Selahattin Demirtaþ'ýn Þarkýsý

10 Temmuz 2018 21:38 / 1611 kez okundu!

 

 

Kürd dilini savunmayan, Kürd diliyle yaþamayan Kürdlerin, Türk solunu TBMM’ye taþýma gayretleri, Adil Yýlmayan’ýn ve Mücahit Bilici’nin dediði gibi hamallýktan baþka bir þey deðildir. Çünkü Kürdlerin taþýdýðý yük kendilerine ait bir yük deðildir. Baþkalarýnýn yüküdür. Kendi yükleri ise, ortada durmaktadýr, birikmektedir, büyümektedir. Türk solu, kendi olmayan bu Kürdlere, kendi yüklerini de hatýrlatmalýdýr.

 

****

 

Selahattin Demirtaþ’ýn Þarkýsý

 

Selahattin Demirtaþ, bugüne kadar birçok öykü yayýmladý. Þiirler yayýmladý. Öykülerinin Seher (Dipnot Yayýnevi, Ankara, 2017) isimli bir kitapta topladý. Son olarak da Korkma baþlýklý bir þarký besteledi. Þarkýnýn sözleri de, müziði de kendisine ait. Bu ürünlerin hepsi de Türkçe. Korkma þarkýsýnýn sözleri de, müziði de Türkçe.

Bu þarkýnýn sonunda, Selahattin Demirtaþ, halka, þarkýsýnýn beðenilip beðenilmediðini de soruyor. Þarkýsýnýn beðenilip beðenilmediðinin mesajla kendisine iletilmesini istiyor. Ben de Selahattin Demirtaþ’ýn iyi niyetine sýðýnarak bu ürünlerle ilgili düþüncelerimi, duygularýmý belirtmek istiyorum.

Kürtlerin, Kürdçe’nin, Kürdistan’ýn durumunu anlatmakta kullanýlan birçok kavram var. Bunlardan biri de“sesi ve tarihi silinmiþ bir halk” kavramýdýr. Örneðin, çevirmen Caroline Strckert’in, Haydar Karataþ’ýn, “Ejma’nýn Rüyasý” kitabýnýn (Notabene, Eylül, 2017) arka kapaðýnda yer alan, Kürdleri tanýmlayan cümlesi böyle…

Bir halkýn sesi ve tarihi nasýl silinir? Bu, çok bilinen, incelenen bir konudur. Ayrýca, hala incelenmesi gereken bir konudur. Bu konuda, Türk, Arap ve Fars devletlerinin politikalarýný, bu politikalarýn nasýl uygulandýðýný yakýndan biliyoruz. Bu politikalarýn esasýnýn asimilasyon olduðunu da biliyoruz. Asimilasyon politikasýnýn, uygulamasýnýn esasý da þudur: bir Kürde, Türk olarak herþey, Kürd olarak hiçbirþey… Bu devletler, devletin ideolojik baský araçlarýný ve zorlayýcý baský araçlarýný sistematik bir þekilde, kararlý bir þekilde uygulayarak asimilasyonu gerçekleþtirmeye, asimilasyona karþý direnmeye çalýþanlarý da fiziki imha yöntemleriyle, sürgünlerle, yerlerinde yurtlarýndan ederek, etnik temizlik yaparak vs. yok etmeye çalýþýyorlar.

Kürlerin, Kürd aydýnlarýnýn, Kürd siyasetçilerinin bu konudaki tutumlarý elbette çok önemlidir. Bunlarýn çok önemli bir kýsmý da Kürdçe konuþmayarak, yazmayarak, Kürdçe öðrenmeyerek, çocuklarýna, Kürdçe öðretmeyerek, çocuklarýnýn, Kürdçe öðrenmesini, konuþmasýný saðlayacak bir ortamýn oluþmasýný saðlamayarak, her alanda, Türkçe kullanarak, devletin bu politikalarýna, uygulamalarýna büyük bir katký sunuyorlar. Halkýn sesi ve tarihi de bu süreçte siliniyor.

