Bilim, Hukuk, Gerçek

03 Aðustos 2012 14:45 / 2555 kez okundu!

 


2001 Nisan ayýnda bir yazýsýndan ötürü "Sarý Hoca"ya 15 yýl ceza biçenlere karþý baþlatýlan imza kampanyasýnýn mimarlarýndan biri de izmirizmir.net sitesiydi. Bu vesileyle tanýþtýðýmýz Ýsmail Hoca'nýn bugün itibariyle yazarlarýmýz arasýna katýlmasýndan onur duyuyoruz. Kürt olmayanlar Kürtlerin doðal haklarý için, Sünniler Alevi haklarý için, baþörtülü olmayanlar da baþörtülülerin haklarý için birlikte hareket ettikleri gün ülkemizin kaderi deðiþecektir. Bu yoldaki birikime kendi alçakgönüllü katkýmýzý yýlmadan sürdüreceðiz. Ýsmail Beþikçi ile artýk daha da güçlüyüz. (Ýzmirizmir.Net Ailesi)

-----------------------------------------------------------------------------------


Bilim, Hukuk, Gerçek

Bugün dünyada güçlü olan devletler, saðlýklý bir demokrasiyi kurmuþ, demokrasiyi bütün kurumlarýyla yaþýyor olan devletlerdir. Ýfade özgürlüðü, özgür tartýþma, özgür eleþtiri, bunlarýn kurumlaþmasý bu demokrasilerin çok önemli bir özelliðidir. Bu devletlerin bilimde ve hukukta ilerledikleri de görülmektedir. Oturmuþ, kurumlaþmýþ bir hukukun geliþmediði bir yerde, dengeli, güçlü bir iktisadi geliþmenin yaþanmasý da mümkün deðildir. Ekonomi, alacak-verecek, ithalat-ihracat iliþkilerinin, anlaþmazlýklarýn, önceden saptanmýþ, istikrar kazanmýþ normlara göre çözümlendiði bir alanda geliþir.

Bilim ve hukuk gibi deðerler, gerçek (hakikat) kavramýyla yakýndan iliþkilidir. Bilim ve hukuk, gerçekle hareket eder. Her ikisi de gerçeðe hizmet eder. Burada, üzerinde durmaya çalýþtýðýmýz gerçek, toplusal gerçektir, toplumsal gerçekliktir.

Bilimin temel dürtüsü meraktýr. Merak, gerçeðin bulunmasý için, içten gelen önemli bir heyecan saðlar. Gerçeði bulmadan, bilimin temelindeki bu meraký gidermek mümkün deðildir. Merak bilimin itici gücüdür, ruhudur.

Adaletin gerçekleþmesi hukukla olur. Gerçeði kavramadan, hukuka ulaþmak mümkün deðildir. Adalet, hukukun temelindeki bir kavramdýr. Hukuk adaleti saðlamak için vardýr. Gerçeðe itibar etmeyen bir mahkeme, yargýç, adaleti yaralar.

Gerçeði aramak, bulmak, gereklerini yerine getirmek bu bakýmdan önemlidir. Gerçeði görmekten, anlamaktan, bulmaktan çekinen, korkan, bilim de, adalet de sahtedir.

Bu teorik görüþlerin, Türkiye’nin somut sorunlarý açýsýndan irdelenmesi önemli olmalýdýr. Üniversitenin, bilim ortamýnýn, mahkemelerin, yargýçlarýn, hukuk hayatýnýn somut sorunlar açýsýndan incelenmesi önemli bir gerekliliktir.

Türkiye’de, üniversite, toplumsal gerçekliði (hakikatý) arayan bir kurum deðildir. Bilakis, toplumsal gerçeði yok saymaya çalýþan, çarpýtan, gerçeði yok etmek için sistematik çaba harcayan bir kurumdur. Türk üniversitesinin, Kürd olgusuna, Kürd/Kürdistan sorununa yaklaþýmýný bu þekilde ifade etmek mümkündür. Genel olarak Yakýndoðu sorunlarýna, Ermeni, Süryani, Pontus, Ezidi Kürd sorunlarýna yaklaþým da böyledir. Üniversite, profesörler, rektörler vs. bu konuda, devletin dile getirdiði görüþleri meþrulaþtýrmaktan, "bu düþünce, bu görüþ doðrudur, yapýlanlar, doðrudur, bilimseldir. Bunlar, tartýþýlamaz, doðruluðundan kuþku duyulamaz doðrulardýr…" demekten baþka bir þey yapmamýþlardýr. Üniversite, bu konuda resmi görüþü, resmi ideolojiyi yoðun bir þekilde desteklemiþtir. Eðer üniversitede hakikatý arayan biri varsa, onu da üniversiteden uzaklaþtýrmak, hiç ertelenmeyen bir görev olmuþtur. Bu tutum þüphesiz, fiilen var olan, yaþanan toplumsal gerçeðe, gerçekliðe aykýrý bir duruþtur. Bu bakýmdan, üretilen, bilim deðil, sahte bilimdir.

