'Bir muhafazakâr olarak Ýzmir'de çok rahat yaþadým.'
08 Ekim 2010 11:41 / 16256 kez okundu!
Hizmet hareketinin yoðun tartýþýldýðý þu günlerde, geçmiþte Bülent Korucu ile yaptýðýmýz bir söyleþinin hala çok anlamlý olduðunu farkettik. Tarafsýz bir gözle yeniden okunmasý ve süreci daha iyi anlamamýza yardýmcý olmasý umuduyla...
****
'Bir muhafazakâr olarak Ýzmir'de çok rahat yaþadým.'
Hizmet hareketinin yoðun tartýþýldýðý þu günlerde, geçmiþte Bülent Korucu ile yaptýðýmýz bir söyleþinin hala çok anlamlý olduðunu farkettik. Tarafsýz bir gözle yeniden okunmasý ve süreci daha iyi anlamamýza yardýmcý olmasý umuduyla...
Cemaati bir Ýzmirliye sorduk.
Aslen Erzurum doðumlu olan ancak gazeteciliðinin temellerini Ege Üniversitesi Basýn Yayýn Yüksek Okulu'nda saðlamlaþtýran, Ýzmir'in denizinde hayat bulan, “beni Ýzmir mayaladý” diyen Aksiyon dergisi genel yayýn yönetmeni ve Zaman gazetesi yayýn kurulu üyesi Bülent Korucu ile Ýstanbul'da bir söyleþi gerçekleþtirdik.
Zaman gazetesi ve Aksiyon dergisinin Yeni Bosna'daki modern tesislerinde Ýzmirli sorularýmýzý sorduk, Türkiyeli kaygýlarýmýzý konuþtuk, Kürtlerle iliþkilerimizi soruþturduk, Kürt’lerin anadilini “Türkçe” konuþtuk, Alevilere bakýþýmýzý karþýlaþtýrdýk, Cemaat - Ak Parti iliþkisini sorduk, Türkiye'deki dergiciliðin serüvenini, gazete dilini, giyim, kuþam ve Ergenekon sürecini deðerlendirdik.
Özetle medyanýn aynasýndan kendimize baktýk... “Evet”i, “Hayýr”ý, Molla Kasým'ý konuþtuk Ýzmirizmir.net için...
Türkiye’deki haftalýk haber dergilerinin içinde Aksiyon’un farký nedir?
Aksiyon her þeyden önce bir haber dergisidir. Haber demek yorumdan mümkün mertebe soyutlanmýþ ürün demek. Biz haber dergisi olabildiðimiz ölçüde yaþayabileceðimizi ve ayakta kalabileceðimizi düþünüyoruz. Zaten 16 yýllýk geçmiþi ile birlikte dergimizin her hangi bir sarsýntý yaþamamasýnýn nedeni de bu.
Her sene tirajýnýn üstüne 4000-5000 koyarak bir sonraki seneye devretmesini, þu anda ortalama haftalýk 42.000 gibi Türkiye standartlarýnýn çok üzerinde bir tiraja ulaþmasýný ben böyle açýklayabiliyorum.
Yani biz herhangi bir taraf olmadan, keskin uçlu olmaktan ziyade bir haber dergisi olmaya çalýþýyoruz. Haber dergisini yorum dergilerinden ayýran en temel özellik o. Objektif olmak ve haberin dilini kullanmak… Bizim de yorum yazarlarýmýz var elbette. Onlar da görüþlerini en açýk þekilde ifade etmeye çalýþýyorlar. Tabii ki dergicilik formatýnda yoruma açýk analizlere cevaz veren bir yapý vardýr. Onun da imkânlarýný kullanýyoruz.
“Objektif bir dilimiz var. Bu hem bizim en büyük silahýmýz hem de bizi en cazip kýlan özelliðimiz.” |
Biz en taraf olduðumuz zaman bile o konuda ikna edici olmaya çalýþýyoruz. Mesela referandum konusunda çok keskin bir biçimde, tarafýmýzý, tavrýmýzý ortaya koyduk, “Evet” dedik, çok net bir duruþ sergiledik. Ancak bunu gerekçelendirmeye de çalýþtýk. “Neye evet? Neden evet?” konusunda cevap aradýk. Çok demokratik bir ortamda çeþitli seslere mümkün mertebe yer vermeye çalýþarak bir platform olmaya çalýþtýk.
Mesela Demokrat Parti genel sekreteri Kemal Þahin’le röportaj yaptýðýmýz hafta ayný ölçülerde ayný sayfa ebadýnda YARSAV eski baþkaný Ömer Faruk Eminaðaoðlu’na da yer verdik. Yani insanlarýn ayný konuda iki ayrý cevabý ayný anda okuyup, deðerlendirmelerini saðlamaya çalýþtýk. Alacaklarý kararýn objektif olabilmesini saðlamaya çalýþtýk.
Tarafsýz ve objektif kalabilme çabamýzýn karþýlýðýný alýyoruz her þekilde. Çeþitli yerlerden gelen geri dönüþler, hafta boyunca çeþitli gazeteciler ve yazarlar tarafýndan dergimize yapýlan atýflar bunu baþarabildiðimizi gösteriyor. Biz burada sabit durmaya çalýþarak bu çizgiyi korumaya çalýþacaðýz. Dediðim gibi en taraf olduðumuz hadise olan referandum sýrasýnda net bir biçimde tarafýmýzý belli etmemize raðmen insanlarý kategorize etmeye, sýnýflandýrmaya çalýþmadan “Hayýr”ýn en ileri, en sert savunucularýnýn görüþlerine, tezlerine bile dergimizde yer verebilmeyi, Türkiye’de birlikte yaþamaya saygýlý olmanýn çok önemli bir kriteri olarak gördük. Medya zaten birlikte yaþamanýn en uyumlu, en önemli platformu olabilmelidir. Biz bu gayret içindeyiz.
Objektiflik, bizi en cazip kýlan þey oldu. En uç noktalarda olan insanlara bile dergimizde yer verebiliyoruz. Türkiye medyasýnýn bence en önemli handikaplarýndan biri bu. Her þey çok keskin hatlarla ayrýþmýþ, herkes kendi kalesinde, kendi adasýnda yaþýyor. Adacýklar arasýnda bir köprü oluþturamadýðýnýz sürece bu bir sorun oluþturuyor. Adacýklar arasýnda geçirgenlik, geçiþkenlik saðlayamadýðýmýz takdirde ülkedeki huzuru temin etmek, toplum katmanlarý arasýndaki birbirini anlama çabasýný oluþturmak mümkün deðil. Bu durum toplumda birlikte yaþama pratiðine zarar veriyor.
Sonuçta medya aynasý, toplumu hem yansýtýyor hem de biçimlendiriyor. Medyadaki birbirinden kopuk ve bazen de birbirine düþmanca davranan adacýklarýn varlýðý ülkedeki huzuru da bozuyor, toplum içindeki ayrýlýklarýn, kavgalarýn da fitilini ateþliyor. Maalesef ayný tezgâhtan, ayný tornadan çýkmýþçasýna davranan insanlarýn oluþturduðu gazete ve dergiler, toplumdaki birlikte yaþama pratiðine zarar veriyor. Biz tam tersine medyamýzýn, birlikte yaþama pratiðinin bir platformu, bir örneði olmasýný istiyoruz.
Zaman gazetesi de bu anlamda önemli adýmlar atýyor. Geçen gün bir sayfayý gördük; gerçekten bazen farkýnda bile olmadan bunlarý yaþýyoruz; mesela Þahin Alpay’ýn attýðý “Ermeniler konusunda özür diliyoruz” baþlýðýnýn altýnda bir baþka yazar “Hayýr ben özür dilemiyorum” diye baþlýk atmýþ. Örneðin ayný yorum sayfasýnda eski politik çizgilerinden þu an çok baþka yerlerde olan Þahin Alpay’la, Mümtazer Türköne’ nin -ama tabii ki eski birikimlerini de ortaya koyarak- bir arada yazýyor olabilmesi çok olumlu bir tavýr. Hatta Ali Bulaç ‘la birlikte ayný gazetede bir arada var olmak önemli bir geliþme. Birlikte yaþama projesi açýsýndan, medya açýsýndan…
Ayný þey Aksiyon için de geçerli. Dediðim gibi yani Kemal Þahin’in 4 sayfa konuþtuðu bir dergide 4 sayfa da Ömer Faruk Eminaðaoðlu’nun görüþlerine yer verilmesini hem habercilik açýsýndan önemsiyoruz hem de birlikte yaþama anlamýnda.
Sonuçta medya aynasý, toplumu hem yansýtýyor hem de biçimlendiriyor… |
Dilimizi, birbirini anlamaya, birlikte yaþama pratiðine katký anlamýnda kullanmayý çok önemli görüyorum. Siz baþlangýçta dediniz ya “birbirimizle çok geç iletiþim kurduk diye… Ben E.Ü.Basýn Yayýn Yüksek Okulu’nda gazetecilik okudum. Orada çok deðerli bir hocamýz vardý, muhteþem bir insandý. Ýletiþim psikolojisi hocamýzdý ve çok objektifti. Sosyal demokrat bir insan olan Prof. Dr. Nuri Bilgin’in bize öðrettiði çok önemli bir þey vardý. “Ýletiþim de trafik gibidir. 8/8 kusurluluk çok nadir bir þeydir. O derdi ki bir iletiþim kazasý varsa kusur mutlaka daðýlmýþtýr; 2/8, 6/8, 4/8 gibi… Yani muhakkak karþýlýklý kusurlar vardýr. Þimdi biz þayet tanýþmakta geç kalmýþsak kendimizi size tanýtmakta geç kaldýðýmýz için, kabahatin çoðu bizdedir.