Bunun, Türk diline, Türk kültürüne hizmet olduðu açýktýr. Türk aydýnlarýnýn, yazarlarýnýn, siyasetçilerinin büyük bir kýsmý, bu tutumundan dolayý Selahattin Demirtaþ’a övgüler düzüyorlar. Bunu anlamak mümkündür. Fakat, bu becerilerinden dolayý, Kürdlerin önemli bir kýsmý da Selahattin Demirtaþ’a alkýþ yapýyorlar. Bunu anlamak ise mümkün deðildir. Halbuki, Selahattin Demirtaþ’ý “Neden kendi ana dilinle yazmýyorsun?” diye eleþtirmek çok daha önemli bir tutumdur. Ýþte bu tutum, asimilasyonun yaygýnlýðýný ve derinliðini göstermektedir.

“Dil çok mu önemli” diyenler olabilir. Elbette çok önemlidir. Eðer, siz, “dil o kadar önemli deðildir”diyorsanýz, ikinci sýnýf Türk olabilmek için bu kadar çaba göstermek yerine, devletin her dediðini yaparak, devlet görüþüne, resmi ideolojiye tamamen teslim olarak birinci sýnýf Türk olursunuz.

Devletin, bu teslimiyet sürecinde, ilk olarak dediði, diyeceði husus elbette, Kürd dili ile ilgili olacaktýr. Bu süreçte, devlet, Kürdlere “býrakýn bu ilkel dili, Türkçe konuþun, çocuklarýnýzýn Türkçe konuþmasýný saðlayýn…” diyecektir…

Devlet, dilin ne anlama geldiðini çok yakýndan anlamýþtýr. Bu yeni bir durum deðildir, Ýttihat ve Terakki’den beri, hatta Yeni Osmanlýlar’dan, Namýk Kemal’den beri, bu, böyledir. Kürdçe’nin inkarý, Kürdçe yasaklarý, Kürdçe eðitimin imkansýz olduðunun söylenmesi bununla Ýlgilidir. Þunca mücadeleye raðmen, þunca ödenen bedele raðmen, Kürdlerin çok önemli bir kýsmýnýn hala bunu kavramamýþ, bunun bilincine varmamýþ olmalarý çok þaþýrtýcý bir durumdur.

* * *

Yukarýda, Selahattin Demirtaþ’ýn öykü, þiir, þarký gibi ürünlerini hep Türkçe verdiði söylenmiþti. Bunun Türk diline ve Türk kültürüne hizmet olduðu da söylenmiþti. Devlet, bu süreçten dolayý elbette memnundur. Ama, Kürdlerin kendi görüþüne daha fazla teslim olmalarýný arzu ettiði için, bu memnuniyetini dile getirmemeye çalýþýr. Ama þurasý açýk, Selahattin Demirtaþ Kürd olduðu için cezaevinde tutulmaktadýr. Kürd sorununa çözüm arama iddiasýyla kurulan bir siyasal partinin yöneticisi olduðu için cezaevinde tutulmaktadýr. Tutuklu veya hükümlü öbür milletvekillerinin durumu da aþaðý yukarý böyledir.

Dikkat edilirse, burada, dile getirilen hak, yani Kürdçe’nin, toplumsal, siyasal iliþkilerin her alanda yaþanmasý, kullanýlmasý, radikal bir istek falan deðildir. Çok doðal olan bir istektir. Bunun Kürdlerde, böylesine sorunlu bir hale gelmiþ olmasý konusunda, devletlerin politikalarý, uygulamalarý elbette eleþtiri konusu olmalýdýr. Ama birinci planda eleþtirilmesi gereken, Kürdlerin kendi dilleri karþýsýndaki bu sakat tutumudur. Bugün, Kürdlerin, en fazla ihtiyaç duyduklarý alan eleþtiri olmalýdýr…

