Gezi Parkı ve sosyal patlama

22 Haziran 2013 02:09 / 1481 kez okundu!

 


Türkiye'de siyasi gündem bazen durağanlaşır; bazende öyle sık değişir ki, takip etmek zorlaşır. Geçtiğimiz Mayıs ayı ve bitmesine ramak kalan içinde bulunduğumuz Haziran ayı, siyasi gündemin yoğun olduğu aylar oldu.

Bilindiği gibi, 8 Mayıs'ta PKK gerillaları; devletle, PKK arasında yapılan müzakereler sonucu, sınır dışına çıkmaya başladılar. Gerillaların sınır dışına çekilmesi, Kürdler arasında makbul karşılandığı gibi, bir hayli de eleştirildi.

Bana göre, Kürdler askeri açıdan yenilmediler; aksine Nato’nun ikinci büyük ordusunu dize getirdiler. Erdoğan hükümeti, PKK’ye karşı her türlü askeri tekniği denedi, başarı elde edemedi. Çünkü çatışmalarda ölen bir gerilla yerine on tane Kürd genci dağa çıkıyordu.

Kürd halkı sürekli direniyordu, kocasından utanıp aynı sofrada yemek yemeyen Kürd kadınları, elinde taşla erkekleriden daha da ön saflara gidip, özgürlüğü için savaşıyordu! Zaten her platformda ve özel sohbetlerimde, Kürd kadınlarının erkeklerinden daha yiğit ve daha cesur olduğunu savunuyorum.

Kürd çocukları o minik elleriyle taş atıyorlardı. Bunun soyolojik nedenlerini araştırmayan devlet, hukuken ceza sorumluluğu olmayan bu minik yavrulara en yüksek cezayı veriyor ve yetişkin adli mahkumlarla aynı koğuşlara bırakarak, tecavüze uğramlarına sebep oluyorlar. Pozantı ve Şakran cezaevleri rezaletleri bunun açık kanıtıdır!

Başbakan Tayyip Erdoğan boşuna “Kadın da olsa, çocuk da olsa; güvenlik kuvvetleri gerekeni yapar…” demiyordu. Bu talimatlar sonucu, güvenlik güçleri en sert ve gaddarca Kürd göstericilere karşı saldırıyorlardı. Onlarca Kürd ve onlarca Kürd çocuğu katledildi!

Erdoğan, İsrail polisine taş atan Filistinli çocukları kahraman ilan ederek, göz yaşı dökerken; polise taş atan Kürd çocuklarına da “Teörist” deyip en şiddetli şekilde saldırı emirleri veriyordu.

Kısacası, 1984’den 2013 Erdoğan hükümetlerine kadar; devlet, her türlü şiddet politikalarını Kürdler üzerinde denedi ama başarı elde edemedi!

Devletin en büyük hatası Kürdleri eski isyanlar dönemi Kürdleri gibi sanmaları oldu. Çok iyi hatırlıyorum. PKK’nin ilk 15 Ağustos 1984 Eruh – Şemdinli baskınları olunca; Kenan Evren, üç beş çapulcu edebiyatı yapıyordu. Eski isyanlar gibi kısa sürede bastıracaklarını sandılar ama aldandılar. Çünkü, dünya eski dünya ve Kürdler de eski Kürdler değildi!

Eğer devlet yine eski geleneğini sürdürüp manipülasyonlarla sorunu zamana yaymaya çalışırsa; zamanın aleyhine çalıştığını da çok iyi bilsin ! Bir zamanların teöristi olan FKÖ liderleri, bugün dünya liderleri ile dosthane ilişkilere içindeler. Artık terör ögütü jargonu da dikiş tutmaz. Bir zamalar Halepçe Kürd Soykırımını görmezden gelen batı dünyası, zamanı gelince Saddam’a karşı nasıl koz olarak kullandıklarını da gördük! Devlet bu olaylardan bir ders çıkarmıyorsa ve halen eski paradigmalarında inat ederse kaybedeceğini de iyi bilsin. Dünya eski dünya değildir, Kürdler de eski Kürdler değildir.

Zaten Kürdlerin Ortadoğu'da rahat ve huzur içinde yaşamaları için; her şeyden önce, kendi coğrafyasında birleşik ve bağımsız olması gerekir! Bunun başka bir alterrnatifi de yoktur. Bu konuda Kürd liderleri büyük bir sorumluluk taşımaktadırlar. Konjonktür uygun değil deyip, kesip atmakla olmaz. Aksine uygun olmayan konjonktürü; uygun hale getirmek için mücadele etmelidirler!

Mayıs ayının bir önemli olayı da hiç şüphesiz ki; İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı olaylarıdır. Bu olaylarda, aslında çok çapanoğlu görülmeye başlandı ama istenilen provakasyonlar olmadı.