“Beni anlamalýsýn” pozuna, havasýna, psikolojisine girmemek gerek. “Acaba ben kendimi nasýl anlatýyorum, acaba yanlýþ mý, eksik mi anlatýyorum ki yanlýþ anlaþýlýyorum” diyerek kendimizi sorgulamamýz gerek. “Karþý tarafa nasýl yansýyor bu?” diye düþünmek lazým. Kendimi yani mesajýmý, mecramý, araçlarýmý sorgulamam önemli... Nasýl kullanmaktayým? Nasýl algýlanýyorum? Yani bazen nasýl anlaþýldýðýnýz, ne olduðunuzdan daha önemli olabiliyor.
Þu sýra gazete ve dergilerde atýlmalar var. Sizin dergide durum nedir? Bekir Coþkun ve geçmiþte Emin Çölaþan gibi isimler gazetelerinde tutunamadýlar. “13. Köy” Bekir Coþkun için ufukta gözükmüyor gibi. Neden sizce? Yönetim düzeyinde derginizde farklýlýk var mý? Varsa bunu nasýl yönetiyorsunuz? Örneðin ben sizin derginizde yazabilir miyim?
Elbette sizinle daha önce yapýlan röportajý düþünürseniz (bknz: ÝZMÝR'ÝMÝ GERÝ VERÝN) bunu biz zaten test ettik. Siz bize konuþtunuz, konuþtuklarýnýzý biz nasýl yansýttýk? Herhangi bir kanýrtma, herhangi bir dönüþtürme, deðiþtirme yaptýk mý? O zaman bu demektir ki konuþtuðunuz aynen girebiliyorsa yazdýðýnýz da aynen girebilir. Zaten aslýnda sorun da burada.
Bizim ilkelerimiz þu, bunun iki tane kýsýtlamasý var. Bir tanesi hukuki zorunluluk, bir tazminat davasý ya da cezai durumlarla karþý karþýya kalmamak; bir de yazan insanýn görüþlerini, kiþi ya da kiþileri herhangi bir topluluðu rencide etmeden genel ahlaki kurallara etik deðerlere uygun þekilde yazmasý.
Buna uyulduðu durumlarda yazar her þeyi yazabilmeli çünkü zaten çoðulculuk dediðimiz þey bundan geçiyor. Tamam, benim düþüncelerim zaten belli. Ancak ben bir tartýþma ortamýnda yenilirsem bu benim için daha kârlý bir durum çünkü yenersem zaten kendi bilgimle kalmýþ olacaðým. Ben bildiðimi bilmeye devam edeceðim. Hâlbuki yenilirsem yeni bilgilerle tanýþmýþ olacaðým. Bu düþüncede olmak zorundayýz.
Bekir Coþkun, Emin Çölaþan olayýnda da terslik orada. Bu yazarlar daha marjinal gazetelerde, mecralarda marjinal düþünceleri ile yer alabilirler, bu üsluplarýný sürdürebilirler ama bir ana akým gazetede köþe sahibi olup böylece popülerleþmeye çalýþmak bir aile gazetesinde çirkin ve yanlýþ duruyor, sürdürülemiyor. Zaten görüþü ne olursa olsun ifade etmedeki üslup ve tarzý yanlýþ. Siz “Evet” verenleri de eleþtirebilirsiniz “Hayýr” verenleri de… Siz Ak Parti’ye oy verenleri de eleþtirebilirsiniz CHP’ye oy verenleri de… Bu eleþtiri hakkýnýz saklý ama Ak Parti’ye oy vereni “göbeðini kaþýyan adam” olarak, “bidon kafalý” diyerek aþaðýlamaya kalkýþtýðýnýzda orada birisinin dur demesi lazým. O yazý bizde girmez mesela. CHP’liye tutup da herhangi bir yazar “bidon kafalý” derse o haber girmez, girmemesi de gerekir.
Otosansür, otokontrol olmalý yani…
Evet. Bizim mesleki öz denetim mekanizmalarýmýz yok. Dünya ölçeðinde baktýðýnýzda meslek örgütleri ayný zamanda bir özdenetim mekanizmasý gibi algýlanýr ve zaten öyle çalýþýr. Bu görevi ifa ediyorlar ama bizdeki Gazeteciler Cemiyeti bir emekliler lokali gibi maalesef... Basýn Konseyi ise belirli bir grubun haklarýný savunmak üzerine oluþturulmuþ gibi. Diðer yine bir iki tane bu türden meslek örgütü var. Sadece iþine gelen konularda ses çýkartýnca da eþitlik ilkesi konusunda bir dengesizlik oluþturuyor. Anadolu’daki bir deyiþle, “herkes kendi ölüsüne aðlýyor”.
Bu noktada Taraf diye bir gazete çýktý, sanki ezber bozuldu. Basýndaki Taraf olayýna siz nasýl bakýyorsunuz?
Taraf’ýn varlýðý gerçekten mesleðimiz açýsýndan çok umut verici. Bu her þeyden öte.
Ben gazeteciliði isteyerek seçtim. Bu iþi okulunda okudum ve gazeteci olarak yaþayýp, gazeteci olarak ölmek isteyen biriyim. Mesleðimle ilgili, sektörümle ilgili geliþmeler beni birinci derecede ilgilendiriyor. Bu mesleðin yaþamasý ve bu sektörün yaþatýlmasý gerekiyor. Bu ülkede nüfus çoðalýyor, okuma yazma oraný artýyor, üniversite, lise mezunlarý çoðalýyor. Doktora yapanlarýn, nitelikli insanýn bu kadar arttýðý yerde gazete satýþlarýnda artma yönünde hiç bir deðiþiklik olmuyorsa bu ciddi bir sorundur. Orada olumlu bir kýpýrdanma olmamasý endiþe vericidir, gazetecilerin þapkalarýný önlerine koyup düþünmelerinin zamanýdýr.
Ülkede yapýlan birçok anket çalýþmasýnda en güvenilmez kurumlar olarak basýn ve gazeteciler çýkýyor. Ýnsanlarda genel olarak böyle bir yargý var, önyargý diyemiyorum çünkü bunda gerçeklik payý var. Bu yargýyý deðiþtirebilecek çok iyi bir örnek oluþturdu Taraf gazetesi. Aramýzda Molla Kasým denilen bir tarz vardýr. Taraf, iðneyi kendine de batýran kendisini de eleþtiren ama esas olarak yerine göre, argo tabirle siyasete, iktidara da çakan, askeriyeye, kendine de çakan bir gazete olarak ezber bozan bir gazete oldu. Herkesi sigaya çeken, herkesi sorgulayan bir Molla Kasým fenomeni oldu Taraf gazetesi.
Finans konusunda Taraf gazetesi ile cemaat arasýnda bir ortaklýk var mý? Zaman’ý ya da Aksiyon’u destekleyen finans gücü ile Taraf gazetesi arasýnda bir özel iþbirliði yani?
Buna Taraf gazetesi yetkilileri gerekli cevabý vermiþlerdi aslýnda. Hem yöneticileri hem de çalýþanlarý cevap veriyorlar ve aslýnda dalgalarýný da geçiyorlar. Ayný zamanda hem dinci, hem Kürtçü, hem Sorosçu, hem Fethullahçý hem her þey nasýl olunabilir? Oysa orada çalýþan arkadaþlarýn zaman zaman maaþlarýný alamadýklarýný, çok zor þartlarda kendilerini geçindirdiklerini, hatta neredeyse gazetenin basýlamayacak durumlardan geçtiðini de biliyoruz. Star gazetesi matbaasýna ödeme yapamadýklarýndan ya da eksik, geç ödemelerinden dolayý bir ara çok büyük problemler yaþadýlar.
Evet galiba az ödeyebildiler ki bazý sayfalarý birkaç gün silik çýktý (gülüþmeler).
Zaten þu anda çok zor þartlar altýnda gazeteyi çýkardýklarýný kendileri de belirtiyorlar. Akan bir para olsa çok daha rahat bir gazetecilik yaparlar. Bir kere bu iddiayý dile getirenlerin bunu ispat etmeleri lazým. Bugün artýk hiçbir þey gizli kalamýyor. Þimdi mesela þu yalaný söylüyorlar, Taraf gazetesi Zaman’ýn matbaalarýnda basýlýyor diyorlar. Hayýr, Taraf zamanda basýlmýyor.
Peki basýlsa ne olur ki, bu bir ticaret deðil mi sonunda?
Hayýr olabilir de, ücret karþýlýðýnda elbette basýlabilir ancak onlar bedava basýldýðýný ima ediyorlar.
