NUHUN GEMİSİ MANİFESTOSU - 3

22 Ağustos 2015 08:07 / 6552 kez okundu!

 

 

8 yıl önce yazılmış bu manifesto niteliğindeki açık mektup, güncel gelişmeler ışığında bir daha okunduğunda görülecektir ki birileri taa o günlerden bugünleri öngörmüş. Keşke Demirtaş bu açık mektubu dikkate alabilseymiş ;-)

 

Selahattin Demirtaş'a Açık Mektup

 

Sayın Demirtaş, izmirizmir.net sitesinin kurucuları olarak biz İzmir'in sıra dışı bir sesiyiz ve bu açık mektubumuzla sizi övmeye de, gömmeye de gelmedik.

Ancak sizi överken gömülüyor hissetmeniz, gömerken de övülüyor duygusuna kapılmanız, tamamen sizin algınıza bağlıdır...

Dostça eleştiriye bugün en çok sizin ihtiyacınız var.

Biz ellerin tetikten çekilmesini, akan kanın durmasını, çözüm sürecinin devam etmesini ve adaletli bir sonuca kavuşmasını istiyoruz. Bunun ilk adımının PKK'dan gelmesinin tartışmasız zorunluluk olduğunu biliyoruz ve bunu politik partiler planında dile getirenin de sizin olmanız gerektiğine inanıyoruz. Bu açık mektup bunun için...

Barışın o kadar kolay olmadığını, tek darbede gelemeyeceğini, değişik dönemeçlerden geçileceğini, inişlerin çıkışların olacağını, işin özünün bir yol olduğunu ve bu yola çıkmanın kendi başına onur olduğunu da biliyoruz. Aslında hayat bir yol ise -ki öyle, biz çok uzun zamandır bu yoldayız...

İşte bu onurlu yoldan Kürt meselemizle ilgili seçmeler:

Yıl 1976.Genç sosyalistler Birliği adına İzmir'de LİSELİ dergisini çıkardık. Yazı işleri müdürümüz hapse atıldı, kimilerimiz 15 gün okuldan uzaklaştırıldı, dergi ilk sayısından sonra kapatıldı. Sebep: ülkemizdeki herkese kendi ana dilinde eğitim hakkı istemekti.

Yıl 1978. İlerici Gençler Derneği olarak İzmir'de ilk yasal Newroz ateşini yakanlardan, ilk Kürtçe slogan atanlardan olduk.

Yıl 1984 ve 1985. İlerici Gençler derneği'nin Kırmızı Karanfil Müzik Festivali'nde Hollanda'da Kürt müziğine özel bir alan açtık; Gani Cansever (Heval), Nizamettin Arıç, Şivan katıldı. Melike Demirağ Kürtçe, Şivan ise Türkçe söyleyerek barışa, dostluğa ve ortak kültüre dikkati çektiler, Türkiye'de elden ele dolaşan Türkülerimiz Kardeştir kasetlerinin başlatıcısı oldular... Bunu yaparken o dönemde PKK'nin, örgütten ayrıldığı için Şivan'a uyguladığı konser engelleme ve itibarsızlaştırma kampanyasına da karşı çıktık. Ki bu kampanyanın Şivan için neredeyse 30 yıl sonra aynı örgüt tarafından bu kez Türkiye'de bir daha yapılmasından da ayrıca utanç duyduk ve buna da karşı çıktık.

Yıl 2006. Kürtçe'nin korunması için, barış için güvercin kanadına barış mektubu yazan Yılmaz Erdoğan'ın, Türk milliyetçileriyle, PKK ve legal destekçileri tarafından itibarsızlaştırılmasına da karşı çıktık.

Yıl 2009. DTP konvoyunun taşlanması üzerine DEMOKRATİK TAVIR MANİFESTOSU yayınladık ve "İzmir taşist de değildir faşist de" derken, "Doğuda taş atan çocuklara nefret püskürtüp, İzmir’deki taşistleri övgüye boğmak ikiyüzlülüktür" dedik, tüm partilerin propaganda özgürlüğünü savunduk.

Yıl 2012. Yorumcu Rojin'in TRT'nin Kürtçe radyo girişiminde rol üstlenmesine kızıp onu itibarsızlaştırmaya çalışan PKK tarafına da; onun üzerinde baskı kuran, hatta hakaret eden TRT yönetimine de karşı durduk.