Yıllardır Taksim Meydanı'nda mitingler ve olaylar olur, polisler sürekli su ve biber gazı sıkarlar. Bu olaylara seyirci kalan askeri güçler, her ne hikmetse, göstericilere gaz maskesi dağıtıyordu. Askeriyenin göstericilere gaz maskesi dağıtması manidardır!

Daha sonra yandaş medya da gözler “Seferberlik Tetkik Kurulu”na çevrilince, geri adımlar atıldı! Bu defa da "Ordu göreve" diye slogan atan ırkçı ulusalcıların üzerine; Jandarma TOMA’larından su sıkıldı ve bu da ayrı bir ironi.

Yıllarca eleştirilen günümüz gençliği, bu olaylarda başarılı bir sınav vermiştir. Hükümetin Monolitik yani tekçi yapısı, işi çığrından çıkartan nedenlerin başında geliyor.

Başbakanın her dediğne boyun eğen bakanlar ve iktidar partisi milletvekilleri, karşılarında en azından gerçek ve güçlü bir muhalefet gördüler.

Başbakan Erdoğan, diğer selefleri gibi hemen dış güçler ve faiz lobisi edebiyatı yaparak; içteki ekonomik ve soyal tepkiye dayanan birikimleri görmezden geliyor.

Erdoğan’ın iktidar olduğu 2002’den günümüze kadar temel gıda maddeleri, ev kiraları, elektrik – su, iletişim ve ulaşıma ya gelen zamların oranlarıyla; sabit ve dar gelirliler ile asgari ücretle çalışanların maaşlarına yapılan zam oranları karşılaştırıldığında, gelir dağılımında çok büyük bir uçurum görülür!

Milyonlarca insan açlık sınırında yaşıyor. Bunların gelirlerine zam söz konusu olunca; Erdoğan hemen komşumuz Yunanistan’a döneriz diye feveran ediyor. Erdoğan’ın bu endişesi hiç gerçekçi değildir. Çünkü, bozuk ekonomi olarak gördüğü komşu Yunanistan'da; kişi başına düşen milli gelir, Türkiye’nin iki katından fazladır, 28 bin dolardır .Birleşmiş Milletler Geçim indekslerinde, Türkiye ekonomisi bozuk olarak gösterilen Yunanistan’ın çok gerisindedir, 90’lı sıralardadır!

Türkiye kurulduğundan beri, iki tür bürokrat ve memur çalıştırır. Birincisi Hükümetin memurlarıdır. Bürokratik ünvanları ve hükümete yakınlığı olanlardır, yine devletin militer yani silahlı güçleridir. İkincisi ise devletin memurlarıdır. Öğretmenler, tahsildarlar ve küçük düzeydeki kamunun tüm sıkıntılarını çeken görevlileridirler.

Nedense hükümetin memurlarına, eski ve yeni parlementerlere yani milletvekillerine yapılan zamlar, ekonomiyi bozmuyor da, zavallı emekliler ve sabit gelirli vatandaşlara yapılan zamlar ekonomiyi bozacakmış!

Bütün bu olayları üst üste bıraktığımızda, sosyal patlamanın nedenlerini az da olsa görebiliyoruz.

Siyasete girmeden önce günlük idarelerini zor yapanları; siyasete girdikten sonra, siyasi güçlerini, kendi ticari çıkarları için kullanıp, zengin olanları halk çok iyi görüyor!

Daha önce de yazdığım gibi dünya eski dünya değildir, baskı altına alınan medyanın alternatifi olarak sosyal medya vardır. Bilgisayar kullanmasını bilenler, aynı zamanda da birer gazetecidirler. Ellerindeki bilgileri hemen paylaşıp, gizlenmeleri önlüyorlar.

Gezi Parkı olaylarıyla batıda yaşayanlar otuz yıldır, Kürdlerin nasıl bir zulüme maruz kaldıklarını, bizzat yaşayarak gördüler. Kürdler bu zulümleri yaşarken, batıdakiler sessiz kalıyorlardı! Hatta iyi oluyor diye de, devlet güçlerini alkışlıyorlardı!

Devlet güçleri, Kürdlere yaptıklarının bir kısmını bunlara yapınca, feveran ediyorlar. Bunlara rağmen geç de olsa, mücadele etmesini ve korku çemberini aşamasını öğrendiler. Bu da bir kazanımdır, Kürdler gibi; Türkiye’nin diğer halkları da başlarına bir kara bulut olarak çöken devlet şiddetine karşı başkaldırı ve mücadele etmesini öğreniyorlar !...


Erkan ARSLAN

22.06.2013

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.