Yanlýþ hatýrlamýyorsam Birgün gazetesini ve baþka gazeteleri de uygun olduðunda basmýþtý bizim gazetemiz. 10 milyonlarca dolara mal olan matbaamýzda kendi ürünlerimizi basmadýðýmýz zamanlarda tabii ki ticari davranabiliriz. Ancak Taraf’la herhangi bir maddi ya da manevi bir iþbirliðimiz olmadý. Herhangi bir ekonomik dayanýþmamýz yok.
Taraf, iðneyi kendine de batýran kendisini de eleþtiren ama yerine göre siyasete, iktidara da çakan, |
Okur temsilciliðine nasýl bakýyorsunuz? Tekzip geliyor mu? Tazminat ödediðiniz oluyor mu?
Okur temsilciliði doðru bir uygulama ama Türkiye’de yanlýþ bir uygulamaya yol açýyor. Bazý gazeteler doðru uyguluyor bazýlarý yanlýþ. Bir dönem bir gazetenin yazý iþleri müdürü ayný zamanda onun okur temsilcisiydi. Böyle bir þey olabilir mi? Bir adam hem sanýk hem yargýç… Kendisi hakkýnda nasýl tarafsýz kararlar alabilecek ve uygulayabilecek? Yazý iþleri müdürü o yayýndan bir numaralý sorumlu kiþidir sonuçta ve okur temsilcisi olmasý mantýklý deðildir.
Bize çok fazla tekzip ya da tazminat davasý gelmez. Gerçi son zamanlarda Ergenekon konusunda garip davalara muhatap oluyoruz. Dava dilekçelerini okusanýz güler misiniz aðlar mýsýnýz, bilmiyorum. HSYK üyesi Ali Suat Ertosun’la ilgili yazdýðým makalede bir tekzip mahkûmiyetim var mesela… Evlere þenlik bir durum. “Müçtehit Ertosun” demiþ, içtihat yapan anlamýnda kullanmýþým.
Oysa O, kendisini Yargýtay’ýn ve tüm kurumlarýn üzerinde görerek, hukuku hem yazýlý metinlerinin dýþýnda hem de baðlayýcý kararlarýnýn dýþýnda yorumluyor, o kelimeye takýlýyor. “Sen bana nasýl dînî bir tâbirle hitap edersin, beni böyle bir kisveye sokarsýn?” diyor. Yargýtay içtihatlarý diye bir kavram var, onlarýn yayýnlarý var. O zaman bunu her söyleyene dava açmak lazým. Böyle diyerek Yargýtay’ý da dînî bir konuma oturtmuþ oluyor aslýnda.
Yani sizin terminolojinizi mi mahkûm etmeye çalýþýyor?
Hayýr, bu benim terminolojim deðil hukukun bir terminolojisi. Hukuksal bir terim kullanýyorsunuz sonuçta. Yargýtay’ýn kendi yayýnlarý var, “hukuksal içtihatlar” diye üstelik… Ben orada diyorum ki “Ertosun bütün yargýlarý ve kurumlarý bir tarafa býrakýyor kendisini hepsinin üzerinde görüyor”.
Bizim adliye muhabirimiz var, bazen bize de dosya yapýyor. 3-4 yýl önce hukuktan mezun olmuþ ve 1-2 senedir avukatlýk yapan gencecik bir kýz Büþra Erdal, Asliye cezada olan bir basýn davasý için aðýr cezaya çýkartýldý. Normalde basýn suçudur. 64 davaya çýktý þu ana kadar. Ýçinde “Ergenekon” geçen her haberine caydýrýcý olsun diye dava açýyorlar. 64 dava ne demek? Bizim muhatap olduðumuz davalar o ölçekte. Mahkûm olduðumuz ceza davasý ya da aldýðýmýz tekzip, tazminat davasý ise neredeyse hiç yok.
Dergiciliðe tekrar dönüp son 15 yýl açýsýndan bakarsak, Türkiye'deki politik dergicilik nereye gidiyor? Tempo, Aktüel, Aksiyon karþýlaþtýrmasý yapar mýsýnýz? Nokta’yý da unutmamak gerek galiba…
Türkiye’de dergicilik, haber dergiciliði maalesef çok kötü bir durumda. Sektörü yaþatmak için çok çaba sarf ediyoruz ve zorlanýyoruz. Hem okur nezdinde hem reklam veren nezdinde haber dergiciliði kavramýnýn oturduðu bir yer yok çünkü.
Tempo, Aktüel gibi dergiler haber dergiciliðinin içini boþalttýlar. Nasýl mý? En tarihi hatalarý bence ucuz dergi yarýþý ile tiraj kavgasýna girmeleriydi. Dünyanýn her yerinde dergiciliðin bir seçkin yaný vardýr. Dergi daha iyi bir kâðýt kullanmak zorundadýr. Eðer fiyatý 1 TL gibi bir rakama düþürüp dergiyi ucuzlatarak tiraj kavgasýndan üstün çýkamazsýnýz. Kýsa bir süre için belki 100.000’lere çýkartýrsýnýz ama hemen sonra baþ aþaðý gelir çakýlýrsýnýz ki çakýldýlar.
Oysa dergiler diðer yayýnlara göre daha yukarýda konumlanýr. Kâðýt kalitesi yüksektir. Uzmanlýk isteyen özel haberler yapýp rutin haberlerden kaçýndýðýndan uzman elemanlar çalýþtýrmak zorunludur. Özetle haftalýk dergi günlük davranmaktan kaçýnýr. Bugün sýradan bir kaza olmuþsa onun haberini yapmaz ama Susurluk kazasýnýn peþine düþer. Bu nedenlerle fiyat biraz yüksekte oluþur. Oysa onlar fiyat rekabetini aþabilmek için kâðýttan kýstýlar, kaliteyi düþürdüler; içerik de hafifleyince ucuz eleman, ucuz kâðýt, ucuz sayfalar aldý yürüdü. Okur kaçtý, reklam veren kaçtý. O zaman dergiciliði, dergi piyasasýný yaþatmak imkânsýz hale geldi. O handikabý da tam aþabilmiþ deðiliz ama neredeyse tek baþýmýza sektörün kalitesini yeniden yükseltmeye çalýþýyoruz.
Tempo, Aktüel, haber dergiciliðinin içini boþalttýlar. Tarihi hatalarý ucuz dergi yarýþý ile tiraj kavgasýna girmekti… Dergiyi ucuzlatarak tiraj kavgasýndan üstün çýkamazsýnýz. |
Baský sayýlarý sýralamasý nasýl þu anda?
Aksiyon 42.000, Aktüel on beþ günde bir yayýmlanýyor ve 6000 -7000 baskýsý var. Newsweek Türkiye 5000 - 5500 satýyor ki uluslararasý bir markanýn sektöre girmesi ve sektörü canlandýrmasý bekleniyordu ancak beklenen ilgiyi göremedi. Tempo aylýk dergi oldu, tamamen magazinsel bir Vanity Fair. Bütün bunlar bizim de koþullarýmýzý zorluyor çünkü dergilerin genel durumu bize de olumsuz olarak yansýyor. Kendinize çeki düzen vermek açýsýndan sizi zorlayan bir rakip yok. Açtýðýnýz dosyalarý, kapaðýnýza koyduðunuz fotoðraflarý kýyaslamak için farklý rakipler her zaman geliþtirici olur, biz buna inanýyoruz. Kalite rekabetle geliþir; habere sen nasýl yaklaþmýþsýn, onlar nasýl yaklaþtý, bu öðreticidir.
Aksiyon dergisi ile ilgili yeni projeleriniz var mý, deðiþiklikler planlýyor musunuz?
2 ay sonra bir yenileþtirme, ýslah hareketi düþünüyoruz dergide.
Ancak çok devrim niteliðindeki deðiþiklerin hak ettiði zamanda yapýlmasýný doðru buluyorum. Fantezi olsun diye yapýlmamalý. Yoksa bu deðiþim ne içeride ne de dýþarýda yeterince kabul görmez ve de amacýna ulaþmaz. Dergi var olan okuyucusunu da kaçýrýr reklam vereni de… Okuyucuyu küstürmek gibi bir riski var, mevcut alýþkanlýðýný sürdürememe tehlikesi var… Tersi durumda attýðýnýz taþ ürküttüðünüz kurbaðaya deðmez. Esas okurunuzu kaybedersiniz.
Türkiye’deki deðiþim Aksiyon arþivine nasýl yansýyor? AKP'deki, Erdoðan'daki deðiþimi Aksiyon'dan izlemek mümkün mü? Nerden nereye geldiler?