Yıl 2014. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Eski Türkiye'nin ve Bugünün Türkiye'sinin adaylarına karşı Geleceğin Türkiye'sinin adayı diyerek sizi destekledik. Kimileri aslolanın "2. turda kimin destekleneceği" olduğunu söylediğinde "ikinci tur olmayacak" demiştik. Nitekim olmadı. Ancak seçim ikinci tura kalsaydı muhtemelen oyumuz eski Türkiye'nin adayı Ekmeledin İhsanoğlu'na olmayacaktı. Bunun nedenini görmek için de toplum fazla beklemedi zaten.

Yıl 2015. Kurucusu olduğumuz İzmir Küçük Millet Meclisi'nde, 5 yıldır siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının dengeli biçimde yer alması için çabaladık. Bu desteği verirken meclisimizin de zaman zaman düştüğü yanlışlıkları  eleştirmekten hiç çekinmedik. Son konuğumuz sayın Ertuğrul Kürkçü'ydü. Seçimden hemen önce kişisel tavrımızı belli ettik ve baş düşman seçimiyle, taktikleriyle tam uyuşamasak da HDP'ye oy vereceğimizi söyledik ve öyle de yaptık. Ancak HDP kendini o denli yanlış sözlerle öylesine bağladı ki, bugün bile bundan hala dönemiyor. Yeni bir seçimde kafamızı karıştırmaya devam ediyor.

Oysa ülkemizdeki asıl koalisyonun Ak Parti ile HDP arasında olması gerektiği o kadar açıktı ki... Denenecek erken seçimin ardından kurulacak koalisyon da şimdiden belli. 40 gün boyunca iki parti arasında yapılan görüşmeler koalisyon protokolüne son noktayı koyacak kadar yaklaştırdı onları. Erken seçimde yaklaşık aynı sonuçlar çıkarsa, MHP de Ak Parti ile koalisyon yapmaya yarın daha istekli olacak.

Ya HDP? Kendisini öyle bağladı ki dönüş için şimdi başlasa seçimlerden sonraya ancak yeni bir çizgiye oturabilir. Şiddetin karşısına dikilip, toplumun her kesiminin yeniden güvenine başvuran bir partinin ülkenin geleceğinde sağlam bir söz hakkı doğacaktır. Yoksa aynı oyu da alsa etkisi şimdikinden bile az olur. O zaman Altan Tan'ın dediği gelir gündeme: "Eğer PKK bu meseleyi silahla çözmeye çalışacaksa o zaman bize ne gerek var. Biz de evimize döneriz."

Bu ülkede devletin şiddetinin de, PKK'nin şiddetinin de karşısında olan birileri de var; biz onlardanız! Futbol fanatiği değiliz ve bu yüzden kendi takımımızın hatalarını da karşı tarafa ya da hakeme yüklemiyoruz.

“Düşman tepelerine dönük yapılan bu fedaiyane eylemlerde saldırı kolundan birinin komutanı olan Harun Çekdar yoldaş Apocu fedai ruhla halklarımıza katliamı hak gören bu zihniyete karşı eylemini gerçekleştirmiştir. Yaşanan çatışmalar sırasında düşman tepesine varan Harun yoldaş üzerindeki bombaları patlatarak düşmanın hiçbiri insani değere sığmayan saldırılarına gereken cevabı vermiştir.”

Bu ruha övgü düzüp ya da hiç eleştirmeyip sonra "barış"tan söz etmek biraz samimiyetsizlik olmaz mı? 

Yukarıdaki satırları okuyup kanı donmayanların, "hırsız"ı tartışması ya da canlı bombacı DAEŞ ile mücadelesi inandırıcı değildir, meşru da olamaz. HDP hareketi bu meşruiyeti kaybetmesin gayretindeyiz. Yoksa oyumuzu yeniden vermeyi nasıl düşünebiliriz?

Bizler Selahattin Demirtaş'ın rahatça saz çalabileceği, espriler yapabileceği, esprilerinin işlev göreceği barış ortamı için çabalıyoruz. Bugünkü ortamdan çok sayıda cenaze çıkar ama yazık ki size öyle bir ortam bir daha çıkmaz. 