Halklarýn Demokratik Partisi’nin programýnda, Kürd diline hizmet etmek, Kürd kültürüne hizmet etmek önerileri bulunmaktadýr. Bu hizmetin yapýlýp yapýlmadýðýný, nasýl yapýldýðýný kiþi olarak bilmiyorum. Ama, Halklarýn Demokratik Partisi, gerek merkezde, gerek taþrada, örgütlü olduðu Kürd þehirlerinde vs. her alanda Türkçe kullanarak, devletin asimilasyon politikasýna, Kürdlerin Türklüðe asimilasyonuna, bu politikanýn uygulanmasýna çok daha büyük hizmet ediyorlar. Bu çok daha somut, izlenebilir, gözlenebililir bir süreçtir.

Ortadoðu’da, Filistinli Araplarýn ve Kürdlerin mücadelesini karþýlaþtýrmak bize, Kürd ve Arap sorunlarý hakkýnda, Filistin sorunu hakkýnda, çok önemli bilgiler vermektedir, bilgilerimizi çoðaltmaktadýr. Örneðin, FKÖ Lideri Yasser Arafat’ýn, (1929-2004) veya Filistinli Araplarýn herhangi bir yöneticisinin, Arap dilini býrakmýþ, Ýbrani diliyle þiirler yazdýðýný, þarkýlar bestelediðini, Arap melodileri yaptýðýný düþünün… Bu süreç Filistinli Araplarda nasýl bir etki yaratýr?... Bunu uzun uzun düþünmek gerekir. Kürd sorununun çok farklý bir sorun olduðu söylenebilir. Elbette çok farklýdýr. Fark, Kürdlerin sesinin ve tarihinin silinmiþ olmasýyla ilgilidir. Kürdlerin sesinin ve tarihinin silinmiþ olmasýyla ilgili olarak devletin, devletlerin politikasý, uygulamalarý nedir? Bu politikalara, uygulamalara karþý Kürdlerin tutumu nedir? Bu süreçlerin zaman ve mekan içinde incelenmesi önemli olmalýdýr. “Kürdlere devlet gerekmez”deyip, Filistinli Araplara ýsrarla devlet olmayý savunan görüþün çeliþkisi, sahteliði de bu çerçevede daha iyi anlaþýlýr.

2013 yýlýnda, Diyarbakýr’da, bir “Çözüm Toplantýsý” olmuþtu. Bu toplantýya, ÝBV’den bir arkadaþla biz de katýlmýþtýk. Doðal olarak toplantýyý düzenleyenler, toplantýyý izleyenler, Kürd’dü. Konuþmacý veya izleyici birkaç Türk, olabilir, Ama çok büyük bir kesim Kürd, Ermeni, Süryani, Ezidi Kürd vs. idi. HDP’den bir arkadaþ Roboski’de yaþanan zülmü, iþkenceyi vs. anlatýyordu. Devletin baskýsýný, zulmünü eleþtiriyordu, devleti suçluyordu. Ama bunu Türkçe olarak, Türk diliyle anlatýyordu. Bu durum beni çok þaþýrtmýþtý.

Devletin bu konudaki beklentisi, duygularý, düþünceleri kanýmca þudur: “… Sen beni istediðin gibi eleþtir, suçla… Ama sen benim istediðim gibi olmuþþun. Bu çok iyi… Ben ne diyorum, ‘Bu ilkel dilinizi býrakýn, Türkçe konuþun, dünya ile ancak Türk diliyle bütünleþebilirsiniz…’ Ben bunlarý söylüyorum, sen de benim istediðim gibi artýk Türkçe konuþuyorsun… Beni eleþtir, suçla, bundan bir þey çýkmaz. Önemli olan senin Türkçe konuþman… Ben de bunu istiyorum…’

Devletin, Roboski’de, yaþanan zülmü baskýyý, Türkçe anlatan kiþi ile ilgili olarak, þöyle bir beklentisi de vardýr. “…Sen konuþmanýn baþýnda kendi dilinizle birkaç laf ettin, ileride çocuklarýn o birkaç lafý da edemeyecek… Torunlarýn, torunlarýnýn torunlarý vs. Kürd olduklarýný bile bilemeyecek, ‘atalarýmýz Kürdmüþ…” diyecekler… Devletin bu algýsý karþýsýnda Kürdler nasýl bir tutum sergilemeli?