Ak Parti kadrolarýnýn deðiþimindeki milat, Fazilet Partisi’ndeki yenilikçi, gelenekçi ayrýþmasýdýr. Bir noktadan sonra “artýk Türkiye’de bu siyasetle, bu düþünceyle bu zihniyetle, bu projeyle bir yere gitmek mümkün deðil” dediler ve yeni bir proje oluþturup, yeni bir dil, yeni bir siyaset üslubu ile tekrar yola çýktýlar. |
Ak Parti kadrolarýnýn deðiþimini bir milatla ele almamýz lazým. Bu milat, Fazilet Partisi’ndeki yenilikçi, gelenekçi ayrýþmasýdýr. O noktada zaten deðiþtiklerini söylüyorlar ve deðiþtiklerini ilan ederek o nedenle halktan oy aldýlar ve deðiþimlerini de sürdürüyorlar. Orada zaten bir sorun yok. Bunlar diðerlerinden farklýydý ama bir önceki adýmda diðerleri ile ayný þekilde siyaset yapan, diðerleriyle belki ayný þekilde düþünen, diðerleriyle ayný þekilde konuþan insanlardý. Bir noktadan sonra “artýk Türkiye’de bu siyasetle, bu düþünceyle bu zihniyetle, bu projeyle bir yere gitmek mümkün deðil” dediler ve yeni bir proje oluþturup, yeni bir dil, yeni bir siyaset üslubu ile tekrar yola çýktýlar. Bu yeni siyasi proje yüksek bir karþýlýk bulduðu için eskiler %2,5’a demir attý, onlar ise %34’le baþlayýp sonra %47’ye çýktýlar. Þimdi en kötü anketlerde bile yine %40’ýn üzerlerinde görünüyorlar.
Dergilerde de bu geçerli, gazetelerde de… Ben Aksiyon için bunu rahatlýkla söyleyebilirim. Halktaki deðiþimi halktaki yenileþmeyi ve deðiþim arzusunu yakalayabiliyorsanýz onunla paralel gidebiliyorsanýz, oluyor. Halký tanýmanýn, halkla birlikte olmanýn en büyük getirisi bu... Siz büyüyorsunuz, o halkla birlikte geliþiyorsunuz, deðiþiyorsunuz. Siz halkla birlikte deðiþtiðiniz için derginiz her sene 3 - 4 bin tiraj alarak (bazý seneler 5 - 6 bin) 42 bin noktasýna geliyor. Þu anda mesela çok fazla bir tiraj kaybým yok ama þunu da test ediyorum; bakýn bazen bir kapak yapýyorum tirajým 2 bin artýyor, bir kapak yapýyorum tirajým 1600 düþmüþ bu hafta mesela. Ben sonucu görüyorum þimdi, diðer dergilerin 5000 - 6000 - 7000 sattýðý bir ülkede tirajda 1500 iniþ - çýkýþ çok büyük bir rakam.
Hem Aksiyon’un olaylara bakýþýndaki, yaklaþýmýndaki deðiþim hem de genel yönde deðiþimin göstergesi olarak somut þeyler var mý? Yani 15 yýl önce þöyleydi, þimdi böyle diye...
Halkýn içindeki deðiþim de bizim yaþadýðýmýz deðiþim de merhale merhale. Aslýnda geliþme, ilerleme þeklinde, zamana yayýlmýþ bir deðiþim olduðu için; bir anda bir sabah kalkýp mesela bir sayý önce bambaþka bir sayý sonra bambaþka gibi bir örnek gösteremem size. Ancak toplumdakine paralel olarak bir süreç þeklinde deðiþim olduðu için mesela 10 yýl önceki dergiyle bugünkü dergi arasýnda fark vardýr ama 1 hafta öncekiyle 1 hafta sonraki arasýnda bu keskin farký göremezsiniz.
Þimdi bir de þu da önemli tabi, biz nihayetinde bu ülkenin okullarýnda okuduk, bu ülkenin sokaklarýnda dolaþtýk, yaþadýðý handikaplarý da yaþadýk. Bu ülkenin önünü týkayan bazý düþünceler belki bizim ayaðýmýza da bað oldu. Zamanla biz kendimizi geliþtirdik, mesleki olarak da ilerledik. Nihayetinde bize bu iþi öðreten de olmadý. Türkiye’de zaten basýn yayýn okullarýnda öðretilen gazeteciliði pratikte uygulayan gazete dergi yok. Onun için mektepte öðrendiðimiz þey dýþarýyla uymuyor. Biz Zaman gazetesinde çalýþanlar, yayýn yöneticileri olarak zaman içinde hem kendimizi hem de yayýnlarý geliþtirdik. Dünümüzle bugünümüz birbirine eþit deðil. Kiþilikler de yayýnlar da… Kendimizi geliþtirme ve bir anlamda öðrencilik devam ediyor. Kendimizi geliþtirirken yönettiðimiz gazeteyi de dergiyi de deðiþtiriyoruz.
Bizim bir avantajýmýz da þu, þimdi benim kiþisel hikâyeme, menkýbeme baktýðýmda þöyle bir þey görüyorum.
Türkiye’de basýn yayýn okullarýnda öðretilen gazeteciliði pratikte uygulayan gazete dergi yok. Onun için mektepte öðrendiðimiz þey dýþarýyla uymuyor… Kendimizi geliþtirme ve öðrenciliðimiz devam ediyor. |
Zaman gazetesinde Ýstanbul’da 1989’da haber merkezinde baþlayan bir süreç, Ýzmir 9 Eylül Basýn Yayýn’dan sonra gazetede bütün kademelerde çalýþarak yönetici oldum. Sonra 4,5 yýl boyunca Cihan Haber Ajansý’nýn genel müdürü oldum. Ajansta 22 Temmuz 2007’deki seçim organizasyonlarýný yönettim, ajansýn uluslararasý bir ajans haline gelmesi için uðraþtým. Ben gazetede bir anlamda o ajansýn müþterisi konumundaydým. Ajansa giderek masanýn öbür tarafýna geçtiðimde müþterinin benden ne beklediðini bilerek hareket ettim, etmeye çalýþtým. Gazete, ajans tecrübesinin ardýndan da 2,5 yýldýr Aksiyon dergisinin yöneticiliðini yapmaktayým. Ajanstan ne alabileceðimi, gazeteden nasýl farklýlaþacaðýmý biliyorum. Bir gazete yayýn kurulunun günlük toplantýsýnda neyi konuþabileceðini empati yaparak kestirebiliyorum artýk. Ben gazeteden farklýlaþabilirsem dergiyi insanlara satabilirim, almaya ikna edebilirim. Sonuçta çok acýmasýz bir rekabet var. Þimdi internet var, cep telefonu var, o bile bir ayrý mecraya dönüþtü, TV var, gazete var… Dergi bir hafta sonra tezgâha çýkacak. Ne yapmalýyýz ki insanlar bizi almaya ikna olsunlar? Bu empatiyi yapabiliyorum. Gazetecilerin farklý kulvarlarda çalýþarak yöneticilikte geliþmeleri çok önemli bir husus. Gazetelerin mutfaðýnda çalýþmýþ olduðum için bugün bir gazetenin herhangi bir olaya nasýl yaklaþabileceðini biliyorum. O zaman da onun düþündüðünü benim düþünmemem gerek diyerek iþe bir adým ilerde baþlamýþ oluyorum.
Kendilerine laik diyen kesimdeki haklý-haksýz korkularý giderme konusunda baþbakana, iktidar sözcülerine basýndan doðru sorular soruluyor mu? Doðru yanýtlarýn sökülüp alýnmasý, yaygýnlaþtýrýlmasý konusunda basýn baþarýlý mý? Aksiyon burada nerede?
Þimdi korkular konusunda biraz farklý düþünüyorum. Nasýl derseniz, korkularý üreten eþik bekçilerinin, kamuoyu önündekilerin iyi niyetli olmadýklarýný düþünüyorum. Kendi topluluklarýna delili olmayan, ispatý olmayan bir anlamda belki yersiz korkularý empoze ederek onlarý “dirençli” tutmaya çalýþýyorlar. Buna özendiriliyorlar. Bugün bir haber gördüm, dün de Habertürk’de vardý; emekli general Sabri Yirmibeþoðlu diyor ki, “Kýbrýs’ta kendi halkýmýzýn mukavemetini arttýrmak için cami yaktýk”. Böyle þeylerin yaþandýðý bir ülkedeyiz ve üretilen korkularý elbette sorgulamalýyýz.
Dergimizin geçen sayýsýnda referandumla ilgili olarak “Laikler zafer kazandý” diye baþlýk atarken de þunu kastediyorduk, laikliðin, doðru laikliðin yaþanmasý gerektiðine gerçekten inananlar, buna sahip çýkanlar kazandýlar.
Yani yaratýlan korku üzerinden deðil sadece nasýl oluþmuþsa oluþsun gerçek endiþeler üzerinden bu sorulara ve tedirginliklere yanýt vermek gerekirse daha doðru bir yol izlenmiþ olur.
Fark ettiyseniz Baþbakan da bir süredir dilini deðiþtirdi. Ve bundan dolayý kazandý. AB konusunda “eskiden, ‘onlar ortak biz Pazar’ anlayýþý üzerinden AB’yi kavrýyorduk ve o nedenle de buna karþýydým ama bugün AB konusunda net bir tavýr içindeyim. Devlet adamý olarak bu iþlerin içine girdiðimde bunun hiç de öyle olmadýðýný, daha bütünsel bir anlam içerdiðini kavramýþ oldum” dedi ve AB konusunda deðiþtiðini bu konuyu içselleþtirdiðini ifade etti.
