruz ki statü anlayýþýmýz dahi hiyerarþinin bize saðlayacaðý artýlardan besleniyor. 

PME- Ne olur yani biri diðerine Ahmet, Ayþe demiþ? 

SY- Birdenbire; ben Gen. Md. Ahmet Bey’e Ahmet þu raporu verir misin diye davranmaya baþladýðýmda, bir türlü kýyýsýný, paçasýný, saygýn sýnýrlar içinde toplayamýyor o insan. Bu da hitap edileni zora sokuyor. Asya kökenlilik, doðululuk ne derseniz deyin, bey ve hanýmlar kalktý mý yerine hoþnutsuzluk konuyor. Sinirlilik baþ gösteriyor. Biz bunu çalýþtýk denedik daha önce. Beþ yýl birbirlerine haným, bey demediler ama kurumun kimyasal yapýsý öyle bir bozuldu ki, çürüdü adeta. Öyle büyük bir öfkeye rastlandý ki bu sýfatsýzlýkla, özgür olmayan insaný serbest býraktýðýnýzda ortalýðý katýp karýþtýrmasý gibi bir þey bu. Genetik kodlarýmýz farklý. Ýsimle sýfatla saygýyý birleþtirmiþ bir toplumuz. Onun için de statümüzü ona göre yapmak istiyoruz. Bizim kültürümüz farklý. Gerçek demokrasilerde insanlar doðduklarýnda özgür ve demokrasi duygusuna sahip. Doðduðunda samimiyetle “saygý duyulan” bir sistemin içinde. Kavanozun içinde ve dýþýnda da ayný olduklarý için herhangi bir frekans farkýndan dolayý bir deðiþiklik yaþamýyor. Ama ben içerde özendiðim bir batý tekniðini uyguluyorum. Çocuðum devlet okuluna gittiðinde dank diye öðretmenine Ayþe bana silgiyi verir misin dediðinde öðretmeninden tokat dahi yiyebilir. Yani bunu bile düþünmek lazým. Yani bir þey yapacaksak bütün koþullarý ve iletki noktalarýnýn gözden geçirilmesi gerekir. 

PME- Peki bir iþyerinde biri Ayþe demekten hoþlanan, öbürü Ayþe Haným denmesinden hoþlanan ayný düzey elemanlarýndaki durum ne olacak? Haným diyene hanýmla mý cevap vermek gerekir, yoksa kim hangisini severse mi? 

SY- Niye olmasýn þöyle düþünüyorum ben, haným denilmesinden hoþlanmýyorsam bunu söylerim. Haným demezsen mesela ben daha iyi hissediyorum kendimi. 

PME- Peki iki sýfat ne zaman dezavantajdýr?

SY- Bir þirkette hem oðul ya da kýz ise ve ayný zamanda o þirketin bir çalýþaný ya da yöneticisi ise yani bir aile þirketinden söz ediyorsak; çift sýfatlý ya da 3 sýfatlý durumda da olabiliriz. Ýþ yerinde bir þapkamýz deðil birçok þapkamýz durabilir vestiyerde. Ancak kimi zaman vestiyerde boþluk býrakmadýðýmýzý da görürüz. Aðabeyiz, ablayýz, anneyiz, babayýz, çalýþanýz, yetkiliyiz, yöneteniz, yönetileniz.

Bunlarý þöyle ayýrmalýyýz; yaþam þirketinde, sizin hayatýnýz sizin þirketiniz. Yaþam þirketinde kiþi olarak benim öz kaynaklarým yeteneklerim. Parasal kaynaklarým, yapabilirliklerim, maddi olanaklarým nedir? Ben bu kaynaklarla, ömrümün en saðlýklý döneminde en iyi þekilde yönetebileceðim, performans gösterebilmem lazým. Nereye kadar?

Çalýþmam yeter artýk diyene kadar. 60 yaþýna kadar kendi marka deðerimi oluþturmam lazým. Piyasadaki rekabet ortamýnda ne kadar þansým olduðunu görmem lazým. Benim, çalýþtýðým yerden çýktýðýmda ne kadar ettiðimi bilmem lazým. Bunlar benim marka deðerimi oluþturuyor. 