Biz Selahattin Demirtaş'ı sahici bir şiddet karşıtlığı yaptığında desteklemek istiyoruz ki silahı, şiddeti kategorik olarak reddeden bir politika izlerse ülkemizdeki demokrasiye de gerçekten muazzam katkıda bulunabilir ve bu, bütün Orta-Doğu'nun politik kültürünü kökten değiştirecek bir hamle olur. Tersi durumda parti olarak belirli bir varlığı elbette sürdürür ama bizim gibilerin desteğini giderek daha az alır. Bizim gibiler bu toplumda çok azlar ama belirli bir etkileri de yok değil. İki tarafla da dostça konuşabilme şansı olan fazla kesim kalmadı. Bu da karşılıklı güveni daha da azaltıyor, çoğulcu demokratik yapıya ulaşılmasını güçleştirip, sistemin meşruiyetini zedeliyor.

Oysa meşruiyet için şiddete kategorik karşıtlık şarttır. Bu konuda tüm partilerle akılcı bir temelde uzlaşmak gereklidir.

HDP'nin ülke politikası için partner arayışı meşrudur ancak bunlardan bazılarını şeytanlaştırması yanlış değil midir?

Türkiye'yi son 10 yılda en geniş anlamda İslamcılar ve yine en geniş anlamda Kürtler değiştirdi ve bu da aslında devam edebilirdi.

HDP, CHP'ye yönelik attığı adımların 10 da birini başka bir partiye yönelik olarak atabilseydi, şimdiye başka bir koalisyon kurulmuş, çözüm süreci devam ediyor, kan dökülmüyor olurdu. Ekonomik krize sürüklenmiyor olmamız da cabası olacaktı.

HDP'yi seçim öncesinde ısrarla böyle bir koalisyona yanaşmamaya yemin ettiren kesimin, bugün Ak Parti ile koalisyon yapmak için nasıl çabaladığı açıkça ortadayken, HDP'nin hala "bir yemin ettim ki dönemem" şarkısıyla avunması acıklıdır.

Başımızı nereye çevirsek zaten var olan bir figürü, HDP'nin yanlış politikalarla daha da çoğaltması yanlış bir politika değil mi?

HDP ne zamandan beri sosyolojik saptamaları, sınıfsal bakış açılarını tamamen terk etti? Tüm gelişmeyi kişisel hırslara, psikolojik sorunlara, korku tahlillerine ne zaman indirgedi?

"Türkiye, Müslümanların değiştiği kadar değişecek" ise, bu değişime yardımcı olmak, bunun için çabalamak, 100 yıllık Türkiye macerasında, çekilecek temel halkadır. Biz HDP'ye oy verirken bunu bilince çıkarmayı, bu ittifak umudunu diri tutmayı istemiştik. Ancak ne yazık ki oy verdiğimiz parti tamamen ters taktiklerle, yanlış "baş düşman" seçimleriyle bizi bugüne getiren ana figürlerden birisi oldu. Bunu eleştirmez isek nasıl daha ileriye gideriz?

Kürtlerin 100 yıllık macerasına göz atalım. Yanılgı belli değil mi? Kürtlerin, en önemli kazanımlarını aldığı 10 yıllık sürecin ve bu süreçte önemli bir aktör olan Ak Parti'nin, sanki Kürtler açısından tarihin en kötü döneminin imzacısı gibi gösterilmesine neden izin veriliyor. Bu gerçeğe göz yumanların, Ak parti tabanına ulaşması kolay mı? Bunu dile getirmek ise neden Ak parti taraftarlığı olsun? Tabanını, özellikle genç kuşağını durmaksızın Ak Parti düşmanlığına inandıranların, sonra "biz bu tabana hakim olamıyoruz" diye şikâyetlenmeye hakkı var mı?