Siz hiç bir dosya yaptýnýz mý Türkiye Ýran olamaz ya da neden Ýran olamaz diye?
Son dönemde Malezya ile ilgili bir dosya yaptýk çünkü Ýran olmak artýk gündemden düþtü o sýrada Malezya karþýlaþtýrmalarý vardý.
Üç sene ya da daha öncesinde de Muhsin Öztürk Ýran’a gitmiþ ve bir Ýran portresi yapmýþtý. Baþlýðý da “Siyah Yorgunu Bir Ülke” olmuþtu. Siyah görüntü ülkeyi gerçekten yormuþ...
Referandum sonrasý Aksiyon’da “Laikler zafer kazandý” diye baþlýk attýk çünkü laikliðin, doðru laikliðin yaþanmasý gerektiðine gerçekten inananlarýn, buna sahip çýkanlarýn kazandýðýný vurgulamak istedik. |
Biz bütün analizlerimizde gerçekten sosyolojik tahliller yapmaya çalýþýyoruz. Sloganlardan ziyade analizlere önem veriyoruz. Gerçekten o dosya, “Ýran matah bir þey deðildir arkadaþlar”dý; ancak sloganlaþtýrmadýðýmýz için bunu ancak sizin gibi duyarlý arkadaþlar fark edebiliyor.
Biz nihayetinde dindar insanlarýz ve bundan gocunmuyoruz, bunu saklamýyoruz. Dinde zorlama yoktur. Bu Kuran’ýn bir ayetidir. Neden yoktur, çünkü zorlama insanlarý münafýk yapar, Müslüman yapmaz, Müslüman görünümlü daha tehlikeli insanlara dönüþtürür. Bunun en bariz örneklerini bu despot ülkelerde görürsünüz. Ýnsanlar görünüþte dindar ama o dayatmalardan dolayý aslýnda dinden uzaklaþmýþ insanlardýr birçoðu…
.
Dindarlarýn en büyük avantajý Türkiye’de demokrasinin varlýðýdýr. Onlar 20 yýl boyunca süren sorgulamalarýndan ortaya çýkardýklarý sonuçlara bakarak demokrasi çizgisinde saðlam duruyorlar. Demokrasiyi öðreniyor olmak büyük kazanç, dindar olmamayý yasaklamak da… Demokrasi ile ilgili Türkiye’nin yaþadýðý bu tecrübe bence Ýran halkýna da yol gösteriyor diðer Müslüman halklara da… Ýþte demokrasinin korkulacak bir rejim olmadýðýný, þeytani bir sistem olmadýðýný Türkiye, yaþayarak herkese gösteriyor.
Yani Türkiye, Ýran olamaz mý?
Türkiye, Ýran olamaz. Türkiye Ýran olmaya kalksa buna en baþta bu ülkenin dindarlarý karþý çýkar, muhafazakâr kesim karþý çýkar.
Türkiye, Ýran olamaz. Türkiye, Ýran olmaya kalksa buna en baþta bu ülkenin dindarlarý karþý çýkar, muhafazakâr kesim karþý çýkar. |
Neden? Çünkü tam tersine Ortadoðu’daki rol model Türkiye’dir… Gidin istediðiniz yere, herhangi bir Müslüman ülkede sorun sokaktaki vatandaþa, “buraya Tayyip Erdoðan gelip adaylýðýný koysa seçilir” diyorlar. Bu aslýnda Türkiye’ye duyulan bir güvendir. Türkiye’nin demokratikleþmesine gýpta ile bakýyorlar. Birçok Arap ülkesindeki entelektüel insanlar, Türkiye’nin demokratikleþme serüvenine heyecanla yaklaþýyor, “umutla takip ediyoruz” diyorlar. Kendilerine örnek olacak, rol model olacak bu adýmlarý çok iyi gözlemlediklerini söyleyenlerin ülkelerine bakalým, bizim oralardan örnek alacaðýmýz, özeneceðimiz hiçbir þey yok. Tam tersine onlarýn azcýk aklý baþýnda okumuþ insanlarýnýn bakýþýyla bile anlaþýlabilir ki, Türkiye’nin gelmiþ olduðu bu noktadan, demokrasi konusundaki kazanýmlarýndan geriye doðru gitmesi mümkün deðildir.
Oralarda üç gün kalsanýz, dayanamazsýnýz dördüncü gün buralarý ararsýnýz çünkü dini bile yaþamanýn en güzel ülkesi Türkiye’dir, memleketimizdir. Ýran’da dininizi bu kadar rahat yaþayamayabilirsiniz. Arap ülkelerinde yine öyle… Niye biliyor musunuz? Çünkü oradaki yönetimler demokratik olmadýðý için, despotik yönetimler olduðu için, üç kiþi bile bir araya gelseniz diyelim ki bir hareket, bir cemaat haline, bir tarikat haline gelemiyorsunuz. Orada bir sivil toplum hareketi oluþturamýyorsunuz. Niye? Çünkü kendi gölgesinden korkuyor oralardaki yönetimler… “Acaba bu dini kisve altýnda saklanan bir siyasi muhalif dalga mý?” diyen bir baský sistemi hiçbir þeye izin vermez oralarda. Siz kendi dindarlýðýnýzý, tarikatsanýz o yanýnýzý veya cemaatliðinizi ancak Türkiye de yaþayabilirsiniz. Ne Ýran’da ne de bir Arap ülkesinde bu özgürlüðe sahip olabilirsiniz… Tercihlerinizi oralarda bu þekilde rahat yapamazsýnýz, hayatýnýzý bu þekilde sürdüremezsiniz. Anti demokratik yönetimler sizi hemen bir siyasi oluþum olarak algýlayýp yok ederler.
Yurtdýþýnda Türk Okullarý, Türkî Devletler toplantýsý, Türkçe Olimpiyatlarý gibi konular Aksiyon'un misyonu içinde duruyor gibi; yarýn “Kürtçe konuþan devlet ve topluluklar” diye bir toplantý yapýlsa ayný ilgiyi görür mü sizden?
Elbette... Güneydoðu’da Kürtçe televizyonumuz var, 24 saat yayýn yapýyor, Dünya TV’yi uydudan izleyebilirsiniz. Ýlk özel Kürtçe TV.
Kuzey ýrakta 17 tane okulumuz var. Bir tane üniversite var. 1992'de can güvenliðinin en az olduðu yýllarda kuruldu bunlar.
Kürtçe konuþan devlet ve topluluklar zirvesi yapýlsa katýlýmcýlarýn çoðu bizim okullardan gelir.
Herhangi bir dine, herhangi bir kültüre karþý deðiliz. Ýþte, Hindistan’a gidiyoruz, Hindu çocuklara eðitim veriyoruz; Vietnam’a gidiyoruz, bir tane bile Müslüman çocuðu yoktur oradaki okulumuzda. Hýristiyanlýða, Hinduizm’e, Budizm’e karþý bir tepki içinde olursanýz samimi bir diyalog içine giremezsiniz o insanlarla. Düþman gördüðünüz, öteki olarak gördüðünüz insanlarla doðal bir iletiþim kuramazsýnýz, sahtelik iki gün sonra sýrýtýr yani rol yapamazsýnýz. 17 sene Kuzey Irak’ta kalýp, 20 sene Hindistan’da kalýp rol yapamazsýnýz. Özetle içinizde büyüttüðünüz Kürt karþýtlýðý ile de bir yere varamýyorsunuz.
Ak Parti’yle organik bir iliþkiniz var mý?
Ak Parti’yle bizim organik bir iliþkimiz yok. AK partiden bir beklentimiz de yok. Bunu bir televizyon programýnda da söyledim.
Bakýn 335 tane Ak Partili milletvekili var bunlarýn içinde 2 tane cemaat üyesi var, onlar da kendi birikimleri ile oradalar.
Bir gün gelecek herkes cemaatçi olmayacak mý yani?
Bakýn cemaati ve okullarýný doðru deðerlendirmek lazým. Cemaat öyle bir cemaat ki; örneðin Üzeyir Garih… Moskova’da ki okulu o yaptýrmýþtý, finansal açýdan o destekledi, kendi konumunu kullanarak oradaki insanlarý ikna etti. Düþündüðünüzde “Üzeyir Garih bu cemaatin bir mensubu” diyebilirsiniz. Cemaate mensup olmanýn þartlarýndan bir tanesi bu okullara destek vermektir.
Peki tabularýmýz konusunda ne diyor AKSÝYON? Þimdiye dek hangi tabulara dokundu? Kendi tabularýný býrakýp baþkalarýnýn tabularýyla mý uðraþýyor daha çok, yoksa tarafsýz bir tavrý var mý?