Heves çok önemli. Ben anneyim mesela. Kariyerimde ilerlediðimde, çocuklarým için de baþka bir güneþ doðacak. Ben bir babayým, eðer bir týrmanýþa geçtiysem iþimde, bu benim çocuklarým için de bir yükseliþ. Sonuçta kariyer çocuklar için de güneþli bir alan. Yaptýklarýmýzdan motive oluyoruz. Yapamadýklarýmýzdan demotive. Tatmin noktalarýmýz doðal olarak iþ üzerine oluþuyor. Kendini ispat etmek, memnunum, yaptým demek. Her insan yaptým duygusunun coþkusunu, mutluluðunu yaþamak istiyor. Zaten yapamadýklarýmýzýn acýsýný çekeriz. Bu da bizi þöyle bir yere getiriyor. Bütün bu iþleri yaparken o kadar çaba gösteriyor ve fedakarlýk ediyoruz ki; zamandan, geceden, gündüzden, sefadan feda, aileden, eðlenceden feda derken… Ýþ alanýnda yanlýþ kullanýlan zaman ve anlayýþlardan söz etmem lazým. 

Ne kadar uzun çalýþýrsan o kadar baþarý diye bir þey yok oysa. Zamaný yönetmek ise baþlý baþýna hüner. Mesela bankalarda durum vahim. Müdürüm akþam 19.00’da çýkýyor diye saat 18.00’e iþ býrakan pek çok memur var. Müdürün eðilimlerinden, durumundan kendine cehennem yaratan insanlar bunlar. Kiþilik bilinci, kiþinin kendini taþýma þekli yönetimde çok önemli. Çok deðerli. Ýnsan bilgisi burada çok önem kazanýyor. Ýnsana deðer veren, insanla birlikte gitme eðilimine sahip olan kiþi her zaman destekleyici, takým ruhuna sahip bir yapýya kavuþturur bizi.

Bizler bir iþ görüþmesi, interview yaparken; afedersiniz dürüst müsünüz? 

Ýnsan seviyor musunuz? 

Pardon siz kazýk atar mýsýnýz? 

Afedersiniz hiç yalan söyler misiniz? 

gibi sorular soramýyoruz. 

N’apýyoruz?

Aslýnda tüccar gibi alýrken kazanýyoruz. Daha alýmda yanlýþlýk yaparsanýz zarardan dönmeniz de zor olur. O insaný taþýmak zorunda kalýrsýnýz. Ýþ yerlerinde elemanlarý deðerlendirirken satýþta bakýyorsun 22 kiþi var ama sadece beþi doðru insan. O konu için diðer 17 kiþi taþýnýyor. Çünkü þirketler globalleþirken, büyürken, dünyalýlaþýrken, o büyümenin içinde þiþmanlýyorlar. Týpký obezite gibi, fazla yaðlara neden oluyorlar. Kimse demiyor ki, ben buranýn fazla yaðýyým. Gideyim de rahatlasýnlar diye. 

Ayrýca bakýn “80” nesli müdür olmaya baþladý. Biz “Z” nesli diyoruz biliyorsunuz. Ýþyerlerinde rahatlýktan hoþlanan, kýsýtlanmaktan hoþlanmayan, demokratik bir ortamda kendinden ötesi ile ilgilenmeyen, empatisi eksik, toleransý az… Z nesli yerine diji nesil denebilir. 

Biz tüm kültürlerdeki modernleþme sistemlerini satýn alýyoruz. Ama her þeyden önemlisi öncelikle iþ tanýmý. 

ÝSO 9000 de bunu diyor, yurt dýþýndaki önemli iþ merkezleri de. Avrupa kalite belgelendirme sistemleri bu ayrýntýlara bakarken büyük sorunlar yaþamýyor ancak bizde o iþ tanýmýnýn içindeki deðeri oluþturacak herhangi bir alt yapý yok.

Diyorum ki, bir satýcýyý gözünüzün önüne alýn müdür bey; siz A kiþiden hangi vasýflarýnýn olmasýný bekliyorsunuz?

Ýnanýr mýsýnýz? Düþüne düþüne 25 tane vasýf çýkarýyoruz. O özelliklere bakalým Ahmet’te var mý, ehh… Mehmet’te var mý? Iýhhh. Ayþe’de var mý? Var onda var. Ali’de var mý? Var ama eksik falan gibi. Ýþe alýnan insana haksýzlýk. Çünkü o özelliklerinin olmamasý o kiþinin suçu deðil, sonuçta ziyan edilen bir insan.

Bir insanýn diplomasýnýn çok iyi olmasý onun iyi bir kariyer yapacaðýný göstermez. Biz bugün üniversite mezunu olmayanlarý iþe almýyoruz. Öyle kiþiler var ki çalýþtýðým, lise mezunu olduðu için mucizeler yaratmýþ. Ve bu mucize insanlarýn sayýsý hiç de az deðil.

