Marksizm 2010
03 Kasım 2010 17:17 / 2363 kez okundu!
Gelenekselleşen Marksizm 2010 toplantıları DSİP’i, benzerleri arasında daha da öne çıkardı. Bir atılımın eşiğindeki DSİP, dış çevreden gördüğü ilgi yönünden belki de tarihinin dönemecinde. Tam bu an onun eleştiriye, öneriye en ihtiyacı olduğu an da demektir. Bu şansını iyi kullanması Türkiye için de önemli. Bu yazıda, Marksizm 2010 konferansı çerçevesinde not aldığım kimi gözlemlerime, eleştiri ve önerilerime yer vermek istiyorum.
Marksizm 2010 günlerinde DSİP’li olmayan bir sosyalistin hariçten gazeli
Konferans dışı notlar
AKP’yi, sorunlu konumdaki CHP’yi ve bölgesel, özel konumlu BDP’yi saymazsak, Türkiye’deki partiler içinde uluslararası bağları olan tek parti galiba DSİP. Şu günlerdeki atılımının gerisinde elbette bu Troçki gelenekli enternasyonal tavrın ve “Yetmez ama Evet” tarzındaki doğru yerel taktiklerinin büyük payı var.
Bir anlamda avantaj sayılabilecek onun bu enternasyonal konumu aslında zaman zaman partinin aleyhine de olabiliyor. Örneğin bu durum, uluslararası simgesinin benzeri olarak amblemine yansıyabiliyor, konferansın popüler kültür konuşmacıları bile buradan çıkmış bir sol ikonu sorgulamayı ihmal edebiliyorlar. Örneğin Marksizm’i de yaralayan Avrupa Merkezcilik, belki de uluslararası bu bağ nedeniyle gözden kaçıyor ve hiç tartışma konusu olmuyor. Oryantalizmin bir varyantı da sayılabilecek olan Kemalizm, Avrupa Merkezci bakışın eleştirisiyle birleştirilerek ele alınamıyor, bu yönden hiç sorgulanamıyor. Oysa din konusuna doğru çerçeveden bakmayı başaran, dini ötekileştirip kendisini yanlış bir kanala hapsetmemeyi başaran bir parti olan DSİP, CHP'nin bölündüğü şu günlerde Kemalizm’e Avrupa Merkezci bakışı nedeniyle en tutarlı eleştirileri getirerek onu bu yönden de kıskıvrak sarabilir.
Konferanstaki gözlemlerim
Çeşitli illerden ciddi bir katılımın varlığına (örneğin İzmir'den gelen 16 kişi organize biçimde tüm çalışmaları izliyordu) ve toplamdaki izleyen sayısına, toplantıların içeriğine bakılırsa, DSİP tarafından düzenlenen etkinlik aslında yeni tür bir parti okuludur.
Çünkü yılda iki kez yapılıyor, o sıralarda parti tüm gücüyle bunu organize etmeye yoğunlaşıyor, örgütlü olduğu, ulaşabildiği her yerden ilgilenen ya da görevlendirilen militanlar İstanbul'a akıyor, parti teorisyenlerinin konuşmacı olarak baş rollerde olduğu görülüyor, teorik olarak belirli bir düzeye ulaşanların ise kendini denemesi, sınavdan geçirmesi için ortam bir fırsat olarak kullanılıyor, kimi kadrolar moderatör, kimileri stand görevlisi olarak çorbaya katılıyor, kimileri de izleyici olarak konuşmalardan, tartışmalardan feyz alıyorlar, kendi bağımsız görüşlerini oluşturabiliyorlar.
Klasik parti okullarında daha tek yönlü bir "eğitim" söz konusuyken burada hem konferans verenler hem de izleyenler DSİP'li olmayanlardan da seçilebiliyor. Böylece daha geniş bir çevrenin görüşlerinden yararlanılıyor ve ayni zamanda DSİP’li olmayan daha geniş bir çevreye de hizmet verilmiş oluyor.
Konferansın İstanbul’da, merkezi bir yerde yapılması (Taksim’deki bombalama yerinin tam karşısında olması da ayrı bir ironi) önemliydi. 3 ayrı salonda hizmet verilmesi, katılımcıların iki kat arasında koşuşturmasını gerektirse de çoğulcu bir yaklaşımla konferans seçme özgürlüğü anlamına da geliyor ve daha kişilikli bir profil sunuyordu.
Konferanslarda masrafların çıkarılması için salma usulü para toplanması dayanışmacı ve katılımcı ruhu geliştiriyor. Konferansların Taksim’de bir otelde yapılmasını Marksizm’in ruhuna aykırı görenleri ise zamanın ötesine yavaşça bırakmak iyi olur.
Açılmış standlarda sunulan kitapların bir kısmı başka yerlerden de ulaşılabilecek kitaplar da olsa önemli bir kısmını ise ancak oradan elde etmek mümkündü. Toplantılara katılanlar, kitap alanlar karlı çıktılar.
Notlar
Konferans aralarında yükselen alkış sesleri yeni bir üyenin daha DSİP saflarına katıldığını gösteriyordu.
Gerek görevliler gerekse de izleyiciler arasındaki başörtülü genç kızlar; toplumun içine çekildiği türban histerisinin tuzağına DSİP'in düşmediğinin adeta canlı kanıtı gibiydi. Marksizm tartışmalarında, DSİP üyeleri arasında başörtülü kızların varlığı statükonun çemberinin kırıldığını, ezberlerin bozulduğunu net biçimde gösteriyordu.
Konferanslar sırasında yalnız oturan tüm gençlerin yanına mutlaka DSİP’li gençlerden birisi oturup konuğunu rahatsız etmeden sorguluyordu. Hangi üniversitedensin, hangi kenttensin? Ardında da “bakın sizi aynı üniversiteden falanla tanıştırayım” diyerek ikinci adımı atıyordu. Herkes görevini iyi yapıyordu aslında…
Eksikler
Not tutmak isteyenler için çözüm üretilmeliydi… Millet broşür kenarına, gazete üstüne not yazmaktan yoruldu. Ya otel ile bu konuda anlaşılmalıydı ya da bir top A4 kağıt meseleyi çözerdi.
DSİP dışından soru soran ya da katkıda bulunanlara zaman baskısı yapılmamalı, daha anlayışlı davranılmalı, partililerin kayırıldığı türünden en küçük bir bir algının bile oluşumuna izin verilmemeliydi.
Konuşmacıların çoğundan digital ortamda konuşma metinleri ya da en azından özeti istenebilirdi. Bu, hem klasik basını beslemeyi hem de internet sitelerinde ilgiyi odaklandırmayı çok kolaylaştırırdı. Ayrıca konuşmacıların görüşleri birinci elden aktarılabilirdi. Bütün bunlara rağmen www.marksist.org sitesi elinden geleni yaparak konferansı uzaktakilere ulaştırmaya çalışıyordu.
“Hangi salonda hangi toplantı ya da hangi konuşmacı var” konusunda zaman zaman sorun yaşandı. Bir kenardaki panoya asılan bir duyurudan daha öte bir şeylere de ihtiyaç vardı sanki.
Sonuç
Katılanlar mutluydu. Epeyi yeni fikir, düşünce, öneri ortaya atılmıştı. Almak isteyen için zengin bir ortamdı. Türkiye’de olmayan bir iş yapılıyordu. Toplantılar, gelecek sefer daha iyisinin yapılacağı umudunu verdi.
Salonlardan canlı yayın yapan: Nuhungemisi
2-11-2010
Son Güncelleme Tarihi: 10 Kasım 2010 09:43