SONBAHARDA SARHOÞ BÝR KASABA

16 Eylül 2010 15:14 / 3351 kez okundu!

 


Türk edebiyatýna kazandýrdýðý Sayýklamalar, Ýþlenmiþ Aþka Mektuplar ve 1001 Fýçý Bira gibi genelde kasaba sýkýntýsýný ve o sýkýntýnýn gönüllü kabullenicilerini baþarýlý bir þekilde anlatan Ferhat Uludere’nin yeni kitabý Sonbaharda Sarhoþ Bir Kasaba üzerine söyleþtik...

***
Kasabalarýn küçük dünyalarýnda hayatýn tek düzeliðinin öðüttüðü sýkýntýlar en çok hayalleri olan sakinlerinin ruhlarýna çöker. Çünkü onlar, kasabalarýn üzerlerine abanmýþ kasvetli havalardan kurtulmanýn umudunu içlerine doluþturmuþ ve doðduklarý yerlerle olan baðlarýný eskitmeye baþlamýþ tutunamayanlarýdýrlar artýk o kasabalarýn. Düþledikleri kentlere kaçýþýn planlayýcýsý olarak gidecekleri güne kadar kasabalarýn sýkýntýsýyla daha da aðýrlamýþ sokaklarýnda tutkularýný ve hayallerini dolaþtýrýp dururlar.

Türk edebiyatýna kazandýrdýðý Sayýklamalar, Ýþlenmiþ Aþka Mektuplar ve 1001 Fýçý Bira gibi genelde kasaba sýkýntýsýný ve o sýkýntýnýn gönüllü kabullenicilerini baþarýlý bir þekilde anlatan Ferhat Uludere’nin yeni kitabý Sonbaharda Sarhoþ Bir Kasaba, Ajan Þaban, Balýkçý Süleyman, Deli Ahmet, Kel Tayfun, Ýdris Kaptan, Eleni ve Feymece gibi karakterleri aracýlýðýyla bizi bir kez daha kasabalarýn sýkýntýlý ortamlarýyla ve o sýkýntýlý zamanlarýn içinde var olmaya çalýþan sakinlerinin çalkantýlý ruhlarýyla yüzleþtiriyor.

2006 yýlýnda yayýmlanan 1001 Fýçý Bira romanýnýzdan sonra Sonbaharda Sarhoþ Bir Kasaba’ya kadarki süreç nasýl geçti?

Yazýdan uzaklaþtýðým bir süreç oldu aslýnda. 1001 Fýçý Bira yayýmlandýktan sonra, daha yoðun çalýþmaya baþladým ve bulduðum ilk boþlukta da Sonbaharda Sarhoþ Bir Kasaba’nýn iskeletini oluþturmaya baþladým. Güzel ve keyifli bir süreçti, ama ondan sonra gazetede çalýþmaya baþlayýnca uzun süre yazamadým. Ama bir yerden sonra gerçekten yapmam gerekenin baþkalarýnýn yazýlarýný düzeltmek, sayfalarý yönetmek deðil de romaný bitirmek olduðunu anladým ve hýzla yazmaya koyuldum.

Bir önceki romanda Feryat ile Þehrazat’ýn aþký ve kavuþamayýþý etrafýnda kurgulanýyordu. Bu romanda da Hazan ve Feryat var ve yine aþk ve yine kavuþamama durumu…

Feryat Þehrazat’la kavuþsaydý, hatta daha en baþýnda birlikte olsalardý. Sadece “mutlu oldular” derdik onlar için… Ama kavuþmadýlar ve Feryat’ýn herkese anlatacak anýlarý oldu… 1001 Fýçý Bira bunu anlatýyordu… Yani iki kitap da aslýnda imkansýz aþklarýn hikayesini anlatýyor, çünkü sevgiliyle birlikte büyütülen ve tüketilen aþkýn hikayesi olmuyor…

Feryat karakteriyle neden bu kadar sýk karþýlaþýyoruz? Feryat’ý sizin yazýn yaþamýnýzda özel kýlan nedir?