Aksiyon dergisi eðer “Ezanýn canýna okuyorlar” diye bir haber yapýyorsa, kapak yapýyorsa bu laikçi insanlarýn da ezanla ilgili çok da haksýz olmayan eleþtirilerine yönelik bir paralellik oluþturmadýr. |
Aksiyon’un arþivine baktýðýnýzda çok ses getiren dosyalar olduðunu görüyorsunuz ve belki en fazla ses getiren dosyalar kendi camiasý diye adlandýrýlan kitlelerle ilgili eleþtirel dosyalardýr. Zaten siz karþý taraftaki düþüncelerle ilgili çalýþmalar yaptýðýnýzda onlarýn gözünden mutlaka kaçacak fakat bu tarafta senin okuyucun bundan bir tür zevk alacaktýr. Ancak Aksiyon dergisi eðer “Ezanýn canýna okuyorlar” diye bir haber oluþturuyor, kapak yapýyorsa bu, laikçi insanlarýn da ezanla ilgili çok da haksýz olmayan eleþtirilerine yönelik bir paralellik oluþturmadýr. Çok kötü okunan ezanlarla ezanýn canýna okunduðuna biz de katýlýyoruz. Bu dosya, ya da harýl harýl “Ýslami” holdinglerin para topladýðý dönemde “islami” diye nitelenen bazý medyanýn da bu paralarla sponsorluk yaptýðý dönemlerde bu konuyu kapak konumuz yaptýk ve dedik ki bu bir kara deliktir, çýkmaz sokaktýr ve batacaktýr. Kapaða çýkarýnca yer yerinden oynadý. Bunu, neredeyse “ihanetle” eþ deðer sayanlar oldu. Bu tür tabu gibi görünen noktalarda epeyi dosya yaptýk. Hemen aklýma gelenler bunlar ama geçmiþ sayýlarý karýþtýrarak çok daha fazlasýný bulabilirsiniz. Þu baþlýk bile (son sayýnýn kapaðýný göstererek) farkýmýzý gösteriyor. Bence dindarlarýn, muhafazakârlarýn zafer kazandýk diye bayram ettiði bir ortamda “laiklerin zaferi” diye bir baþlýk atabilmek cidden önemli.
Yeni sayýnýzda “demokratlarýn korkularý”ný iþliyorsunuz galiba?
Evet, demokratlarýn korkularý üzerinde durduðumuz bir dosya. Biraz korku ve bir anlamda da biraz umutla oy verdiniz. Niye oy verdi bir sürü insan? Ergenekon geri gelecek diye korkuldu... Ya da kazanýmlar kaybedilecek diye korktunuz... Ekonomi geriye gidecek diye korktunuz. Bunlardan korktunuz… Þahsen bunlardan korktuðum için bir anlamda “evet” dedim. Bütün bunlarý anlatýyoruz o sayýmýzda.
CHPli Ýzmir neden kaybediyor sizce?
Laik yaþam tarzý savunucularýnýn korkularý aslýnda burada da karþýmýza çýkýyor.
Bence Ýzmir neden kaybediyor? Hani deniyor ya CHP ceketini koysa kazanýr; iþte bu psikolojisi Ýzmir’e kaybettiriyor. Yani siz gidip mahallenizdeki manavýnýza “domates ne kadar çürük olursa olsun ben senden almaya devam edeceðim” derseniz, o manav size hiç bir zaman düzgün domates getirmez.
Belediye ya da genel seçimlerde Ýzmir’de “ne kadar projesiz olursanýz olun, ne kadar kötü yönetirseniz yönetin ben oyumu sana vereceðim” diyenlerle baþlýyor ilk yanlýþlýk. Böylelikle, Ýzmirlilerin bir kýsmý oyunu ipotek altýna vermiþ olmuyor mu? Ardýndan hizmet alamýyorsunuz doðal olarak… Diyarbakýr’da da bu var. Diyarbakýr’daki adam biliyor ki BDP ceketini koysa kazanýr. Ýzmir ve Diyarbakýr ayný tuzaða düþüyor.
Ama baþbakanýn üst bir tonla “Ýzmir’i istiyorum!” demesi de onun kaybetmesine etki yapmadý mý?
Doðrudur. Örneðin bakýn doðulu camia, aþaðýlanan muhafazakâr insanlar son yerel seçimde bu anlayýþlara isyan ettiler. Örneðin genel seçimlerde Urfa halký Ak Parti’ye baþkaldýrdý ve kendi istediði kiþiyi baðýmsýz olarak baþkan seçti, Ak Parti’nin adayýný seçmedi çünkü Ak Parti orada “ceketimi koysam seçilir” havasýna girmiþti. Halk baþbakanla inatlaþtý ve düþünün, güçlü bir iktidara karþý baðýmsýz bir belediye baþkanýný seçip göreve getirdi. Bu bir risktir ama Urfa bunu göze aldý. Urfa’nýn tavrý Ýzmir’inkinden daha demokrat ve entelektüel bence.
Aksiyon Aleviler için ne yaptý? Konuya önyargýsýz yaklaþýmý baþarabiliyor musunuz?
Bizim bir muhabirimiz ve bir yazarýmýz Alevilerle ilgili çok iyi þey yazdý. Ahmet Turan Alkan’ýn mesela Alevilerle ilgili yazýlarý çok iyidir. Ýbrahim Doðan diye bir arkadaþýmýz var. Çalýþtýðý alanlarýn sýralamasýnýn baþýnda Aleviler geliyor. Daha önce de Alevilerle ilgili yaptýðýmýz haberlerdeki derdimiz, incitmeden bir diyalog köprüsü kurmaktý. Bir iletiþim köprüsünü kurarak bütün haberlere yer vermeye çalýþtýk. Yanlýþ anlaþýlmaya çok müsait bir alan olduðu için bizim girmekte de çok tereddüt ettiðimiz bir dünya oldu. Öyle bir alan ki olumlu bir þey söylediðinizde bile asimilasyon yapmaya çalýþtýðýmýz söylenebiliyor. Bazen böyle suçlanýyorsunuz bazen da size iyi konuþanlar kendi çevrelerinden dýþlanabiliyor. Onlarla konuþmadan bir þey yaptýðýnýzda, kendi kendinize bir þeyler yazdýðýnýzda ise zaten deðiþen bir þey yok, kendi ezberinizi tekrar etmiþ oluyorsunuz.
Alevilerin içindeki farklýlýklarýn, çoðulculuðun farkýnda mýsýnýz?
Tabii ki farkýndayýz. Hem dinsel bir çoðulculuk var Alevilerin içinde hem de siyasi. Dini yapýlarýnda da çok farklý renkler var. Aleviler arasýnda ideoloji ve düþünce olarak da pek çok farklý yaklaþým var.
Bunlarýn içinden herhangi birisine bir yakýnlýðýnýz var mý? Ya da onlarýn üzerinden bir kurguya sahip misiniz? Böyle bir þey yapýyor mu Aksiyon?
Bence Türkiye de herkes kendi ölüsüne aðlýyor hala. Alevi, dindarýn baþörtüsü söz konusu olunca hemen öteki tarafa kayýyor... Ya da tersi. Aslýnda eðer ben bir Alevinin ibadet özgürlüðünü savunsam, o da benim eþimin baþörtüsünü savunsa... Birden her þey bitecek belki de |
Yapmamaya çalýþýyoruz çünkü yakýn hissetmenin karþýlýðý þudur; birlikte bir meseleyi oturup karþýlýklý müzakere edebiliyorsanýz yakýnlýk olur. Bir anlamada iletiþime açýklýk, birbirini anlamaya açýklýk. Ancak sizinle yakýn olduðu þeklinde yaftalanabilecek herhangi bir grup o camia içerisindeki konumunu, söz hakkýný kaybedebiliyor. O yüzden azami derecede özen gösteriyoruz kiþi ya da kurumlarla diyalog hakkýný saklý tutmak için. Bu bir iletiþim sorunu ise bunu kapatmamak gerek. Adam falancalarýn yandaþý ya da yakýný diye yaftalandýðýnda etkisini kaybedebiliyor. Kendi camiasýnda yapabileceði deðiþime, geliþime ait demokratik katkýlarýnýn önü kapanýyor böylece.
Türkiye “öteki”nin maðdurluðunu anladý mý?
Hayýr maalesef. Bence herkes kendi ölüsüne aðlýyor hala Türkiye de. Alevi, dindarýn baþörtüsü meselesinde hemen öteki tarafa kayýyor... Tersi de geçerli. Aslýnda o kadar ikna edici ve o kadar iyi olur ki eðer ben bir Alevinin ibadet özgürlüðünü savunsam o da benim eþimin baþörtüsünü savunsa… Birden her þey bitecek belki de… Bu noktaya gelmemiz lazým. O yoldayýz, gittikçe bu çözüme yaklaþýyoruz.
Þunu defterimizin baþýna yazmamýz gerek fonksiyonel olarak da pratik faydasý açýsýndan da bunu böyle düþünmemiz lazým. Demokrasi ya hepimiz için olacak ya da hiç birimiz için… Çünkü bu sistem bizi birbirimize kýrdýrarak o anti-demokratik ortamý yaratmak için özel kurgulanmýþ sanki. Yani baþörtülünün özgürlüðünün olmasý için baþý açýk insanýn da özgür olmasý lazým; Sünni için özgürlük ancak Alevilerin özgürlüðü ile mümkün. Þu anda sistemin Alevilerin cemevi ile bir sorunu yok, onu açacak ama niyeyse korkuyorlar. Cemevi ne zaman kapatýlmýþtý? Tekke ve zaviyeler kapatýldýðýnda, onlarla birlikte. Þimdi cemevini açtýðýnda gelip bir tarikat “ben de tekkemi, zaviyemi açacaðým” derse ne yapacak?