Devlet, Cumhuriyet’le birlikte, Kürdlerin, Kürdçe’nin varlýðýný inkar etmeye, reddetmeye baþlamýþtýr. 1930’lardan, Türk Tarih Kurumu’nun, Türk Dil Kurumu’nun kurulmasýndan itibaren, bu red ve inkar, sistematik bir þekilde geliþtirilmeye baþlanmýþtýr. Türk Tarih Tezi’nin, Güneþ-Dil Teorisinin temel amacý budur. Kürd diye bir halkýn, Kürdçe diye bir dilin olmadýðý, devlet ve hükümet tarafýndan, basýn tarafýndan ýsrarla dile getirilmiþtir. Devlet, devlet bürokrasisiyle, askeri bürokrasiyle, eðitim kurumlarýyla, basýn, din aile, siyasal partiler gibi kurumlarla, sivil toplum kurumlarýyla bu düþüncelerini, görüþlerini egemen kýlmaya çalýþmýþtýr. Silahlý bürokrasinin de resmi ideolojiyi yapan ve yayan kurumlar içinde olmasý dikkate deðer bir durumdur.

Ýþte Türk üniversitesi, devletin bu görüþlerini kayýtsýz þartsýz benimseyen, destekleyen, bu görüþlere, “doðrudur, haklýdýr” diyen bir tutum içinde olmuþtur. Toplumsal gerçeði aramak, bulmak, ona göre tavýr ve davranýþ geliþtirmek deðil, bilakis gerçeði gizlemek, yok saymak, çarpýtmak, çok önemli bir çaba olmuþtur. Bu ise sahte bilimden baþka bir þey deðildir. Tarih, Sosyoloji, Siyaset Bilimleri, Antropoloji, Ekonomi gibi sosyal bilimlerde, beþeri bilimlerde, hukuk gibi normatif disiplinlerde bu açýkça böyledir.

Bütün bu iliþkilerin düþün yasaklarýyla korunduðu açýktýr. Üniversitenin de hiçbir zaman, ifade özgürlüðü diye bir talebi olmamýþtýr. Üniversitenin hiçbir zaman “düþün yasaklarý kalksýn, ifade özgürlüðü bilimin temel koþuludur, düþün yasaklarýyla bilim üretilemez…” þeklinde bir istemi, bu istem doðrultusunda bir mücadelesi olmamýþtýr.

Üniversitenin sahte bilime yönlendirildiði bir ortamda, “üniversite muhtariyeti” olsa ne olur, olmasa ne olur. Rektörü öðretim üyeleri seçse ne olur, Cumhurbaþkaný seçse ne olur?

12 Eylül cuntasý döneminde YÖK çok konuþulmuþtu. “YÖK 12 Eylül’ün bir eseridir” deniyordu. Halbuki, þu soru daha önemlidir. Türkiye’de gerçek bir üniversite olsaydý, YÖK olur muydu?

Üniversite olmasý bilimin olmasý anlamýna gelmiyor. Türk üniversitesi bugün, unvan daðýtan bir kurumdur. Unvan sahibi olabilmek için ise önce resmi görüþü benimsemek çok önemli bir koþul oluyor. Halbuki ifade özgürlüðü olmadan bilim olmaz, bilim ortamý oluþmaz.

Üniversitede, resmi ideolojiyi eleþtiren hocalar, gerçek bilim insanlarý elbette vardýr. Bunlar birey olarak vardýr. Kurumsal olarak üniversite hala resmi görüþün üretildiði bir kurumdur.

Hukuk Tatbikatý

Kürd/Kürdistan sorunu açsýndan hukuk tatbikatýnýn incelenmesi de önemlidir. Hangi fiiller, düþünceler suç kabul ediliyordu, yargýlamalar nasýl yapýlýyordu?