Bakýyorsunuz bazen diploma aslýnda bir baþarýsýzlýk malzemesi olarak duruyor. Çünkü ben yaptým diyor. Yaptým. Bazen büyük baþarýlar diðer baþarýlara körlük yarattýðý için baþarýsýzlýðýn ilk günü olabilir. Baþarýsýzlýðýn resmi, olabilir.

Bir insan baþarýlý olduðu için terfi ettiði zaman terfi ettiði konumda da baþarýlý olacak deðil. Daha önceki doyum noktasý onu geriletebilecek körlüðü yaratabilir. Ýþte bu noktada yine bir koça ihtiyaç duyulabilir.

PME- Global krizle ilgili senin çalýþtýðýn þirketlerde durum nasýldý, kriz teðet mi geçmiþ yoksa?

SY- Ekonomist deðilim. Bu yüzden mizah yapmayý seviyorum. Krizler bizim ülkemizde artýk alýþýldýk bir durum. Þirketi kurduðumdan beri 4. krizi gördük biz. Dünya para piyasasýnda paranýn yer deðiþtirme seyahatinde krizler oluþuyor. Para yer deðiþtirecek. O elden çýkýp öbür ele geçecek. Bu sürece kriz deniyor. Para bir yere gitmiyor. Sadece el deðiþtiriyor. Yeni alan kullanmaya baþladýðýnda ise ortada kriz diye bir þey kalmýyor.

Neden çünkü bir teraziye benzetirsek doðu, batý, kuzey, güneyde insanlar zaman zaman politikalar, siyasetlerle, her ne örgüt her ne kuruluþla, her ne din ve sistemle bir bakmýþsýnýz ki cumhuriyetçi, muhafazakar, þucu bucularla yollar geniþleyip daralýyor. Ve bir de bakmýþsýnýz bu yer deðiþtirmeler krizlere neden olmuþ. En basit dilde böyle özetlemeye çalýþýyorum. 

Sonuçta paranýn yeni sahipleri ile çalýþmaya devam ediyoruz. Ayný koþul ve uyum süreçleri onlar için de geçerli olacak. Naçizane tavsiyem sýradakine de diðer her krize de açýðýz. Zayýf kiþilikler gibi çabuk yýkýlýp, çabuk demoralize oluyoruz.

Avrupa’da gördüðümüz iþ sözleþmelerinde doðru olmayan elemanlar yok sistemde. Bizim gibi ülkelerde ise çeri çöpü ayýklamak lazým her zaman. 


Devam edecek…


 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
28 Aðustos 2009 20:34

sultan

"Bizim özlediðimiz þey belki de kusursuzluk deðil de eksikliksizlik. 
Hayattan kaçmaya adanmýþ bir hayatta da eksik olan bir taraf var." der Tom Robbins bir kitabýnda.

" Demek ki bilgiyi arayan insan önce sýnanmalý, buna layýk olup olmadýðý anlaþýlmalýdýr."

"Ýlahi enerji yalnýzca Hindistan'daki maðaralara hapsolmuþ olamaz. 

Her yerde vardýr. Yeter ki biz kendimizi ona karþý açýk tutalým... denemekten ne zarar gelir?"  
gelir der yine baþka satýrlarýnda.

Sevtap Yasin'in danýþmanlýk þirketinin adý Sentez. Sohbetimizin ilk bölümünün kimyasýný sentezlemede zorluk çeken arkadaþlarýmýza da yorumlarý ile katkýda bulunduklarý için teþekkür ederiz. Ayrýca bilimsel olanla olmayan da pek bir belirsiz günümüzde. Hangisinin yararlý olduðu da tartýþmalý konumda. Ne yazýk ki...

27 Aðustos 2009 18:30

yalcinulukaya

merhaba,
sevtap yasin`in buradaki dusunceleri genelde herkesce bilinen ve yaratici olmayan bir duzeyde kaliyor..sanki daha bilimsel ve gercekleri yorumlayis yontemleri olarak da, daha fiziksel daha kimyasal hatta varolan yontemlere ve sentezlere yer vermeli bakisinda.. zaten gercek felsefenin ontolojisi olmali...bunlari bildigini saniyorum. ne ki reiki gibi bilimsel olmayan yontemler, belki onu bazi yaklasimlarinda gerceklerden uzaklastirmis... alternatif olan, bir boslugu dolduruyor diye; gereksinmeyi cozmustur; dogrudur denemez; ne yazik ki...
saygilar..
24 Aðustos 2009 23:27

deepblueeagle

denizkýzlarýnýn þarkýlarýný duyup, onlara  inanýp onlara kavuþmamýzý isteyen üç kiþi var ne güzel. e.barka, s.yasin, pervin m.

 

Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.