Konu bundan dolayý kilitlenmiþ durumda. Hatta ruhban okulunu bile bu yüzden açmadýlar sanki.
Cemevleri gibi tekke ve zaviyeler de açýlabilir, açýlmalý... Ruhban okulu da ayný korkular nedeniyle açýlamýyor. Birbirimizi korkularýmýz üzerinden algýlýyoruz. Bu vesayetçi sistem kendini yaþatabilmek için hepimizi maðdur ediyor. Türk’ü maðdur ettiði kadar Kürt’ü de, Sünni’yi de, Alevi’yi de ediyor. |
Tekke ve zaviyelerin Sünni kesim üzerindeki eðitici vasfý neyse Aleviler için de cemevleri ayný þey. Alevilerin köyden kasabadan büyük þehire geldiklerindeki durumlarýný düþünelim. Cemevi geleneði köylerdeki baba, dede geleneðinin þehirlerdeki karþýlýðý… Bu gelenek tam olarak yaþatýlamýyor, esas problem bu. Hem Sünni hem de Aleviler için nesiller arasý bir kopukluk var… Ýmamesini kaybetmiþ tespih taneleri gibi savrulan varoþlardaki Alevi gençlerini bu açýdan kavramamýz gerek. Hepimizin sosyal patlamalarý, yaralarý var bu konuda. Zembereðin kopuþu burada... Cemevleri açýlabilir, açýlmalý... Bu vesile ile tekke ve zaviyeler de açýlabilir. Ayný þey onlar için de geçerli. Ruhban okulunu açmamalarýnýn da sebebi ayný diyoruz ya, birbirimizi korkularýmýz üzerinden algýlýyoruz. Bu vesayetçi sistem kendini yaþatabilmek için hepimizi maðdur ediyor. Türk’ü maðdur ettiði kadar Kürt’ü de, Sünni’yi de Alevi’yi de ediyor.
Peki imam hatip okullarý kalsýn mý? Ya da nasýl bir dönüþüme uðrasýn?
Buradaki kopuþ noktasý þu, insanlar çocuklarýna dini bir eðitim aldýrmak istiyorlar ve bence en güzel tarafý, tek baþýna bir dini eðitim aldýrmak istemiyorlar. Bence imam hatipler bu amaçla verilen eðitim þeklinin en kötüsüdür. Ýmam hatip lisesi dýþýnda baþka çözümler bulmak zorundayýz. Buna bir alternatif bulmadan da imam hatipleri kapatalým gidelim demek bir çözüm deðil. Bu, o talebin bir anlamda yok farz edilmesi anlamýna gelir.
Bu okullar özelleþtirilebilir mi?
Olabilir… Ancak burada insanlarýn yalnýzca bir din eðitimi istememeleri çok önemli. Pozitif bilim, bunun yanýnda da dini eðitim aldýrmak istiyorlar. Temel prensip dinde zorlama olmamasýdýr. Bir kiþi çocuðuna din dersi aldýrmak istemiyorsa bu zorla yaptýrýlamaz. Din kültürü dersi zorunlu bir ders olabilir. Neden biliyor musunuz, biz karmaþýk bir ülkede yaþýyoruz. Sünni kesim Aleviliði hiç bilmiyor, söylendiði gibi Tahtacýlýk, mum söndü (söyleþi yapýlýrken henüz M. Ali Erbil’in gafý ortada yoktu), Kýzýlbaþ olarak biliyor. Oysa bir genel kültür anlamýnda bilinmesi lazým. Ya da Ramazan nedir kurban nedir namaz nedir, kültürel seviyede verilmesini önemli görüyorum.
Ama bu arada ateistler bunun dýþýnda kalacak herhalde?
Þimdi siz o derste Hz. Ýsa’yý anlatýn, Hýristiyanlýðý anlatýn… Museviliði ve baþka dinleri de bilmemiz lazým. Diðer dinlerin hakkýnda çok az þey biliyoruz… Bunlarý bilmenin ateiste de bir zararý yok. Eðer ateiste zorla sýranýn üzerinde namaz kýldýrýlmýyor, zorla sure ezberletilmiyorsa tabii…
Hazreti Muhammed kimdir? Kuran nedir? Ýslam’ýn genel prensipleri nedir? Ayný þekilde Hýristiyanlýðýn genel prensipleri nelerdir? Eski Ahit, Yeni Ahit nedir? Herkes soruyor ya, mesela rastgele söylüyoruz ama o nedir, o nedir bilmiyoruz... Bilmemiz lazým, okumuþ yazmýþ kesimimiz bile bilmiyor, býrakýn diðerlerini.
Din derslerini zorunlu yapýp felsefe derslerini kaldýrýyoruz… Seçmeli ve her dine eþit yaklaþan din kültürü tarihi olamaz mý?
Þimdi þöyle bir orta yol bulmamýz lazým, benim çocuðum okulda Ýslam’ý yaþayacak kadar öðrensin diyen insanýn talebini ayrý deðerlendirmek ve talebini karþýlamak lazým. Diðer taraftan da edebiyatý, tarihi öðrendiði gibi, matematiði, biyolojiyi öðrendiði gibi, ister bu coðrafyadaki, isterse dünyadaki büyük dinler hakkýnda kitabi bilgileri öðrensin. Teorik bir bilgi olacak kadar, gençlere lise seviyesinde bir din kültürü dersi bence faydalý olur.
Kürt meselesinde Aksiyon'un bakýþý nereden nereye geldi? "Ýslam bizim ortak deðerimizdir", "dýþ devletleri karýþtýrmayalým", "kabul edilebilir demokratik haklar verilsin" çerçevesinin dýþýnda bir bakýþ var mý?
Bütün sorunlarýn çözümü hepimiz için demokrasiden geçiyor. Türkler için demokrasiyi savunduðumuz ve istediðimiz kadar, Kürtler için de, Sünniler ve Aleviler için de, gayrý - müslimler için de demokrasiyi savunmamýz gerekiyor. |
Hemen her zaman ayný cümleleri tekrar ediyorum ama baþka sihirli formül yok bu konularda; bütün sorunlarýn çözümü hepimiz için demokrasiden geçiyor. Türkler için demokrasiyi savunduðumuz ve istediðimiz kadar, Kürtler için de demokrasiyi, Sünniler ve Aleviler için de demokrasiyi savunmamýz gerekiyor. Gittikçe buna böyle bakanlarýn sayýsý artýyor. Sevindirici olan bu...
Türkiye’de kimi sorunlarýn çözümlerini kilitleyen durumlar var. Ergenekon davalarýný ben bu açýdan çok önemsiyorum. Yani Gazi olaylarýnda bir Alevi-Sünni çatýþmasý oluþturmak için olaylarý çýkaranlar þu anda yargýlanýyor. Bir kýsmýna da ulaþýlamadý. Ayný þekilde terör, Güneydoðu’daki olaylar…
Kürt sorununu çözümsüz hala getiren pek çok olayý kirli ellerin çýkardýðýný bugün daha iyi anlýyoruz. Mesela Reþadiye saldýrýsý… DTP’nin kapatýlacaðý gün 7 tane askerin þehit edilmesinin hiç bir açýklamasý yok… Kürt davasýna da bir katkýsý yok. Yine daha önce Muhsin Öztürk’ün bir dosyasý vardý, “Adý konmamýþlar”. 1993 yýlýnda tam Türkiye bazý haklarý konuþuyorken 33 tane silahsýz erin katledilmesi, bir taraftan da teröristlerin önüne bunun serilmesi, servis edilmesi, silahsýz, eskortsuz gönderilmeleri…
Baktýðýnýzda terörden medet uman bu yapý Türk’lerin arasýnda da var Kürt’lerin arasýnda da var, maalesef devletin içinde de... Üstelik iþi yaratan, organize eden de o. Öyle olduðu için biz Kürt meselesinin çözümünü konuþmakta zorlanýyorduk. Biz bugün bir takým þeyleri düne göre daha rahat konuþuyorsak, referandum süreci çok saðlýklý bir þekilde bittiyse, bugün Kürtçe TV kurulabildiyse, Ahtamar Kilisesi’nde, Sümela’da ayinler gerçekleþtirilebildiyse, bunu Ergenekon’un yargýlanmasýna borçluyuz. Onlarýn hapiste tutulmasýna borçluyuz.
Ýçerde artýk tutulmamasý gerekenler de yok mu sizce? Bu haksýzlýk deðil mi? Mustafa Balbay dýþarý çýksa ne olur?