Feryat aslýnda benim büyüdüðüm kasabada arkadaþlarýmýn taktýðý ve yýllarca taþýdýðým lakabým. Hatta adýmýn önüne geçmiþ bir durumdaydý. Beni sadece Feryat olarak tanýrlardý. Feryat bir anlamda benim kasabalý tarafým, bir anlamda ait olduðum yerin bir simgesi ve kasabalarý anlatýrken kullanmaktan çekinmediðim bir isim… Lakap ve isim arasýnda bir þey… Farkýndaysanýz hikayelerimde Feryat yoktur, ama kasabayý anlatan romanlar yazarsam Feryat hem olacaktýr… Bir kurtuluþ yok yani…

Taþra edebiyatýnda genelde taþra hayatýnýn acýmasýzlýðýndan çok eðlenceli “küçük hayalleri” olan yumuþak hikâyeler anlatýlýr. Sizin hikâyelerinizin geneline baktýðýmýzda hep bir köþeye sýkýþmýþlýk, hep bir acýmasýzlýk var…

Çünkü birçok defa taþrayý yaþamayanlar anlattý bu ülkede ve büyük þehirlerden bakýp orayý çocukluklarýnýn sorumsuzluk günleri olarak gördüler. Orada her þeyin daha güzel olduðunu düþündüler ve naif þeyler yazdýlar. Ben çocukluðumu orada geçirdim ve taþranýn tüm acýmasýzlýðýný, çaresizliðini biliyorum ve bunu anlatýyorum… Çünkü daha önce de söylediðim gibi taþra bir çocuk kadar eðlenceli ve bir o kadar da acýmasýzdýr…

Ama tüm bunu yaparken taþraya yine dýþarýdan bakýyorum. Çünkü taþra yaþamý insanýn tüm özgüvenini emer ve oradayken keyfinizin yerinde olduðunu düþünürsünüz. Bu kitap yayýmlandýktan sonra Lüleburgaz’a gittiðimde roman hakkýnda konuþurken eski arkadaþlarýmdan biri “hep taþranýn sýkýcý olduðunu söylüyorsun da biz burada sýkýlmýyoruz artýk keyfimiz yerinde” demiþti… Böyle bir yerdi orasý…

Feymece ve Al Karýsý karakterlerinin kökeni kasaba efsanelerinden mi geliyor?

Al Karýsý bir söylence olsa da Feymece öyle deðildir… Al Karýsý öyküleri Trakya’da çok anlatýlýr. Bazýlarý Al Karýsý’nýn bir cin olduðunu söyler ama benim dinlediðim hikâyeler de bir cinin ötesindeydi. Kýrmýzý bir gelinlikle geziyordu, uzun zaman önce Balkanlarda kadýnlar kýrmýzý gelinlik giyerlermiþ ve Al Karýsý da gelin olacakken felakete uðramýþ ve insanlardan intikam alan bir mahlûk. Aslýna bakarsan Al Karýsý bildiðimiz loðusa depresyonu. Özellikle kadýnlarýn ilk çocuklarýnda baþ gösteriyor, anne ve çocuk birbirine alýþamýyor, anne de ondan kurtulmak istiyor. Ama meseleyi böyle anlattýðýmýzda hiçbir tadý kalmýyor deðil mi? Ýþte bence modern dünyanýn en büyük sýkýntýsý da bu, tanýmlanmadýk bir þey býrakmadý. Bu da edebiyatýn en büyük tehlikesi... Feymece ise Anneannemin komþusunun adýydý ve kadýnýn çocuklarý gözlerinin önünde ölmüþ ve o da akli dengesini tamamen yitirmiþti. Korkardým ondan ama herkes onun bana bir þey yapmayacaðýný ve kucaðýnda oturup beni sevmesine izin vermemi isterdi. Sonra öldü Feymece, ama o kadýn ve “Güzel kýzaným” diye beni sevmesi aklýmdan hiç çýkmadý.

Yazýn yaþamýnýzda taþra sýnýrlarý dýþýna çýkmayý düþünüyor musunuz?

Taþra hep olacak yazdýklarýmda ama her zaman deðil tabii ki… Çünkü yaþamýn en sahici olduðu yer her zaman taþradýr…


Ýzmirizmir.Net

16.09.2010




 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.