NESLİHAN ACU'NUN İLK ROMANI HAKKINDA

01 Aralık 2006 09:29  

 

NESLİHAN ACU'NUN İLK ROMANI HAKKINDA


İçli bir keman sesi eşlik ediyor sanki hep gerilerde. “Meltem K’ yı Kim Öldürdü adlı romanı okudukça;  kapısı açık kalmış yüzümüze gözümüze çarpıp duran bir balkon kapısından içeriye giren bir kabus gibi, tuhaf yabancılarca gizlice elimize tutuşturulmuş ve bizi esir almış bir “iğrençliğin” hikayesine ortaklık etmek. Tehlikeli ısrarların boyunduruğunda kalmış gibi, İnteraktif  arsız bir anlatımın, hızla kaybolan hayatları çoğaltıp, büyüttüğünü düşünerek,  yana yakıla, dünyanın türlüm pervasızlığını,merhametsizliğini, şehvetini tek bir kitaba hiç nokta virgül koymadan,kimin neyi anlattığını kimin hangi kahraman olarak lafa girdiğini,bayağılığın iki ucu açık olarak üzerimize üzerimize geldiğini. Kenara çekilmezsek uçuruma atlayanlarla dibe çökeceğimizi hissederek,acılara aynı patavatsızlıkla kayıtsız kalışımızı, örtbas edemediğimiz harisliklerimizi ne kadar inceltirsek inceltelim kalın bir sorunlar yumağının içimizde yattığını dışarı atılamayan dışkılar gibi ....N. Acu’nun deyimiyle “insanlıktan çıkma suçunun” “suç ortağı” oluyoruz bizde romandaki hikayeyi hissettikçe...

Romancının da üşengeci, çalışkanı vardır. Üşenmeyenlerden Neslihan Acu. Üstelik hiç ilk roman gibi değil. Belki bunu basılmış ilk romanı gibi düşünmeli. Eminim yakında dizilir diğerleri  de karşımıza.

Öylesine derin ve güneş yüzü görmemiş dertlerimize balıklama, cumburlop atlanıyor ki kitapta toparlanmaya ve hatta düşünmeden kabullenmeye yatkınlaşıyorsunuz. Garip bir kabulleniş bu, ölümüne bir zorbalıkla. Zorbalık ve kabulleniş garip bir ters açı Acu’nun kaleminde. İstekler süslenmeden, gerekçelendirilmeden konuluyor sofraya. Deli gerçek bilinç altınıza işletilerek akıtılıyor sanki. Bilinçaltımıza bulaşan, karışan bir roman. Hani bazen ikili sohbetlerin, kavgaların, nahoşlukların ve hatta hoşlukların, tanığı olamayan hallerin cinayii aczine düşüp te “ulan bu keşke filme alınsa” ya da üçüncü kişilerce hatta bininci kişilerce izlenip dinlense de anlaşılsam, ya da karşı tarafın iyiliği ya da kötülüğü, komikliği ya da dramatik hali başkalarının aynasında, perdesinde can bulsa özlemi vardır ya.  Ya da adaletsizliği, vefasızlığı, terbiyesizliği, merhametsizliği kapalı kapılar ardında ikiyüzlüce yaşayan, işleyen, seri cinayetlerinin ardından görgü tanığı ya da delil bırakmayan usta katiller gibi dışarı çıktıktan sonra sadece mağdurların, maktüllerin anlayabileceği müstehzi gülüş ve asalet artığı yapma nezaketçilerin ortamı kasıp kavurduğu bu günlerimize, popüler kültürün indirek yakarışlarını atılamayan çığlıklarla anlatan Neslihan Acu edebiyatçılar koltuğuna hakedilmiş bir rahatlıkla oturtulmalı.

Anlatımı pat diye örnekleyeceğimiz bir biçimde değil. Sondan mı başa, ortadan mı ileriye ya da en baştan mı anlatıyor diye önceleri bir akıp giden nehrin ortasına karın üstü atıveriyor sizi debelen çık, boğul umurunda değil. Öyle bir solukta, obez bir iştahla anlatıyor ki “dur hoop” demeye kalmadan roman bitiyor zaten. Ehh bizim başı tutmuş romancılardan  “ilginç” nidaları gelmeden, okutabildiğim herkese okutuyorum

ki okuyucunun beğenisi ve takdiri önde gitsin. Kolay değil sıkı biri geliyor edebiyat dünyasına. Ya şöyle kenara geçip buyur etmek lazım, ya da yok saymak. Dünyayı bir kitapta, bir resimde, bir karikatürde, bir filmde, bir müzikte anlatmaya çalışanların telaşını anlıyorum. Çünkü çok çabuk bozuluyor namusumuz. Acu’yu yorumlarsak parmaklanan bekaretimiz ile çıkıyoruz yeryüzüne. Ve bu kısacık hayatta ben de katılıyorum Sevgili Neslihan’a “Gülmek hayatın kıçını pandiklemektir.”

 

Pervin Mısırlıoğlu



 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0