1950’lere, 60’lara, 70’lere, 80’lere baktýðýmýz zaman þunu görüyoruz: Kürdlerden, Kürdçe’den, Kürdistan’dan söz edenler, çok aðýr idari ve cezai yaptýrýmlarla karþýlaþýyorlardý. Cumhuriyet savcýlarý, bunlardan söz eden yazýlar, kitaplar hakkýnda soruþturma açýyor; ilgili kiþiler hakkýnda tutuklama, kitap hakkýnda da toplatma istemiyle mahkemelere baþvuruyorlardý. Mahkemeler ise bu yazarlar, araþtýrmacýlar, gazeteciler hakkýnda tutuklama kararlarý veriyorlardý. Mahkemeler, savcýlarýn hazýrladýklarý iddianameler doðrultusunda yargýlama yapýyor, bu yazarlar hakkýnda aðýr cezalar hükmediyorlardý. 1980’lerin sonlarýna kadar, sürgün cezalarý da vardý.

Bu hukuk tatbikatýnýn irdelenmesinde de yarar vardýr. Toplumsal gerçeði anlamadan adaleti gerçekleþtirmek mümkün olur mu? Burada, gerçeði söyleyen, gerçeklikten hareket eden kimdir? Elbette Kürdlerden, Kürdçe’den, Kürdistan’dan söz eden, bu gerçeklere göre tutum belirleyen yazarlardýr, araþtýrmacýlardýr, gazetecilerdir. Mahkeme ise, yargýçlar ise, bu toplumsal gerçeklikten söz ettikleri için, bu kiþilere ceza veriyor. Herkesin Türk olduðunu, Türkçe konuþtuðunu, Türkçe konuþmasý gerektiðini söylüyor. Toplumsal gerçekliklere böylesine gözünü kapatan, devletin görüþleri, direktifleri doðrultusunda Kürdleri, Kürdçe’yi ve Kürdistan’ý yok sayan, herkesi Türk sayan, herkesin Türk olmasýný isteyen bu tutumdan adalet çýkar mý? Kürdlerin aslýnýn Türk olduðunu, Kürdçe’nin aslýnýn Türkçe olduðunu isbat etmek mahkemelerin, yargýçlarýn görevi midir? Bu konular, ancak üniversitelerde tartýþýlabilir. Ama, üniversitenin de bu tutumdan ne kadar uzak olduðunu yukarýda belirtmeye çalýþmýþtýk.

1990’lara kadar, düþün suçu konusunda, yargýnýn ve üniversitenin birlikte hareket ettikleri birlikte uyguladýklarý bir tatbikat da vardý.

Mahkemeler, bu tür yargýlamalar sýrasýnda üniversitelerin, Ceza Hukuku, Anayasa Hukuku, Kamu Hukuku, Siyaset Bilimleri, Tarih, Sosyoloji Antropoloji, Ekonomi Felsefe, Türkoloji, kürsülerinde görevli öðretim üyelerinden, “bilirkiþi raporu” adý altýnda raporlar istiyordu. Öðretim üyeleri profesörler, yazýyý veya kitabý, “içinde suç var mý, yok mu” diye okuyor, sonunda,” suç unsurlarýna rastlanmýþtýr/rastlanmamýþtýr” þeklinde raporlar düzenliyorlardý. Mahkemeler, bu raporlar doðrultusunda hükme varýyorlardý.

Öðretim üyesi profesörler, Kürdlerden söz eden yazýlar, kitaplar hakkýnda, genel olarak, “suç unsurlarý vardýr, suç oluþmuþtur. Kürdlerden söz etmek, “Türkiye Cumhuriyeti sýnýrlarý içinde yaþayan herkes Türktür” anlayýþýný ihlal etmektedir” diye raporlar yazarlardý.

Bir profesörün, bir yazýyý veya kitabý, “içinde suç var mý, yok mu” diye okumasý, bilim yöntemine aykýrý bir durumdur. Düþüncede suç aramak, bilim anlayýþýna, bilim yöntemine aykýrýdýr. Yazý veya kitap, elbette istenildiði gibi eleþtirilebilir. Ama düþüncede suç aramak, bilim kavramýyla, yaratýcýlýk, sorgulayýcýlýk kavramlarýyla baðdaþmaz.

1950’lerde, 60’larda, 70’lerde, 80’lerde, bu konuda raporlar yazan pek çok profesör vardýr. Bunlarýn içinde saðcý denenler de, solcu denenler de, Kemalist denenler de, Marksist denenler de, liberal denenler de vardýr. Þimdi bile bunlardan en az kýrk ismi, Ord. Prof. Dr….diyerek, Prof. Dr. … diyerek alt alta yazabilirim.

Bugün, Türkiye’de, üniversitelerde 15 bin kadar profesörün çalýþtýðý söylenmektedir. 1950’lerin sonlarý, 60’larýn baþlarýndaysa, herhalde 250 ( ikiyüzelli) kadar profesör vardý.