Yine bu yýllarda, 2016’de, Dersim’de, bir toplantý düzenlenmiþti. Aðuçan Ocaðý’ndan 22 Pîr, Temmuz 1938’de, evlerinde toplanýp yakýlmýþlar. Ev içindeki insanlarla birlikte yakýlmýþ… Konuþmacýlar, Aðuçan Ocaðý’nýn bügünkü torunlarý, bu sürecin nasýl yaþandýðýný anlatýlýyordu. Ogünlerde, Hozat’da, Serkesor Daðý’nda, toplu mezarlarýn açýlýp, kemiklerin bulunup, bu Pîrler için bir mezar yapmak çabasý vardý. Bu toplantýya, Cizre’den birkaç kadýn da katýlmýþtý. Bu kadýnlar da Cizre’de, 2015 yýlýnda, “Hendek Savaþý” sýrasýnda yaþanan baskýyý, zulmü anlatýyorlardý. Bu zulmü yaþamýþ bir kadýn, konuþmasýna, “Sizlere, Türkçe hitap edemediðim için özür diliyorum, kendi dilimle konuþmak zorunda olduðum için utanýyorum…” diye baþlamýþtý. Bu konuþma da beni çok þaþýrtmýþtý. Çünkü, birkaç konuþmacý veya birkaç dinleyici hariç, toplantýyý izleyenlerin çok büyük bir kýsmý Kürd’dü.

HDP’de Kadýn Kollarý, Gençlik Kollarý gibi birçok örgütlenmeler var. Eðitim çalýþmalarý da var. Sözü edilen kadýn da Kadýn Kollarý’nda çalýþan bir kadýn… Acaba, bu kadýn, nasýl bir eðitim aldý da kendi öz diline bu kadar yabancýlaþmýþ, bunca zulme raðmen, zulüm yapanlarý diliyle konuþmak istiyor, konuþamadýðý için, izleyicilerden özür diliyor?

24 Haziran 2018 Genel Seçimlerinin ve Cumhurbaþkanlýðý seçimlerinin bu açýdan irdelenmesinde yarar vardýr. Seçimler sonunda HDP TBMM’de 67 milletvekili ile temsil edilmektedir. Geleceði okumak, kavramak için þu sorularýn sorulmasý gerekir kanýsýndayým. Bu milletvekillerin kaçý Kürd’dür? Bu milletvekillerinin kaçý Kürdçe konuþabilmektedir, yazabilmektedir? Bunlardan çok daha önemli olan soru þudur. Bu milletvekillerin çocuklarýný kaçý Kürdçe konuþabilmektedir, yazabilmektedir? Bunlar kadar önemli bir soru da þu olmalýdýr. Bu milletvekillerin kaçý, akþam evine döndüðü zaman, sofrada, salonda vs. eþiyle, çocuklarýyla Kürdçe konuþmaktadýr? Geleceðin, neler getireceði konusunda bu sorular üzerinde, bunun gibi sorular üzerinde düþünmek gerekir.