Onlarýn tutuklu kalmalarý hukukta yanlýþ hatýrlamýyorsam katalog suçlar diye bir kavram var, ondan dolayý… Ceza kanunun 101. maddesinde bu suçlar “devam edebilecek, hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak önü alýnamayacak maðduriyetlere yol açabilecek” türden sayýlýyor. Mesela çocuklara cinsel tacizler tutuklu yargýlama kapsamýnda çünkü devamý halinde baþka çocuklar zarar görebilir, çünkü bu adam gidip tekrar devam edebilir, ayný suçu iþleyebilir. Baský yapabilir, tanýklarý caydýrabilir, delilleri karartabilir, maðdurlara baský yapabilir. Bu olaðanüstü bir durum…
Ayný þey darbe tutuklularý için de söylenebilir. Mesela Kemal Kerinçsiz’i düþünebiliyor musunuz? Þimdi o dýþarýda olsaydý? Ahtamar, Sümela ayinleri olabilir, referandum böyle saðlýklý yapýlabilir miydi? Orhan Pamuk, Elif Þafak o yüzden mahkemelerde süründü… Örneðin biz Hrant Dink’e sahip çýkýyoruz, ruhban okuluna sahip çýkýyoruz diye kapýmýzýn önünde “Fethullah’ýn bilmemneleri” diye gösteri yapýyorlardý, baþýnda Kemal Kerinçsiz vardý. Biz, “ne olur ruhban okulu açýlsa, Ermenilerle birlikte yürüsek?” falan dediðimizde bizi suçladýlar. Peki “Balbay, Tuncay Özkan býrakýlsýn Kemal Kerinçsiz içerde kalsýn” nasýl denilebilecek?
Ergenekon'un bizim hakkýmýzda hazýrladýðý þeyler de var. Orda Hoca efendiyi gizli kardinal olarak gösteriyorlar. Oysa Ermeni Patriði bir anlamda Sünniler tarafýndan kabul görüyorsa bu kabulleniþte bu fotoðraflarýn (Fethullah Gülen’in Papa’yla çektirdiði fotoðraf) çok önemi var...
Türk dünyasý, Türk milliyetçiliði konusundaki söylemlerinizi MHP niçin “satýn almýyor”?
Biz müspet milliyetçiliði savunuyoruz. Bunun tanýmý da þu; bu milliyetçilik herhangi bir unsurun ya da baþka bir milletin düþmanlýðý üzerinden kendisine yer bulmuyor.
Milliyetçiliðin ruhuna biraz aykýrý bir yorum ama bu bile önemli galiba…
Ýþte buna müspet milliyetçilik diyorum. Siz buna vatanseverlik dersiniz. Düþmanlýktan güç almayan kendi sevgisinden güç alan, kendisini çoðaltmaktan güç alan bir düþünce bu.
Karþý tarafta nasýl algýlandýðýnýzý biliyor musunuz?
Elbette algýyý da yönetmek lazým…
PKK her gün, kendi sitelerinde Hani o Türk okullarý dediðimiz yerlerin fotoðraflarýný yayýnlayýp negatif milliyetçilik yapýyor. Daha ötesine geçip, gidip orada bir riski göze almasý mümkün deðil. Ayrýca bizim kitlenin en az yüzde 40’ý Kürt’tür, onlar da gidip Afrika’daki okulda zaten Türk milliyetçiliði aþýlamýyor.
Türk dili bugün bir Kürt için de önemli. Türkçe’yi bilmeli. Ana dilinde eðitim alsýn ama Türkçe öðrenmesi kendisi için gerekli bir þey, hele Türkiye’de üniversite okuyacaksa… Güneydoðu’da ticaret yapmaya çalýþanlar da artýk Kürtçe öðrenmeye çalýþýyorlar çünkü adam orada mal satacak… Bizim yapmaya çalýþtýðýmýz müspet milliyetçilik, vatanseverlik böyle bir þey.
Yani “Dünya Türk Olsun” demiyor musunuz?
Öyle bir þey olabilir mi? Hayýr tabii ki…
Yurt dýþýndaki okullarýn pek çoðu þu anda yerel halka devredilmiþ durumda çünkü baþka türlü yaþamasý mümkün deðil. Vücuttaki yabancý bir unsur, bir ur gibi kalmaya devam ederseniz, vücut bile bunu bir süre sonra atar. Yani Ýlk günler bir sempati olur ama zaman içerisinde bir tepki doðurursunuz, dýþlanýrsýnýz.
Galiba son sorumuza ulaþtýk. Bir Ýzmirli olarak benim þarap içme, benim mini etek giyme, benim örtünmeme hakkýmý savunmak zorunda kalsaydýnýz, bunu nasýl yapardýnýz?
Bunu ben fiili olarak yapýyorum zaten. Sözlü olarak deðil yalnýzca.
Bizim binayý dolaþýn mini etekli, dekolteli, pantolonlu bayanlar göreceksiniz. Bizim baþý açýk yazarlarýmýzdan biri de Melda Bekcan’dýr, kendisi hem de sinema oyuncusu biliyorsunuz. Onunla röportaja geldiklerinde, “siz kendinizi burada garip hissetmiyor musunuz?” diye sormuþlardý. Gidin Hürriyet'e, Cumhuriyet'e, temizlikçi dýþýnda bir tane baþörtülü çalýþan insan göremezsiniz. Biz birlikte yaþama pratiðini hem kurumlarýmýzda hem sayfalarýmýzda yansýtmaya çalýþýyoruz.
Sorunuzun gerçek yanýtý belki de benim kiþisel hikâyemde gizlidir.
Erzurum’da yaþarken benim daha keskin hatlarým vardý. Ýzmir olgunlaþtýrdý beni. |
Ben 18 yaþýnda Erzurum’dan çýktým. Üniversite okumak için Ýzmir’e geldim. Bu benim açýmdan çok büyük bir riskti. Arkamda býraktýðým insanlar da beni korkutuyorlardý, geldiðim yerdekiler de… Erzurum ve Ýzmir farklý þehirler; sosyolojik olarak, yaþam tarzý olarak… Ben Ýzmir’e gelirken o korkularla geldim ama ayrýlýrken defterime “Ýzmir’den koparak ayrýldým” diye yazdým. Ýzmir’i o kadar sevmemin pek çok nedeni vardý. Erzurum’dan daha fazla Ýzmirli oldum. Erzurum’un birçok mahallesini bilmem ama Ýzmir’in neredeyse bütün semtlerini biliyorum; Esenyurt, Balçova, Gaziemir, Karþýyaka, Hatay, Yeþilyurt…
Sokak sokak yaþadým ve sevdim Ýzmir’i. Ýzmir'de ben rahat ettim. Niye rahat ettim? Ýzmir o dönemde, 1985'lerde farklýydý. Þimdi farklý þeyler duyuyoruz ama inþallah öyle deðildir. O çoðulculuðun o birlikte yaþamanýn en güzel þekilde yaþandýðý þehirdi Ýzmir.
Bana yurt çýkmamýþtý o tarihlerde, biz ayný sýnýfta okuyan, Erzurum lisesinden birlikte geldiðim sýnýf arkadaþýmla birlikte bir ev tuttuk. Yan komþularýmýz çok radikal solcu öðrencilerdi, sabahlarý selamlaþarak çýkýyorduk evden, birlikte okula gidip birlikte dönüyorduk.
Ýzmir’de beraber yaþama pratiði bana çok önemli dersler verdi. Bir muhafazakâr insan olarak Ýzmir’de çok rahat yaþadým. Belirli hassasiyetleri olan, içki içmeyen birisi olarak bu benim þansým oldu. Muadilim gibi gözüken, benim karþýtým gibi gözüken, istiyorsa içki içen istiyorsa namaz kýlan, kýlmayan, istiyorsa mini etek giyen; tarzý ne olursa olsun herkesin kendi istediði gibi yaþama hakkýnýn olduðunu bana bir anlamda Ýzmir öðretti. Beni Ýzmir mayaladý diyebilirim…
Erzurum’da yaþarken benim daha keskin hatlarým vardý. Ýzmir olgunlaþtýrdý beni. Yazýlarýmdan bir tanesinde “neden denizdeki taþlar köþeli deðil yuvarlaktýr?” diye sormuþtum. Deniz ve denizin içindeki o tuzda, dalgalarýn durmadan taþlarý birbirine sürterek, taþlarý kýrmadan yuvarlatmasý muhteþemdir. Dýþarýdan o iki taþý birbirine sürtseniz kýrýlýrlar ama denizde hiç köþeli kalamaz o taþlar…
Bizim de denizdeki taþlar gibi birbirimize deðerek yuvarlaklaþmamýz lazým.
Pervin Mýsýrlýoðlu E./Editör
08.10.2010
Fotoðraflar: Celil Kýrnapcý
1. Fotoðraf: Bülent Korucu (Aksiyon Dergisi Genel Yayýn Yönetmeni ve Zaman gazetesi Yayýn Kurulu Üyesi), Ýlhami Mýsýrlýoðlu (Ýzmirizmir.Net Yayýn Danýþmaný), Pervin Mýsýrlýoðlu E. (Ýzmirizmir.Net Editörü)
2. Fotoðraf: Ýlhami Mýsýrlýoðlu, Bülent Korucu, Pervin Mýsýrlýoðlu E., Muhsin Öztürk (Aksiyon Dergisi Haber Merkezi)
3. Fotoðraf: Bülent Korucu
4. Fotoðraf: Pervin Mýsýrlýoðlu E., Bülent Korucu, Ýlhami Mýsýrlýoðlu
5. Fotoðraf: Bülent Korucu, Pervin Mýsýrlýoðlu
Son Güncelleme Tarihi: 15 Aralýk 2013 22:32