Üniversitenin varlýðý, bilimin olduðu anlamýna gelmiyor. “Hocalarýn hocasý” olmak, “hocalarýn hocasýnýn hocasý” olmak, bilim yönteminin kurumlaþtýðý anlamýna gelmiyor. Memurluk baþkadýr, bilim baþkadýr. Üniversitede bilim ortamý yoktur. Ýfade özgürlüðü yoksa, özgür eleþtiri kurumlaþmamýþsa bilim ortamý oluþmaz. Türkiye’de bilimin, özellikle sosyal bilimlerin, beþeri bilimlerin, hukuk gibi normatif disiplinlerin mihenk taþý Kürdlerdir, Kürd sorununa karþý gösterilen tavýrdýr.

Kürdler, toplumsal ve etnik varoluþlarýný kanýtlamak için çok aðýr bedeller ödediler. Doðal haklarýný, yani Kürd toplumu olmaktan doðan Kürd milleti olmaktan doðan haklarýný kazanabilmek için, yani gasbedilmiþ haklarýný kazanabilmek için çok aðýr bedeller ödüyorlar. Aðýr bedeller ödenmesinin temel nedeni, Türk egemenlik sisteminin farklýlýklarý yok etmek için çok yoðun bir çaba içinde olmasýdýr. Devlet hak taleplerini bastýrabilmek için o kadar aðýr baskýlar yapýyor ki, devlet terörünü o kadar týrmandýrýyor ki, ulusal farklýlýklarýn doðal haklarýna kavuþmak için ödedikleri bedeller de aðýr oluyor. Kürdler yanýnda Ermenilerin de böyle sorunlarý vardýr. Hýristiyan, Alevi gibi, Ezidi gibi dinsel inançlarýn da böyle sorunlarý vardýr.

Devlet, bilim, üniversite, hukuk, yargý gibi kurumlarý da bu baský doðrultusunda kullanmaktadýr. Bu ise, bu iki kurumun da çürümesine yol açmaktadýr.

xxx

Ama Kürdler, görkemli bir direniþle, bu tür baskýlarýn üstesinden geldiler. Kürdler artýk, bütün kurumlarýyla, istekleriyle, beklentileriyle tarih sahnesindedir. Kürdler artýk yoðun bir kurumlaþma, siyasallaþma içindedir. “Türk alfabesinde w, x, q harfleri yoktur” diyerek Kürdlerin kurumlaþmalarýný engellemek mümkün olmayacaktýr. “Türk alfabesinde, w, x, q harfleri yoktur” demek, hala Kürdleri tanýmamak, inkar etmek demektir. Böyle bürokratik kararlarla Kürdler yönetilemez.

Kürdleri yönetmek artýk kolay olmayacaktýr. En iyisi, Kürdlerin kendi alfabeleriyle, Kürd alfabesiyle, en azýndan federasyon statüsüyle kendi kendilerini yönetmeleridir. Kürdler, Kürd siyaseti artýk, bunu dillendiriyor. Türk siyasetinin de bunu anlamasýnda yarar vardýr.


Ýsmail BEÞÝKÇÝ

31.07.2012



Son Güncelleme Tarihi: 08 Aðustos 2012 14:18

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
09 Aðustos 2012 16:39

mtuysuz

Bilimler ve hukuk gibi normatif disiplinler önce sýzlayabilen bir vicdana, sonra çocuksu bir meraka sahip insanlar tarafýndan insanlýða daha faydalý hale getirilir.

Hele bunlara, bilimsel çalýþma süreci sonunda ulaþýlan çýktý ve sonuçlarýn bir derviþ pervasýzlýðý ve hesapsýzlýðý ile açýklanmasý eklenirse, tadýndan yenmez:

Ortaya Ýsmail Beþikçi çýkar.

Sýzlayan vicdanýný yansýtan hüzünlü gözlerine,
Çocuksu merakýný hiç kaybetmeyen güzel beynine,
Bilimsel yöntemlerle ulaþtýðý sonuçlarý açýklarken baþýna gelecekleri hiç hesaplamayan korkusuz yüreðine,
hayran ve kurban olduðum,
Ýnsan örneðim.

Seneleri içerde geçirmek pahasýna, çalýþtýðý alanda ulaþtýðý bilimsel gerçekleri açýklayarak, Kürt sorunu üzerinden Stalin-Kemal cephesi ile Ýnsanlýk-Özgürlük cephesinin sýnýrlarýný belirleyen bu mütevazý insanýn burada yazmasýna çok sevindim.
Þimdi onun yeni yazýlarýný okumak için bu siteyi daha sýk ziyaret edeceðim.

Mehmet Tüysüz
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.