Bu ve benzeri yanlış algılarla mücadele açısından HDP içindeki radikallere değil, bir çoğunu yakından tanıdığımız YSGP, DSİP gibi partilere güveniyorduk. Burada da bir hayal kırıklığı yaşadık. Onlar da derin bir suskunluk içine girdiler. Uzun yıllara dayanan marjinalliğimizi, ilk kez terk ediyor olma hissi galiba onları esir aldı. Bu derin suskunluk ile aslında birikimlerimizi heba ettiğimiz fark edilemiyor. Örneğin şiddet ve silah konusundaki kategorik karşıtlığa dair dostça eleştirileri şimdi yapmaz isek, yarın ne kıymeti olacak? Halk savaşı fantazilerine kapılmak, ses etmemek PKK ve HDP'nin içindeki küçük bir azınlık dışında kimseye yakışmıyor. Öz yönetimin bu denli yanlış taktiklere kurban edilmesine ses çıkarılmaması kabul edilebilir mi? "Eleştiri yaparsak bu, rakiplerin işine yarar" mantığından geçmişte çok çekmedik mi? Bugün yanlış taktiklere bu kadar bağımlı kalmamızın altında; geçmişteki sahte "demokratik" merkeziyetçiliğin, oportünist "kol kırılır yen içinde kalır"cılık politikalarının hiç mi rolü yok? Daha da "kötüsü", yarın Öcalan devreye girip bir tür özeleştiri dönemi başlatırsa, başkaları söylediğinde küplere binilen, karşı durulan kimi eylemler çabucak itibarsızlaştırılınca, buna adapte olmak bugünkü politikanın bağnaz savunucuları için biraz zor olmayacak mı? 

Sonuç olarak, PKK hareketini Sri Lanka tarzında tümden yok etme çabalarına karşı en geniş cepheyi oluşturabilmek, bu konuda umuda kapılanları durdurabilmek gerek. Bu amaçla HDP'nin kendi içindeki eleştiri - özeleştiri mekanizmasını GERÇEKTEN çalıştırmak şart. Bunun için daha ne kadar kişinin ölmesi gerekir?

Dağda yaşamaya zorlanmış, algısı ve bilgisi öylece şekillenmiş iki üç kişinin fantazileri için binlerce insanın sürüklenmesi engellenemez mi? Bu sürüklenme, bu kan deryası, tam tersine belirli bir lider kadronun da Sayın Öcalan'ın da ilerde yasal politikada daha etkili olabilecekleri yolları tıkamaktan başka ne işe yarıyor? 

Dış güçler, komplo teorileri, istihbarat oyunlarından hiç söz etmiyoruz. Onların da bir biçimde ve bir ölçüde devrede olduğunu varsaymak bile yeterince ürkütücü. Ancak sürece iç dinamiklerle ve 100 yıllık bir tarihsel perspektiften baktığımızda gerçekler zaten yeterince net.

Ya her şeye sivil, demokratik çerçevede bakacağız ya da militer sarhoşluklara kapılacağız.

Ya 100 yıllık statüko tarafında bulunup, Menderes'in son zamanlarında olduğu gibi, bilerek, bilmeyerek, onun için yakılmış ateşe odun taşıyanlardan olacağız; ya da kâh tartışarak, eleştirerek, atışarak, barışarak, koalisyon yaparak, bazen de bozarak da olsa, ülkeyi gelecek yıllarda da "İslamcı" kesimle değiştirmeye dönüştürmeye devam edeceğiz. Buradaki değişimin karşılıklı olacağı da çok aşikâr...

Sayın Demirtaş; mevcut iktidar ve muhalefetteki politikacılarla ve taktikleriyle başa çıkabilmek için bir fırın ekmek yemeniz gerekiyor. Olsun, bu ekmeklerin yenmesine hep birlikte yardım edeceğiz. Edeceğiz ki süre kısalsın, edeceğiz ki fazla ekmekten yanlış kilolardan dolayı sıkıntıya düşmeyin. Belli ki siz sıkıntıya düştükçe biz de, ülke de sıkıntıya düşecek.

Bu yüzden, bize söyleyemeseniz de biz gözlerinizden okuruz; şu sırada PKK ya eleştiri getirebilmeniz kolay değil. Biz sizin adınıza bunu yaparak sizin işinizi de kolaylaştırmak istedik çünkü bir dünya vatandaşı da olsak yaşadığımız toprakları en az sizin kadar seviyoruz. Ancak ülkenin evlatlarının da, bu kanlı inatlaşmanın, kötü politikaların kurbanı olmasını istemiyoruz. Çünkü bir numaramız devlet de, toprak da değil, insandır!

Vesselam.

 

İzmirizmir.net kurucuları

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
25 Şubat 2016 15:15

ahmet küçükercan

Zıt dünya görüşüne sahip birisi olarak eleştirilerinize ve Çizdiğiniz çerçeveye katılmamak ne mümkün,yıllar sonra ülkede gerçek sosyalistlerin varlığını görmek güzel,iyiki varsınız..Sosyalist görünümlü faşitlerden gına gelmişti...
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.