“Sesi ve tarihi silinmiþ bir halk” kavramýný artýk, Türk aydýnlarý da kullanýyor. Ama, Türk aydýnlarýnýn, yazarlarýnýn, siyaset adamlarýný büyük bir kýsmý, Kürdlere, “kendi sesinizi bulun, tarihinizi kendiniz yazýn”‘demiyor, “herþeyi enternazyonalizm çözer” diyerek, Kürdlere bu düþünceyi þýrýnga ediyor. Her türlü olanaða, donanýma sahip Türk, Arap ve Fars devletleriyle, hiçbir olanaða, donanýma sahip olmayan, hiçbir olanaða, donanýma sahip olamamasý için çok yoðun bir þekilde çaba gösterilen Kürdlerin ayný süreç içinde deðerlendirilmeleri, Kürdleri ötelemekten, Kürdleri bu devletin, devletlerin asimilasyon politikasý içinde eritmekten baþka bir sonuç vermez. Kendi olmayan Kürdlerin, enternasyonal olmalarý, Kürdleri eritmekten baþka bir sonuç vermez. Enternasyonal olmak, kendin olmakla baþlar. Kendin olmanýn temel koþulu ise, ana diline sahip olmak, anadilinle yaþamak, en azýndan bunun kaybýnýn çok büyük bir eksiklik olduðunun bilincine varýp bunu kazanmaya çalýþmaktýr. Bu, Kürdlükten, Kürdlük mücadelesinin yapýlmasýnýn gerektirdiði iþlerden kaçýþtan baþka bir þey deðildir. Kürdlerin savunmalarý gereken kardeþlik gibi, halklarýn kardeþliði gibi sahte, karþýlýðý olmayan görüþler deðildir. Eþitliktir, eþit olmaya çalýþmaktýr. Eþitlik, toplumsal, hukuksal eþitlik yanýnda siyasal eþitliði de içerir.

Kürd dilini savunmayan, Kürd diliyle yaþamayan Kürdlerin, Türk solunu TBMM’ye taþýma gayretleri, Adil Yýlmayan’ýn ve Mücahit Bilici’nin dediði gibi hamallýktan baþka bir þey deðildir. Çünkü Kürdlerin taþýdýðý yük kendilerine ait bir yük deðildir. Baþkalarýnýn yüküdür. Kendi yükleri ise, ortada durmaktadýr, birikmektedir, büyümektedir. Türk solu, kendi olmayan bu Kürdlere, kendi yüklerini de hatýrlatmalýdýr.

Bu noktada, milliyetçilik ile ilgili birkaç cümle yazmak gerektiðini hissediyorum. 1960’larda, 1970’lerde, 1980’lerde vs. Kürdler, Kürdçe konuþtuklarý zaman, Kürdçe konuþma isteðinde bulunduklarý zaman, Türk solcularý da, ümmetçi enternasyonalciler de, Kürdleri “millyetçilik yapmayalým” diye uyarýrlardý. Ve bu hatýrlatmalar, Kürdler üzerinde çok etkili olurdu. Kürdler, böyle bir eleþtiri karþýsýnda kalmamak için Kürdçe’den uzak durmaya çalýþýrlardý. Kürdlerin, baský, zulüm altýndaki dillerini günýþýðýna çýkarma çabalarýna milliyetçilik diyerek karþý çýkýlýrdý.

Bugün de durum pek farklý deðil… Halbuki, Türk solcularý da Türk saðcýlarý da doðal olarak Türkçe konuþuyor. O zaman, Türk saðcýlarý, Türk solcularý, Kürdçeyi eþit kýlma isteðine “milliyetçilik” diyerek neden karþý çýkýyor? Ayrýca, Kürdlerin elbette milliyetçi olmalarý gerekiyor. Çünkü baský altýnda olan bir dil var, yasaklanan bir dil var. Bunu gün ýþýðýna çýkarma çabalarý, bilakis evrensel bir özgürlük arayýþýdýr, baskýya, zulme karþý direniþtir…

Ama Türk solcularýnýn da Türk saðcýlarýnýn da çok büyük bir kýsmýnýn, sahip olduklarý bu ayrýcalýðýn bilincinde bile deðildirler. Bunu, Barýþ Ünlü, Türklük Sözleþmesi (Dipnot, 2018) isimli çok deðerli çalýþmasýnda, çok açýk bir þekilde, ayrýntýlý bir þekilde açýklýyor.

 

Ýsmail BEÞÝKÇÝ

06.07.2018

 

Son Güncelleme Tarihi: 11 Temmuz 2018 15:18

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.